Montag, 22. Februar 2010

Sevinc ile Hüzün arasinda beynamaz kalmak!


Fenerbahce erkek basketbol takiminin son 10 günde ortaya koydugu performans; "ezeli rakibi" Efes Pilsen'i bu arada iki defa yenmesi, yillar sonra Türkiye Kupasi'na ulasmasi taraftarlar arasinda bir yandan sevinc yaratirken, diger taraftan endiselenmeye neden oldu...

Hüzünün sebebi, Tanjevic. Takim bu basariyi devam ettirirse, sene sonunda sampiyon da olursa, kötü performans gösterdigi sirada hocasinin arkasinda duran yönetim onu göndermeyi saniyorum düsünmeyecek...

Isin arkasinda baska seyler var deniyor, Yildirim cesitli ricalarla onu takimin basinda tuttu deniyor falan filan... Ben bilmiyorum bunlarin hicbirini... Benim aklim ermez o islere... Basketbola uzun zamandir uzak oldugum icin Tanjevic hakkinda da kendime ait fikirlerim de gelismis degil... O yüzden herhangi bir tarafa bükemiyorum kalemimin ucunu... Ama bu isler üzerine kafa yoran taraftarimizin durumu bir hayli düsündürücü...

Bir tarafta hem sampiyon olmus hem de Türkiye Kupasi'ni kazanmis bir takim ve hoca, diger tarafta bunlara sevinirken bu yüzden takimin basindaki "karin agrisi"na bir sene daha katlanma mecburiyeti... Gercekten zor bir durum....

Ridvan'a bir özür borcunuz yok mu?


Dünkü derbi sonrasi yazilan yazilardan bir tanesi cok ilgi cekiciydi. Demirkol'un bugünkü Milliyet'te cikan yazisindan bahsediyorum.

Diyor ki Demirkol,

"Savunması sorunlu bir takım olarak başladığı sezonda Galatasaray artık dinamik bir savunma takımı..."

ve devam ediyor,

"...Başta Hollandalının bir B planı olmayışı eleştiri konusuydu. Atletico maçı dün önümüze bırakın B’yi Z planını koydu. Galatasaray sezon başında neyi temsil ediyorsa bugün tam tersi noktada çünkü..."

Demirkol burda yuvarlak konusmus. Rijkaard'in B plani olmayisi elestiri konusuydu derken, elestiriyi yapani ve o elestiriyi yapti diye o kisiye neler yapildigini es gecmis... Bunu ilk olarak elestiri konusu yapan Ridvan Dilmen'di... Ve o bu lafi eder etmez, tanrilarina laf edilmesinden dolayi ciddi manada yaralanma yasamis narsist Galatasaray taraftari, kendisine etmedik küfürler, yapmadik hakaretler birakmamisti...

Aceto adli blogun sahibi kendi bilmez de ayni hakareti edenlerden birisiydi, genc sporseverlerin sevgilisi Banu Yelkovan, hakaret olmasa da müstehsiz bil dille Ridvan'i diline dolamisti, ve yukardaki yazinin sahibi olan yazar da, üstü kapali olarak Ridvan'a cakanlardandi...

Neydi bu Rijkaadrperestlerin o zamanlar söyledikleri; "Rijkaard sistem hocasidir, karsisindaki rakibe ve sonuca göre sistemiyle oynamaz, bir A plani olusturur ve onu mükemmellestirmekle ugrasir" vs.

Bugün gelinen noktada ise yine Demirkol'dan alinti yaparak,

"...Yani Rijkaard bırakın A planından B’ye geçmeyi, Z’yi bile zorluyor... Oyunu enine geniş oynayan bir takım olmaktan dar alan savunması yapan ve direkt kaleye yönlenen bir ekibe çevirildiler...."

Galatasaray'in geldigi noktadan hayranlikla bahsedebiliyorlar... Hadi anliyoruz, Rijkaard ne yaparsa yapsin bunda bir keramet bulacaksiniz; ama en azindan aylar evvel bugün Rijkaard'in övdügü yönlerinizi eksik oldugu icin elestiren adama karsi yaptiginiz hakaretlerden dolayi özür dileyin...

Fenerbahceli icin derbi sonucun anlami ve Keita'nin dirsegi

Fenerbahce'yi cok ciddi bir sekilde ilgilendiren bir derbi daha geride kaldi. Bazilari saniyorum ortaya cikan sonucun tam da Fenerbahcelilerin istedigi bir sonuc oldugunu iddia ediyor veya düsünüyorlar. Hakikaten öyle mi pekii?

Bütün Fenerbahceliler adina konusamam, ama benim icin bu sonuc iyi bir sonuc degil. Kazanan taraf Besiktas olsaydi daha cok mutlu olurdum.

Söyle ki;

Galatasaray icin Inönü'de alinacak olan bir 1 puan hic de kayip sayilmaz. Olagandir, sampiyonluk hesaplamalarinda mutlaka defterlerine bu maci 1 puan olarak yazmislardi. En azindan bu maca kadar da ligin zirvesinde olduklari ve simdiye kadarki hesaplarinda cok tutarsizlik olmadigi icin bu mactaki "normal" karsilanacak olan beraberligin illaki yerine bir galibiyet ikame edilme zorunlulugu dogmamisti. Hafta ici Atletico deplasmanindan elde edilen avantajli skorun üzerine bu aksam da en azindan yenilmemis olma hali camia üzerinde ciddi manada olumlu bir hava yaymistir. Zaten Galatasarayli bloglar arasinda biraz dolasirsaniz cok rahatlikla anliyorsunuz bu moral motivasyon halini. Sahadaki futbolcu özgüveni biraz da taraftarindaki bu destekten bulmakta. Sampiyonluk yarisinda bu cok önemlidir.

Su anda Fenerbahce'nin de en cok sahip olmasi ama ayni zamanda en az sahip oldugu seydir bu moral olgusu.

Besiktas'in galibiyet almasinda halinde yarisa Fenerbahce ve Galatasaray kadar ortak olacagi icin bu aksamki sonucla en azindan onun bir miktar geride kalmasi durumu Fenerbahceli acisindan bir avantajmis gibi gözükebilir ilk basta, zaten Fenerbahceliler icin en iyi sonuc beraberlikti yanilgisi burada basliyor.

Cünkü Besiktas'in o kadar cok sorunu var ki, hem saha ici hem de saha disi anlaminda, bu aksamki olasi bir galibiyetle sansi diger ikisine karsi en azindan kagit üzerinde esit gibi gözükse de ilerleyen dönemlerde yeniden tökezleyecegi icin iki takima en azindan bu sene rakip olamayacagini en bastan beri düsünmekteyim...

Tabii bir de Keita mevzusu var deginmek istedigim. Kendisinin attigi bu ücüncü dirsek. Hani söyle oyuncuyu gecerken yanlislikla elim carpti süsü verilen direklere de benzemiyor bunlar. Direk... Bunun anlami kirmizi ve oyuncunun cezalandirilmasi. Bu pozisyonlara görüntülerden ceza veriliyor diye biliyorum, yanlis bilmiyorsam. Kasimpasa maci sonrasi cezalandirilmamisti saniyorum, bu aksam en azindan bunun görülmesi lazim...

Keita'nin belliki karakter bozuklugu oldugunu gösteren bu cirkinlikleri 'ama ona onca faul yapan oyuncuyu hakem bir sekilde sari kartla kontrol altina almadigi icin o da sinirlenip dirsegi vuruyor napsin, hakem Ibrahim'in sertliklerine göz yummaliydi' seklinde hafifletmeye calismak ise ahlaksizlikla es degerdir. Yildiz futbolculari koruyalim yaygarisini yaparken o yildiz futbolcularin bu yaptiklarini da elestirmeden gecmeyelim... Keita'nin yaptigi tekil bir olay degil; bu üc oldu...