Donnerstag, 21. Mai 2009

Birzamanlar Van Gaal!

Hakedilmis zafer!


Kadiköy'deki yapilan Son UEFA kupasi finalinden zaferle ayrilan taraf herkesin hakkini teslim ettigi üzre Shaktar Donetsk oldu...

Medyada cikan, "hah iste görünüz mü bizm kovdugumuz adam UEFA yi aldi" tantanasinin disinda Shaktar'in ve kupanin üzerine cok fazla birseyler okuma sansi edinemedik... Halbuki Lucescu 5 yillik emek sonucunda ulasti buralara... Üstelik de Shaktar'in bu 5 senelik sürec icerisinde harcadigi paranin miktari az-buz da degil... Simdi bize vaaz cekip kafa sisiren bu basinin onun Türkiye'de 5 sezon calismasina ne kadar yardimci olacaklari tartismalidir halbuki... Sampiyon olamayacagi ilk sezonda gönderilmesi gündeme gelirken taraftar ve yönetim tarafindan medya da onu coktan idam sehpasina yatirmis olurdu... Simdi gelsin yine aynisi yaparlar...

Werder benim sempatimi kazanmis bir takim... Macta da tuttugum taraf haliyle Bremen'di... Lakin macin bastan sona hakimi ve rakibine futbol dersi veren tarafi Shaktar idi; bunu itiraf etmeliyim... Bremen, Diego ve Almeida'nin eksikligini cok hissetti... Onlar olsaydi bu kadar mahkum oynamazdi, belki kupayi da aalabilirdi, ama bu yine de Shaktar'in takim futbolu anlaminda Bremen'den birkac vites üstün oldugu gercegini degistirmezdi... Sadece kale önünde biraz yetersiz idiler...

Simdi bakalim Lucesu ile kim ilgilenecek bizim takimlardan... Galiba Galatasaray yakin o isme... Lucescu ne kadar yakin; bilmiyorum... Benim gönlüm Fener'in basinda onu görmekten yana, ama Fenerbahce orali degil... En azindan öyle görünüyor...

Yaptigi artislikle önce kupada elenen arkasindan da ligteki sampiyonluk avantajini yitiren (oh olsun!) Gerets bu aralar "out", simdi "in" UEFA'yi kaldirdigi icin Lucescu... CSKA'yi sampiyon yaparsa Zico da girecek o potaya... Bu isimler alacak artik basinda teknik adami adaylari yerini...

Samstag, 16. Mai 2009

Van Gaal'in Bayern serüveni baslarken



Bir süredir Van Gaal ile ilgilendigi Bayern'in bilinmekteydi... Bu blogta da saniyorum bir tane post bu konuyla ilgili girilmisti... Gecen hafta ise bu sürec kesinlesti ve Van Gaal Bayern'in gelecek sezondaki hocasi olacagini söyledi...

Tabii simdi merak edilen husus, bunun yani bu birlikteligin neler getirecegi... Bunu elbette simdiden bilmek mümkün olamaz... Sadece mevcut verilerden hareketle bunun üzerine öngörülerde bulunabiliriz...

Evella, Van Gaal'in nasil bir insan olduguna baktam fayda var... Futbolla yakindan ilgilenen hemen herkes onun muazzam bir taktisyen ve ayni zamanda gencleri yetistirme konusunda cok usta bir hoca olduguna inanir... Gecmiste basardiklari bunun kanitidir... Ajax'in tamami 18 ile 22 arasinda degisen oyunculardan olusan kadrosuyla Sampiyonlar Ligi sampiyonluguna ulasmasi bunun icin en iyi örnektir...

Yine ayni sekilde futbol dünyasinin yakinda takip edenler, onun bu pozitif yanlarinin yaninda karakteriyle ilgili iyi seylerin söylenmedigini bilirler... Özellikle medya ile olan iliskilerinde cok ciddi sikintilari olmustur Van Gaal'in her zaman...

Gercekten de portresini yakindan inceledigimizde karsimiza bazi kisilik bozukluklarini psikolojisinde tasiyan bir insan cikmaktadir...

Barcelona'dan ayrilirken söyledigi "benim Ajax ile 6 yilda kazandiklarimi Barcelona yüz yilda kazanamamistir" lafi, "ben en iyiyim" cikislari, "Kimsenin bana taktik ögretmeye kapasitesi yetmez" tripleri, kendine olan güvenini her zaman vurgulamasi ve büyüklügünü sürekli gözümüze sokma cabasinin yaninda baskalarinin takdirine ve onayina sürekli muhtac olmasi ve bunu beklemesi, bunlar karsisinda gösterdigi olaganüstü gururlanmasi, esasinda psikoloji ile yakindan ilgilenenlerin bilebilecegi üzre narsist bir kisilik yapisi tasidigini göstermektedir... Kendisini zor bir insan yapan da bu tarafidir ve Hollanda futbolunda okuduklarimdan anladigim kadariyla en sevilmeyen karakterdir... Van Basten, Cruyff, Koeman onun kavgali oldugu isimlerden bazilari...

Pekii bu taraflari Bayern yönetimi tarafindan bilinmemete midir? Tabii ki hayir. Rummenige'nin söyledigi sözler buna cevap oluyor: "Biz bir sempatasi nesnesi, herkesin sevgilisi olan bir star pesinde degiliz" Yani Bayern'in aradigi isini iyi yapan, medya ile iliskileri ne kadar sorunlu olursa olsun önemli olmayan mesleginde usta bir hoca...

Van Gaal da, Ajax (bir Sampiyonlar Ligi, bir UEFA kupasi, 3 lig sampiyonlugu) ve Barcelona (2 Ispanya ligi sampiyonlugu ve bir Kral kupasi) ile basardiklariyle Bayern icin uygun bir hoca oldugunu kanitliyor... Bir de akici Almanca konusuyor olmasi, onu oldugundan daha degerli kilan bir etken...

Yalniz unutmamak lazim ki bu basarilari Van Gaal'in mazide kalmis isler... Bunlarin üzerine yasadiki Milli Takim, ikinci Ajax ve Barcelona deneyimleri tam manasiyla "perisanlik" örnekleridir... Onun yeniden dogusu ise ancak üc yillik bir emekle AZ Alkmaar ile mümkün olabilmistir...

AZ Alkmaar gibi bir kasaba takimina gelmeyi kabul etmesi bundan üc yil evvel, bu captan düsmenin en önemli göstergesidir... Ilk senesinde yanlis hatirlamiyorsam sampiyonluk yarisinin icinde olmus ama kazanamamistir... Gecen sezon ise berbat bir dönem gecirmislerdir ve düsme hattinin hemen üzerinde dolasmislardir sürekli, saniyorum bu sezonki takimin temellerini yeni yeni o zamanlarda attiklarindan...

Alkmaar basarisini anlatirken yaptigim "ancak üc yillik emekle" vurgusu onun Bayern'de yapip yapamayacaklari icin de anahtar bir sözcüktür...

Sayet Bayern, ilk yilinda belki Sampiyonlar Ligi'ne katilma sansini dahi kaybeden bir performansi göze alip Van Gaal ile uzun süre calismaya kararliysa oldukca basarili bir sürec Bayern adina bizleri beklemektedir, diyebiliriz saniyorum... Ama bizim tanidigimiz Bayern yönetimin bu sekilde bir duruma tahammülü olmaz... Aninda basarili beklerler ve bu durum Barcelona'da mümkün oldugu gibi, ondan sonraki deneyimleriyle ispatlanmistir ki kisa sürede mümkün olamamaktadir da bazen, Van Gaal söz konusu oldugu zaman... Iste bu durumda da Bayern icin bir hayli sikintili bir sürec ufukta kendini göstermektedir...

Benim kisisel fikrimi sorarsaniz da ikinci sik gecerli olacaktir...

Iddaa Tahminleri-16 Mayis

144-Amkar-Rubin Kazan  2  1,80

148-Glasgow Rangers-Aberdeen  Üst  1,60

155-Bochum-Frankfurt  1  1,65

161-B.Leverkusen-M.Gladbach  02(ç)  1,62

210-Grenoble-Nancy  0  2,70

213-St.Etienne-Toulouse  1  1,90

226-Deportivo-Getafe  Üst  1,70

227-Osasuna-Sevilla  Üst  1,70

Yazan: Fabio Luciano

Freitag, 15. Mai 2009

Iddaa tahminleri-15 Mayis

110- Chateauroux-Clermont     1  1,70

112-Montpellier-Ajaccio   Üst  1,80

118-Reims-Tours  Üst  1,90

122-Galway-Bray Wanderers  1  1,80

131-Lanus-Rosario Central   Üst  1,70

Toplam Oran: 17,79


Yazan: Fabio Luciano

Donnerstag, 14. Mai 2009

Yolun Sonu

Bu maç bizim açımızdan sezonun en son maçıydı. Züğürt tesellisi olabilecek kupa ile hem yıllardır süregelen Kupa geyikleri son bulacak hem de tek özelliği Fenerbahçe’nin kazanamamasından ibaret olan bu kupa anlamını iyice yitirecekti.

Maça çok erken girdik diyebilirim. Saat 4 gibi stada girdiğimizde bize ayrılan yerlerin yarısının dolu olması, ki yakıcı bir güneş vardı, beni şaşırttı. Rakip takım tribünleri ise bomboş gözüküyordu. Bu bile kupayı daha çok isteyen tarafın kağıt üzerinde Fenerbahçe olduğu gerçeğini göstermeye yetiyordu. Maç ile birlikte iki takım tribünleri de tamamen dolacaktı.

Maç ile ilgili analize geçmeden önce iğneyi kendimize bir batıralım. Maç başlamadan iki saat önce stadyum hoparlörlerinden bangır bangır müzik çalarken bağırmaya çalışan bizler maç başladığında yorgunluktan ağzımızı açamayacak hale geldik. İstediğinde rakip takım taraftarlarının nasıl organize olabildiğini ve 30 bin kişi tek bir ağızdan nasıl bağırdığına şahit olduk. Açık tribün ise güneşin etkisiyle mayışmış yerinden bile kalkmıyordu adeta. Maç esnasında ise şu an bile hatırlayamadığım ve en sonunda amigoya tezahüratı değiştirmesi konusunda serzenişte bulunulan ve “Beşiktaş’a koymak” ile alakalı anlamsız bir tezahürat yapıldı durdu. Beşiktaş taraftarı ise adeta ders verircesine takımın destekledi. Yani taraftar olarak bizden 1-0 önde başladılar maça. Stad konusuna ise hiç girmiyorum zira Ahmet Bolat’a bir İzmir’li olarak katılıyorum. Berbat bir akustik. Ancak kendinize bağırıyorsunuz ki sesiniz Beşiktaş taraftarı kadar gür çıkmıyorsa işiniz zor.

Gelelim maça…İlk 5 dakika Beşiktaş golü bulana kadar ayağa paslarla bizim daha önceki maçlarda onlara yaptığımızın aynısını bize yapmaya çalışan bir görüntü içindeydi. İlk gol belki de Aragones’in tek eleştirmek istemediğim hamlesi olan Babacan’ın hatasından geldi. Aragones bütün kupayı onunla oynadığı için kendisine bu maçta şans verdi ki bence bu çok yanlış bir hamle değildi. Ama maç ve skor onu haksız gösteriyor bu bir gerçek.

Golden sonra Fenerbahçe daha derli toplu gözüktü. İlk golün ardında gelen kısa süreli şok sonrası kaçan Bobo’nun pozisyonunun ardından Fenerbahçe oyunun kontrolünü ele aldı. Golü de 27. dakikada buldu. İtiraf etmeliyim ki Güiza çok akıllı bir gol attı. Zaten bütün maç boyu görüntüsü de  beni şaşırttı. Çok iyi oynadı. Sağa sola çok sık deplase oldu ama işte onun açtığı boşluklara girecek bir adamı olmayan Fenerbahçe vardı sahada. İlk yarı biterken ise kendi vursa daha iyi olacak pozisyonda Alex’e çıkarmak isteyince  olası bir golden olmamız sonucu 1-1 bitti.

Ne olduysa ikinci yarı oldu. O ana kadar belki çok etkili görünmeyen ki bence bunun sebebi İbrahim Toraman’ın sık ileri çıkmaması idi Uğur Boral oyundan çıktı. Holosko’yu kitlemiş ve oyunun içine çok fazla katılmasına izin vermeyen Uğur’un yerine Semih girdi. Ardında takımın en dinamik, en hırslı ve bir şeyler yapmaya çalışan adamı Emre’de çıkınca takım alt üst oldu.

Takım aslında bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama şirazesi kaydı iyice. Öyle bir takım oldu ki sahadaki kimin nerede oynadığı belli değildi. Ve sonrası malum. Çok istediğimiz kupa hak eden tarafa gitti.

Sahada bir adam vardı ki kendisine olan inancım, saygım, sevgim iyice kayboldu. Evet, Alex de Souza. Fenerbahçe futbol takımının kaptanı. Belki de kendileri için sezonun en önemli maçı. Belki değil öyle. Böyle bir maçta 90 dakika sahada eli belinde dolaşan, yanından geçen topa müdahele etmeyen bir kaptan. Bu saatten sonra çok şey söylemek doğru değil artık onun için.

Gelelim Aragones’e. Sezon başından beri aynı değişiklikleri yapıyordu. Tamam. Ama daha iki hafta önce aynı maçta yaptığı değişikliğin sonucunu göremediyse ve o hatadan ders çıkarmadıysa  söylenecek çok fazla bir söz yok demektir. Emre’yi oyundan alması, o saate kadar takıma katkısı 0 olan ve çıkması yasak olan Alex’i oyunda tutması affedilecek hatalar değil.

Gökhan Gönül tercihini, bu tercihte üçüncü kez ısrarını ise anlamsız buluyorum. Bazı maçlarda yapılan garip tercihlerin o maçın şartları içinde tutmuş olması, diğer maçlarda bu tercihin tutacağı anlamına gelmiyor. İnönü’deki maçta tutan bu hamle de ısrar bu maç için çok anlamsızdı. Kaldı ki Fenerbahçe’nin stoper sıkıntısı da yok. Önder ne zaman görev verilse layıkıyla yerine getirmiş oyuncu. Bu maçta Gökhan’ın yenilen 2 ve 3 gollerdeki hataları ortada ki kendisine zerre kadar kızgınlığım yok. İnönü’de Holosko ve Tello’nun araya atılan toplarda etkili olmaması için yapılan bu tercih bu maçta patladı.

Netice de Beşiktaş oynadığı futbol, hırs, istek ve taraftarıyla bu kupayı sonuna kadar hak etti. Bizim içinse sezon resmen bitmiş oldu.

Futbolcular ise Avrupa ligine 2 ön eleme fazladan oynamayla, sezonu diğerlerinden 1 ay önce açacak olmayla bunu cezasını çekecekler. Biz ise 4 saat ki bunun iki saati güneş altında beklemenin ödülü olarak 4 yiyerek eve döndük.

Bundan sonra yapılması gereken tek bir şey kaldı. Bir insanın karakterini değiştirmek çok zordur. Aziz Yıldırım 57 yaşında. Bu saatten sonra şöyle yapsın böyle yapsın hatalarında ders alsın demenin bir anlamı yok. 12 sene zarfında defalarca kez hata yaptı. Ağır bedeller ödedi. Ama bu 12 senenin hiçbir döneminde olmadı kadar artık eleştirilerin odağında. Hiç bu kadar ağır eleştirilmedi. Yapması gereken sadece futbol takımında değil kendi yönetim kurulunda da ciddi revizyonlar yapması. Bunu yapacağına da inancım açıkçası yok. Çünkü bir kulüpte her gelen gideni aratıyorsa orada mutlaka bir hata vardır. Bu sezonki başarısızlığın en büyük sebebi kurduğu kadro ve hepsinden önemlisi yanlış hoca seçimiyle yönetim ve  onun başıdır.

Kalacaklarsa ki benim fikrim eğer başkan kabinesinde ciddi bir revizyona gidecekse ve işi ustalarına bırakıp gereken önlemleri alarak kimsenin işine karışmayacaksa  bir dönem daha kalmalı. Ama buna olan inancım o kadar azaldı ki artık Aziz Yıldırim’a kal demek bir taraftar olarak içimden maalesef gelmiyor.

Yaptıkları çok ciddi işler olabilir. Ama nasıl bu ülkede insanlar ekonomik göstergelerin iyi olup olmadığını cebindeki paradan anlıyorsa, bizde de tesisleşme, Fenerium, stadyum gelirleri vs. artık kimsenin umurunda değil. Galiba kimse artık bunu yemiyor ki bence de pek haksız sayılmazlar.

Ezcümle bizim adımıza çok kötü geçen bir sezon oldu. Hatırlamak dahi istemeyeceğimiz maçlar oynadık. Elde sadece Gs ve Bjk maçlarında alınan iyi sonuçlar var ki işin acı tarafı da bu olsa gerek. Yıllardır büyük üstünlük sağladığımız ezeli rakiplerimize toplamda son 5 senede bir elin parmaklarını ancak geçecek şekilde yenilip bu mağlubiyetlerin hepsinin telafisi olmayan maçlar olması acı bir tesadüf olsa gerek.


Yazan: Fabio Luciano

Diego da onayladi


Diego, Juventus ile anlastigini söylemis, sadece kagit üzerine atilmis imzalarin eksik oldugunu onun da cuma günene kadar halledilecegini eklemis...

Bayern konusuna ise, evet bir kontak oldu ama benimle degil, menejerimle seklinde olmus... Yani kendisiyle oturulup konusuldugunu iddia eden Hoeness'e kontra da bulunmus bu sekilde...

Saniyorum artik, kimsenin kafasinda süphe kalmamistir...  

Mittwoch, 13. Mai 2009

Altan Tanrikulu


Birkac post evvelki yazdigim macla ilgili yazidan kendisinin bazi sacmalamalarindan bahsetmistim...

Zaman ilerdikce aklima geliyor tek tek arkadasin yorumlari:

"Guiza'nin Besiktas maclarinda daha etkili olmasinin nedenleri Besiktas'in geriye cekilip Fenerbahce'yi beklemesinde gizli... Bu sekilde Guiza kendisine rahat kosu alanlari bulabiliyor..."

Evet, evet; saka degil aynen böyle dedi kendisi... Geriye gömülü olan takimlara karsi daha rahat kosu alanlari buluyormus Guiza...

E daha ne denilebilir ki...

Defol git artik basimizdan


Sözüm Alex'e... Onunla Fenerbahce hicbir "kriz" macini kazanamadigi gibi, o hicbir büyük macta Fenerbahce'yi ayaga kaldiran isim olamadi...

Müthis bir golcüdür, o ayri... Hic pozisyon yokken ve Fenerbahce 1-0 gerideyken 20. dakikada birden bire ortaya cikip cektigi bir sut var mesela, o gol olabilirdi... Aslinda Alex budur, oyun anlaminda takiminiza hic katkisi olmazken böyle zaman zaman ortaya cikip birseyler yapabilir... Ama ne geregi var... 

O yokken nasil oynadigini Fenerbahce'nin Inönü'de hepimiz biliyoruz... Kadiköy'de, Galatasaray macinda da...

Siz hala I love you Alex diye bagirin, Alex ile birlikte Fenerbahce hep final maclarinda boynu önde egik ayrilan taraf olmaya macburdur... Maalesef ki böyle bir adamla yeniden sözlesme imzalanmistir... Aglamak geliyor icimden...

Izmir'in özelligi ne?


Neden böyle maclar Izmir'de oynanir... Nedir buranin özelligi... O sehir torpilli olmayi neden hakediyor... Birinci ligte takimi yokmus ve bu sehrin futbola ac insanlari en azindan kupa finalinde sevdikleri takima kavusmaliylarmis...

Iyi de Kahramanmaraslilarin takimi da birinci ligte degil... Bu sehrin insanlari neden hic kupa maci göremiyor... Stadyumlari mi yok... E Kahramanmaras adini kaldirin yerine stadyumlari yeterli, otelleri yeterli baska sehirleri koyun... Izmir'e de özellikle bir itirazim tabii ki yok...

Ama berbat bir stadyum, herhangi bir futbol havasi olmadigi gibi canli yayin veren televizyonun ekranina da görüntü cok iyi bir aciyla gelmiyor... Muhtemelen kameranin konuslanmasi gereken yer geregi.... E zemin de berbat...

Bir de artik bu stadyumun Fenerbahce'ye ugursuz olduguna inaniyorum... Daha evvel Galatasaray'a karsi 5-1, Besiktas'a karsi da 3-2 kaybetmisti Fenerbahce burda finalleri... 

Evet yine hüsran


Benim böyle maclarda icime dogar sanki bazi seyler... Lanet olsun ki yine oldu... Ligteki mactan önce skorun Fenerbahce lehine olacagina hissetmistim, bu mactan evvel de Besiktas lehine.. Ve maalesef öyle oldu. 

Fenerbahce yine iyi baslamisti maca aslinda... Ama öyle bir gol yediki akil almaz... Berbat bir kalecisi var Fenerbahce'nin, galiba maci da onu ilkonbire alarak kaybetmisti Fenerbahce... O golün etkisini Fenerbahce Guiza'nin ayagindan buldugu golle telafi etti ama, ikinci yari yapilan bir degisiklik macinin sonunu tamamiyle getirdi... 

Kendisini yazar sanan Altan Tanrikulu Semih oyuna girerken, Ugur'un cikartilmasi gerekiyor diyordu... Hakikaten de Aragones öyle yapti... Cok sasirdim, halbuki benim bildigim ve sevdigim Aragones o dakikaya kadar hicbir sey yapmayan Alex'i cikartirdi... Ama o da Altan Tanrikulu bünyesi gibi düsündü ve Ugur'u cikartti... Iste o dakika da bir de yine berbat kaleci aptalca bir gol yeyince sonuc kacinilmaz oldu... Cünkü yapilan degisiklik Fenerbahce'nin iyi kötü isleyen sistemini zaten alt üst etmisti... Orta saha hakimiyetini tamamiyle de kaybetti Fenerbahce... Tabii bunun üzerine ne diyordu Altan Tanrikulu biliyor musunuz: "Aragones'in Ugur'u cikarttip, Semih'i almasi hata idi, aslinda Alex'i hic baslatmamaliydi ve ilerde oyuna almaliydi"... 

Yuh olsun sana be yuh... Sen degil miydin, Ugur cikmali diyen Semih girerken... 

Ve bu ahlaksiz bünye söyle bir laf da etti macin sonlarina dogru: "Fenerbahce bu macta galib gelseydi, ayni takimla ayni hocayla devam edecegi icin bir seneyi daha kaybederdi, ama simdi kupayi kaybetti ama keskin degisikliklerle gelecegini kurtardi"...

Zihnin parlakligini görüyor musunuz? Yapilacak olan keskin hamleler ne? Bunlarin olumlu sonuc verecegini nerden biliyorsun? Bunlar olacagi garanti mi ki, sen bir macin kaybedilmesini buna tercih edebiliyorsun? Böyle bir adamin futbol adina fikir yürütmesi kabul edilir gibi degil... 

Alex ile ilgili de birseyler söylemeden edemeyecegim, Alex'in oynamadigi her macta Fenerbahce'nin ortasahayi daha iyi domine ettigi bir gercekken hala nasil bu adama bu kadar ihtiyac duyuyor Fenerbahce... Esasin da mac kopmadan evvel de Fenerbahce'nin en etkisi adamiydi kendisi... 

Tabii esasen maci Fenerbahce, yine söylüyorum oyunu oyun anlaminda fena gitmezken yedigi akil almaz gollerle Volkan Babacan yüzünden kaybetti...

Not: Yazini basina oturdugumda mac 3-1 idi... Bitirdigimde 4-2 oldu... Besiktas'in golüne diyecegim yok da, Fenerbahce'nin aldigi penalti evlere senlik... 

Ha bir de penaltidan golü atan isim kim tahmin edin: Tabii ki attigi yiginla golle istatistikleri alt üst eden Alex... Iste onun golleri bu goller... 

Diego Juventus iliskisi


Herkes Juventus'u beklerken, Bild'in bence sadece spekülasyon adina yaptigi bir haberiyle insanlarin Diego ile olan düsüncelerinden bir karisiklik olmus anlasilan...

Halbuki Kicker'de Diego'nun menejeri cok acik bir sekilde bahsediyor Juventus'a gidileceginden:

-"Üc taraf da imzaladi"...

-"Ta gecen hafta Carsamba anlasma saglandi"...

-sözlesme detaylari: 24,5 milyon euro bonservis; Diego'ya da yillik 4 milyon euro; ek olarak Diego bonservisinin de % 15'ini cebe indirbilecek...

-menejer ayni zamanda Hoeness'a üstü kapali parmak da sallamis: "Diego'ya sulanan baska herhangi gibi kimse cezalandirilir"

-Bunun karsiliginda Kicker, Bayern tarafinin da agzini yoklamis Bild'in bu iddialarinin üzerine. Rummenige, ne bunu reddederken, ne de anlasma yapildigindan bahsetmis, söyledigi tek sey, önce teknik direktörümüzü netlestirelim ondan sonra transfer konusuruz....

-menejer ayni zamanda: "Juventus, Diego'nun rüyalarinin takimiydi"... 

-menejerin simdiye kadar Juventus'un anlasma sagladigi halde transferi onaylamadiginin aciklamasi olarak su sözleri var: "Borsa kurallari geregi, 31, Mayistan evvel Juventus bu transferi onaylayamaz"

Kicker de bu konuya kendi yorumunu su sekilde getirmis: Juventus ile Diego anlasmis ama herhangi bir sekilde, Diego'nun alacagi ücret veya bonservis konusunda bir pürüz cikar ancak o vakit bu transferin gerceklesmemesi söz konusu olabilir...

Bir tarafta sacma sapan ve kusturu Bild gazetesinin haberi, diger tarafta Kicker... Bir tarafta aylardir adi Diego ile anilan Italyan devi Juventus, diger tarafta Almanya capinda devse de Juventus karsisinda hicbir sey ifade etmeyen Bayern... 

Galiba yeterince acik... Bence Bild'in haberi bir "balon"dan ibaret ve Diego'nun gidecegi yer belli: Juventus!

Yine mi hüsran!


Aragones, "bir takimi üc kere yenmek zordur" demis... Ne kadar da dogru söylemis...

Bu aksamki kupa finalinde ligtekinden cok daha farkli bir Besiktas bekliyorum ben de... Tahminim bu sefer Fenerbahce'nin bir derbi mücadelesinden istedigini alamadan ayrilacagini yönünde...

Dienstag, 12. Mai 2009

Nuri'den ümidinizi kesin!


Nuri Sahin, son haftalarin formda takimi Borussia Dortmund'un formda oyuncusu... Takimda Frei gibi bir usta dururken serbest vurusu kullanmayi istemesi ve bunun sonucunda ulastigi golle bir hayli dikkat cekti bu hafta... 

Kicker, son haftalarin yildizi ile bir röportaj yapmis... Röportajda, bizim Selcuk Manav'inkine benzer, seni su su takimlar istiyor gidecek misin, tarzi sorular olmadigi icin kendisinin Türkiye'deki takimlarin talepleri veya onlara transferi hakkinda ne düsündügünü ögrenemedik... Ama bütünden okudugumuz genelde su: 

Nuri burda cok mutlu... Ayni zamanda teknik heyet de ondan... Kisa vadede birbirlerinden ayrilmayi da asla düsünmemekteler... 

Yani geriye sunu söylemek kaliyor: Bu yaz spor sayfalarindan yer alan "Besiktas, Nuri'yi kapti; Galatasaray'da Nuri operasyonu tamam sira x'de" haberlerine tenezzül etmeyin, asli olmayacaktir...

Montag, 11. Mai 2009

Yeni teknik direktör adaylari üzerine...

Saniyorum artik Fenerbahce'nin gelecek sezona Aragones ile girmeyecegini iddia edebiliriz... Fenerbahce sayet kupayi alirsa bu konu tartisilir ve belki yola devam da edilebilir denilmekteydi... 

Ama son günlerde basina yansiyanlarin arkasindan okuyabildiklerimiz her halükarda yollarin ayrilacagi seklinde... Tayyip Erdogan'in "sesi" Yeni Safak yazari Yasin Dogan gibi spor medyasindaki Aziz Yildirim'in "sesi" Alaattin Metin'in metinlerinde bunlari görmekteyiz...  Bunun üzerine gelecek sezonun kurbani hakkinda fikir teatisinde bulunmakta sakinca yok diye düsünmekteyim...

Medyaya coktan isimler dökülüp sacilmaya baslandi... Üc ismin üzerinde yogunlasildigini söylemek saniyorum yanlis olmaz...

1. Scolari, 2. Le Guen, 3. Yanal....

Sirasiyla gidersek: 

1. Scolari: Aziz Yildirim'in iflah olmaz aski desek yeridir... Bir kere alip getirebilse takimin basina saniyorum kendisi de rahatlayacak, biz de ve son olarak medya da... Kendisi ile Zico takima gelmeden evvel de irtibata gecilmis ve razi edilememisti... Sonra EURO 2008'de yeniden gündeme geldi... Cünkü Zico ile devam edilmeyecekti... Aziz Yildirim'dan kendisinin evvela teklife "evet" dedigini ama turlari gectikce fikrinden vazgectigini ögrendik...  

Iste bu yüzden Aragones her seye ragmen kiymetlidir benim icin... Scolari'nin bu dönüsleri sonrasi rotayi Aragones'e ceviren yönetim ondan olur almis ve Aragones turlari gectikce Scolari gibi fikrinden vazgecmemis... Verdigi sözün arkasinda durarak Fenerbahce'ye gelmis... 

Böyle bir insan ile yeniden görüsmeye gecmecek midir Fenerbahce yönetimi; sanmiyorum... Eger yaparlarsa zaten "onur" adinda bir kavram haberdar olmadiklari anlamina gelir ki bu, galiba tüm camia adina utan verici olur, sadece yönetim acisindan degil... 

Öbür taraftan Scolari bu derece kiymetli bir isim midir? Dogrusunu isterseniz ben Brezilyali futbol insanlarindan (futbolcu ya da teknik direktör) kolay kolay memnun olmadigim icin Scolari ismine de hicbir zaman sicak bakmadim... Brezilya ile kazandigi basarinin arkasindan devraldigi Portekiz ile Scolari'nin katildigi iki büyük turnuvada hayal kirikligi yarattigini görüyoruz... Ve en son yasadigi Chelsea deneyimi zaten herkesin malumu...

Yani gelmesi zaten zor, ama ayni zamanda iyi bir tercih gibi gözükmemekte de...

2. Le Guen: Ne zaman bosta olsa zaten Fenerbahce'nin basina yakistirilir kendisi... Lyon'dan ayrildiktan sonra da adi Fenerbahce ile gecmisti... O zaman olsaydi böyle bir transfer cok büyük heycan yaratirdi taraftarlarda... Fakat simdi Le Guen isminin eski cazibesinden uzak oldugunu iddia edebiliriz rahatlikla bu da haliyle taraftar acisindan yaratacagi "efori" adina negatif manalar icermektedir... Fenerbahce'nin genelde Fransiz futbol aklina uzak oldugunu da düsünürsek bu olasiligin cok güclü olmadigini zaten hemen görürüz...

3. Yanal: Yanal, artik Genclerbirligi'ndeki Yanal degil... Ondan sonra yasadigi bütün deneyimleri hep orda yarattigi veya o güne kadar yarattigi pariltilari karartmakla gecti... Milli Takim'da iken cok büyük bir haksizliga ugradi... Ama görevde oldugu süre zarfinda özellikle cok kötü yürüttügü Hakan Sükür kriziyle cok fazla tatmin edici bir performans sergileyemedi... Manisa ile muhtesem basladi ve rezalet bitirdi... Ortalamasini alsak "vasat" bir sonuc cikar ortaya... Ve son olarak Trabzonspor'da, yine vasatin biraz üzerinde bir performans sergiledigini söylemek mümkün... 

Bütün bunlara ragmen Yanal benim hala cok inandigim bir hocadir... Rahat calisabilecegi bir yerde yeniden cok iyi isler yapabilecegini düsünmekteyim... Türkiye Ligi'ni, Fenerbahce'nin kadrosunu yakindan tanismasiyla disardan gelecek olan herhangi bir adaya göre bir adim öne geciyor... Kendisinin Fenerbahceli oldugu biliniyor ve bu yüzden taraftarlarca da sicak bakilan bir isim... Bu da arti bir puan demek... 

Yani sonuc olarak mevcut isimler icerisinden akla en yatkin olani Yanal gibi gözükmekte... Benim düsüncem de zaten onun gelecegi yönünde...

Sonntag, 10. Mai 2009

Kim düsecek?



Bundesliga'da son üc haftaya girilirken, ligin tepesi gibi asagisi da bir hayli karisik... Ta ki 10. sirada bulunan Bremen'e kadar (Bremen haric yani) herkes matematiksel anlamda tehlike icinde... Ama Frankfurt, Köln ve Hannover digerlerine nisbeten biraz daha rahat durumdalar...

Onlarin ligte kalacagini varsayarak, daha gerideki Vfl Bochum, M'Gladbach, Bielefeld, Energie, Karlsruher'in durumunu inceleyim...

Bu sezonki statü degisikligiyle Bundesliga'dan direk düsen takim sayisi artik üc degil iki... Yani son iki sirada kalan takimlar direk olarak ikinci ligteler... Sondan ücündü siradaki takim ise ikinci ligi ücüncü siradaki takimla yeniden karsilasarak ligte kalip kalmadigini belirleyecek...

31. hafta sonuclari itibariyle tablo su sekilde:

14. Bochum : 28
15. M'Gladbach : 27
16. Bielefeld : 27
17. Energie : 27
18. KSC : 23

Gerek hali hazirdaki form durumu gerekse de ligteki konu geregi KSC'yi düsme tehlikesiyle en fazla karsi karsiya olan takim olarak nitelemek mümkün...

Geri kalan haftalarda Hannover ile evinde ve Bremen ile deplasmanda oynacaklar... Son haftayi ise sampiyonluk mücadelesi veren Berlin ile mücadele ederek gecirecekler... Bu fikstürden cikartabilecegi puan ise bence en yüksek ihtimalle 6.

Bochum'a kadar olan bütün takimlarin ise durumlari cok kritik ve esasinda birinin digerinden cok farki yok...

Ilginc olan haftaya Cottbus ile M'Gladbach karsi karsiya gelecekler... Energi kendi evindeki bu karsilasmaya bence favori olarak baslayacak... Gladbach'in ise onlari yenecek gücü deplasmanda dahi olsa tabii ki var... Hakikaten cok zor sonuc üzerine ahkam kesmek... Gladbach'in kalan diger iki maci ise Leverkusen ve Dortmund ile olacak... Leverkusen'in ligteki hedeflerinden uzaklasmis olmasi M'Gladbach icin iyi seyler ifade edecektir kuskusuz ama uefa mücadelesi veren Dortmund karsisinda hicbir sansi yok...

Fikstür anlaminda Energie'nin de M'Gladbach ile ayni durumda oldugunu görüyoruz... Deplasmanda oynayacaklari bir Stuttgart maci var ki hic sanslari yok... Sonra evinde oynacaklari bir Leverkuse karsilasmasi... Anlasilan o ki bu ikilinin kaderleri hem birbirlerine hem de Leverkusen'e bir hayli bagli...

Gelelim Bielefeld'e... Önce evinde Hoffenheim ile karsilacaklar... Ne yapip edip bu mactan üc puan cikartmalari lazim... Rakiplerinin birbirleriyle karsilastigi bu haftada, ligteki hedeflerinden uzaklasmis ve bir hayli de kriz halinde olan Hoffenheim'i yenmek onlar icin zor ise bile imkansiz degil... Sonraki hafta ise deplasmana gidiyorlar Dortmund'a... Orda hic sanslari yok... Ama son haftaya evlerinde Hannover ile oynacaklari mac ile girecekler... Ki bence ordan da puan cikartmalari söz konusu... Bu durumda Bielefeld'in bu üc mactan cikartmasi söz konusu olan puan miktarinin 6 oldugunu söylemek mümkün... Bu da bence onlari bir adim öne cikartiyor...

Bu ekipten sadece 1 puan fazlalikla ayrilan Bochum'un durumuna da bakalim son olarak...
Ilk önce deplasmanda Hamburg ile oynacaklar... Son haftalardaki kötü sonuclari düzeltmek icin oynacaktir Hamburg ve Bochum'a avcunu yalamak düser... Takip eden haftada evlerinde oynacaklari bir Frankfurt maci var... Denk güclerin mücadelesi seklinde gececek olan bu karsilasma icin ise bunlara göre rahatsa da hala tam manasiyla kurtulmamis olan Frankfurt'un da varini yogunu ortaya koyacagini söyleyebiliriz... Yani olasi bir beraberlik gözüküyor ufukta... Son hafta ise Köln ile deplasmanda oynacaklar... Burda Bochum bir adim öne cikiyor... Iki nedenler: 1. Köln evinde cok kötü performans sergiliyor... 1. O vakte kadar zaten ligte kalmasi kesinlesmis olacak olan Köln'ün bu macta direnc göstermesi cok beklenmemeli... Yani Bochum'un bu seriden 4 puan cikartacagini düsünüyorum...

Bütün bu ortaya cikanlardan ben bir öngörüde maalesef bulunamiyorum... Hala cok karisik her sey...

Calimbay'a elveda denilecek mi?



Eskisehirspor ligte sempati duydugum takimlarin (Fenerbahce'den gayri) basinda geliyor... Ligte kalmalarini o bakimdan yogun bir sekilde arzuluyorum... Sadece benim gömlün icin degil, ligimizin kalitesi acisindan da önemli oldugu kanaatindeyim Eskisehirspor'un ligteki varliginin... 

Üc büyüklerden sonraki en iyi taraftar topluluguna sahip... Sahip oldugu degerli mazisi, güclü gelenegi, kendi sehirlileri disinda taraftar topluluga sahip olan ender takimlardan birisi olmasiyla bu ligten hicbir zaman düsmemesi gereken bir takimdir Eskisehirspor...

Simdi böyle bir takim, kümede kalma mücadelesi vermekte... Ne aci... Halbuki onlarin simdi Bursaspor ile birlikte UEFA'ya katilma mücadalesi icin savasmasi gerekiyordu... Bu haftaki galiyebitle önemli bir is yaptilar ama hala 16. siradaki Konyaspor'un sadece 1 puan üzerindeler... Yani hala ciddi manada bir düsme tehlikesi var... 

Ikinci Ligten henüz cikilmis olunan bir sezonda küme düsmeme mücadelesi vermek kabul edilebilir bir durum... Normal sartlarda... Ama Eskisehirspor'un sahip oldugu imkanlari ve herseyden önemlisi elindeki kadrosunu görünce bu durumun oldukca dramatik oldugu ortaya cikiyor...

Tabii bütün bunlarin tek basina degilse bile büyük ordan sorumlusu "capsiz" Riza Calimbay... O Riza Calimbay ki, Fenerbahce tribünleri kendisene saygisizca kapici cocugu diye saldirdiklarinda "evet benim babam kapici evet, ama ben kendimi gelistirdim, Ingiltere'ye gittim kurs gördüm " gibilerinden sacma sapan bir cümleyle cevap vermistir... Bu düsünce denklemine sahip olan birisinin teknik direktörlük meziyetlerinin bize sunduklari üzerinde süpheye düsmek zaten makuldür ve ortaya cikan sonuc da bunun somut karsiligini ifade etmektedir... Dilegim o dur ki, Eskisehirspor ligte kalsin ve fakat basindaki bu isimden bir an evvel kurtulsun... 

Samstag, 9. Mai 2009

Selcuk Sahin


Konfederasyon kupasında 3.lük maçı olan ve 2-1 kazandığımız Kolombiya maçı hariç tüm maçlara ilk 11’de başlıyordu Selçuk. 1999 yılında Hatayspor’da profesyonel olalı henüz daha 4 yıl geçmişken burada olacağını belki o bile hayal etmiyordu. O günleri hatırlayalım. Dünya kupasında elde edilen başarının ardından gelen ve 3.lük ile taçlandırılan Konfederasyon kupası başarsının ardından herkes Şenol Güneş’i ayakta alkışlıyor ve yarattığı bu yeni takıma övgüler düzüyordu. Ama arkasının gelmemesi Şenol Güneş’in bu takımın arkasında durmaması hem Türkiye’yi  Euro 2004’den hem de Şenol Güneş’i koltuğundan ediyordu. 

Selçuk o günlerde çoktan Fenerbahçe’nin yolunu tutmuş ve daha ilk maçında eski takımı İstanbulspor önünde yaptığı bariz hatalarla hem takımını hem de Enke’yi yakmıştı.

O günden  bu yana yaklaşık 6 yıl geçti. Selçuk bırakın ilerlemeyi kendini bir adım bile geliştirebilmiş değil. Bunda elbette çok sık forma şansı bulmamasının payı vardır. Ama son iki yıl, hadi geçen yıl yaşadığı sakatlık sorunu nedeniyle o yılı da saymayalım bu yıl bir arpa boyu bile yol almadığını görüyoruz. Hala aynı Selçuk…Topla çıkarken seyircinin yüreği ağzında hala. Hala aynı Selçuk…Topu ayağına aldığında kendi etrafında dönen basit oynamayı beceremeyen ve macera arayan…Geldiğinden beri helal olsun süper top oynadı diyeceğimiz benim hatırladığım bir maçı bile yok üstelik.

Ve  6 yılda bir arpa boyu yol alamamış Selçuk Fenerbahçe ile kontrat yenilememekte diretiyor. Alınan haberler yıllık 1,5 milyon euro ücret istediği yönünde. Anlaşmanın yapıl(a)maması gayet normal çünkü Selçuk o pahada bir adam asla değil. Fenerbahçe standartlarında o parayı ettiğini düşünmesi sanıyorum ona bu parayı isteme cesaretini veren.

En son Sivas macinda Stuttgart'tan izlenmeye geldigi yönünde haberler vardi. Thomas Hitzlsperger gibi Alman milli orta saha oyuncusunun, Martin Lanig, Sami Khedira gibi genc ve gelecek vadeden oyuncularin yaninda o formayi ona vereceklerini düsünüyorsa hic cekinmeden, kendisine ve bize bir iyilik yapip gitsin. Yolu acik olsun. Ama Ernst gibi kalburüstü bir adamin Almanya'daki vergi oranlarinin yüksekligi nedeniyle (gecmisteki Ailton örnegi gibi) Schalke'den alacaginin fazlasini almak icin buraya geldigini düsünürsek Stuttgart'in Selcuk'a o parayi vermeyecegini tahmin etmek cok zor degil. Sonra Yusuf abisi gibi sagda solda demecler verirken görmeyelim onu.

 
Fabio Luciano

Donnerstag, 7. Mai 2009

Van Gaal'da sona dogru!


Klinsmann'i kovduktan sonra Bayern elbette yeni bir hoca arayisina girecekti... Gerci ben bu konuda, gecici cözüm olarak devreye sokulan Heynckes cok iyi bir is cikartirsa kalan bes macta, ve yönetim de tatmin edici bir aday bulunamazsa, onunla devam edilme ihtimali vardir diye düsünmekteydim...

Ama gelinen noktada Bayern'in Heynckes konusunda kararli oldugu ve onu sadece sezon sonuna kadar elinde tutacagi anlasiliyor... Arkasindan Eric Gerets'in Marsilya'da devam etmeyecegini aciklamasi üzerine bir iddiada bulunmustum, olasi bir Eric Gerets-Bayern birlikteliginden hareketle... Itiraf etmeliyim ki, tam manasiyla cuvalladim bu tahminde... Herhangi bir görüsme olmadigi gibi, en olanaksiz isimleri dahi bu konuda isleyen tabloid basina dahi düsmedi böyle bir iddia Almanya'da... 

Klinsmann'i kovduktan kisa bir süre sonra Bayern acik bir sekilde ilgisini belli etti Van Gaal'a... Önce Beckenbauer, sonra Hoeness bu konuda pespese aciklamar yaptilar... Bunlari duyan Van Gaal, "es freut mich, wenn er das gesagt habe" diyerek, yeni bir Trapattoni olma potansiyelini icinde tasidigini da belli etti. 

Alkmaar, hala direniyor... Bayern ise birakmaya niyetli degil... Saniyorum haftaya netlik kazanacak... Ama sayet bu derece ilgilendikten sonra Alkmaar'in basindan Van Gaal'i alip gelemiyorsa Bayern, artik "büyüklügü" konusunda ciddi manada düsünmeye baslamasi lazim...

Alirsa bu nasil olur Bayern acisindan, onu da düsünmek lazim... Van Gaal'in cok disiplinli, cok dik kafali ve karsilastigi her olumsuzluga ragmen kafasindaki taktigi, sistemi, konzepti; herneyse onu takima otutturmak icin bir milim dahi programindan sapmayacagi biliniyor... Bu durum, en ufak bir yalpalamaya tahammülü olmayan Bayern yönetimi icin neler ifade eder; bilmiyorum... 

Acikcasi ben bu evlilikten güzel bir cocuk dogacagini sanmiyorum...

Ama niye?

Barcelona'nin bizim ülkemizde seveninin cok oldugu biliniyor... Bunun nedenlerini az cok biliyoruz, girmeye gerek yok, esas derdimiz o degil...

Chelsea-Barcelona maciyla ilgili postta da yazdigim gibi, herkesin Barcelona'yi finalde görmek istedigi de bir gercek... Bunda da bir sorun yok...

Ama bu Barcelona taraftarlarinin, muhtemelen hepsi degil ama büyük bir cogunlugunun, mac sonrasindaki dile getirdikleri "iste futbol kazandi", "kaybeden anti-futbol oldu", "bu gol de sizlere kapak olsun kontracilar" anlayisla ciddi manada sorunum var...

Bu basliklarla konusanlarin iddiasi:

Chelsea'nin futbolu katlettigi, Barcelona'yi sertlikle durdurdugu ve onlarin futbol oynamasina izin vermedigi, sadece savunma yaptigi, manasiz uzun toplarla kontraya yattigi; velhasil, futbolun "güzelliklerini" yok ederek sonuca gitmeye calistigi yönünde...

Bunlari okuyunca, acaba ben baska bir mac mi izledim demekten kendimi alamadim...

Evvela, oyunun hakimi ve esas hakedeni oldugu iddia edilen Barcelona'nin 90 dakika boyunca kaleyi bulan tek bir sutunun olmasi bir celiski degil mi?

Bunun yaninda futbol sadece calimlardan, driplinklerden, sepektaküler hareketlerle atilmis gollerden mütesekkildir diye bir kaide yok... Bu oyunu güzel yapan ayni zamanda Messi'nin o öldürücü driplinklerini durdurabilme yetenegidir, Xavi'nin keskin oyun zekasini islemez hale getirebilme sanatidir, Drogba gibilerinin verdigi muazzam fiziki mücadelelerdir...

Yani aslinda gol atmak kadar golü önleyebilmek; atak yapmak kadar, savunma yapabilmek; calim atabilmek kadar, pres yapabilmektir futbol...

Barcelona'nin bu sezon ortaya koydugu o muazzam akici pas futbolundan olusan atak varyasyonlarini övüyorsak, Chelsea'nin de onlarin bu taraflarini yok edebilmesine
saygi duymaliyiz...

Haftasonu oynanan Real Madrid macindan da iste bu yüzden zevk almamistim ben... Kayserispor karsisindaki Fenerbahce savunmasindan farksizdi nerdeyse Real savunmasi, onca genis alana ve ortasahadaki onca "yumsak" prese Barcelona'nin kestigi ceza beni hic heycanlandirmamisti... Chelsea'nin elenmesi karsisindaki büyük heycan duyanlar icin ise esas o mac futbolun zirvesi... Halbuki, karsidaki zorlayici ve akil dolu defansi acabildigi müddetce degerlidir, Xavi'nin, Messi'nin oynadiklari... Yoksa, stadyuma degil sirkine gitmemiz gerekirdi, ya da iste yildizlarin arada bir hayir isleri icin düzenledikleri dostluk maclari en cok zevk almamis gereken karsilasmalar olurdu, olmaliydi...

Magath ile Schalke


Daha önce Magath'in, Schalke'nin basina gececegi yönünde söylentilerin ciktigindan bahsetmistik blogta... 

O postu su cümleyle tamamlamistim: "...benim hislerim sanki bu isin halledildigi ve Magath'in bir sampiyonlukla Wolfsburg'a veda edecegi yönünde..."

Bu hakikaten de böyle oldu ve dün Schalke'nin web sayfasinda konuyla ilgili haber yayinlandi... Buna göre Magath, 2013'e kadar Schalke 04'nin yeni teknik direktörü ve ayni zamanda Wolfsburg'taki gibi menejerlik görevini de yerine getirecek... Yani transfer edilecek oyuncular ve onlara ayrilacak bütce de Magath'tan sorulmakta... Ayni zamanda Magath'a yönetim üyeligi de verilmis durumda... 

Magaht, gercek anlamda 1995-1996 yilinda basladigi teknik adamlik kariyerinin baslarinda cok parlak bir kariyer cizememistir... Genelde düsme hattinda dolasan takimlara "kurtarici" olarak getirilmis ve ilginc bir sekilde bunu takib eden sezonda gönderilmis... Yani tatmin edici olmayan bir Hamburg, Nürnberg, Bremen deneyimleri var kendisinin...

Kendisi esas sicramayi ise cok genc oyunculari bir araya getirdigi ve bunlarla basariya ulastigi Vfb Stuttgart'ta yapmistir. Vfb Stuttgart'i sampiyonlar ligine kadar tasiyan Magath, orda da sasirtici sonuclara imza atmistir... ManU galibiyeti bunlardan bir tanesidir... Magaht'o takiminda parlayan Kuranyi, Bordon, Hinkel, Hleb gibi oyuncular o performanslariyla transfer olduklari takimlarda ayni basariyi gösteremediler hicbir zaman... Bu basarili Stuttgart deneyimi ona Bayern kapisini acti... Bayern malum, Almanya'da diger takimlarda basarili olan bütün futbolculari ve teknik adamlari devsirmesiyle ünlüdür... Magath da bunlardan birisi oldu... Cok basarili gecen ilk iki sezon sonrasinda kovulmaktan kurtulamadi... Bayern böyle bir takim iste... 

Neyse, sonrasindaki Wolfsburg deneyimi ise zaten daha yakindan bilinmekte...Ilk senesinde belirli bir miktar toparlanma icerisinde olan ve uluslararasi oynama hakki kazanan bir Wolfsburg ve ikinci sezonunda zirveye oynayan ve sampiyonluga cok yakin bir Wolfsburg...

Magath, Stuttgart'tan bu yana yasadigi bütün teknik adamlik deneyimlerinden acik alinla cikmis bir isim... O yüzden de Alman futbolunda cok deger verilen ve kabul gören bir isim... Schalke taraftarlarinda da ayni düsünce hakim, herkes bu transferden cok mutlu...  

Magath, son derece hirsli ve "gözü ac" bir adam... Amaclarina kismen de olsa Wolfsburg ile ulasti belki ama, daha fazlasini istedigi asikar...  Wolfsburg gibi gelenegi olmayan, maddi imkanlari iyiyse dahi cok ciddi bir taraftar destedigi ve gücü olmayan bir takim... Buna karsilik Schalke, Almanya'daki Bayern hegemonyasini kirabilecek birkac takimdan birisi belki de hali hazirdaki sartlar geregince tek bir tanesi... 

Schalke'nin sahip oldugu maddi güc, büyük taraftar kitlesi ve "sanli" tarihi Magaht'i etkilemistir mutlaka... Ve sayet bugünkü Bayern hükümdarligi Almanya'daki yikilabilecekse bu ancak, Magath ve Schalke birlesmesiyle mümkün olabilirdi, olursa eger o da... 

Pekii, Magath'in basarili olma sansi nedir? Kariyeri bize Magath'in bu isin altindan da yüzünün akiyla cikacagini ima ediyor... Yalniz söyle bir sorun var: Schalke Sampiyonlar Liginde ceyrek finale cikmis, ligte de zirve yarisinda son haftaya kadar bulunmus teknik adami Slomka'yi kovmus bir takim... 

Hic yabana atilmayacak bir Avrupa performansi ve yine iyi giden bir lig sirasinda Rangnick'i kovmus bir kulüb... Yani Magath'in Wolfsburg'un ilk sezonundaki harcanan onca paraya ragmen alinan orta seviyedeki bir lig siralamasi basarisi normalde Schalkelileri tatmin eder ve ona bir sene daha sans verirler miydi; hic sanmiyorum... Rudi Assauer ve Andreas Müller'in korkunc transfer hatalarindan kaynakli ciddi bir maddi sikinti veyahut külfetinde altinda su anda Schalke...

O zamanlardan cok yüklü miktarda yillik ücretlerle uzun süreli sözlesmeler imzalanmis yiginla oyuncuyla Magath'in devam edip etmeyecegi süpheli... Bu da ekstra bir külfet demek.... Spox sitesi hemen bir "rüya Schalke" kadrosu hazirlamis... Iclerinde Lincoln'ünde de oldugu 6 yeni isimden olusmus bir "rüya onbir" Böylesi olasi mi; ilk sezonda hic sanmiyorum... Bu kadar büyük bir degisim icerisine girmeyeceklerdir... Basari ve esas dönüsüm birkac sezon sonrasinda kendini hissetirecektir... Pekii oraya kadar gidilirken alinacak olan olasi bir lig altinciligi vs. gibi durumlar karsisinda tolerans gösterir de süre tanir mi Magath'a Schalkeliler, bilmiyorum, simdiye kadar tanidigimiz Schalke yönetimi bize bunun aksini söylüyor ama belki Magath ile birlikte onlarda da degismeye basladilar....

Mittwoch, 6. Mai 2009

Chelsea-Barcelona:1-1


Hemen herkes, bir ManU-Barcelona finali istiyordu... Ve bu gercek oldu... Sayet bu mac Türkiye'de, bizim ligimizi ilgilendiren bir cercevede yapilmis olsaydi, hakemin beklenilen, istenilen sonucu saglamak icin önceden ayarlanmis birisi oldugunu cok rahat düsünebilirdik... 

Bu sonucla benim macla ilgili öngörülerim de tutmamis oldu, bir önceki postta. Ama oynanan oyuna baktigimizda, Chelsea'nin Barcelona'nin dillere destan mekanizmasini islemez hale getirdigini, cok iyi bir taktiksel disiplinle sahaya yayildigini, Messi, Xavi, Eto gibi bu sezonki Barcelona'nin göz kamastirici futbolunun en önemli tasiyicilari olan yildizlari sahadan sildigini gördük... Beraberinde bir hayli pozisyonlar da buldu, Chelsea... Karsilasmayi, skandal hakem kararlarinin tutsagi haline getirmekten kendi elleriyle kurtarabilirlerdi... Ama olmadi, Drogba gibi dünya futbolunun en önemli golcülerinden bir tanesinin cok önemli pozisyonlari harcadi... Cok tehlikeli olacak pozisyonlarda, son hamlelerin ve son paslarin hatali olmasi, sonucu etkileyen bir baska önemli noktaydi Chelsea adina... 

Buna karsilik Barcelona, kendilerinden beklenen futbolu sergileyemediler... Bu tabii Barcelona'nin formsuzlugundan degil, Chelsea'nin Barcelona'nin soluklandigi kanallari cok iyi tikamasindandi... Karsilarinda Real gibi, "civik" bir takim degil, "tas" gibi bir ekip vardi bu sefer... Futbol olarak Barcelona bekleneni veremediyse de, son dakikalarda buldugu golle pek cok futbolseverin rüyasini süsleyen finalin gerceklesmesini sagladi...

Manu karsisinda Chelsea karsisinda oldugu kadar zorlanacaklari ise hic sanmiyorum... 

Hiddink'e güveniyorum!


Tüm futbolseverler agzi acik Barcelona'yi izliyor... Oynadiklari futbol gercekten de parmak isirtici... 

Bugün oynanacak olan rövans macinda karsilasinda cok ciddi bir rakip var ama bu sefer... Hiddink'in Chelsea'si, hali hazirdaki takimlar icinde Barcelona'yi  durdurabilecek tek ekip... Ve bu takimla yarifinalde karsilasmak zorunda kalmak Barcelona adina sanssizlik... Bu derece popüler olduklari bir sezonda Sampiyonlar Ligi finali göremeyecek olmak saniyorum oldukca ironik...!

Dienstag, 5. Mai 2009

Deivid tartismalari...



Derbi sonrasi, oynan futbol kadar Emre ile Deivid'in saha icerisindeki cirkin görüntüsü de tartisildi. Medyanin konuyu ele alis tarzinda ciddi manada sikintilar oldugunu ve bunun üzerine yazmak gerektigini düsündüm...

Macin oynandigi aksam, Alti Pas programinda, medyamizin belki de en degerlilerinden biri olan Atilla Gökce bile söyle sasirtici laflar ediyordu: "Daha önce de Ugur ile olan bir tartismasi vardi Deivid'in, o tartismada da, Ugur'u oyun kenarina almisti, bu aksam da Emre'yi aldi, bana sanki bu konularda Aragones Deivid'i  koruyor ve bizim futbolcularimiza haksizlik ediyor gibi geliyor" dedi... 

Bu konuda benzeri seyleri pek cok Fenerbahceli de söylüyor... En azindan Emre-Deivid tartismasinda Aragones'in illaki oyundan alinacaksa ikisini birden almasi gerektigi sadece Emre'yi almakla ona haksizlik yaptigi söylemekteler...

Emre'nin disari alinmasi olayini Ugur'unkine baglar ve arkasindan o zamanda da Ugur'u Deivid ile tartistigi icin aldigini söylersek hocanin, ortaya gercekten de söyledigimiz gibi bir manzara cikar, cikabilir... Bir de bunun üzerine Emre'den hemen evvel Deivid'in Guiza ile de tartistigini hatirlar ve beraberinde zaten kendisi Alex ile de uzun süredir kavgaliymis dersek Deivid'in hakikaten sorunlu oldugunu ve Aragones'in de bu konuda ona ayricalik taniyarak digerlerine haksizlik ettigini düsünebiliriz... 

Olayin üzerine biraz daha egildigimizde karsimiza biraz daha farkli bir resim cikmakta oysaki...

Öncelikle olaylarin hepsinin icinde Deivid'in adinin olmasi, Deivid'in problemli bir isim oldugunu söylebilir ama söylemeye de bilir; yani bu her zaman Deivid'in hatali veya suclu taraf oldugu anlamina gelmez... O bakimdan problemleri birbirlerinden kopartarak tek tek ele almaliyiz... 

Ve böyle yaparak Ugur konusuna yeniden dönersek, olayin medyanin ve maalesef Atilla Gökce'nin iddia ettigi gibi olmadigini hatirlariz... O macta Ugur Boral Deivid ile olan tartismasindan dolayi oyundan alinmamis, o tartismadan bir hayli süre sonra oyun icindeki performansinin zayifligi nedeniyle oyundan alinmisti... Burda tabii, neden Ugur alindi, herkes kötü oynuyordu diye sorulabilir... Evet, herkes kötü oynuyordu ama iste topu topu üc tane degisiklik hakkiniz var... Bir de hangi oyuncu mevkisinda ne kadar alternatif sahibi... Buna göre Ugur cikarsa Vederson'u sokabilirsiniz. Ama Alex'in oynamadigi zamanlarda Deivid onun yerine merkeze geciyor ve Deivid merkezde oynadigi vakit alternatifsizlesiyor... Halbuki hatirlayalim, Deivid sag kanatta oynadigi zamanlarda dakika 60'a geldigi vakitlerde siklikla degistirilmistir... Ugur'un sonrasinda aldigi iki maclik kadro disi cezasi ise, kavgadan dolayi degil, oyundan ciktiktan sonra yedek kulübesindeki cirkin hareketler icindir...

Gelelim derbi macindaki oyundan alinma hadisesine... Itiraf etmeliyim ki benim Emre'ye karsi önyargilarim var. Bu yüzden aslinda biraz da, o tartisma aninda sogukkanliligimi yitirip tüm sucun Emre'de oldugunu düsündüm... Ama tabii bilmiyoruz, her ikisi de hatali olabilir, biri biraz daha fazla hatali olabilir artik neyse, her durumda ilkesel bir durus ile tartisan oyunculara müdahele etmesi teknik adamin beni mutlu etti ve bu yüzden mactan sonra yazdigim postta "muazzam bir karar" ifadesini kullandim(tabii muazzamliktan kastim, teknik adamin oynunu ne kadar etkileyecek olursa olsun böyle bir karari disiplin adina alabilmesi ve böyle cirkin bir görüntüye neden olan oyuncuyu cezalandirmasi idi, yoksa teknik adamlamda bu kararin Fenerbahce ortasahasini cok olumsuz yönde etkiledigini kalan dakikalarda gördük...)

Tabii burda hemen hakli olarak, 'iyi ama neden Emre, neden Deivid degil veya her ikisi birden?' sorulari sorulabilir...

Benim buna ilk cevabim söyle olurdu: Ben Aragones'in bu konuda vicdanina güveniyorum... Eger Emre'yi aldiysa bu muhtemelen onun objektif ve dürüstce baktigi penceresinden öyle göründügü icindir derdim... 

Ama mactan sonra yapilan aciklamar bu konuyu daha da netlestirdi... Cünkü Aragones sunu söylüyordu: "Emre ile devre arasinda konustuk daha ne kadar oynayabilecegi yönünde... Onbes dakika daha oynayabilirim dedi, o yüzden oyundan aldim" Tabii söylentiler ayni sekilde Emre'nin cikmak icin zaten kendisinin isaret verecegini ama bu degisikligin Emre'den bu isaret gelmeden yapildigini yönünde... O zaman resim iyice netlesiyor... Emre zaten oyundan alinacak 60. dk.'ya dogru... Sakatligi daha fazla oynamaya izin vermiyor... Bunun üzerine bir de sahadaki tartisma olunca Aragones, Emre'yi ortadaki gerginligin daha fazla takima ve ona zarar vermemesi icin daha önceden kararlastirilandan biraz daha evvel oyundan almaya karar vermis anlasilan... Yani anladigimiz bu kararin aslinda bir cezalandirma degil sadece mevcut tartismada taraflardan daha gergin görünenini ve zaten kisa bir süre sonra normal sartlar altinda oyundan cikacak olanini degistiriyor, hoca... Yani ortada ciddi bir haksizlik bana göre bütün bu olan bitenden sonra yok gibi...

Ama tabii bütün bunlardan bagimsiz bir hayli gergin ve birbirleriyle iliskilerinde sikintilar olan bir gurup oyuncuyla basbasa oldugumuzu görüyoruz yeniden... 

Montag, 4. Mai 2009

Rangnick-Hoop savasi!


Dieter Hoop, SAP, dünyaca ünlü software yazimlim firmasinin sahibi... Ve birkac sezondur Alman futbolunu etkileyen Hoffenheim mucizesinin finansörü....

Rangnick, ücüncü ligten bu yana Hoffenheim'in basindaki teknik adam... Hoffenheim'in bugünlere gelmesinde, teknik anlamda en büyük hisse sahibi...

Ama biliyoruz ki, ligin ilk yarisinda firtina gibi esen Hoffenheim, korkunc bir düsüs icerisinde simdi... Sadece sampiyonluk degil, kulübün kendi hedefi olan ilk bes de artik olanaksiz gibi... Bu düsüs takim icerisindeki olumlu havayi da zehirlemise benziyor...

Rangnick, gelecek sezon icin cok az yatirim yapildigi kanaatinde ve en az üc-dört oyuncunun, direk oynayabilecek oyuncunun alinmasi gerektigi kanaatinde... Kendi beklentilerinin karsilanmasi icin bunun zaruri oldugunu söylüyor...

Öbpr taraftan Hoop, krizin de etkisiyle midir nedir bilinmez, Sanogo ve Wellington'a cok para verildigini ve bunlarin yanlis transferler oldugunu söylüyor... Galiba parayi verme konusunda biraz daha dikkatli olmak niyetinde... Rangnick'in sözlerine yönelik, kendisinin baksi altina alinmak istendigini hissettigini ve buna izin vermeyecegini söylüyor...

Anlasilan o ki, ikili arasinda, hedef acisindan ciddi farkliliklar var... Bu durum halledilir mi, yoksa olasi bir yol ayrimi yakin mi henüz net degil... 

Tabii yol ayrimi söz konusu olacak olursa, Magath'i Schalke'ye kaptirmak üzere olan Wolfsburg icin Rangnick iyi bir isim olabilir..

Sonntag, 3. Mai 2009

Besiktas-Fenerbahce:1-2


Macin acik ara favorisiydi Besiktas... Kimse Fenerbahce'ye sans taniyormu... Radikal gazetesinin her derbi öncesi yaptigi ünlülerden tahminler kösesinde Besiktas'in galip gelecegini iddia edenlerin sayisi digerlerini en az ona katlamisti. Cok bilmis Demirkol, derbilerin sonucu belli olmaz ama diyen partneri Fuat Akdag'a gevrek gevrek, "bu sefer belli ama ya, sonucun ne olacagi acik" diyordu... Dogru mu uydurma mi; bilmiyorum, Yusuf, Ugur'a sizi besleriz dedigi iddia ediliyordu vs. vs. vs.

Anlasilan bütün bu dile getirilenler Fenerbahce'nin maca daha iyi motive olmasini saglamis... Fenerbahce'nin Galatasaray karsisindaki rezalet oyununu gördükten sonra "Bu takimdan utaniyorum" demistim. Cünkü ben her ne kadar, yönetim, Aragones, bu sezonki elde edilen basarisizlikta en büyük sorumlularsa da, Fenerbahce'nin mevcut kadrosunun orta koydugundan cok daha iyisini yapabilecegine inaniyorum... Simdi ayni mantikla bugünkü  mactan sonra Fenerbahcelileri kutlamak ve takimdan gurur duymak gerektigi söylenebilir, ama acikcasi bu da cok icimden gelmiyor... Yukarda yazdigim gibi, Aragones'in sistemine uymuyor olabilir bu takim, ama yine de istedikleri zaman bu sistem icerisinde de ise yarar performanslar sergileyebiliyorlar... Iste bunun örnegi bu aksamki mac... Kayserispor karsilasmasi... Ilk yarida elde edilen Galatasaray galibiyeti... Kupada oynanan hemen hemen bütün karsilasmalar... Belli ki oyuncular acik ve net sekilde oynamiyorlar, yeterince mücadele etmiyorlar... Bugün cok daha iyi bir yerde, ayni hoca ve sistemle olmak mümkünmüs...

Neyse maca dönersek... Fenerbahce genel itibariyle bakildiginda hak edilmis bir galibiyet aldi... Guiza, Semih cok iyi oynadilar... Guiza'nin faydali olabilmesi icin Fenerbahce'nin ilerde cift santrafor oynamasi gerektigi bir kez daha anlasilmis oldu... Fenerbahce Holosko'nun golüne kadar oyuna daha cok hakim olan tarafti... Bir ara topla oynama oraninin %61 e %39 Fenerbahce lehine oldugunu gördük... Sadece rakip oyunculari degil kendi oyuncularini da terörize eden Emre'nin oyundan alinmasi muazzam bir karardi, ama maalesef onun yerine giren Deniz, kendisinden beklenmeyecek derecede kötüydü... Belki o da Aragones'in -bence- ona karsi yaptigi bu forma haksizliklarina karsi artik dayanamiyordu... Golden sonra Besiktas'in hirslanmasi tabii ki beklenen bir durumda ama bu kadar cok Fenerbahce üzerine gelebilmesi önce Emre, arkasindan da Semih'in oyundan cikmasi ve onlarin yerlerine giren Deniz'in beklendiginden kötü olmasi Kazim'in ise zaten top saklama yeteneginin olmamasi ortasahanin tamamiyle Besiktas'a gecmesine yol actigi icin mümkün olabildi... Yani aslinda Aragones, konta atak oyuncularini oyuna sokarken bunlardan beklediklerini alamadigi gibi takimin top tutabilme yetenegine sahip birkac ismini de disariya aldigi icin son dakikalarda gelen bu yogun baskinin en büyük sorumlusu oldu... 

Fenerbahce'de dikkat cekilmesi gereken iki isim daha var. Ali Bilgin ve Gökhan. Onu stoperde görmek saniyorum cok büyük bir süprizdi ama oldukca iyi bir oyun ortaya koydugunu söylemek saniyorum cok abarti olmaz. Aragones mactan sonra, 'bekten daha faydali olabilecegini düsünüyorum stoperde, bek oynarken hücumdaki son toplari kullanmada her zaman hata yapiyordu' demis... Iste Aragones'i bu yüzden seviyorum ben... Her seferinde Gökhan Gönül'ün sagbekteki bu savrukluklarindan sikayet ederim ama kimseye anlatamazdim bunu. Ali Bilgin ise her gecen gün biraz daha üzerine koyarak ilerliyor sag bekte... Belki de bu durum Gökhan Gönül'ün o bölgede alternatifsiz olmasindan dolayi yaptigi zaman zaman sorumsuz hareketlerini de kontrol etmesini saglar... 

Besiktas ise, Fenerbahce nasil beklenenden iyiyse, beklenenin cok altinda kaldi... Ernst saniyorum geldiginden bu yanaki en kötü futbolunu oynadi... Bobo, Gökhan Gönül karsisinda boy avantajini dahi kullanamadi... Holosko'yu ayri bir kenara koymak lazim, attigi gol tek kelimeliyle muazzamdi... Sivok, anormal derecede sert bir oyuncu... Ki bu bahsettigimiz kontrolsüz bir sertliktir ve aslinda sadece rakip oyuncu icin degil kendi sagligi icin bile tehdit olusturuyor... Rüstü, bir türlü bikmadi su gol yiyecegini anladigi anda pozisyonu birakip ellerini kaldirip yan hakeme bakmaktan... Hali saha topcusu Yusuf, üzerine dogru düzgün baski uygulamayan Eskisehirli futbolcuya attigi calimla dillere destan olmustu, saglam bir savunma hattiyla karsilastiginda hicbir varlik gösteremeyecegini bir kez daha gördük... Delgado, ben ondan cok ümitliyim ama maalesef bu macta bekleneni veremedi Besiktaslilar adina... Denizli'den hoslanmam ama Yildirim Demirören'in üzüntülü halini gördügüm zaman Besiktas icin 'sampiyon olsunlar be' dedim kendi kendime...

The Crucible'de final: Higgins-Murphy


Dünya Sampiyonasi'nda finalin adi az evvel kondu. 

Daha evvel Ronnie O'Sullivan'i, kendi üstün performansiyla degil, Ronnie'nin ücüncü sinif snookeri sayesinde yenmeyi basardigi icin bir centilmen sporu olan Snookera hic yakismayan masa basi galibiyet böbürlenmeleri ve bögürmeleriyle igrenc bir insan oldugunu belli eden Mark Allen'e agzinin payini veren usta ve ayni zamanda beyefendilik abidesi Higgins'ti finale cikan ilk isim... Higgins biraz konsantre sorunu yasamasa cok daha erken bitirirdi sevimsiz yavrucak Mark Allen'in isini...

Ikinci isim de, bir hayli cekismeli gecen Murphy-Robertson karsilasmasinin galibi olan Murphy oldu... Murphy bu eslesmeden evvel Steven Hendry'i elemisti... Ondan evvel de Marco Fu'yu... Onlarda da aynen Robertson karsisinda oldugu gibi oldukca stabil ve üst düzey bir oyun ortaya koymustu... En büyük silahi stabilitettir kendisinin ve finalde de öyle olacak...

Rakibi Robertson ise, cok formsuz olan Steve Davis'i 10-2 gibi ezici bir skorla elemisti... Hadi Davis cok formsuzdu... Ama ondan sonra da Alister Carter -ki kendisi gecen sezonun finalisti ve bu sezonun da favorilerinden olarak gösteriliyordu- perisan etmisti... Bu sezonun The Crucible'deki en muhtesem maclarini cikartiyordu... Ve dünya siralamasinin ikinci sirasindaki Maguire'i masaya bile yaklastirmamisti... Yani Allen'in birinci siradaki O'Sullivan'i elemesi gibi birsey degil bu... Onda Allen cok hata yapiyor ve ücüncü sinif snokerci gibi oynayan O'Sullivan bunlardan faydalanamiyor üstüne ayni hatalari kendisi de yapiyordu... Robertson ise Maguire'i masaya bile yanastirmadi dogru düzgün... Iste bu delismen oyunu ile artik O'Sullivan degil sensin benim adamim demeye baslamistim ki, Murphy karsisinda zaman zaman evveli maclarini hatirlaran isler yapsa da genel anlamda bir hayli düsük bir pot oraniyla oynadi... 7 Frame üst üste kazanrak her seye ragmen ortak olmayi basardigi bu yari final karsilasmasinda yine bahsettigim düsük pot oraninin kurbani olarak son üc framei kaybederek 17-14 yenik ayrildi...

Simdi cok güzel bir final bekliyor bizleri... 

Benim favorim de gönlümün istedigi de Higgins'tir...

Samstag, 2. Mai 2009

El Clasico'ya dair tek güzellik: Irlanda birasi...

Normalde huyum degildir, yerimden kalkip Ispanya ligi izlemek icin bar aramak... Bu zahmete sadece Sampiyonlar Ligi icin katlanirim... Ingiltere Ligi zaten ilgi alanim disindadir...

Görüyorsunuz bir futbol blogu sahibi olarak ne kadar 'ilgiliyim' futbolun her rengine! Tabii burdaki etken sadece ilgisizlik degil... Türkiye'de NTVSpor, Kanal 24 gibi kanallar yabanci ligleri sifresiz yayinliyorlar... Futbolseverlerin cogunun zaten sahip oldugu Lig TV'nin yan kanaliyla Ingiltere de cok uzakta kalmiyor izleyicilere... Tabii is sadece maci izlemekle bitmiyor... Bir ülke futbolu hakkinda yorum yapabilmek icin, takimlar hakkinda konusabilmek icin, en azindan benim ölcülelerime göre o ligin mac anlarinin disinda kalan dönemlerinde de takimlarla ilgili olan biten hakkinda bilgi sahibi olmak lazim... Bu durum Türkiye'deki pek cok kanal sayesinde yine mümkün...

Benim yasadigim ülke ise bu konuda Türkiye'ye göre tam bir 'cöl'... Ispanya, Ilgiltere, Italya gibi ülkelerin futboluna egilebilmek icin kendi evine Premiere alman gerekiyor... Premiere denilen sey, bir adet Pay TV, yayinci kurulus; yani Lig TV'nin Almanya subesi... Böyle bir olaginiz yoksa da sokaklara dökülüp mac yayini da yapan barlarda solugu almaniz gerekiyor... Sigaranin insani nefes alamayacak hale getiren agir dumanina ve eve geldikten sonra insani kendisinden igrendiren elbiseye sinmis kokusuna katlanmak zorundasiniz... Tabii bir de sadece görüntüyü görebilmek ve icerdeki futbolla ilgilenmeyen kalabaligin görültüsü de cabasi... Bütün bunlarin karsiliginda sadece macin 90 dakikasini elde edebiliyorsunuz... Mac önünde, devre arasinda veya sonunda ne olup bittigini ögrenmeniz mümkün olmuyor haliyle...

Iste bütün bu nedenlerden ötürü Almanya'da yasamaya basladim baslayali ciddi bir kopus yasadim diger liglerden... Bugün biraz da can sikintisi beni El Clasico'yu izlemek icin bir bar yolu tutmaya itti... Solugu bir Irish Pub'ta aldim... Ben oraya gittigimde zaten skor 1-3 idi... Bir ara eski bir macin devre arsinda özeti mi acaba diye düsündüm... Hayir daha devre arasi da olmamisti... Sonra acaba mac Barcelona'da miydi diye aklimdan gecirdim... Yanimdaki "ehtiyar" Madrid'te oldugunu söyledi... Kücük bir sok halindeydim...

Hep duyardik Türkiye'deki Avrupa futbolunu da en az Türkiye Ligi kadar yakindan takip edenlerden; Madrid, Barcelona karsinda cok formsuz bu sezon diye ama bu derece büyük bir kalibre farki oldugunu hic düsünmemis, hic duymamistim...

Barcelona'nin dillere destan futbolu herkesce biliniyor da, Madrid, nasil bu kadar sefil olabiliyor aklim almiyor... Madrid'in iyi yönetilmedigini hep düsünmüsümdür evvelden beri... Belirli bir sistem oturtup, birkac yili asan bir süreyi kapsan bir sistem oturtma pesinde olmaktan ziyade piyasadaki en popüler futbolculari yükle miktarda paralarla transfer ederek kisa süreli basarilarin pesinde kosan bir takim olmustur... Bu plan zaman zaman tutar zaman zaman tutmaz... Belli ki bu sezon tutmamis... Ama bu kadar da rezalet olmaz ki... Real'in oynadigi futbolun bu berbat seviyesini Barcelona'nin büyük futboluyla aciklayamayiz...

Isirganlik ve mücadele adina hicbir sey görmedim Real adina maalesef... Raul'un Ispanya Milli Takiminda olmamasi meger ne hakli bir kararmis, Türkiye'de olsaydi bu mac sonunda isliklanmisti, eminim...

Real'in bu direncsizligi mactan zevk almami da engelledi... Bir mac cekismeliyse zevk verir bana... Böyle bir dengesizlik karsisinda zevk almak mümkün olmuyor maalesef... Ben de Guinness icip Barcelona taraftari güzel Ispanyol kizlarini izledim mac boyunca...

Freitag, 1. Mai 2009

Illüzyon


Bugünlerde Besiktas semalarinda günes daha bir baska isildiyor... Bunun temelinde elbette Besiktas'in ligin zirvesinde bulunmasi ve sampiyonlugun en büyük adayi olmasi yatiyor... Ne ki bu günesin isiltilari, gözleri bir hayli kamastirmis, ruhlari sarhos etmise benzer...

Bugünlerde ortaya dökülüp sacilan Mustafa Denizli güzellemelerinin, baska bir anlami olamaz yoksa... 

Besiktas, dedigim gibi, sampiyonlugun en güclü adayi... Muhtemelen de sampiyon. Bu elbette " basari". Öbür taraftan Besiktas sampiyon olsa dahi toplayacagi puan en fazla 70. Bu da lig tarihinin en düsük performansiyla sampiyon olan Zico'nun berbat Fenerbahcesinin "üstün" basarisinin egale edilmesi anlamina geliyor... 

Son yillarin en kötü sezonlarindan birini yasiyoruz... Fenerbahce ve Galatasaray yönetim hatalarinin kurbani olarak zaten zirve yarisindan uzaklar... Ankaraspor, Eskisehirspor, Kayserispor, Gaziantepspor, Genclerbirligi sahip olduklari potansiyeli ve kaliteyi lige maalesef tam manasiyla yansitamamislar... Bir tek son yillara nazaran daha bir kipirdanmis Trabzonspor vardi, onun da birde bire düsüse gecmesi yine saniyorum Besiktas'in sansi olarak degerlendirilmeli... Yani ligte isleri yolunda giden ve yapmasi gerekenleri geregince yapmaya özen gösteren nerdeyse sadece bir ekip var ve onlar da ilginctir su anda zaten Besiktas'in önündeler... 

Mustafa Denizli'nin geldigi zamanlarda kaybettigi puanlar aslinda normal sartlarda o Besiktas'in ligten havlu atmasina anlamina gelirdi... Ama bu yukarda saydigim etmenler dolayisiyla Besiktas lige tutundu... Ve tabii bunun sayesinde kopulmayan sampiyonluk yarisinin son düzlügünde bir Mustafa Denizli takimindan her zaman bekleyecegimiz skor odakli futbolla elde edilen seri galibiyetlerle ulasildi bu noktaya... 

Velsahil, Mustafa Denizli ile ilgili güzelleme yapmanin; bakin görüyor musunuz o geldi artik baskan da konusmuyor gibilerinden (sanki baskan cocuk, Denizli de onun agzina biber sürerek onu terbiye etmis bir yetiskin) normal bir zekanin gölüp gececegi abartili övgülerin; onun Türkiye'nin en büyük iki hocasi oldugunu iddia eden klise ve biktirici argümanlarin (nedense Türkiye futbolunun bu en büyük hocasi, Kocaelispor, Manisaspor, Aachen gibi siradan takimlara gittiginde herseyi eline yüzüne bulastirmakta); onu gülünc bir sekilde Einstein'a, bir futbolcunun agzindan alindigi iddia edilen bir demecle benzetmelerinin  kabul edilir hicbir tarafi yok... 

Tabii ki Denizli ile Besiktas yollarini ayirmayacaktir ve tabii ki elde edilecek olan bu sampiyonluk cok önemlidir... Ama bu Besiktas'ta lale devrinin geldiginin anlamina gelmez... Bana kalirsa Besiktas Denizli ile gelecek yil cok büyük sikintilar icerisinde olacaktir ve muhtemelen büyüklerin hocalari icerisinde yollanmasi gündeme gelecek ilk kisi halini alacaktir... Bunlarin farkina varilsa saniyorum fena olmaz... Yoksa bugün onu yere göge sigdiramayan medyanin yarin alay etmesini görerek akil saglimizi yitirme asamasina gelebiliriz... 

Bundesliga'da calkantiya neden olan bir söylenti: Magath, Schalke 04'e?!


Ben Klinsmann'in yerine getirilecek isim üzerinde birtakim spekülasyonlarin yapilmasini beklerken, bomba Stuttgart merkezli bir gazetenin yaydigi haberle, Schalke kanadindan geldi...

Bilindigi gibi yakin bir zaman evvel Schalke de hocasini göndermisti... Henüz onun yerine kimin gelecegi kesinlesmedi... Schalke'de yasanan bir diger degisiklik de, menejer Andreas Müller'in de gönderilmesi oldu... O koltuk da bos...

Yine bilingidi gibi Magath da Wolfsburg'ta sadece teknik direktör olarak degil, ayni zamanda menejer olarak görev yapmakta...

Yani aslinda bir hayli üstüste gelen bir durum var...

Konuyla ilgili taraflar cok fazla renk vermiyor...

Magath, daha cok sessiz kalmayi yeglerken, "bunlar bize zarar vermek icin yapilmis haberler" demekle yetiniyor...

Wolfsburg yöneticileri, bu habere cok ciddi tepki gösteriyorlar ve tam da sampiyonluk yolunda ilerlerken böyle bir haberin piyasaya sürülmesinin hic de iyi niyetle yapilmis bir haber olmadigini düsünmekteler... Dikkat cektikleri bir diger nokta ise, haberi yapan kaynak Stuttgart civarlarindan... Stuttgart'in da su anda sampiyonluk yolunda Wolfsburg'un en büyük rakiblerinden biri oldugunu düsünürsek, bu kaygi yersiz gözükmemekte...

Schalke kanadi ise, Magath'in ne kadar büyük bir hoca oldugunu söyleyip durmakta, daha ilerisi henüz seslendirilmedi...

Ortaya dökülüp sacilanlardan tam bir resim cikartmak mümkün degil ama, benim hislerim sanki bu isin hakikaten halledildigi ve Magath'in bir sampiyonlukla Wolfsburg'a veda edecegi yönünde...

Wolfsburg gibi rahat calisma imkani buldugu, yaptigi hatalari transferlerin göze cok batmadigi, kendisine uzun zaman verildigi ve süre tanindigi bir yerden, Schalke gibi teknik adam ve menejerlerinin üzerinde cok ciddi baski yapan, cok büyük beklentiler icinde olan ve bu yüzden iyi konumda bitirilmis bir lig performans veya Sampiyonlar Ligi performansiyla asla tatmin olmayan bir camiaya gecis onun icin ne kadar avantajli veya dezavantajli olur simdilik girmeyelim ve söylentilerin resmilesmesini bekleyelim...