Donnerstag, 30. April 2009

Gerets'in aciklamasinin zamani...


Bilindigi üzre Eric Gerets yaptigi aciklamayla gündeme bomba gibi düstü: "Marsilya'dan sene sonu ayriliyorum".

Tabii bu durum, bizim gazetelerimiz icin cok önemli bir malzeme olusturacaktir... Daha bugünden bütün gazetelerimiz Gerets'i Galatasaray'a, Fenerbahce'ye getirmekle mesguller...

Beni ise bu durumun olusturmasi muhtemel yeni bir birliktelik ilgilendirmekte. Henüz Alman tabloid basininda dahi ismi gecmiyor kendisinin ama, tam da Bayern'in hocasi Klinsmann'i gönderdigi, ve yerine getirdigi Heynckes'in gecici bir süre bu görevde kalacak olmasinin net bir sekilde aciklandigi bir dönemde Eric Gerets'in bu cikisinin bir manasi oldugu kanaatindeyim...

Her ne kadar Gerets'in Almanya deneyimi cok parlak degilse de sonrasinda yasadigi Marsilya basarisi ve öncesindeki PSV deneyimi saniyorum onu Bayern'in basina gecirilmesi icin yeterli olacaktir... Ayni zamanda Almanlar icin cok önemli olan' yabanci bir hoca ise bile Almanca bilsin' beklentisini karsiladigini düsünürsek ondan daha uygun bir isim su anda görünmemektedir Bayern icin...

Dienstag, 28. April 2009

Ersun Yanal ve Tranzonspor


Iki gün bilgsayardan uzak kalmak durumda oldum, futbol piyasasinda akil almaz derecede carpici gelismeler yasandi... Ersun Yanal ve Jürgen Klinsmann'in kovulmalarindan bahsediyorum... Bir sonraki postta, Klinsmann olayina döneriz, simdi Ersun Yanal'in kovulmasiyla ilgili konuya deginelim...

Yanal, son zamanlarda eski heycanimi yitirsem de, bu ligte kâle aldigim az sayidaki teknik adamdan birisidir... Belagatinin kötülügü, karnindan konusup durmasi, icine düstügü kriz anlarindan kendini cok iyi ifade edemesiyle vs. esasinda bir hayli olumsuzluklari beraberinde tasisa da, teknik adamlik acisindan bakildiginda, ayricalikli bir yere her daim konulmayi hakedenlerdendi...

Onun Trabzonspor deneyimi ise beni ümitlendirmisti... Cünkü Trabzonspor'u camia olarak sevmesem de, ligin kalitesinin artmasi, heycaninin yükselmesi acisindan varliklarini Türkcell Süper Ligi acisindan cok önemli buluyorum, o yüzden de güclü olmalarini hep temenni etmisimdir, dedigim gibi cok sevmedigim bir camia olmalarina ragmen...

Ersun Yanal'in performansinin tartisilmaz oldugunu iddia etmiyorum, aksine bir hayli sorgulanmasi gerektigi kanaatindeyim... Trabzonspor performansindan bahsediyorum... Sorgulanmak, tartisilmak, kritize edilmek ile kovulmak ayni seyleri ifade etmiyor ama... Medyaki haberlerde Ersun Yanal'in istifa ettiginden bahsediyor ama ben bilerek kovulmak fiilini kullaniyorum, cünkü ortada bir kisinin gönüllü olarak görevi birakmasi söz konusu degil... Istifaye zorlanilmis, birsekilde baska cikar yolu birakilmamis bir adamdan bahsediyoruz ki, bu da benim icin istifa degil, kovulmak dir...

Bulduklari her firsatta kendilerini övmekten, ne kadar delikanli olduklarindan bahsetmekten bikmayan Trabzonlularin, ayni zamanda silaha meraki bilinmektedir ve kendileri bu durumun konusulmasindan da bir hayli keyif alirlar... Ne ki, silah kullanmaya bu derece hevesli Trabzonlular, kullandiklari silahla hedef belirlemekte ayni oranda becerikli degiller, cünkü kendi ayaklarina sikma konusunda bunlar kadar mahir baska hicbir camia görmedim...

Bundan evvelki dört sezonda lig sonunda Trabzonspor'un aldigi puanlara bakalim...

1. 2007-2008: 49 Puan/ 6. Sira
2.2006-2007: 52 Puan/ 4. Sira
3.2005-2006: 52 Puan/ 4. Sira
4.2004-2005: 77 Puan/ 2. Sira

Bu sezon ise ligin bitmesine henüz 5 hafta varken 53 puan toplamislar ve lig ücüncüsü durumundalar... Yani geri kalan bes haftayi sakin kafayla calisma imkani buldugunu farzettigimiz olasi bir Ersun Yanal-Trazbzonspor beraberliginde lig sonuna kadar 11 puanin daha toplanip 64 puana ulasilarak, ligin en az ücüncü bitirilecegini öngörmemiz hic de hayalperestce olmaz... Bu da demektir ki, alasagi edilen kisi, son bes sezon icerisinde esasinda en iyi ikinci dereceyi elde eden kisi...

Ve Trabzonspor takimini düsündügümüzde bütün sezonu 13 oyuncu ile oynamak zorunda olduklarini görüyuruz... Yani ortada muazzam kaliteli ve ayni zamanda genis kadrosu olan bir takim yok... Hatta daha ileri giderek söylecek olursak, Kayserispor'un, Ankaraspor'un vs. kadrosundan cok daha üstün oldugunu rahatlikla ifade edemeyiz... Trabzon camiasi, harcanan milyon dolarlardan bahsediyorlar... Dogru... Ama bu sadece bu sezon olmadi ki, Trabzonspor, her dönem, üc büyüklerden sonra transfere en fazla para harcayan takim...

Ve siz düz bir mantikla, 'Sivasspor bu bütcesiyle ligin tepesinde dolasirken, biz onlardan üc kat fazla harcadigimiz halde onlarin altinda kaliyoruz o halde basarisisiz' diyorsaniz... Sunu da sormaniz lazim kendinize... 'Ama bizden üc kaf fazla para harcayarak lige giren Galatasaray ve Fenerbahce'De bizim altimizda... Besiktas ise kil payi ile bizden önde...'

Yani aslinda nerden bakarsaniz bakin kabul edilirligi bir hayli tartisilir bir hamleyi gerceklestirmis bulunuyor Trabzonspor... Ama bekleniyordu böyle bir hamle, o ayri... Zira mikro milliyetcilige cok düskün bu sehir, yillardir hep bizim evlatlarimiz klisesi pesinde kosup durmakla mesgul... Yanal'in en bastan beri onlar icin cok sevimli bir figür olmadigini, bu cami üzerinde karabasan gibi dolasan pekcok sayidaki 'Trabzonspor-bilge'sinden biri olan Serdar Bali'nin cümlelerinden okuyabilirsiniz... Ama ligin belli bir süresinde iyi giderken bu baltalar topragin altina gömülmüstü...

Sadece mevcut verilerden hareketle bu alinan kararin sacmaligini anlamak mümkün ama bir de pekii bundan sonrasi ne olacak diye sordugunuzda karsilastiginiz cevaplarla durumun vehametinin sanilandan daha büyük oldugunu görüyoruz... Kim gelebilir Trabzonspor'un basina... Bütün bu son yillarda olan biten sevimsizliklerden sonra kim gönlüyle kendisini atese atmak isteyecektir... Cünkü karsinizda düsünmekten aciz, herseyin en iyisini bekleyen ve hala 70'li yillardaki Trabzonspor efasenesinin rüyasini görmekle mesgul bir camia mevcut ve siz bu insanlarla muhatap olmak zorundasiniz... Yabanci bir hoca, yine olmayacaktir, cünkü gelecek olan bir yabanci hoca ile bundan daha iyi bir yerde olmak mümkün olmayacak bir sene icinde bu da yine, öfkeleriyle ünlü ve bu öfkelerinden hastalikli bir zevk alan bu sehrin insanlarinin o gelecek olan yabanci hocaya da sehri dar etmelerine yol acacaktir... Ve yine sehrimizin evladi edebiyati yapilmaya baslanacaktir...

Yani Trabzonspor hicbir zaman bir daha asla 'Trabzonspor' olamayacaktir...

Sonntag, 26. April 2009

Siradisi bir golcü: Claudio Pizarro


Gecen hafta, Sabah, Milliyet vs. gibi gazetelerde okumustum Pizarro'yu istedigini Fenerbahce'nin... Gectim... Ciddiye almadim... 

Ama bir blog yazari arkadasin yazdiklarini okuyunca üzerinde durmanin manasi olabilecegini düsündüm. Söz konusu yazida arkadasimiz, Perulu bir arkadasindan ülkesinde bu tür söylentilerin ciktigini söylemis.... Öyle olunca "olabilir ha" dedim kendi kendime... Sonra tabii su da mümkün: Belki onlar da Türkiye basinindan bu söylentilerin ciktigi kanisina vardilar... Neyse...

Pizarro, benim uzun yillardir, yani ta Bayernli yillarindan beri takip ettigim bir isimdir, ve oldukca siradisi, pekala muazzam sifatiyla tanimlanabilecek bir futbolcudur... Golcüdür... Biraz savruk, daginik görülebilir, öyledir de hakikaten, ama bazen akil almaz isler, olaganüstü goller atar... Sadece golde degil, ayni zamanda ikili oyunlariyla takimin bütün sistemi üzerinde harika denilecek düzeyde müsbet katilari vardir... 

Bu ismin Fenerbahce'ye transferi sayet hakiki manada söz konusu ise, bu Aziz Yildirim döneminin en büyük transferlerinden birisi olur... Bunda hic süphem yok... 

Ama bu ne kadar mümkündür, bilmiyorum... Kendisi Chelsea'nin oyuncusu... Bu sezon Bremen'de kiralik oynadi... Eger mümkün olsa saniyorum ilk Bremen almak isteyecektir onu, o da Bremen'i, hic kuskusuz... Ama Bremen, maddi anlamda Fenerbahce'nin üzerine cikamaz, o ayri... 

Neyse, kendisinin ülkesinde pek de temiz olmayan bir takim "para" islerinden dolayi savcilikla basinin dertte oldugunu ekleyerek kapatalim mevzuyu...

Ey Galatasarayli, dön ve sor kendine; "ne gecti eline?"


Daha önce söyledim, simdi yenilemekte sakinca görmüyorum: Gecen sezonki sampiyonluk, ligin bitmesine "bes kala" yapilan teknik adam operasyonu gibi korkunc bir seyin üzerini örtüyor, hatta örtmek ne kelime, belki de o degisiklik sayesinde sampiyon olduk inancina sokarak yanlisa yönlendirdigi icin tehlikeleri icerisinde barindiriyordu... 

Skibbe kovuldugunda bayram edenlerin, simdi sormasi lazim: "e ne gecti elimize...?" Veyahut, "Skibbe devam etseydi, yine alacagimiz en kötü pozisyon zaten burasi degil miydi?"

Sahip oldugumuz futbol mentalitesinin bu sorularla zihinleri kurcalalanmasina ve alinacak cevaplarla yüzlesme gayreti icinde olunmasina izin verecegini sanmiyorum... Yine de ben sorumu sorup cekiliyorum aradan...

Gelelim maca... 

Macin geneline bakarsak, Galatasaray'in cok da fena oynamadigini söyleyebiliriz... Konuk ekip Ankaraspor neredeyse pozisyon bulamadan beraberlikle ayrildi sahadan... "Bencilligi" artik iyice göze batan Mehmet Cakir'in kacirdigi pozisyon da gol olabilse, maglubiyetle ayrilabilirlerdi sahada... Bu da sahadaki oyun icin cok dramatik ve haksiz bir sonuc olurdu, nitekim...

Isin taktik analizine girmenin cok manasi yok, kanimca... Galatasaray, zaman zaman cok estetik görüntü ihtiva eden pas trafine sahit olduk... Bunlar neticesinde elde edilen pozisyonlarin sayisi da az degildi... Karsilarindaki takimin düzeyini de göz önünde bulundurdugumuzda, son haftalardaki Galatasaray'da bir kipirdanmanin oldugu söylenebilir... Kim bilir belki bunda hala sampiyonluga inaniyor olmanin da etkisi vardi...

Milli Takima kadar yükselmis "sol-bek" Hakan Balta'nin rakip yarisahaya neredeyse hic gecmemis olmasi cok ilginc degil mi? Öbür bek, Serkan Kurtulus'un durumu berikinden cok farkli degildi... 

Bülent Korkmaz, Lincoln sorununu asmis gibi gözüküyor ama, taze bir Baros sikintisinin yasanmasi saniyorum süpriz olmayacak... 

Gelelim lig durumuna... Ben Galatasaray icin ligin bittigini cok önceden iddia ediyordum... O bakimdan benim icin yeni bir durum yok... Ama sampiyonlugu hala elde edeceklerini söyleyen pek cok sayida Galatasarayli vardi, saniyorum bu mactan sonra onlarin da fikirlerinde yavas yavas degismeler olmustur... Galatasaray icin bugünden sonra elde edilebilecek en iyi yer, lig ücüncülügür... Ne önemi var denilebilir, bence var... Bu derece, Bülent Korkmaz-Galatasaray beraberligini sürdürmeye yardimci olabilir...

Manuel Neuer ve Sempati!

Kalecilerin agresifligi, önündeki savunma oyuncularina bagirip cagirmasi, garip hareketler, izleyicilere antipatik geleceginden emin oldugum gereksiz sinir patlamalari vs.  Bayern'in eski kalecisi Oliver Kahn'dan itibaren sanki matah bir seymiscesine özellikle de Alman futbol camiasinda yürürlüge sokulmus durumda... 

Özellikle yeni kusak kalecilerin Kahn abilerine benzeme cabasi gözlerden kacmiyor...Bu durum ilk olarakbir arkadasimin renkli tabiriyle "yavru Kahn" Tim Wiese'de kendini göstermisti...  Daha sonra, özellikle de Kahn'in cok degerli(!) "tipp"leriyle Michael Rensing, ona benzeme cabasi icerisine girdi... Ve bunun son örnegini dünkü Bayern-Schalke macinin acik bir sekilde gözler önüne serdigi gibi Manuel Neuer'da görüyoruz... Sadece macin son saniyesinde Hamit'in güzel sutunu cikartiktan sonra gidip korner diregini cikartmasi degildi Kahn taklitleri... Daha evvel, Sosa'nin kullandigi serbest vurusu karsisindaki Schalke barajindan bir oyuncuya, sut cekildiginde kafasini egdigi icin cikismasi da buna cok iyi bir örnek... Kendisinin takim arkadasina karsi yaptigi bu tuhaf sinir gösterisi, sadece siddet icerdigi icin rahatsiz edici degil, ayni zamanda bir hayli yapmaciklik ve yapay bir öfkeyi icerisinde ihtiva ettigi icin mide bulandirici da... 

Evet yapmaciklik... Her ne kadar bu tür agresiflik, her durumda en azindan benim icin rahatsiz ediciyse de, Kahn'in üzerine bu elbisenin bir hayli iyi oturdugunu biliyoruz... Kahn da zaman zaman bu isi teatrel bir hale sokmussa da, genel anlamiyla o "öfke hali" Kahn'in özünde, karakterinde tasidigi bir özellik.... Lakin, ne Rensing, ne Neuer icin bunlari söyleyebiliriz... Onlar özellikle öyle olma cabasi icerisindeler ve bu kalitesiz öfke gösterileri, kendilerinin berbat oyunculuk yetenekleriyle gözleri bir hayli rahatsiz edici bir hal almakta... Bu da bu isimlerin antipatiklesmesi konusunda oldukca cok sey ifade ediyor... 

Samstag, 25. April 2009

Sivasspor

Sivasspor ligin ezberini bozmaya devam ediyor... Ve bu sefer durum cok farkli... Sivasspor'un durumunu, bir zaman Kocaelispor'un, bir zaman Gaziantepspor'un, bir dönem Vestel Manisa'nin yaptigina benzetemeyiz... Birincisi iki senedir üst üste Sivasspor yarisin icinde... Ikincisi, diger bahsettigimiz takimlar sadece ligin tepesini bir süre karistilar ama sonra tutunamayip inise gectiler, Sivasspor ise buna karsin sezon sonuna kadar yarisin icinde olacagini gösteriyor bize her hafta...

Ben acikcasi, pespese alinan Fenerbahce mglubiyetleri ve beklenmedik sekilde berabere biten Ankaraspor karsilasmasi sonrasi Sivasspor'un direncinin kirilacagini ve daha fazla yukariya tutunamayacaklarini düsünüyordum... Lakin onlar, icerde ve disarda istikrarli bir sekilde kazanmaya devam ederek, saygi duyulmayi bir kez daha hak ettiler...

Bugünkü maca dönersek... Beklentim kisir gececek bir mac ve sonucta ortaya cikacak muhtemel bir beraberlikti... Macin basla düdügü ile birlikte, Sivasspor'un daha konsantre, daha istekli, daha isirgan taraf oldugunu gördük... Ikili mücadelere girislerindeki kararlilik ve sertlik bunun göstergesiydi... Bunun meyvesini cok cabuk gördüler zaten...

Karsilasmanin daha altinci dakikasinda atilan gol Sivasspor'un her seyi tam istedigi kivama soktu... Öyle ya kendilerinin en iyi yaptiklari sey, erken bir gol bularak, geriye yaslanmak, sert savunmayla rakibi yipratmak ve mümkünse baskin bir hücumla ikinciyi bulmak... Iste karsilasmanin hemen basinda gelen bu gol -üstelik bir hayli kombinasyonel ve sag-bekin cizgiye inerek iceri kestigi top ile geldigi icin bir hayli modern- oyunu Sivas'in damak tadina uygun bir hale soktu... Gerek bu golde gerekse de ücüncü golde cok büyük bir pozisyon hatasi yapan Serkan, bir hayli yüklü bir yillik gelir istedigi icin yeni sözlemesinde anlasilamayip Trabzonspor yolunu tutmustu...

Golden sonraki Sivasspor'un yaptigi fazla geriye yaslanis, kendileri icin olumsuz olacak diye düsünmekteydim ki, demin bahsettigim gibi ani, adeta kontra-futbol kitabindan alinan bir hücumla ikinci gole ulasti... Ikinci golü atan isimse, sol-bek Abdurrahman...

Bu sag-bek ve sol-bek kavramlarina özellikle vurgu yapiyorum cünkü, "modern" futbolun geregi, bu oyuncular oyun genelinde savunmadaki görevlerini aksatmamak sartiyla sürekli hücum bölgesinde cogalmalidirlar... Bizim ligimizin büyüklerinde ise bu durum bir hayli geri seviyede henüz... Ama Sivasspor bir büyük olmamasina ragmen, bu kaideye uyan/uymaya calisan bir ekip ve saniyorum Besiktas, Galatasaray, Fenerbahce gibi takimlarin ligin 29.Haftasinda hala önünde bulunmasi biraz da bundan kaynaklanmakta...

Karsilasmanin ikinci yarisi basladiginda, 60. Dakikaya kadar böyle gidebilirse Sivas, maci da alir derken ben kendi kendime, yine ani bir hücumla ücüncü golü de buldular... Ondan sonra mac zaten bitti... Biraz daha ciddi olabilseler, dördüncüyü bulabilmeleri cok muhtemeldi....

Sivasspor'un bu farkli galibiyeti esasinda sadece onlarin sampiyonluk mücadelesi icin önem tasimiyordu... Futbolseverlerin artik varligini ciddi bir sekilde hissetmeye basladiklari bir Sivasspor-Trabzonspor mücadelesi/cekismesi var... Iki sezon evvelki olayi Trabzonspor-Sivasspor mücadelesiyle baslayan ve Sivasspor'un ilerleyen dönemlerde ligin tepesinde dolastikca yayin haklarinda Trabzonspor'un önüne gecmek istemsi, daha dogrusu hicbir iddiasi olmayan Trabzonspor'un maclarinin canli veriyorsunuz ama lig ligin tepelerinde dolastigimiz halde bizimkini vermiyorsunuz serzenisleri, Trabzonspor camiasini bir hayli öfkelendirmekteydi... Iste bu cekisme mini bir Galatasaray-Fenerbahce rekabetinin olusmasina zemin hazirliyor yavas yavas...

Elbette hala Trabzonspor'un büyüklügüne erisemez Sivasspor, ama ilerleyen yillarda da bu basarilarini istikrarli bir sekilde sürdürürlerse, Trabzonspor-Sivasspor rekabeti ligimiz icin de hayirlara vesile olabilir...

Son sampiyon tükenirken...

Ronnie O'Sullivan'in dünkü session sonrasi hic tad vermedigini yazmistim, bugün bu gercek oldu.... Dün 9-7 önde bitirdigi session sonrasi bugün son sessionda karsi karsiya gelen bu ikisimden Mark Allen, Ronnie'yi agir bir yenilgiye ugratarak, karsilasmayi 13-11 kazandi... Böylece, son sampiyon daha ikinci turda turnuvadan elenirken, kendisinin, uzun süre sonra bu turnuvayi üstüste kazanan ikinci oyuncu olma hayallerini de suya düsürmüs oldu... 

Skorun 13-11 olmasi esasinda bahsettigim gibi cok agir bir yenilgi olmadigini gösterebilir bize ama oyun anlaminda bakarsak, Mark Allen degil de, daha güvenli ve daha az riziko ile oynayan bir oyuncu olsaydi bu kadar uzun süre de sürmezdi mücadele... Ronnie O'Sullivan'i bu kötü formla en düsük berbat oyuncular bile yenebilirdi zaten...

Diger karsilasmalarda, mesela Hendry, Junhui cekismeli bir mac sonunda gecti... Murphy, Fu'yu resmen masadan siliyor. Aktuel oyun sonucu 11-3... Yani Fu'nun fazla sansi yok... 

Freitag, 24. April 2009

Ronnie hic tat vermiyor..


The Crucible, diger bir ifadeyle Snooker Dünya Sampiyonasinda ilk tur mücadeleleri tamamlandi... Ilk turda hic süpriz yasanmadi, bütün favoriler, Maguire, Selby, Higgins, Murphy, Hendry, Robertson, Fu, Junhui, O'Sullivan, Allen, Carter vs. yoluna devam eden isimler oldular... 

Ikinci turda, Murphy-Fu, Junhui-Hendry gibi bir hayli ilginc ve heycanli gecmeye aday karsilasmalari izleyecegiz... 

Burdaki Murphy-Fu eslesmesi beni cok mutlu etti... Az evvel baslayan karsilasmayi Murphy 2-1 önde götürmekte... Bu eslesmeden mutlu oldum zira, Fu, son zamanlardaki bütün eslesmelerinde Ronnie'e karsi bariz bir üstünlük kurmus durumda ve onun korkulu rüyasi olma yolunda... Murphy ise Fu'yu pekala eleyecek gücte bir isim ve Ronnie asla ters gelmemekte... En formda zamanlarinda dahi O'Sullivan'in Murphy'i 6-0 vs gibi ezici skorlarla gectigini biliyorum...

Kagit üzerinde kolay gecmesi beklenen Ronnie O'Sullivan-Mark Allen mücadelesi ise bir hayli büyük bir cekismeye sahne oluyor... Dün baslayan ve bugün ikinci "session"a devam edilen mücadelede, taraflar 6-6 esitlik halinde... Ronnie'nin performansi hic de icacici degil... Biliyoruz ki Ronnie zaten turnuvalarin sonlarina ve büyük maclara dogru aciliyor ve gercek performansini o zamanlarda sergiliyor... Ama öbür taraftan bu "tuhaf"lik onun cogu zaman beklendiginden daha evvel elenmesine yol acabiliyor... Mark Allen karsisinda da elenmesi hic de zayif bir ihtimal olmayan bir Ronnie görüyoruz...

Taraftari degilim ama mantikli düsündügümde turnuvanin favorisi gördügüm Higgins ise tam da bekledigim gibi oldukca "solid" bir performansla ilk turu gecti ve hakikaten de cok ciddiye alinmasi gereken bir isim...

Gelismelerle birlikte olmaya devam edecegiz efenim....

Fink ve Besiktas iliskisi...

Besiktas'in Frankfurt'un orta saha oyuncusu Michael Fink ile anlastigi yazilmakta Türk basininda... Mevzuu hanüz Alman basinindan da teyit edemedim... Lakin en son ki Ernst tecrübesi bu haberlere karsi daha ikna kiliyor beni...

Su kesin: Fink Frankfurt'tan ayrilacak... Ama nereye? Iste orasi muglakti simdiye kadar... Ama dedigim gibi yerli basinda imza atildigindan bahsediliyor... Olabilir..

Bunun dogru oldugu kabulunden hareketle konuyla ilgili birkac sey söylemek isterim: Her seyden evvel Ernst'in performansinin tatmin edici olmaktan da öteye gecmesi bu transfere daha da hevesli kilmistir Besiktas kanadini ve tahmin ediyorum, ortada duran bu Ernst olgusu olmasa, su anda bu transfere karsi daha fazla süpheyle bakilcakti...

Fink, Ernst ile kiyaslanamaz bile... Ondan daha genc, ama Ernst, Milli Takima kadar yükselmis bir kariyeri cebinde tasiyordu buraya gelmezden evvel. Her ne kadar Besiktas'a gelmeden hemen önceki performans seviyesi, bugünkü Besiktas'ta gösterdiginin cok altindaysa da Fink ile yine de deger skalasinda kiyaslanamazdi... Yani aslinda Besiktas icin bir hayli soru isaretleri icermesi muhtemel bir transfer ile karsi karsiyayiz...

Bu sezon Frankfurt'ta 27 lig macina cikmis... Bunlardan 24'ü ilkonbirde. Frankfurt ile attigi gol sayisi 5. Bir önlibero icin fena bir sayi degil bence... Objektif kriterlerle yapilan degerlendirmeye baktimizda ise, Frankfurt genel kadrosu icerisinde en faydali olmus oyunculardan birinden bahsettigimizi söylebiliriz... Lakin bu da cok fazla umutlu olmayi gerektirmiyor... Zira, Fink'ten daha az sayida forma giyse de performans ortalamasi, ayni kriterler geregince cok gerisinde kalmamis Galatasaray'dan tanidigimiz Inamoto'nun... Ondan süphesiz daha üstün bir isim Fink, ama Ernst'in yarattigi heycani ve iyimserligi cok cabuk olumsuza cevirebilecek bir isim olma potansiyelini yine kendi icerisinde tasiyor...

Hülasa, Besiktas'a, tipik bir Alman caliskanligi ve disiplinli profesyonelligi ile faydasi olacaktir, ama bu beklentileri karsilar mi veya ne kadar karsilar, benim icin kocaman bir soru isaretidir... Transfer ettigimiz oyuncunun Bundesliga'nin ortanin alti seviyelerinden bir takimin oyuncusu oldugunu unutmayalim...

Mittwoch, 22. April 2009

Martin Lanig


Gectigimiz sezon 2. Bundesliga'da Fürth'te tanidim ilk kendisini... Ondan beridir de severek ve ilgiyle takip ederim... Buraya yazmak icin de gec bile kaldim. 

Dikkat Cekenler serisinin nadide bir parcasi o benim icin. 1984 dogumlu Lanig, santrafor arkasi oynayan bir oyuncu. Hücumcu bir orta saha veya forvet diyebiliriz... Uzun boyludur ama oyuna olan agirligi fizik gücüyle degil, bilekleriyledir...

Bu sezon basinda, Fürth birinci lige cikmayi basaramadiysa da kendisi gösterdigi üstün performans sayesinde Vfb Stuttgart'a transfer oldu... Önceleri yedek kaliyordu ama son zamanlarda bütünüyle kendisini takima kabul ettirmeyi basardi ve ilk onbirin degismez isimlerinden... 

Bonservis bedelinin cok ucuk bir boyutta oldugunu sanmiyorum en azindan bir süre daha... Kulüplerimizin yakindan takip etmesi gerektigini düsünüyorum kendisini...

Dienstag, 21. April 2009

Hani Daum Fener'e geliyordu?

Star Gazetesi spor servisinin yaptigi bir haberden bahsetmistim daha evvel blogta. O haberin yalan oldugunu iddia etmistim, bugün Express'te yayinlanan bir Daum röportaji o haberin hakikaten de "bomba" oldugunu kanitlayan cinsten...

Zira Daum acikca söz veriyor ve "seneye de burdayim, cok isimiz var" diyor...

Röportajdan bazi satirbaslari:

-Mondragon, sürekli aldigi paranin artirilmasini talep ediyor, bu takim icinde ligte kalma mücadelesinin yapildigi su asamada huzursuzluk yaratmiyor mu?

-Ben ondan cok memnunum. Cok iyi bir performans sergiliyor. Gelecek yili da onunla planliyorum. Alacagi para ile olan bölüm ise benim is alanima girmiyor..


-Yönetimin destegini hala arkanizda hissediyor musunuz, Stuttgart macindan sonra bazi elestiriler vardi

-Elestirileri kulak arkasi ettim. Ama su anki telasi anlayabiliyorum. Takimdaki istikrarsizlik tabii ki sinirleri bozdu... Bu da bir takim duygusal tepkilerin olusmasina yol aciyor. Yönetim cok iyi bir is basardi... Bu yönetimle cok iyi bir yerlere gelecegimize inaniyorum. Ve tekrar etmek istiyorum: Biz simdiye kadar, hedefimize ulastik. Geriye kalan haftalarda da iki galibiyet daha alip, hedeflemiz oldugumuzun da üzerinde bir yerlerde ligi bitirecegiz. 12. sirada ligi bitirmek benim icin optimal bir sonuc.


-Gelecek yil da FC'de kalacaksiniz?

-Evet, gelecek sezonda burdayim. Bundan yüzde yüz emin olabilirsiniz. Bu konuda hic acik kapi birakmak istemiyorum.


-Ama Schalke'nin teknik direktör arayislari icerisinde sizin de adiniz geciyor sürekli?

-Bu konuda benim yapabilecegim bir sey yok. Su ama kesin bir sekilde söylebilirim: Schalke yönetiminden herhangi bir teklif almadim. Burda devam etmek istiyorum.


-Hedef?

-Ligten cikma olaganüstüydü. Simdi kümede kalmayi basarmaliyiz. Bu tam bir varolus savasi. Gelecek sezon da büyük bir is bekliyor bizi. Ligte daha yukarilara dogru hareketlenmek istiyoruz. Ücüncü sezonda ise cok daha büyük hedefler pesindeyiz...


-Bu demek oluyor ki, siz daha uzun süreler FC'desiniz?

-Evet bu konuda takima simdiden söz verebilirim.


Bunlar tamami degil, bazi oyuncular hakkinda vs de aciklamalar var Daum'un. Ilgilenenler surdan devam edebilirler.

Sonunda!


Ugur Boral kadro disi birakilmis... Sivasspor ile oynanacak macin kadrosun alinmamis... 
Disiplin cezasi uygulanmis... Ankaraspor macinda Deivid ile sahada girdigi tartismalar ve pesisira oyundan ciktiktan sonra kulübedeki tavirlari yüzünden...

Böyle bir tavir icin gec bile kalindi bence... Hatta kendisinin Sivasspor macinda degilse bile hafta sonu yeniden takimda yer alacagini düsündügüm icin bu cezanin aslinda yetersiz de olduguna inaniyorum...

Montag, 20. April 2009

Favoriler tam gaz....



Ilk iki gün sonucunda alinan sonuclarda süpriz cikmadi Sheffield'teki dünya sampiyonasinda...

Ronnie O'Sullivan-Bingham: 10-5
Steven Hendry-Williams: 10-7
King-McLeod: 10-6
Carter-Greene: 10-5
Dott-Hawkins: 10-8

Bunlar iki günlül periyodlarin sonucunda tamamlanmis olanlar... Bir de bugün baslayan ve yarin tamamlanacak olanlar var. Onlarda da aktuel durum su sekilde: 

Mark Allen-Gould: 7-2
Selby-Walden: 6-3

Bu iki karsilasmanin yaninda yarin iki yeni mac daha baslayacak. 

Marco Fu-Swail
Junhui-Wenbo

Allen-Gould karsilasmasinin galibi ki sonuclardan belli kimin galib gelecegi, O'Sullivan ile karsi karsiya gelecek...

Marco Fu'nun da bir an evvel elenmesini temenni ediyorum. Ronnie onu son zamanlarda hic yenemiyor ve artik nerdeyse Besiktas karsisindaki Fenerbahce gibi olmaya basladi...

Sonntag, 19. April 2009

Bu yönetim gitmeli mi?


Bu sezon ortaya cikan olumsuz sonuclar, taraftarlari isyana sürüklemeye basladi... Zaten millet olarak kanimiz kaynar sürekli, cok severiz böyle ani kararlar vermeyi, yakip yikmayi, herseyi sil bastan almayi vs...

Gercekten de bu sezon alinan bu berbat sonuclarin sorumlusu, ya da daha dogru bir ifadeyle en büyük sorumlusu Fenerbahce yönetimi... Bunda süphe yok. 

Lakin burda dogru olan yönetimin sapkasini ceketini alip, cekip gitmesi midir, yoksa durup hatalarini düzeltmesi mi? 

Taraftarlarin bazisinca yapilmasi gereken belli: Yönetim istifa . Olabilir, dogrusu bu olabilir; bilmiyorum. Ben öyle düsünmüyorum... 

Fenerbahce'yi tutmaya basladim baslayali, yönetimde bulunan ekipleri hatirliyorum da, bir anda aman Allah'im sakin gitmesin bu yönetim bir yere diyesim geliyor...

Lukovcanlari, Pesicleri alip gelenler, Hoticleri transfer edenler, Bursasporlu vasatin vasati Fethi'yi dahi transfer etmeyi beceremeyenler, kulübü kendi cikartlari ve reklami icin kullanmaktan baska hicbir sey yapmayanlar... 

Bütün bunlar bundan evvelki yönetimden aklimda kalanlar... Bu hatalarin bazilarini bu yönetim de yapmadi mi; tabii ki yapti... Yoksa neyi tartisacagiz burda! Ama ayni zamanda sefilleri oynayan bir takim dünya devleriyle ayni düzeyde gelir elde eden bir kulüb haline geldiyse bu bu yönetimin sayesinde olmustur...

Simdi burda kimse kalkip Fenerbahce büyük camiadir, hicbir zaman sefilleri oynamamistir hamaseti yapmasin... Pekala sefil ve kepaze oldugu dönemleri oldu bu kulübün... Wagenhauslar, Hoticler, sadece sig futbol bilgisinin ürünü olarak giymedi bu takimin formasini, parasizliktan alinmak zorunda kalinan isimlerdi... Toprak diye bir insani transfer ettiler, Ali Nail'i vs. yilin transferi diye... Bu derece düsmüstü ayaga... Cengiz kurtarici olacakti güya... 

Ve yine kimse cikip da, Fenerbahce sayet dünyanin dev kulüpleriyle ayni ekonomik gelir elde eden kulüb olmussa bu Fenerbahce ürünlerini alan büyük traftarlarinin sayesinde olmustur da demesin... Cünkü en az Fenerbahce'ninki kadar büyük belki daha kalabalik bir Galatasaraylilar toplulugu var... O kulübün gelirleri neden Fenerbahce'ninkinin yanina yaklasamiyor... Bunlar kadar yoksa da Besiktas'in yiginla destekleyeni var; o kulüb de maddi anlamda Fenerbahce ile yarisamaz... Bütün bunlar bu yönetim sayesinde olmustur... 

Herkes, PVH'lerin, Anelkalarin, Ortegalarin, Alexlerin formasini giydigi bir takimda Josico'nun, Maldonado'nun ne isi var diyor... Haklilar ama, o bahsi gecen isimleri alip getireler de bu insanlar degil miydi? 

Ezeli rakiplerinin stadyumlarinin hala yenilenemedigi bir halde Fenerbahce'nin stadyumunda bir UEFA finali oynanabilecekse, bu bu yönetimin sayesindedir... O bicimsiz stadyumunda, sadece belirli bazi yerlerinde oynama yapilmis, restore edilmis halde hala futbol oynamak zorunda olabilirdik, baska bir yönetimle... 

Daha iyisi gelebilcekse tabii ki gidebilirler, itirazim yok ama, elimizdeki örneklere bakiyorum... Dedigim gibi hemen kabus gibi Tahsin Kaya, Güven Sazak, Ali Sen, Vefa Kücük, Hasan Özaydin, Sadettin Saran isimleri aklima geliyor ve "yok yok bu insan malzemesinden daha iyi bir yönetim bulunamazdi" diyorum...

Aragones disiplini!


Aragones'i tüm bu berbat bilancoya ragmen seviyorum...

Lakin onu bazi noktalarda hic anlayamiyorum... Bu noktalardan bir tanesi de onun cok övülen o disiplin hadisesi...

Kim nerden ne sekilde cikartti bilmiyorum ama israrla Aragones'in cok disiplinli bir insan oldugu söylendi durdu...

Ama ilginctir ben Fenerbahce'de bu sezon hicbri disiplin kontrolü be hamlesiyle karsilasmadim...

-Kazim'in sürekli olaylari yansiyor basina bunlarin hepsi degilse de en azindan bir kismi dogrudur, bakiyorsun Kazim yine de takimda mütemadiyen yer bulabiliyor...

-Ugur Boral oynadigi rezalet futbola bakmadan oyundan her cikartilisinda el kol hareketleri, sevimsiz jest ve mimiklerle yakalaniyor kameralara yedek kulübesine otururken...

-Selcuk gecen hafta kaleyi tekmeleyerek cikti oyundan bugün baktik Ankaraspor macinda kaptan yapilmis... Onun yerine oyuna giren ve gecen haftaki o berbat Fenerbahce'nin en iyisi olan Deniz yine kadroda yok...

Simdi disiplinli olan takim buysa, disiplinsizlik nasil olacak bilmiyorum, bilen varsa aydinlatsin beni lütfen...

Tükenmis takim....

Fenerbahce takim halinde bitmis... Aziz Yildirim israrla takimina güvendigini söylerek onlari kalan maclar icin motive etmeye calissin, onlarin sahada iki pasi üstüste yapacak mecali yok... 

Esasinda Fenerbahce'nin sorunlari ikinci yari basladigindan itibaren hep ayni:

-Rakip sahaya topu tasimakta zorlaniyor... 
-Ileri uc oyunculari topu ilerde saklayip ortasaha oyuncularinin ileriye cogalmasini saglayamiyor... 
-Oyunu kenarlara yaymakta zorlaniyor...

Bütün bunlari takimin yetersizligine yormak da dogru olmaz... Bazi maclarda pekala bu oyuncular bu sezon iyi oyun cikarttilar... Ama maalesef bu cok az sayida kaldi... Onun disinda Aragones, oyun sisteminde cok tutucu davrandi... Iyice kilitlenen ve rakip takimlari acma konusunda cok fazla ise yaramayan mevcut sistem üzerinde hicbir oynamaya gitmedi... Sistem üzerindeki bu israrini bir noktaya kadar anlamak mümkün; uzun süreli mac pratigi ile sistemin tikir tikir islemesini saglamak istiyorsun... 

Iyi de o halde, o sistem icerisinde aksaklik gösteren oyuncular üzerinde neden hicbir degisiklik yapilmiyor?

-Ugur Boral her hafta dökülüyor, ama bir sonraki hafta yine takimda... 
-Guiza her macta dökülüyor, ama Ilhan'i bir kez olsun onbire koymak aklina gelmiyor hocanin...
-Deivid, taninmayacak halde, Kazim da, ama hala Gökhan Emreciksin oynayamiyor... 
-Deniz oyuna girdigi her macta Selcuk'tan da Emre'den de, hatta Deivid'den de üretken oldugunu gösterdi hücumda, ama bir sonraki hafta yine takimda olamiyor... 

Böyle oldugu zaman haliyle, formsuz oyunculari kenara alip bir süre onlari dinlendirme ve belki de yeniden sarj olmalarini saglama, öbür taraftan da yedekte bekleyen oyuncularin kendilerini göstermelerinin önüne gecmis oluyorsunuz...

Sözgelimi bugün de, Ugur Boral yerine giren Vederson, Kazim'in yerine giren Gökhan ve Deivid'in yerine giren Ilhan, sonucu degistirmeye yetmediyse de seleflerinden cok daha iyi performans gösterdiler... Oyuna hareket getirebildiler... Ama haftaya yine hicbir oynamayak... Biliyorum.

Yazik oldu; cünkü sampiyonluk zaten haftalar önce kacmisti ama ikinci olup sampiyonlar ligine gitme ihtimali Fenerbahce'nin yine de oldukca yüksekti... Cünkü Sivas'i ve Trabzon'u alta almak geri kalan haftalarda hic de olanaksiz degildi ama, anlasilan oyuncularin bunu istedikleri yok...

Kendileri bilirler... Benim esas merak ettigim, bu dökülen kadro icin neden yönetimin israrla sözlesme uzattigi... Halbuki bitmis bir kadro ile karsi karsiyayiz...

EK: Blog camiasinda, Bülent Uygun'un ve Aykut Kocaman'in Fenerbahce'ye bilerek yenildiklerini söyleyip duran ici pislik dolu asagilik yaratiklar dolasiyor... Umarim ilk yaridaki Sivasspor maci ve bu Ankaraspor maci bahsedilen yaratiklarin iclerindeki pislikleri ortaliga dökmelerinin önüne bir süre gecer... 

Samstag, 18. April 2009

Come on Ronnie!

Dünya Sampiyonasi 2009 bugün son sampiyon Ronnie O'Sullivan'in iddiasiz rakibi Stuart Bingham ile olan maciyla acildi...

Daha önce söyledigim gibi bu turnuva en uzun maclarin yapildigi turnuva... Toplamda 19 Frameden olusuyor ilk karsilasmalar... O yüzden karsilasmalar iki bölüm halinde oynaniyor, tabii her bölümde kendi arasinda ufak molalara sahne oluyor... Ilk macin ilk bölümünün ilk 6 frameini izledim... Cok iyi basladigi karsilasmayi 2-0 önde götürürken Ronnie, pespese yaptigi safety hatalariyla üc frame üstüste kaybederek 2-3 geriye düstü... Altinci frame ise, bir hayli sasnsiz bir sekilde kaybedildi, Bingham tarafindan... Macin gidisati geregi ben su yedinci frame bitene kadar kahvaltimi yapar gelirim derken, döndügümde macin ilk bölümünün bittigini ögrendim... Anlasilan ben tvnin basindan kalkinca cosmustu Ronnie ve ilk bölümü 6-3 önde bitirmis... 

Karsilasmanin ikinci bölünü bugün aksam.. Ögleden sonra ise günün ikinci önemli maci, Mark Williams ise Steven Hendy arasinda yapilacak... Captan bir hayli düsmüs bu iki efsanenin maci benim icin ilgi cekici degil ama belki eski hayranlarinca izleyeme deger...

Tuncay, Aurelio ve Zico...

Bu üc isim süphesiz Fenerbahcelilerin büyük bir cogunlugunca özleniyor... Özleniyor olmasi, elbette takimin bu sezon icine düstügü berbat bilanco ile birebir alakali... Isler yolunda gidiyor olsaydi, geri dönüp bu isimleri aramayacaktik...

Bu isimlerin özlenmesinde problem yok da, bunlarin takimdan ayrilmasinda yönetimi suclamak üzerinde düsünülmesi gereken bir nokta...

Tuncay ve Aurelio, kendi istegiyle ayrildi... Bu hususta yönetime en ufak bir elestiri getirilemez... Ikisiyle anlasma saglamak icin bir hayli caba sarfedilmis, ama razi edilememislerdir... Hatta Aurelio, esasinda sözkonusu sözlesmeyi de ciddiye almayarak cekip gitmistir... Kendisine verilen ceza bu noktada yönetimin hakkli oldugunu bir kez daha gözler önüne sermektedir...

Zico meselesi ise bu yukardaki isimden biraz daha farkli... Bu noktada yönetime elestiride bulunmak anlasilabilir, zira Zico ile isteseydi Fenerbahce yönetimi bu sezon da devam ederdi... Bence etmeliydi... Kendisini cok sevmiyor olsam da, devam etmenin dogru oldugunu düsünmekteydim o vakit... Bundan dolayi yönetimin yaptigi bir hataydi ama öbür taraftan dogru bulmasam da yönetimi anlaybiliyorum bu hususta... Chelsea, Sevilla, Inter gibi takimlarla kafa kafaya mücadele edebilmis bir takimin Türkiye liginde cok kötü performans gösteriyor olmasindan dolayi rahatsizlik duymus olabilirler ve haklilar da... Ben de bu durumdan rahatsiz oldum sürekli... O yüzden onaylamasam da yönetimi cok iyi anlayabiliyorum bu kararindan dolayi...

Gecenlerde Magath'a kovuldugu Bayern'e yeni takimiyla 5 tane atinca bir spor programinda su soru soruldu: Bayern'e karsi daha cok motive oluyor musunuz, ordan kovulmus olmak sizi etkiliyor mu? Bu bes gollü galibiyet, sizi bu noktada rahatlatti mi?

Magath'in cevabi bugün Zico'ya tapmakla mesgül olan Fenerbahce taraftarlarina kapak olacak cinstendi:

-Benim Bayern yönetimine her zaman büyük bir saygim vardir... Yaptiklari isi cok takdir ederim. Ve ben her zaman söylemisimdir, Bayern yönetimine, camiasina cok mütesekkirim, cünkü kariyerimdeki iki Almanya sapiyonlugu ve Alman kupasi sampiyonluguna onlar sayesinde ulastim, Bayern'de olmasam kariyerimde bu basarilacak olmayacakti...

Iste bu kadar... Fenerbahce'nin tarihindeki en yüksek Avrupa performansina ulastiginda basinda Zico vardi, evet... Ama sunu da unutmamak lazim: Bu sadece Zico sayesinde olmamistir. O basariya ulasmada, takimdaki oyuncularin, taraftarin, kötü zamanlarda hocasinin arkasinda durabilen yönetimin, ve kulübün sahip oldugu teknik olanaklarin; velhasil bircok etkenin payi vardir. Ve bütün bunlar sayesinde, Fenerbahce Zico'ya ne kadar mütesekkir ise Zico da Fenerbahce kulübüne o derece mütesekkirdir... Kendisinin kariyerinde elde ettigi en büyük basari da Fenerbahce ile elde ettigi bu ceyrek final ve bu Fenerbahce sayesinde olmustur...

Bütün bunlari sunun icin yazma geregi duydum: Fenerbahce'nin ayagi ne zaman tökezlese, hemen bir grup Fenerbahceli, yönetime disini cikartirken -ki bu kabul edilebilir birsey- lafi bir sekilde Zicolarina getirip, ah o büyük Zicomuz, kahramanimiz gönderilmeseydi böyle olur muydu hic kivaminda sacmalamakla mesguller...

Her seyden evvel, birazcik felsefe ile hasirnesir olmus, sistemli düsünme aliskanligi edinebilmis bir insanin cok cabuk farkinda olabilecegi gibi bu yaklasim son derece sig bir düsünce pratiginin ürünüdür... Fenerbahce su anda Aragones ile cok kötü günler geciriyor olabilir... Ama bu demek degildir ki, sayet Zico olsaydi takimda su anda bundan cok daha basarili olurdu... Bunun öyle olup olmayacagini bilmek, ancak bu durum gercek olmus olmasi halinde mümkündür... Aksi takdirde, yani su anki sartlarla, bunun icin ic cekmek dahasi ileriye gidip, onun devam edecek olmasi halinde basarinin, garanti olacagini varsaymak, fuzuli bir cabadir, ve kacinilmasi gereken bir seydir...

Bizlerin, Fenerbahce taraftarlarinin yapmasi gereken, böyle ikide bir geriye dönüp gereksiz varsayimlarla mevcut bozuk ruh halini daha da zehirlemek yerine var olan durumun gelecege yönelik iyilesmesi icin neler yapilabilir, bunlarin üzerine kafa yormaktir...

Freitag, 17. April 2009

UEFA'da yari final...


Uefa yari final eslesmeleri, iki Alman ile iki Ukrayna'linin eslesmeleri seklinde gerceklesti...

Almanya'da cok nadir bulunan bir balkonda, yine cok nadir rastlanan ilik bir bahar aksaminda raki-mangal eglencesi karsilasmalardan uzaklastirdi beni... Arkadaslarimin mizmizlanmasini göze alarak yine de arada bir City-Hamburg macina göz attim. Ikinci yarinin basindan City'li oyuncunun atildigi ana kadar izledigim karsilasmada Hamburg cok büyük bir sasla turu gecen taraf oldu anlasilan...

Hamburg, Galatasaray macinda cok formsuzdu... Galatasaray'in hatasiyla turu gecmisti... Tarafsiz gözle iki karsilasmayi izleyen bir futbolsever icin Hamburg'un turu gecmesi insanin icine sinmeyecek bir durumdu... O formsuzlugun üzerine ben Hamburg'un bir tur daha gececegine inanmiyordum ama City'i Hamburg'ta oynadigi ve bu sezonun ikinci yarisinin basinda Bayern'i ezdigi futbolun benzeri bir oyunla yenerek tura ulasti... Ingilitere'deki karsilasmada ise en azindan benim izleyeme firsat buldugum dönemlerde cok sansliydi... Oldukca iyi firsatlar bulmustu City, direkten dönen iki muazzam gol, ofsayt oldugu icin gecerlilik kazanmayan bir gol, Robinho'nun kacirdigi karsi karsiya pozisyon; hepsi benim izledigim kisasik bölümün icerisinde olup bitiyordu... Bence cok agir olan bir ikinci sari ile bir City'li oyuncu oyundan atilinca mac da bitti...

Kiev'in Paris'i elemesi süpriz olmadi ama, aldigi sonuclara bakarsak kupanin da en önemli favorisi gibi gözükmekte; iste bu benim icin süpriz...

Mehmet Demirkol'un kupayi alacak muhtemelen dedigi Eric Gerets'in Marsilya'sinin da Shaktar'a elenmesi benim icin memnuniyet vericiydi... Yoksa o yine bildik, biz adami kovduk adam simdi UEFA'yi aldi klisesiyle beynimize tecavüz edilip durulacakti...

Bremen, Diego'sunun sayesinde turu gecti, Diego Italyan rakiplerine karsi daha bir aziyor; nedense... Milan'i yikan isim de oydu...

Tahminim, Bremen-Kiev finali olacagi yönünde... Gönlüm Bremen'den yana ama, öngörüm Kiev'in kupaya ulasan taraf olacagi yönünde...

Son yillardaki, SL degilse de UEFA'daki bu Dogu Avrupa takimlarinin basarisi bizim takimlarimizin da futbolcu ve teknik adami pazarini doguya dogru kaydirmasi gerektigini söylemiyor mu bize?

Ridvan Dilmen'in tahminleri...


Tahmin ediyorum medyamizda eskisi kadar tahmin firtinasi esmiyor... Havasi alinmis durumda bu balonun...

Bu israri sürdüren isimlerden birisi Ridvan Dilmen. Nedir, nasil olur; anlamiyorum, Ridvan Dilmen bu isin piiri gibi gösteriliyor...

Yaptigi tahminlere bakiyorum... Bahis bültenlerini eline ilk defa alan ve az cok futboldan anlayan herkesin yapacagi tahminlerden daha farkli degil...

Ligteki konumlarina bakiyor, ev sahibi takim olup olmamasina bakiyor ve ona göre su alir diyebiliyor...

Sectigi ve yorumladigi maclarin hepsi oranlari cok düsük ve zaten kagit üzerinde favorisi belli olanlardan mütesekkil. Besiktas-Bursaspor maci icin Besiktas alir diyor... Iyi de bunun icin senin o köseyi kullanmana gerek yok ki Ridvan'im...

Herkesin ilk aklina gelen olasilik bu zaten. Esas bu isi yapiyorsan, sayet Bursa bir süpriz yapabilecekse bunu yakalayabilmelisin. Maalesef kendisi bu yönde hicbir tahminde bulunmaz...

"Bayern evinde Frankfurt'a kaybetmez, Schalke, evinde Energie'yi yener. Barcelona, Betis'i yener vs..."

Donnerstag, 16. April 2009

Hazir misin Ronnie?


Sezonun en büyük, en prestijli, en cok para getiren, en uzun, en zor, en... en... en... snooker turnuvasi Dünya Sampiyonasi cumartesi start aliyor. 

Siki bir Ronnie taraftari olarak, onun gectigimiz yil kazandigi sampiyonlugu muhafaza etmesini bekliyecegiz... 

Kendisi bu sezon da su ana kadar dünya siralamasinda birinci sirada, ne ki son iki sezonki formundan uzak.  Otoritelerce ayni zamanda favori olarak da gösterilmiyor bu turnuva icin nedeni: Simdiye kadar iki defa üstüste bu turnuvayi kazanan sadece iki isim olmus da o yüzden...

Ronnie'nin bu stabiliteyi saglayacagina inanmiyorlar... Olabilir, zaten kendisi cok kolay dagilip gitmesi, konsatrasyonunu uzun süre üst seviyede tutma konusunda sikinti yasamasiyla ünlü... 

Ayni otoriteler, Maguire'in ve Carter'in favori oldugu yönünde görüs belirtiyorlar... Selby'i de es gecmeden. Ben ise elbette Ronnie'nin almasini istiyorum, ama bu sezonki formuyla bunun zor oldugu kanaatini ben de tasiyorum, ama favori olarak yukarda ismi gecen kisileri degil, Higgins'i görüyorum...

Laudrup gitti, Tutumlu'ya yine Türkiye yolu gözüktü...

Spartak, Laudrup'u kovmus... Tutumlu, Türkiye'deki büyüklere basin araciligiyla olta atip durur gayri...

Bu arada, CSKA ile 2 galibiyet, 1 beraberlik ve 1 maglubiyet alarak lige baslayan Zico da cok iyi bir start verememis anlasilan...

Klinsmann, gidici (mi?)


Bayern tribünlerinde en azindan Almanya'da yasadigim su bes senede böyle bir sahne ile karsilastigimi hatirlamiyorum...

Artik Bayern'e bir yenilik gelmeli, Bayern "klasikler"den kurtulmali, modern futbol dünyasina ayak uydurmali diyenlerin (ki aralarindan Barcelona macinin devre arasinda göz yasi döken Udo Lattek de vardi) isaret parmagi ile göstererek gelisini kutladiklari Klinsmann rüyasinin Bayern'de sona erdigi kesinlikle kazandi... 

Hatta yönetimin de bu isi bitirdigi ama aciklamayi ne zaman yapacaklarini henüz netlestirmedikleri iddia ediliyor...

Mittwoch, 15. April 2009

Bunlar mi örnek alinmasi gereken kisiler...?


Biliyorum, konu biraz bayatladi... Biliyorum, o berbat karsilasmayi cok uzattik. Ama su resim icin ben de icimde kalanlari yazmazsam rahatlayamayacagim bir türlü...

Malum, derbide yasanan olaylari kinarken pek kaliteli medyamiz bu yukardaki fotografi göstererek, bakin bir bizimkilere, bir de bu dünyaca ünlü oyunculara... Keske bizim oyuncularimiz da bu ustalarindan birseyler ögrenebilselerdi gibilerin beylik laflar... Siki bir Galatasarayli oldugunu bildigimiz yakisikli ankirmen Ali Kirca bile fönlü saclariyla ayni seyleri söylüyordu, etkileyici olduguna emin oldugu tok sesiyle oynaya oynaya.

Agiz birligi edilmiscesine yapilan bu yorumlara ciddi bir itirazim var.

Öncelikle örnek oldugunu iddia edilen bu iki isme bir bakalim...

Carlos... Yardimci hakeme, orospu diyen oyuncu degil mi o? Hakeme su sisesi attigini da hatirliyorum. Gecenlerde de Bünyamin Gezer'e, Kayserispor macinda gösterdigi kirmizi kart icin deli isareti yapmisti... Kendisi ayni zamanda, alenen mac secen, özellikle de deplasman maclarindan zerre kadar saglamadigi konsantrasyonu ile sürekli kötü performans sergileyen ama ne hikmetse Kadiköy'de cok degisen bir isim... Bu mudur, ahlakli sporcu, bu mudur profesyonellik?

Lincoln... Hani su sürekli izinsiz ülkesine giden oyuncu... Disiplin kurallarini hice sayan... Kendisini oyundan alan hocasinin üzerine yürüyüp küfürler savuran... Caninin istedigi deplasmanlara gidip istemedigine gitmeyen... Maclarda bol bol kendini yere atip haksiz penalti ve serbest vuruslar kazanmaya calisan isim..

Bu mudur profesyonellik, bu mu örnek olmasi gereken isim?

Itirazimin ikinci temel noktasi su:

Profesyonellik demek, kisinin takimdan kendisini soyutlamasi mi demek ayni zamanda? Futbol, kollektif bir spor dali. Bir takim sporu... Oyuncudan beklenen takimla bütünlesmesi... Kendisini o takimin bir parcasi olarak hissetmesi ve takimdaki diger oyuncularla arasinda aile baglarini andiracak en azindan saha icerisinde bir yakinligin kurulmasi...

Pekii bu iki isim ne yapmaktadir... Sahada kan gövdeyi götürürken, umursamazca olaylari izlemesi, aslinda kendilerinin profesyonellik denilen "naneyi" sadece para kazanmaya indirgediklerini gösteriyor... Kendilerinden tarafimizca beklenen, tabii ki gidip mevcut kavganin bir parcasi olmasi degil... Beklenilen, mesela Lincoln'ün Arda'yi, Carlos'un Semih'i ayirmasidir... Guiza, tam da Arda Semih'e o övgüyle bahsettigi yumruklarinindan birini atarken yüzünü burusturarak Semih'in önüne siper olmusken yakalanmis objektiflere... Pekii Guiza, profesyonel degil midir?

Lincoln icin daha fazla bir sey söylemeyecegim, gerisi Galatasaraylilari ilgilendirir, ama bir Fenerbahceli olarak, mesela PVH'nin böyle bir durumda yanginin tam da orta yerinde olacagindan adim gibi eminim, o yüzden Carlos buralardan gittiginden hicbir zaman bir PVH gibi yer etmeyecektir, taraftarlarin gönlünde. Nedeni, yukardaki fotograftaki durusta gizli...

Dienstag, 14. April 2009

Arda Turan'in özürü...

Arda, derbi sonrasi yasanan olaylardan sonra biraz gecikmeli de olsa bir özür metni yayinlamis, saniyorum kulübün resmi web sitesinde.

Metin su sekilde:

"Pazar gecesi Ali Sami Yen Stadı'nda maçın bitimine doğru yaşanan istenmeyen olaylar beni de derin üzüntüye boğmuştur. Özellikle Milli Takım ve Fenerbahçe'den her zaman ağabey olarak gördüğüm, sevdiğim ve ailesiyle görüştüğüm Semih Şentürk ile istemeden ve düşünmeden içine düştüğümüz durum ve ortaya çıkan fotoğraf hiç bir zaman arzu etmediğim ve hiçbir zaman onaylayamayacağım görüntülere neden oldu.

Gerek kişiliğim gerekse futbol kimliğime yakışmayan bu olayın içinde Semih Şentürk'le birlikte olumsuz olarak anılmak bizim gibi birbirine saygı ve sevgisi tartışılmaz iki oyuncunun görebileceği en büyük cezadır diye düşünüyorum. Semih Şentürk'ün içten açıklaması ve yaklaşımı içinde hissettiklerini ben de onun gibi bir ağabeyim için düşünüyorum. Saha içinde yaşanan olumsuzlukların saha içinde kalması gerektiğini biliyorum. Kimin haklılığından çok dostluğumuzun, ağabey-kardeş ilişkimizin devamının önemli olduğu bilincinde yaşananlardan dolayı tüm spor kamuoyundan ve Türk halkından özür dilerim. Ayrıca Semih Şentürk ile bugüne kadar gelen inanılmaz dostluğumuzun asla tükenmeyeceğini buradan belirtirken, ona olan sevgi ve saygımın ise sonsuza kadar süreceğinin bilinmesini isterim."

Buraya kadar hersey güzel. Semih'in özüründen bir gün sonra Arda'nin da bunu yapmasi dikkate deger. Ama heycana kapilmamak gerektigini, iki futbolcunun da pazar aksami yaptigi rezilligin böyle bir özürle kapatilacak seyler olmadigini düsünmekteyim. Bunun da ötesinde Arda'ya daha da mesafeliyim. Zira bu özür aciklamasi mac icinde olan bitenle alakali. Pekii mactan sonraki o "berbat" aciklamayi napcaz? O attilan yumruklarin sayisindan dehset verici bir sekilde bahsedildigi, bir Galatasarayli icerde disarda da hicbir yerde korkmaz herkes ile heryerde karsi karsiya gelmeye haziriz kabadayiliklarin icine serpistirildigi aciklamadan bahsediyorum... Onun icin de bir özür gerekmiyor mu?

Tabii bir de Milliyet Gazetesinin bir haberi var, bu aciklamadan evvel: Aciklamada Arda, vicdanin rahat olmasindan bahsediliyor. Semih'in kendisinden bekledigi özür ile ilgili de ne özrü kardesim olaylari baslatan kendileri diyor.

Daha sonraki özür aciklamasinda Arda bu haberi yalanlamis gerci ama, haberi yapan gazetenin Milliyet olmasi, ve haberin bir muhaberin imzasiyla verilmis olmasi, beni süphelendirmiyor degil... Haberin dili de bir hayli sahici. Zira, ne özrü, olaylari onlar baslatti diyen dil mactan hemen sonra yapilan aciklamalardaki dille oldukca büyük bir benzerlik arzediyor.

Hülasa demek istedigim bu iki oyuncunun, özellikle de Arda'nin özürünün yasanan kepazeligin üzerinin örtülmesine yetmeyecegine inaniyorum, bu acidan da hicbir kiymeti yok benim icin....

Montag, 13. April 2009

atv Haber nereye kosuyor!

Evvelden beri atv-Sabah grubu, Dogan Medya'dan benim icin daha sempatik olmustur. Bu Dinc Bilgin-Zafer Mutlu ikilisi bu gruba sahipken de böyleydi...

Her ne kadar sikisik durumlarda, mesela 28 Subat sürecinde, en az digerleri kadar devletciyse de, laiklik konusundaki takintilari o zamanlarda, yine Dogan Grubundan farksizsa da,
onlara nisbeten cogu zaman daha liberal, daha özgürlükcü, daha renkli bir medya grubu niteligindeydi...
Grubun basina gelenler medya dünyasini birazcik yakindan takip edenlerce biliniyor. Bir süre her yere sahip olmak isteyen Aydin Dogan tarafindan el konulmaya calisilmistir. Sonra bu olmayinca, yine ayni kisiler tarafindan kendi icerisindeki cok büyük bir kadro kopartilarak Vatan Gazetesi olusturulmustur. Amac bellidir; Dogan'in güdümündeki Vatan Gazatesi sayesinde Sabah iciye gücsüzlestirilecek ve Hurriyet-Milliyet sektörde iyice yalnizlasacaktir. Biraz da bütün bu kötücük isler beni bu gruba daha cok sempati beslememi saglamistir.
Hic sevmedigim halde Fatih Altayli yönetimindeki Sabah'i Ciner Grubundayken Hurriyet ile olan cekismelerinden desteklemisimdir. Sonra yine nasil olduysa grub TMSF'ye gecmistir... Ondan sonra da AKP'ye yakinligi bilinen Ahmet Calik grubu devraldi.
Gelecek olan tepkiler, özellikle Dogan Medyasindan belliydi. "AKP Sabah ve atv'yi de ele gecirdi." "Sabah ve atv artik AKP'nin yayin organlaridir" vs. Bu böyle olmasa da öyle denilecekti. Cünkü bu grubun prestijinin düsmesi, yitmesi, raytinglere, tirajlara o da, haliyle sektördeki gücüne yansiyacakti.
Calik grubu aldiktan sonra malum, atv Haber'in basindaki isim Ali Kirca, Show Tv'ye transfer oldu. Anlasilan Ali Kirca da bu yeni patronlarin AKP elemanlari olacagini düsünüyordu. Böyle bir seyi, yani ayriligi Calik'in istedigini düsünmüyorum ben, zira kendisi Hincal Uluc gibi, Erdal Safak gibi bütün merkezci, laikci, devletci isimleri gazetede tuttu. Eminim Ali Kirca ile de haber merkezinde devam etmek isterdi...
Neyse, Ali Kirca'dan bosalan haber merkezinin basina, son olarak Fuat Ugur isimli bir zat getirildi. Fuat Ugur yönetimindeki atv Haber ise, tam da rakiplerinin iddia ettigi gibi yandas medya yayin organi olma konusunda hizla ilerliyor...
Birkac örnek vereyim...
Secim arifesinde, kendisi hakkinda cok lekeleyici suclar bulunamayan Kemal Kilicdaroglu'nun kardesinin yaptigi bir takim usulsüzlükler isitilip isitilip atv Haber'de ekranlara getiriliyordu.... Haberin anonslari ise söyle oluyordu genelde: "Kilicdaroglu'nun yolsuzluklari..."
Sadece bu da degil... AKP'nin elinde olmayan ama kazanilmasi istenilen bazi önemli noktalarda rakip adaylar üzerinde sürekli yipratici yayinlar yapildi. Mesela Eskisehir BB Baskani Büyükersen'in, yolsuzluk yaptigi iddiasi bir hafta boyunca ekranlarda döndü durdu atv Haber'de. Ilginctir secimden iki hafta önce oluyordu bu. Adana'daki Aytac Durak'in secim yatirimi olarak vaktinden önce hizmete soktunu iddia ettikleri metroyu da haber yaptilar... Secimden sonra da, Adana'da secimler israrla hile yapildigini vurgulayici yayinlar yaptilar... Güvenlik kameralariyla elde edilmis ne oldugu da cok net anlasilmayan, sadece valilikte secim aksami sürekli bir takim secim pusulalariyla mesgul olan insanlarin calismalari yansiyordu ekrana. atv Haber bunlarin oy pusulasi degistirilmesi oldugunu iddia ediyordu. Arkasi cikmadi elbette...
Tabii bütün bu cirkinlikler cezasiz kalmadi... Birkac ay evvel diger üc büyük kanalin haberlerini hemen ensesinde dolsan, raytinlerde ilk 15'lerde dolasan atv Haber artik, Fox Haber'in dahi gerisinde ve 30. Siralarda geziniyor... Daha da asagiya düsmesi saniyorum muhtemel... Umarim öyle de olur...

Fenerbahce ve Galatasaray üzerine oyunlar oynaniyormus!


Galatasaray'in baskani Adnan Polat dün mactan sonra "Fenerbahce ve Galatasaray birlikte bu yarisin disinda tutulmaya calisiyordu, bu plani uygulamaya calisanlar basardi..." diyor...

Sonrasinda ordaki muhabirlerden bir tanesi federasyon baskanindan bahsetmeye calisiyor, ve Polat'in tepkisi, "birakin onu ya..."

Besiktasli degilim allahtan. Olsaydim sayet, yillardir bu üc büyük arasinda aleyhine yapilan hakem hatalarinda uzak ara ön sirada olan takimin taraftari olarak bu aciklamalar karsisinda öfkeden deliye dönerdim... Cok parlak bir performansla olmasa da, en azindan üzerinde leke olmayan bir sampiyonluga dogru kosarken bir baskasinin bu basarinin üzerine böyle bir leke calmaya calismasina karsi deliye dönerdim... Allahtan degilim de, aklimi koruyabiliyorum... 

Neyse biz Polat'a elalemin basarisina leke sürmeye calisacagina Allah korusun yikilsa yüzlerce insanin hayatini tehlikeye atacak olan su stadin hesabini ver diyerek cekilmek istiyorum aradan.

Delikanli Arda....


Arda ile ilgili övgü dolu satirlarimin mürekkebi daha kurumadan onun dünkü mac sonunda yaptigi aciklamalar bana iyi bir kapak oldu.

Meger ne safmisim bu kisiyi sempatik ve sevimli bulurken.

Semih'le yasadigi olay sonrasinda Arda'yi dinlerken, karsimda Kurtlar Vadisi'nden firlamis, veyahut "üsüyoruz Reis, herseyi yapabiliriz"ci Ozan Kütahyali'yi yumruklayan lumpenlerden birisiyle karsi karsiya oldugumu düsündüm.

Semih'e kac yumruk attigindan bahsediyordu bögüre bögüre. Kendisinin bir yumruk fazla atmis olmasindan ne kadar da memnundu. Belli ki bu sayisal yumruk üstünlügü onun özgüvenini parlatmis bir hayli, "biz büyüklerimize saygi gösteririz ama büyüklerimiz de büyüklügünü bilsin yoksa haddini bildidiriz böyle icabinda" yollu seyler söylüyordu, gerdanini kivira kivira...

Aferin Arda, delikanli oldugunu, yigit ve bilegi kuvvetli oldugunu herseyden evvel bundan cok büyük bir memnuniyet duyacagina emin oldugun taraftarlarina gösterdin. Futbol oynamayinca acigi neyle kapatacagini iyi biliyorsun belli ki. Bu yolda sana hayirli yolculuklar artik...

Gün Lugano'ya vurma günü müdür?

Futbol adina özellikle Fenerbahce cephesinde hicbir sey olmadigi icin daha fazla dünkü derbi üzerine yazmak istemiyordum. Hele ki, futbol oynayamayan yeteneksizlerin taraftarlarini rakip takim oyuncularina yaptiklari cirkefliklerle tavlamaya calisanlarin zehirledigi zemini tartisma konusu etmemeye özellikle de önem gösterme niyetindeydim...

Ne ki, mactan sonra Galatasaray cephesinden gelen aciklamalar, futbolcularin ve kimi taraftar bloglarinin yazdiklari bu konudaki inadimi kirdi...

Simdiye kadar, blog arsivi istenirse taranabilir, Fenerbahce'de en sevmedigim oyuncularin basinda Lugano geldigini, onun "psikopat" triplerinden hic hoslanmadigimi, böyle bir oyuncuyu Fenerbahce formasi altinda görmek istemedigimi, esasinda onun bu tavirlarinin en cok da Fenerbahce'ye zarar verdigini, sürekli nefret objesi oldugunu, takimi cok kritik anlarda yalniz biraktigini vs vs vs söyledim durdum...

O yüzden bugün gönül rahatligiyla kendisine karsi gerceklestirilen bu linc karsisinda yanibasinda konumlandirabiliyorum kendimi. Yanindayim derken, Emre'ye attigi kafayi savunuyor degilim elbette.

Derdim baska...

Mac sonunda, yöneticilerin, futbolcularin agzinda dünkü rezaletin tek bir nedeni vardi: Lugano. Fenerbahceli Lugano'nun yaptigi hareket bu olaylari bu noktaya getirdi deniyordu. Hakan Sükür TRT'de diyor ki, bu hareket insanlik disi. Arkadan yapiyor. Oyuncu korumasiz. Yaptigi tek bir sey var bunlari söylerken: Galatasaraylilarin bu hareket sonrasi yaptiklari anlasilabilir göstermek. Lugano bunu hak etti demeye getiriyor. Sabri'nin mac basindan beri yaptiklarindan bahsedilmiyor. O oyunu zehirlemiyor sanki... Emre Asik, dünkü macin sonucunda neredeyse Hz. Isa muhteremliginde nitelenmeye baslandi: "Hakem Emre'ye neden kirmizi kart gösterdi anlamadim. Zavalli Emre, hem kafa yedi, hem kirmizi kart". Sözkonusu olan oyuncunun, Türkiye'nin en centilmen oyunculari listesinde ilk bes yüze dahi giremeyecegini biliyoruz. Onu yillardir izliyoruz, Lugano'dan daha makbul bir isim olmadigini hepimizin malumu... Nasil bunlar bilinirken, Emre Asik icin sütten cikmis ak kasik muamelesi yapilabilir...

Her sey bir tarafa, Lugano'nun atmis oldugu kafa nasil oluyor da, oranin böyle savas alanina dönmesini hakli cikartabiliyor? Kendi sahasinda galip gelemeyen ve Türkiye Kupasi, Uefa derken bu beraberlikle birlikte artik ligi de kaciran futbolcularin taraftarlarina sirinlik gösterisi yapmasindan baska birsey degil bu saldirganliklar...

Sonntag, 12. April 2009

Bu takimdan utanmaya basladim...

Fenerbahce'den bahsediyorum... Bu sezonki performansiyla beni sürekli kizdirdi, ama bu aksamki karsilasmada utandim kendi takimindan... 

Fenerbahce'nin Galatasaray karsisinda "ezik" oynadigi cok mac hatirliyorum. Fark yedigi. Ama o maclarda hep söyle bir durum vardi: Fenerbahce kötü bir sezon geciriyor, Galatasaray ise kimisinda Tanjulu, Prekazili kimisinda ise Hakanli, Tugayli altin caglarini yasiyordu... Fenerbahce Bursaspor'lu Fethi'yi dahi transfer edemeyecek kadar derbederdi... Toprak, Ümit ve Pingel ile transfer dönemlerini kapatiyordu, kadro yeterliliginden degil, oyuncu alabilecek yetenekte yönetimlere sahip olamadigi icin...

Simdi öyle mi; hayir... Kalenizde Türkiye'nin en iyisi var. Sag bekiniz, Milli Takim'in futbolcusu, o sakatlaninca yerine gecen, Terim'in Belcika Milli Takimina kaptirdigimiz icin ic cektigi Önder. Sol bekiniz dünyaca ünlü bir isim. Orta sahanizda Inter'de, Newcastle'de forma giymis bir oyuncu var. Forvette 14 milyon Euroluk bir isim var. Yaninda Türkiye Milli Takiminin santraforu duruyor. Saginizda Deivid oynuyor, kalitesi belli. Rakibiniz ise, iyi bir kadrosu var evet ama, bir kriz icerisinde, sakatliklardan muzdarip. Sikintilar icerisinde. 

Böyle bir ortamda Fenerbahce'nin üst üste dört pas yapabildigi oyun süresi dakika bazinda cift haneli rakamlara ulasamiyor. Deplasmanda oynadiginiz bir macta zaten kadro yapiniza uygun olan kontra futbolunu oyun anlayisi olarak benimsemis olmaniz anlasilir, ama allah askina bu mudur kontra futbolu... Kapanip-acilmanin bir prensibi yok mudur? 

Aragones israrla pas yapan, pas yaparak tempoyu artiran bir takim kurmak istedigini söylüyor... Ama Fenerbahce, ilginctir, bu karsilasmada geriden topu ileriye dogru, hedefsiz, amacsiz ve bilincsiz bir sekilde ileriye gönderip durdular. Ve o toplar da yeniden Galatasarayli futbolcularin ayaklarinda eriyip Fenerbahce kalesine döndü. Tamam oyuncular bu formata, bu pas oyununa ayak uyduracak capta oyuncular olmayabilirler... Ama aylardir calisiyor bu takim bu hocayla... Bu konuda hic mi ilerleme olmaz. 

Kazanmaktan baska sansiniz yok. Ama oyun plani uzun toplarla Guiza'yi savunma arkasina kacirmaktan ibaret, baska hicbir sey yok. 

Isin esas can sikici tarafi, Fenerbahce bu sisteme uymadigi acikca belli olan oyuncularin neredeyse tamamiyle sözlesme yenilendi... Nasil ümitli olunabilir gelecek sezon adina... Bu oyuncularla bu sistem oturabilse zaten simdiye kadar otururdu ama belli ki olmuyor... 

Galatasaray ise Fenerbahce'ye nazaran daha cok futbol oynamayi isteyen, oynayan, oynayabilen tarafti. Özellikle ilk 20 dakika maci kopartacak pozisyonlari da elde etti. Volkan Fenerbahce'yi kurtaran isimdi... 

Futbolcu bazinda Fenerbahce'de, kaleci Volkan ve oyuna sonradan giren Deniz disinda olumlu hicbir isim yoktu... 14 Milyon Euroluk Guiza ne top sürebilmekte, ne de kendisine gönderilen toplari basariyla kontrol edebilmekte... Semih, cok kötüydü. Deivid, herkesin bu adam Fenerbahce'de ne isi var dedigi ilk sezonunda dahi bundan cok iyiydi. Emre'yi bu takima transfer edenlere lanet olsun. Gökhan Gönül gittikce koca bir balon olmakta. Carlos, zaman zaman Kewell, zaman zaman Baros tarafindan maymuna cevrilmis... 

Fenerbahce... midemi bulandiriyorsun...

Donnerstag, 9. April 2009

Yalan

Star gazetesi Daum'un seneye Fenerbahce ile anlastigini simdiki takimi Köln'ün maddi sikintilari nedeniyle kendi istedigi gibi bir takim kuramayacagini düsündügünü yazmis Köln gazetesi Express'e dayandirarak haberi...

Girdim baktim Express'in sayfasina... Arsivi taradim, anahtar kelimelerle ilgili aramalari yaptim ama sonuca varamadim... Böyle bir haber yok. Anlasilan Star Gazetesi calisanlari masa basinda oturup yumurtlamislar bunu...

Dün de Hurriyet'te Aragones ile anlasildigini yaziyordu gelecek sene icin, daha dogrusu devam etme karari alindigini...

Beter olsunlar


Degil mi ki o Karl Heinz Rummenige, yaptigi rotasyon nedeniyle Hitzfeld'i tüm kameralarin önünde itin götüne sokmaya calismistir...

Degil mi ki bu insan, dünyanin belki de en centilmen ve basarili teknik direktörüne hic hak etmedigi bir küstahlikTa bulunmustur...

Degil mi ki sirf bu yüzden Hitzfeld'in Bayern ile iliskileri kopmustur...

Bana da geriye Rummenige ve o zaman onun verdigi bu sacma sapan tepkiye ve Hitzfeld'e yaptigi haksizliklara bir dur diyemeyen, sesini cikartamayan diger yönetim ekibine ve Bayern camiasina bu Barcelona hezimeti kapak olsun demek kalir...

Umarim artik, Ribery'i, Toni'yi, Podolski'yi yildiz sanmaktan vazgeceler... Umarim artik ayaklari yere basar ve seviyelerinin hic de öyle iddia ettikleri gibi tepelerde dolasmadigini anlarlar...

edit: Bayern'de Klinsmann'in hafta sonu oynanacak olan Frankfurt macinda olup olmayacagi tartisiliyor ve iyi bir cözüm yolu bulabilirlerse olmayacaktir, bundan eminim... Bundan sonrasi icin sunu söylemek mümkün: Klinsmann'in takimin basinda kaldigi her gün zaruretten kaynaklanmaktadir...

Sonntag, 5. April 2009

Kaldi:8

Sivaspor icin bu "safak" sayisi. Bunu nasil asarlar, bilmiyorum. Ama ben genel futbol camiasinin aksine Sivasspor'a hala derin bir sempati ve sevgi besliyorum. Basarili olmalarini, yani sampiyonlugu gögüslemelerini de derin bir heycanla bekliyorum...

Bundan birkac hafta önce Sivas hatta daha fazla bir puan farkiyla öndeyken bu derece heycanli degildim. Ben onlarin aynen gecen seneki gibi Fenerbahce hezimetleri sonrasi serbest düsüse gececegini saniyordum. Ama öyle olmadi... Agir aksak da olsa puanlari toplarlamayi ve Besiktas'a en azindan kaybetmemeyi bildiler... Özellikle de dünkü Denizli deplasmani hersey icin biraz daha fazla ümitlenebilme sebebiydi. Simdi geriye asmalari gereken sekiz hafta kaldi... Bu sekiz haftada onlar icin en büyük rakip Besiktas. Sirasiyla bu iki ekibin kalan maclarina bakalim...

27. Hafta:
-Kocaelispor-Besiktas
-Sivasspor-Antalyaspor

28. Hafta:
-Besiktas-Bursaspor
-Antalyaspor-Sivaspor

29.Hafta:
-Eskisehirspor-Besiktas
-Sivaspor-Tarbzonspor

30.Hafta:
-Besiktas-Fenerbahce
-Gaziantep-Sivaspor

31.Hafta:
-Ankaraspor-Besiktas
-Sivaspor-Büyüksehir Belediye

32.Hafta:
-Ankaragücü-Besiktas
-Hacettepe-Sivaspor

33.Hafta:
-Besiktas-Galatasaray
-Sivasspor-Genclerbirligi

34.Hafta:
-Denizlispor-Besiktas
-Galatasaray-Sivaspor

Fikstüre de bakildiginda görülecegi üzre cok zor bir sekiz hafta bekliyor Sivaspor'u. Besiktas'in Fenerbahce ve Galatasaray ile daha maclari var ama, Sivaspor'un da ligin son haftasinda Galatasaray ile karsilasacagini ve Trabzonspor ile de oynamadigini unutmamak gerek.

Sivaspor'un burdan sampiyonluk cikartmasi hala mucize... Bunda süphe yok... Ama her seye ragmen buraya kadar gelmeleri cok büyük bir basari... O yüzden sonuna kadar da onlari desteklemeyi sürdürecegim bu sezon...


Sampiyon adaylari üzerine beyin jimnastigi-2

Bu konuda daha evvel bir post yazmistim... Ligin sonlari yaklasmisken ve sitedeki anketin süresi tamamlanmisken yeni bir degerlendirmenin yazilmasi gerekiyor saniyorum...

Daha önceki postta, sirasiyla Galatasaray, Fenerbahce, Trabzonspor, Sivasspor ve Besiktas seklinde takimlara sampiyonluk sansi tanimistim... Ilginctir, en az sans verdigim ekip Besiktas, su andaki en sansli takim görünümünde... Ufukta herhangi bir tekleme sinyalleri de vermiyorlar... Besiktas'a yeniden döneriz, ama evvela Galatasaray ve Fenerbahce'den bahsedelim istiyorum...

Galatasaray, her seye ragmen lig sampiyon bitirme konusundaki en güclü ekipti... Ne var ki, el yordamiyla kulüp icerisinde yarattiklari kriz onlarin kacinilmaz olarak bu sona varmasina yol acti... Camia olarak hala sampiyonluga inaniyorlar... Galatasaray camiasinin bu özgüveni takdire sayandir zaten... Daha grup maclarinda kendilerini coktan UEFA'nin sampiyonu da ilan ediyorlardi... Lakin ben öyle düsünmüyorum. Deplasmandaki Trabzonspor beraberligi ve Hamburg karsisinda alinan maglubiyet bence Galatasaray'in sampiyonlugu da yitirdigini anlatan karsilasmalardi. Ama esasen dedigim gibi bu yola zaten Skibbe kovulup da Bülent yerine getirildiginde girilmisti... Sis bulutlarinin dagilip da gercegin ortaya cikmasi bir kac mac sürdü... Gecen yil Feldkamp'in kovulmasindan sonra da benzeri itirazlari dile getirmistim, ama o kovulmanin neticeisinde üst üste alinan alti galibiyet ve ulasilan sampiyonluk elbetteki yanlisin yanlis oldugunu ortadan kaldirmiyordu. Aksine yanlisi dogruymuscasina resmettidigi icin takima uzun vadede zarar vermesi kacinilmazdi... Ayni senaryonun bu sezon da gerceklesecegini varsaydilar, ama papaz her zaman pilav yemedi...

Fenerbahce icin artik birseyler söylemek istemiyorum... Biktim. Hevesim de yok. Daha önceki postta en cok sans gördügüm ekiplerdendi. Cünkü sahada oturtulmaya calisilan bir sistem ve taktik anlayisi görüyordum. O posttu girdigim zamanlarda da takim toparlanma asamasindaydi ve herkes gibi ben de bunun istikrarli bir sekilde devam edecegini, oturmus kadronun mac pratigini arttirdikca Aragones'in oynatmaya calistigi sistemin daha da basarili bir sekilde kendini gösterecegini düsünüyordum. Yanildim. Nedenine uzun uzun anlatmaya gerek yok yeniden.

Besiktas'a yeniden dönersek... Ben hala Besiktas adina cok sevinemiyorum, sampiyon olsalar da bu degismeyecek. Mustafa Denizli gibi bir isim o takimin basinda oldugu müddetce de o takim adina sevinmek mümkün olamaz bence... Besiktas, tam da Mustafa Denizli sayesinde sampiyon olacaktir belki, ama bu onlarin mesela gelecek sezon kriz yasamayacaklar ihtimalini degistirmez. Dogrudur, her takim kriz yasayabilir. Ama takiminiz basinda Denizli varsa bunun olmasi daha muhtemeldir... Bu sezonki diger iki büyügün istikrarsizligi Mustafa Denizli'nin her zamanki gibi, hicbir taktiksel anyalis ve sistem cercevesi icerisine otutturmadan macina ve pozisyonuna göre oynattigi "curcuna" ekibi adina islerin yolunda gitmesine neden olmustur. Ama bu durum gelecek sezon böyle olmayacaktir. Kendi yaklasik on aylik bir süre icinde Besiktas'in basinda olmus olacak, belki sampiyonluk da kazandirmis olacak, sezon basini hazrlik kampini ve istedigi transferleri yapmis olacak ama beraberinde su da olacak: Besiktas hala bir mac Yusuf, bir mac Tello, bir mac Delgado sayesinde puanlar toparlarken ortaya taraftari ümitlendirecek herhangi bir karakter veya kimlik koymayacak. Ve bu, sampiyonluk düzgülügüne girildigi su dönemde cok sorum olmaz ama sezon basinda böyle oldugu icin homurtularin yükselmesine neden olacak...

Tranzonspor'dan bahsetmek istemiyorum. Bence onlarin da herhangi bir sansi yok. Ümit ederim, Ersun Yanal ile yollarini ayirmazlar...

Sivasspor ile ilgili de yeni bir post girmek istedigim icin burda birsey yazmak istemiyorum.