Samstag, 28. Februar 2009

Neden ümitlenelim?


Fenerbahce, lider Sivasspor'u 4-2 ile gecti. Sevindim desem yalan olur. Sivasspor'un sampiyon olmasini cok istiyorum cünkü.

Fenerbahceliyim, Fenerbahce'nin sampiyonluk sansi matematiksel olarak sürerken kazanmis olmasina sevinmemem tuhaf mi? Degil, degil cünkü bu takim simdiye kadar beni cok aldatti...

Onca sikintiya ragmen fena sayilmayacak bir noktada bitirilmis ilk yarinin arkasindan evinde oynadigi cok önemli bir Trabzonspor macini kazanmasi gerekirken tanrinin yardimiyla farktan kurtuldu... Sampiyon olmak isteyen bir takim Gaziantep'e Istanbul'da sahayi dar etmeliydi... Ne oldu; yine farktan kurtuldu...
10 kisi kalmis Istanbul BB'denin kalesine gidemedi... Yine böyle aldatici bir galibiyetle Hacettepe'yi 7-0 ile gecti arkasindan Ankara'da Genclerbirligi'ne kaybetti...
Kim haftaya Fenerbahce'nin Kayserispor'u yeneceginden emin... Kim bu andan itibaren Fenerbahce bu maclari vermez diyebiliyor...? Saniyorum hic kimse...
Elimizde sadece ümit var... Galibiyetle sahadan ayrildigimiz bir haftanin arkasindan yeniden ümitlenip bir hafta sonra alinan maglubiyet veya beraberlikler sonrasi hayal kirikligi yasamak istemiyorum... Bu takim, bu ekip ümit vermiyor bana cünkü. Ben Aragones'in bu takim üzerinde cok fazla etkisi oldugunu düsünmüyorum artik.
Bugünkü mactaki gibi, rakipleri Fenerbahce'ye önde basmazsa, Alex'i sikistirmayip ona bos alan birakirlarsa, Alex ve arkadaslari maclari aliyorlar, ama ne zamanki rakip cok iyi bozucu ise, Alex'i siki sikiya tutuyor ve ona bos alan birakmiyorsa, savunmadan top cikartmasina engel oluyorlarsa Fenerbahce'nin, özellikle de deplesmanlarda, rakip kaleye bir kere dahi gidemiyor Fenerbahce...
Haftaya yine aynisi olacak... Kayserispor karsisinda pozisyon dahi bulunamadan alinan bir beraberlikle dönülecek Istanbul'a, ve bu hafta yüzbininci kez yeseren ümitler yeniden gömülecek cimlere... Fenerbahce "takim" olamadiktan sonra, bu senaryo böyle devam edecektir..
Ve böyle bir takim sampiyonlugu asla haketmektedir elbette... O yüzden simdiye kadar verdigi mücadele ve azimle bu sampiyonluga Fenerbahce'den cok ama cok daha fazla yakisan Sivasspor'un bugünkü aldigi maglubiyete üzüldüm... Abdullah Avci'nin Istanbul BB'desine, Gaziantep'e, Samet Aybaba'nin Genclerbirligi'ne, puanlar kaptiran, Tolunay Kafkas'in Kayseri'sindan dört yiyen bir takimin Sivas'i bu saatten sonra yenmis olmasinin hicbir manasi yok cünkü...

Mittwoch, 25. Februar 2009

Hadi ordan Ercan Güven...

Ercan Güven bugünkü yazisinda Galatasaray'in yaptigi "kötü" opresyonun bile Fenerbahce'nin uyusuklugundan iyidir buyurmus...

Tabii bu tür yazilar cok yazilir spor medyasinda. Bundan da ötelerini biliriz, "Aragones City git" diye baslik atanlarini da gördük... Lakin Milliyet gazetesi kendisini bu gruptan ayirmayi bilmistir her zaman. Bu gazetenin spor servisi calisanlarinin da yazarlarinin da genel manzarayla örtüsmedigini bilir spor severler... Hatta bundan da öte, genel spor medyasina "ayar" ve etik dersi vermekle mesguldür bu gazetenin elemanlari... Meslektaslarina karsi ukalaca ders verme isini en cok yapan da Ercan Güven isimli yazardir...

Ve bu ismin sürekli elestirdigi medya mensuplarindan hic de farki olmadigini, simdiye kadar ki etik derlesrinin de ciddiye alinmayacak hikayeler oldugunu net bir sekilde göstermistir bu yazisiyla.

Fenerbahce gecmiste yasadigi tecrübelerin isinda bilmektedir ki, bu sirada yapilacak bir teknik adam degisikligi takima fayda getirmemektedir... Kisa süreligine söz konusu olan bir canlanma sonrasi bu degisikligin her zaman icin takimlari geriye götürdügü tecrübeyle sabittir. Futbolda planlar uzun vadeli yapilmalidir ve bunun icin sabir gerekir. Su dönemde yapilacak bir degisiklik bu tür ilkesel duruslara ters olacagi gibi, bulunmus olan cözümün gecici olacagi ve gelecege yönelik bir yatirim olamayacagi aciktir. Bütün bunlarin isiginda Fenerbahce'in Aragones'i göndermeme esasinda su anda yapilmasi gereken en iyi istir ve dogrsunu yapmaktadir. Hem futbol akli acisindan hem de kurumsallasma adina...

Ercan Güven'in söyledikleri ise bütün bunlardan dolayi kendi icerisinde dahi son derece celiskili bos laflar yumadigidir...

Dienstag, 24. Februar 2009

Daum ile Karnaval...

Karnaval treninde bu sene Daum da var... Bayern'i deplasmanda yenmenin tadini cikartiyorlar.






Bir omuz da Schumacher'dan...


FC Köln taraftarlarinin kendilerine bir hayli pahaliya mal olan Podolski icin düzenledikleri kampanya malum. Su resimde görülen kampanya...
Bu kampanya ya bir destek de eski Formul-1 sampiyonu Michael Schumacher'dan geldi... Schumacher, 875 Euroluk Pixel satin almis...
Burdan elde edilmesi beklenen toplam gelir, 937.500 Euro... Simdiye kadar ise 96.000 Euro toplanabilmis, bu sekilde...

Montag, 23. Februar 2009

Nihal Bengisu Habertürk'te...


Demek, türbanli ögrenciler hakkinda "biraz para versen baska yerlerini de acarlar" diyebilmis bir adamin genel yayin yönetmeni oldugu, ufak tefek anlasmazliklar, ego tripleri girmese araya emin cölasan gibi adamlarin yazacagi gazetede yazmayi sindirebiliyorsun icine...
Zaten iki de bir Ayser Arman'a verdigin röpirtajlardan "aman efendim ben türbanliyim ama bakin benim de sizden hic farkim yok" deyip duran Ayse Böhürler olma yolunda ilerledigini acik acik gösteriyordun.
O günlerden beri seninle olan okur-yazar iliskimi rölantiye almistim; Fatih Altayli gibi bir adamla calisma gönüllülügünle bitmistir artik bu iliski...

Ve Skibbe gitti


Beklenen oldu, Galatasaray yönetimi teknik direktörünü kovdu... Ta ilk Bükres hezimetlerinden beri bu dile getiriliyor, medya ve taraftlar tarafindan kulüb üzerine kulüb de teknik adamina o baskiyi hissettiriyordu...

Aslinda bu baski zaman icerisinde Skibbe'yi sürekli yedi bitirdi... Simdi herkes Skibbe'nin oynattigi 3-5-2 sisteminden bahsediyor... Bu adamin bu kadar nevri döndüyse bunun suclusu biraz da bunca zamandir her daim onun üzerinde stres unsuru olarak duran, rahatca calismasini engelleyen siz vampir taraftar ve medyasiniz...

Basardiniz, bir teknik adamin kellesini daha götürdünüz... Önce Ertugrul'u yiyip bitirmistiniz, sonra Aragones ve Skibbe üzerine calistiniz sürekli... Skibbe'yi de halletiniz, zafer sizindir. Sira Aragones'e geldi...

Utanmadan, haysiyetsizce "Aragones City git" diye basliklar atiyorsunuz... Aferin size...

Yanlis anlasilmasin; bu iki hocanin da basarili olduklarini düsünmüyorum, sonuclar ortada, iki hoca da basarisiz oldu.

Ama burda iki noktayi gözden kacirmamak gerek:

1. Bu basarisizliklarin tek nedeni, bu iki teknik adam midir? Bunlar gidince hallolcak mi hersey, düzelecek mi sorunlar? Sahada oynayan o oyuncularin hic mi sucu yok...?

Yahu, dünyanin en kötü hocasi dahi olsa bu insanlar, emin olun futbolu yine de Kocaelispor'un hocasi, Genclerbirligi'nin hocasi kadar biliyordurlar.... Ama o takimlar, yani Kocaelispor ve Genclerbirligi, sahada futbol dersi veriyorsa, burda en dönüp bakilmasi gereken kisiler sahadaki futbolculardir biraz da...

2. Bu adam, yani Skibbe, kendisi mi kurdu bu kadroyu? Herkes Galatasaray ligin en iyi kadrosu oldugunu söylüyor... Olabilir, tek tek oyunculari ele aldinizda bu sonuca varirsiniz... Ama futbol bir takim oyunudur, ve o ekip bir takim olamamissa burda yine sadece suclu hoca degildir... Hoca suclu olabilir, ama o kurulan ekip asla birbirleriyle takim olacak bir yapiyi tasimiyor da olabilir... Bir teknik adamin oyuncularina ulasamasi onun eksikligi kadar, oyunculardan da kaynaklaniyor olabilir... O yüzden takimlari hocanizla birlikte kurmak durumundasinizdir...


Galatasaray bence cok büyük hata yapti... Bu hatanin socunda sampiyonluga ulasabilirler... Yani yeni bir hoca ve havayla ligi alip götürebilirler bundan sonra... Ama isin bir de ilke tarafi var... Prensib ve kurumsallasma tarafi var... Galatasaray da teknik adam kovmak artik bir gelenek halini almaya basladi...

Son bes sezonda benim bildigim bu besince hoca... Halbuki bu 5 sezonda galiba 2 sampiyonluk yasadilar ve gerisi ikincilik... Yahu daha ne olsun... Futbol matematigi icinde rakibi de isin icine katmak gerekiyor... Sizin sonuca varamadiginiz bir anda rakiplerinizin sizden daha iyi oldugunu kabul etmeniz gerekiyor... Üstüne üstlük siz bu ligte her sene Besiktas ve Fenerbahce gibi en az sizler kadar güclü ekiplerle cekisiyorsunuz... Normal degil mi bu bilanco..

Sonntag, 22. Februar 2009

Haklisiniz da....!?

Ali Koc, dünkü hezimetten sonra yine acik sözlü ve medenice aciklamar yapmis mikrofonlara...

Bundan dolayi kendisine yeniden tesekkür etmek lazim... Lakin aciklamarlada kafami kurcaylayan bir sey var, demis ki kendisi:

"...kötü gidişimizi durdurmak için radikal kararlar almamız gerekiyor. Bu yönetiminin kararı değil ama bana göre sezon sonunda da transferde radikal davranmalıyız. ..."

Dogru bence de öyle... Saniyorum su anda akli basinda herkes ayni seyi söylüyor Fenerbahce camiasindaki... Iyi de radikal kadro degisikligini yapmak nasil mümkün olacak... Takimin onbirini olusturan oyuncularin coguguyla sözlesmeler yenilendi... Henüz yenilenmeyenlerden Deivid'in de yakinda imzalamasi bekleniyor... Bence esas sikinti Alex, zaten yeniledi... Carlos da öyle... Kimle yapacaksiniz radikal hamleyi...

Zaten oynamayan, Ali Bilgin, Burak, Maldonado gibi isimleri göndererek mi... Nasil olacak bu?

Ali Koc ayni zamanda dün burda postta belirtigim teknik adamla ilgili sözlerine de aciklik getirmis. Yanlis anlasildigini söyleyip, Aragones'in sezon sonunda karnesini degerlendirerek karar vereceklerinden bahsetmis... Yani, bu demektir ki, Aragones seneye yok, kendimize teknik direktör isimleri arasak fena olmayacak...

Köln'de karnaval havasi, Bayern ise hafiften krize dogru...

Daum Köln'ün basindaki 150. macinda gercek bir zafere ulasti. Almanya'nin tartisilmaz en büyügü Bayern'i üstelik de evinde yenmek kuskusuz bir sansayondur. Ve üstelik bunu basaran Köln...

Hani daha yeni birinci lige cikmis, son yillardaki birincilik performanslarina bakildiginda Bayern, Bremen gibi takimlar icin cerez olmus bir takim ise bu, sansasyon daha da büyüyor haliyle...

BU galibiyetin Daum icin de önemi cok büyük... Bayern ile daha önce karsilastigi hicbir karsilasmayi (Münih'te) kazanamamis.... 1 beraberlik ve 8 maglubiyet yazili kontoda. Korkutucu bir bilanz... Bunun yanina simdilerde biraz durulmus gibi dursa da tarihi Daum-Hoeness düsmanligini eklersek, karsilasmanin ve sonucun ne kadar dramatik oldugunu daha iyi görebiliriz...

Köln, iyi bir kontraatak takimi. Ilerde Novakovic, en ucta... Uzun boylu olmasina ragmen, bileklerine cok hakim, ve topla birlikte driplinkleri o boyda birisi icin cok iyi... Kenarlarda degisen isimler oynasa da, Münih karsisinda Vucicevic ve Ehret oynadi...

Göbegi, Protekiz'den transferi Petit, genc oyuncu Pezzoni, ve daha ilk Bundesliga karsilasmasina cikmis olan 20 yasindaki Brosinski ile kapatmis Daum. Ücü de cok sert oyuncular... Pezzoni'yi bir kenara birakirsak, diger ikisi topla birlikte ileriye dogru hizli cikabilen isimler de... Kapilan toplari bu üc isim hizla Ehret ve özellikle de cok hizli bir oyuncu olan Vucicevic'e verecek ve bu isimler de takimi kenarlardan hücuma tasiyacaklar o sirada yine göbekteki bu üc isim ve Novakovic iceriye kat edecek ve gol pozisyonlarina girecek... Taktik kagit üzerinde böyle... Ve Bayern'in savunmasinin korkunc kötü performansi bu taktigin islerlik kazanmasina bir hayli yardimci olmus...

Köln'ün onyadigi futbol klasik tabirler "Canakkale gecilmez" degildi... Iyi kapandi ama kaptigi toplarla da cok iyi cikti hücuma... Attigi iki gol de oldukca iyi organize cikislarla olusmus kontrataklar neticesindeydi... Yani üretilmis pozisyonlarla... O bakimdan sonuna kadar hakedilmis bir galibiyet oldugunu söylebiliriz bunun...

Diger taraftan Bayer, her halükarda Köln'ü rahat yenebilecek bir takim... Arada ciddi bir kadro kalitesi var...

Ama iste dünkü karsilasma ve bu iki takimin sahaya yansittigi futbol, futbolda sadece pahali yildizlar ile sonuca ulasilmadiginin bir demosu... Köln, olabildigince vasat, Ehret, Vucicevic gibi oyunculariyla Bayern'i yenebiliyorsa, bu bu oyuncularin, agresifligiyle, kazanmaya arzulariyla, emekleri ve yogun cabalariyla mümkün oldu... Buna karsin pahali yildizlarda dolu Bayern'in oyuncularinin arasindaki ciddi iletisim kopuklugu, her bir oyuncunun üzerinde acik ve net bir sekilde görülen atalet, hamlelerdeki gecikmez, ikili mücadelelere girmekteki isteksizlik; ibret vericiydi dogrusu....

Bayern'de Klinsmann yeniden tartismalarin odagi haline geldi... Onun israrla takima katmak istedigi su anda kiralik oynayan Donovan, Hoeness ve Rummenige tarafindan veto yemis durumda... 8 milyon Euro bu adam icin cok diyorlar... Bu durum Klinsmann icin ciddi bir darbe demektir, otoriteyi kaybetme konusunda... Ve sayet sampiyonluk kaybedilirse sadece otoristesi degil koltugu da gidecektir.

Köln'de ise, isler cok iyi gidiyor... Owerath-Meier-Daum triosunun üc yil öncesinin yerler sürünen takimini bu sekilde ayaga kaldirmis olmasi, takdire deger... Gelecek sezon cok daha iyi bir yerde olacaklarina da eminim... Lakin Bayern'den gerisin geriye getirilen Podolski su anda sehirde bir mesih muamelesi görüyor... Kendisi bir hayli problemli ve kaprisli olan bu oyuncunun, sadece takim olabildigi icin bunca mesafe kat edebilmis Köln'ü dilerim krizin icerisine sürüklemez, uyumsuzlugu ve kendisini o sisirmelerin etkisiyle "prens" sanarak....

Samstag, 21. Februar 2009

Fenerbahce'de sorunlar gittikce büyüyor...

Gecen haftaki 7-0'lik galbiyet sonrasi beyinsiz taraftar toplulugu (ki Fenerbahce takiminin bir hayli beyinsiz taraftari var) "iste gördünüz mü Semih farkini, Alex ile Semih nasil güzel ikili oluyorlar" seklinde yorumluyorlardi...

Alex efendi, yine, her zaman oldugu gibi, savunma anlaminda berbat, rakibine cok genis alanlar birakan, derbeder bir takim karsisinda goller atiyor asistler yapiyordu...

Bunun üzerine sayilari bir hayli cok olan beyinsiz Fenerbahce taraftari, "iste Alex bu, gördünüz mü" demeye basladi... "Aragones'e umarim bir mesaj olur" diyorlardi...

Ve bu haftaki Genclerbirligi karsilasmasi... Evet iste Alex... Ve evet, iste Semih ile Alex ikilisinin yan yana oynayan hali... Ne farki var bundan önceki haftalardaki Guiza-Alex ikilisinden..?

Semih'i kahraman yapan, onun takima sonradan girdigi maclarda, takimin sikistigi anlarda attigi gollerdi... O gollerde gözden kacirilan birsey vardi... Onlarin büyük cogunlugu Fenerbahce'nin maci kazanmak icin neyi var neyi yoksa saldirdigi anlarda geliyordu... Semih de cok iyi bir ceza sahasi golcüsü olarak bu firsatlari kacirmayarak, esas sikintinin forvetteki Alex'in yardimcilari (bu gecen sezon Kezman'di, bu sezon Guiza) oldugu hissine kaptirdi bizleri... Ve bu Genclerbirligi macinin gösterdigi birsey var: Sayet onlarin yerine sürekli Semih oynasa, Semih de onlarla ayni kaderi paylasacak.

Yani....?

Yanisi su ki: Sorun Alex.... Ve Fenerbahce bünyesindeki bu hastalikli dokudan kurtulmadigi müddetce buna mahkum... Chelsealere kadar yükselmis, Hollanda'da gol krali olmus bir oyuncu da, Ispanya'da gol krali olmus bir oyuncu da sizin takiminizda silinip gidicekler... Alex denilen bu hastalikli dokuyu tasimak icin feraget ettiginiz bölgeler, sirf ona uydurmak icin kurdugunuz zorunlu onbirler ilerdeki bu partnerlerin canina tessebüs ediyor; sadece Fenerbahce'ye kötülük yapmakla kalmayip... Alex basit maclarda, bos alan buldugunda ortaya cikiyor, gol atiyor, asist yapiyor; böylece istatistikleri altüst ediyor, ama sert oynayan, alani cok iyi daraltan, ona bos alan birakmayan, bir savunma karsisinda silinip gidiyor... bu aksamki ve her zaman oldugu gibi... Siz de bütün takimi Alex'i tasimak adina kurguladiginiz icin o kilitlenince siz de kilitleniyorsunuz...

Sorun sadece bu da degil... Gecen haftalarda Deivid ve Alex oyundan ciktiklarinda el kol hareketi yapmislardi... Bu hafta Ugur Boral... Sonra yine, takimin santraforu Guiza ve kaptani Alex, yedek kulübesinde olduklari bir anda takimlari 2-0 geriye düsünce kulübeyi terk etmislerdi... Noluyor Allah askina...? Bu kadar disiplinsizlik ve basibozukluk nasil mümkün olamiyor, hadi oldu, bunun önlemi neden alinmiyor?

Aragones'i aldigi sonuclardan ziyade buralarda elestirmek lazim... Cünkü bu berbat sonuclarin temelinde oyuncularin sahip oldugu bu bozuk kisilik yapisi yatiyor... Isler iyi giderken iyi de, kötüye gittiginde en büyük darbeyi size bu tip sorunlu insanlar vuruyor da... Bunca artislige ragmen bir sonraki macta cikartilmayip da oyunda kaldigi bir anda diyelim Alex, yine hicbir sey yapmadan tamamliyor maci...

Su acik ki, Aragones ile oyuncular arasinda iletisim problemi var... Ve kurulamadi bu iletisim bir türlü. Bu saatten sonra da düzelmesini beklemez saflik olur... O yüzden yapilmasi gereken ya kadroyu yeniden revize etmek, hocaninizin diline uygun insanlarla, ya da hocanizi degistirmek.... Benim tercihim hala Aragones iel devam etmekten yana... Yani...? Yani, basta Alex olmaz üzere yabancilarin büyük cogunlugu ile yollar ayrilmali, ki bunlarin icinde cok sevdigim Deivid de var... Ama Fenerbahce birakin onlarla yollarini ayirmayi, sürekli sözlesme yeniliyor... Demek ki...? Demek ki, Aragones ile gelecek sezon devam edilmesi ihtimali cok zayif, yani bence... Her ne kadar onlar, biz hocamizla ilgili iki yil hicbir tasarruf düsünmüyoruz diyorlarsa da...

Hadi Bakalim...

Fenerbahce yönetimi olumlu adimlar da atiyor bazi bazi... Bunlardan birisi de Sekip Musturoglu ile birlikte Ali Koc'un ekranlara cikip basina ve kamuoyuna takimla ilgili dürüst, acik ve net cevaplar vermesi...

Bu hafta da bu aciklamardan birinde söyle bir laf etmis Ali Koc:

“Açık ve net bir şekilde söylüyorum, Aragones hakkında 2 sene sonuna kadar hiçbir tasarrufumuz olmayacak. Fenerbahçe’de 2-3 maçın sonucuna göre değerlendirmeler artık geride kaldı. Yaş konusu gündeme geliyor. En büyük sanatkarlar en iyi işlerini son dönemlerinde yapmıştır. Biz hocamızın vizyonuna ve Fenerbahçe’yi getirmek istediği yere güveniyoruz”

Umarim öyledir, umarim hicbir kupaya uzanamasa dahi bir hocayla devam etme karari ona "güvenildigi" icin alinir...

Sene sonu bu girdinin ortaya cikartilmamasi dilegiyle...

Denizli direksiyonu kontrol altina aldi (gibi)...

Trabzsonspor macindaki cok üstün oyunun arkasindan herkesin cok zor gececegini düsündügü bir deplasmandan iyi bir oyunla degilse dahi cok iyi bir skorla ve üc puanla dönmesi Besiktas'in güzel günlerin baslangici olabilir.

Her ne kadar Fenerbahceli olsam da Besiktas'a da her zaman ucundan kiyisindan sempatim olmustur; imrendigim, hayran oldugum zamanlar da olmustur, mesela Seba dönemleri vs... Simdilerde de ise, Denizli ve Demirören'in varligi ile üzülmekteyim onlar adina...

Neyse, aslinda dünkü oyun, tipik bir Mustafa Denizli futbolydu... Denizli'yi Fenerbahce'yi calistirdigi dönemlerde yakindan tanima, oyun felsefesini, futboldan ne anladigini cok iyi anlama firsatimiz oldu. Zaman onu degistirmiyor, daha o dogrusu o kendisini yenilemiyor: Hicbir vakit, belirli bir sistemin, ne oynadigi belli olan bir takimin yaraticisi olmamistir Denizli... Takiminin performansi mactan maca degisiklik arzeder... Oynadigi oyun anlayisi ve sahaya sürdügü kadro da.

Sirtini kendi capinda yildiz denilebilecek oyunculara dayar ve onlarin üzerinden sonuca gider... Süphesiz, basta Tello olmak üzere, Delgado, Nobre, Bobo vs. Türkiye Ligi standartlarinda üst seviyede oyunculardir... Delgado ve Tello'nun sutlarina, tehlikeli serbest vuruslarina; Bobo ve Nobre'nin cezasahasi icerisindeki havadan ve yerden hakimiyetine dayanarak götürmeye calisir isleri... Bu baska takimda baska isimlerle olur... Ama mentalite aynidir. Türkiye Ligi'nin üc büyüklerden birini calistiriyorsaniz bu anlayisla kazanmak cok olasidir... Bu üc kulüp de zaten her vakit en azindan o ligin standartlarinin üzerinde bir donanima sahiptirler... Arkalarindan ciddi bir taraftar destegi de vardir. Bir de buna, takim sampiyonluk havasini yakaladiktan sonraki medya destegi ve yönetimin federasyon ve hakemler üzerine etki etme cabalarinin sonucunu da eklersek, Denizli her zaman sonuca ulasmaya yakindir; bu üc takimdan hangisini calistirirsa calistirsin...

Ne ki bu lig standartlarinda yakaladigi basariyi, onun Avrupa'da göstermesi artik hicbir vakit mümkün degildir... Sadece Avrupa degil, diyelim bu sezon sampiyon olmus bir Denizli takimindan gelecek sezon üstüne koyarak ilerlemesini asla bekleyemezsiniz, hatta onun bu oyun anlayisi sürekliligi ve sistemi saglayamayisi bir sezon sonra sizi hic tahmin etmediginiz sekilde ucurumun ucuna dogru da sürükleyebilir... Besiktas'i maalesef Denizli ile bütün bu tehlikeler bekliyor, bu sezon sampiyon olsalar dahi...

Gelelim Antep'e...

Sahaya iyi yayliyorlar, evet. Topu iyi ceviriyorlar evet. Kenarlara inmeye, oyunu kanatlara acmaya, velhasi modern futbolun gereklerini yerine her vakit getirmeye calisiyorlar... Ama diger taraftan, yedikleri bir gol sonrasi dagilip gitmek, oyundan ve disiplinden tamamiyle kopmak; bulunan onca pozisyonu (Besiktas karisisinda gol alabilmek icin daha kac pozisyon bekliyorsunuz!) golle sonuclandiramamak; esasinda bu takim neden bu kadar asagilarda sorusunun cevabini veriyor... Ve simdiye kadar Antep'i pohpohlamaya calisan Mehmet Demirkol ve taifesini bulundugu yeri hak etmiyor bu takim, serzenislerine cevaben de bizlere; hayir efendim bal gibi de hakediyor, burdan daha bir yere bu haliyle cikamaz bu takim dedirtiyor....

Donnerstag, 19. Februar 2009

Bu kadar kolay mi bu isler...?


Oray Egin'in elinde kalem, sinir tanimadan önüne gelen hakkinda ölcüsüz yazilar yaziyor... Ölcüsüz diyorum zira, yazdigi seylerin büyük bir cogunlugunun yalan oldugu, aciktan yalan oldugu defalarca ortaya ciktigi halde o hic sikilmadan ve utanmadan bir baskasi hakkinda ayni sekilde yazmaya devam ediyor...
Mesela Leyla Ipekci'nin Fetullah Gülen'e yakin oldugunu onlarin sagladigi bursla Amerika'da egitim aldigini söylemisti. Ipek Calislar, birakin burs almayi, ben hayatimda Amerika'ya ayak dahi basmadim dedi...
Perihan Magden'in köskte sarhos olup rezillik cikarttigini, kustugunu vs yazdi; bu yazdiklarinin da yalan oldugu kisa bir süre sonra ortaya cikti.
ATV'deki Canim Ailem dizisinin senaristi, Ismet Berkan'in esi... Dizinin yeni basladigi vakitlerde Perihan Magden diziyi ve Ugur Yücel'i öven yazilar yaziyor.
Oray Egin'in yorumu su sekilde: "Rayting alamayan ve kanal koridorlarinda yayindan kaldirilacagi söylentileri dolasan dizinin senaristi hanimin esi olan genel yayin yönetmenini yagcilik etmek icin... " sekilde bir cümleyle Perihan Magden'i elestirebiliyor...
"Kanal koridolarina rayting alamadigi icin yayindan kaldirilacagi dedikodulari dolasan dizinin..." cümlesi kendisinin kalitesi ve kisiligi hakkinda ciddi ipculari veriyor zaten...
Sadece bu tür iftiralar da degil aslinda; yazarken hakarette de sinir tanimiyor...
Mesela bugünkü yazisinda Mehmet Altan icin, "...Artık dönemlerinin bittiği zannedilen, itibar edilmeyen, yüzlerine bakılmayan adamlar bu sayede parladı... Mehmet Altan, Sabah'ta gün sayıyordu, 'Atarsak tazminatı çok olur, babasına da saygımız var' diye tutuluyordu...." gibi birseyler yazabiliyor...
Emre Aköz icin de, "...Bir yemek yazarından siyasi tetikçi yapıldı..." cümlesini kuruyor. Devami da var: "Sezen Aksu'nun artıkları açık oturumların bir numaralı atıp tutanı oldu..."
Sezen Aksu'nun "artigi" denilen insan da malum, Ali Bayramoglu...
Bu kadar kolay mi hakaret etmek büyük denilecek yüzbinlerce insanin okudugu gazetenin kösesinde. BU derece mesnetsiz atmanin, bu kadar insafsizca hakaretler etmenin ve iftiralarin önüne gececek bir mekanizma yok mudur bir sektörde?

Dienstag, 17. Februar 2009

Mirgün Cabas'in rengi...

En sevdigim programlardandir NTV'deki "Yazi Isleri". Mirgün Cabas'in programdaki partneri dikkate deger buldugum gazetecilerden Rusen Cakir.

Rusen Cakir ile ilgili söylenebilecek cok olumsuz düsünceler olusmadi kafamda. Lakin, Mirgün Cabas aynen Türkiye'nin Nabzi programinin moderatörlerinden Ece Temelkuran gibi objektifligini koruyamiyor ve konuk ettigi "karsi görüsten" gazetecilerle "sevimsiz" polemiklere giriyor. Fehmi Koru ve Yusus Ziya Cömert'e karsi takindigi art niyetli tavirlar; bu kaliteli programin üzerinde defo olarak duruyor...

Kendisin programin yayina ilk basladigi siralarda Mehmet Barlas'a karsi sordugu etik disi soru da hala unutulmus degil. Neyseki o zaman Barlas, Koru ya da Yusuf Ziya Cömert kadar beyefendi davranmamis ve kendisine hak ettigi ölcüde bir cevap vermisti.

Sonntag, 15. Februar 2009

Trabzonspor..?!?!?!?!?!?


Oynadigi bir "büyük" karsilasmayi daha kazanamayarak Besiktas yavas yavas kendisini sampiyonluk yarisinin disina dogru itiyor. Trabzonspor karsisinda topa sahip olan, daha cok rakip kaleye giden, gole yakin olan ve üstün olan taraf (bir ara istatistikler geldi ekrana; ceza sahasina yapilan orta sayisi Besiktas icin 34 gösterirken Trabzonspor icin saniyorum 5 idi) Besiktas'ti, lakin oyunsal anlamdaki bu üstünlügünü sonuca yansitamadi.

Besiktas mi üstün oynadi yoksa Trabzonspor mu onun oynamasina kendi ceza sahasina cekilerek izin verdi; ya da Trabzonspor mu oynayamadi Fenerbahce karsisindaki gibi yoksa Besiktas mi Fenerbahce'den cok daha iyi yayildigi icin sahaya ve daha iyi oynadigi icin izin vermedi Trabzonspor'a?

Bu sorularin cevabi saniyorum "hepsi" olarak gecerli...

Evet Besiktas cok üstün gözüktü, ama bunda kacinilmaz olarak Trabzonspor'un 1-0'lik skoru korumak adina geriye cekilip Besiktas'i kendi sahasinda kabul edisi de cok etkiliydi. Trabzonspor Fenerbahce macindakinden cok gerideydi; ama Besiktas da o zamanki Fener'den daha agresif ve istekliydi...

Neyse... Sonuc olarak, ortaya cikan beraberlik ile haftanin en karli takimi Fenerbahce oldu. Ama Trabzonspor takipcilerinden birisi olan Besiktas'a deplasmanda yenilmeyerek bir diger karli tarafti... En yakin rakibinden halen 5 puan önde. Lakin henüz bir sey söylemek icin cok erken...

Besiktas cephesinde ise isler cok icacici degil gibi... Ligin ilk yarisinda Fenerbahce ve Galatasaray'a karsi kaybederek büyük yara almislardi. Su anda henüz onlarla karsilasmadilar ama, evinde oynadiklari Trabzonspor macini süphesiz kazanmayi bekliyordu. Olmadi. Cuma gün Antep ile oynayacaklari karsilasma kendileri icin cok önemli. O macla ile birlikte yaristan bir hayli kopabilirler... Zira su anda Trabzonspor ve Sivas'tan 6 puan gerideler. Ve daha Galatasaray, Fenerbahce, Kayserispor gibi "devedisi" rakiplerle karsilasacaklar... Görüntü cok icacici degil. Ama bu görüntü aslinda Fenerbahce ve Galatasaray icin de gecerli... Yani hala birseyler söylemek icin, cok cok cok erken...

Samstag, 14. Februar 2009

Yalanci Galibiyet

Fenerbahce'nin aldigi 7-0'lik galibiyet aldatmamali... Degisen bir sey var mi yok mu; bunu bu haftadan itibaren oynadigi maclarda yeniden ele almak lazim...

Hacettep kalecisinden savunma oyuncularinin herbirine, ortahadan forvet ucuna kadar tüm hatlariyla gücsüz, cok gücsüz; derbeder bir takim. Bu takimi Istanbul'da yenmek kadar normal ne olabilir. Sampiyonluguna oynadigi dönemleri birakin, lige havlu attigi, en kötü sezonlarini gecirdigi zamanlarda dahi Fenerbahce'nin bu seviyedeki rakipleri karsisinda Istanbul'dan ezici farklarla galip ayrildigini söylüyor bize hafizamiz...

Bu sefer dört degil de yedi gol oldu; o kadar...

Macin icin yazacak cok fazla bir sey de yok... Ama oyuncularin bazilari icin söylenecek sözler var...

Ali Bilgin... Nasil bri transfer aklidir onu bu takima getirmek bilmiyorum... Bu derece basit bir ekip karsisinda dahi bir kere dahi olumlu bir is yapmamak; savunmada ise ayni sekilde bulundugu yere adam kacirmak... Ancak böyle bir performansla mümkün olur... Ve o performansin sahibi iki yildir Fenerbahce formasini islatiyor...

Deivid, gol atti ama, harika da bir goldü, kendi potansiyelinin cok gerisinde, kac haftadir. Bu hafta da öyleydi. Kazim ondan ck daha hareketli ve istekli göründü gözüme...

Gökhan Emreciksin icin birsey söylemeye cok erken, ama su haliyle Kazim'in yedegi olur ancak.

Emre.... Tribünlerin gözüne girmeyi cok istiyor. Üzerindeki Galatasarayli kimliginin hala onu Fenerbahceli taraftarlarin nazarinda sempatik kilmadiginin farkinda. O da bunu ekstra isler yaparak delmeye calisiyor... Ama öyle olunca takimin en hizli ataga kalma cabalarinda dahi sürekli topu dolastirarak, ayaginda haddinden fazla top tutarak takimin hizini kesiyor. Hatta tek basina bütün ortasahayi kat etmek, hem de bir gectigi oyuncuyu bir daha gecme gibi sevdasi; kaptirilan toplar neticeisinde ani ataklar olarak geri dönüyor Fener kalesine...

Guiza.... Atilan her golde, tribünde dügün havasi eserken, insanlar eglenip takimi ve oyunculari kutlarken, kendisini hicbir tribündeki sevincten ve mutluluktan uzak durusu... Sadece Fenerbahce'nin onu degil, onun da Fenerbahce'yi sevemediginin kaniti... Bu isinin sonucu da korkarim Kezman'inkinden farkli olamayacak...

Fenerbahce tribünleri... Anladik, Alex'e tapiyorsunuz, anladik koskoca camiayi onun gibi keyfekeder top oynamayi seven bir isme tabi tutmaktan dahi utanmiyorsunuz. Ama ligin belli ki en zayif takimi karsisinda attigi iki gol icin diger oyunculari ve emeklerini hice sayip, sadece Alex icin tezahürat yapmak, ne basit ne kötücül bir seydir... Bu zihniyet hakim oldukca bu takima, hicbir zaman bir üst vitese gecemeyecektir bu takim...

Freitag, 13. Februar 2009

Fenerbahce üzerine...(yeniden)!

Fenerbahce'de isler yolunda gitmiyor...
Ilk yari bittiginde bir hayli ümitliydi taraftarlar, ümitliydik. Evindeki oynayacagi Trabzon macindan itibaren zirveye dahi cikmasi ihtimali cok uzak görünmüyordu....

Lakin isler hic de iyi gitmedi. Trabzon karsisinda özellikle ikinci yarida ortaya koydugu futbolla ciddi bir hayal kirikligi yaratti. Sonrasindaki Antep macinda galibiyetin gelecegine neredeyse herkes inaniyordu; ama sonuc orda da malum. Ikinci yarinin ücüncü macinda, on kisi Istanbul BB karsisinda linan maglubiyet, sadece maglubiyet degil, rakip kaleye dahi dogru düzgün gidemeyiz, kayde deger tek bir pozisyon bulamayis, bardagi tasiran son damla oldu...

Bir süreligine kinina sokulmus kiliclar yeniden cekildi... Hedef tahtasinda elbette Aragones var. Alex saha da yürür; suclu Aragones'tir... Juvenstus'un istedigi iddia edilen Lugano, bilmem kacinci defa arkasina adam kacirip takiminin x'inci defa benzeri bir pozisyondan gol yemesinin en büyük nedenlerinden birisi olur; suclu Aragones, yillarin tecrübesi Carlos arkasina konstrasyon eksikliginden kaynakli sürekli adam kacirir, kisisel hatalar yapar; suclu Aragones, milyon dolarlik Guiza geldiginden beri forsuzdur; suclu Aragones...

Sonuc ortada, elbette Aragones icin basarili denilemez- hasa!. Bunda birkac mac evveline kadar kendisinin daha sistemli ve daha istikrarli bir takim yaratma cabasi icerisinde oldugunu, ve bir süre sonra bunu daha net bir sekilde görecegimizi söylemistim. Trabzonspor karsilasmasindan bu yana gecen üc macta bu konuda ileriye gidilmedigini bilakis daha da geriye gidildigini görünce yanildigimi düsünmeye basladim...

Oyun anlaminda kayda deger bir gelisme ve ümit isigi olmadigi gibi, mücadele edilen kulvarlarda da bir bir cepheler yitirilmeye baslandi. Önce sampiyonlar ligi hezimeti, sonra uefa'ya dahi katilamamak, arkasindan sampiyonluk yarisinda bir hayli geride kalmak, ligte... Bir tek Türkiye kupasi icin sansi hala yüksek takimin.

Bütün bunlarin isiginda elbette Aragones'in basarili oldugundan ya da isini simdiye kadar iyi yaptigindan bahsedilemez... Ama bunun karsiligi takimi daha da yalnizlastiracak, kaosa yol acacak cözümler sonulmamalidir ortaliga...

Besiktas son yillarda diger iki büyük rakibini gerisinde kaldiysa, bu yaptigi yanlis hoca tercihlerinden ziyade o hocalari gönderme zamanlamasindaki hatalardan kaynaklaniyordu. Yillar evvel Del Besque'i kovduklarindan su andaki Fener'den cok farkli degildi durum. Ve Besiktas o günden bu güne bu hatasini sürekli tekrarladi. Her bir yeni teknik adam yerine geldiginden daha kötüye götürdü takimi...

Fenerbahce de bu hususta tecrübelidir, aslinda. Lorant elbette bu takimin hocasi olacak capta birisi degildi. Ama medyanin baskisiyla kovuldugunda Lorant ve yine o medya istegiyle Oguz Cetin geldiginde Fenerbahce, hatirlanacaktir, ligin ilk yarinsinda Lorant ile topladigi puanlar olmasa kümeden düsme noktasina gelecekti... Halbuki Oguz tam da medyanin istedigi gibi cikartiyordu takimi. O zamanlarda da simdiki gibi mütemadiyen su oynar bu oynamaz manipülasyonu yapiliordu medyada. Kadro önerileri sunuluyordu vs.

Fenerbahce taraftarlari, sayet takimlarini seviyorlarsa en azindan sezon sonuna kadar Aragones'e ve takima destek olmalidirlar... Su noktada yapacak baska bir sey yok cünkü... Aragones'in su anda gönderilmesi demek, bunca süre icerisinde katedilmis kurumsallasma yolundaki mesafelerin cöpe atilmasi, on yil öncesinin takimi olma yolunda yeniden hizla ilerlemek demektir.

Sezon sonunda varilan nokta, alinan sonuclar neticesinde devam edilecek midir, yoksa yollar ayrilacak midir; karar verilir... Esasina bakilirsa sonuc ne olursa olsun bir teknik adamla ikinci seneye girmek denenilmesi gereken bir cabadir. Ama Fenerbahce'nin henüz bu olgunluga ulasmis bir takim ve camia oldugu kanaatinde degilim...

Donnerstag, 12. Februar 2009

Tercihini de al git Mesut...!


Bu ise istirak etmekte biraz gecikti gibi. Esasina bakarsaniz hic yazmayi düsünmüyordum... Lakin kendisinin dünkü oynan Almanya-Norvec hazirlik karsilasmasi sonrasi mikrofana söylediklerini duyunca birseyler yazmaya karar verdim.
Evet söyle diyordu Mesut, spikerin kendisinin Almanya milli takimin tercih etmesiyle ilgili sorusuna: "Ich fühle mich wohl hier. Ich habe hier viele Freunde, ich bin hier geboren... deswegen kommt andere Nation nicht in Frage.."
Cevirisi söyle: "Kendimi burda huzurlu hissediyorum. Burda dogdum, burda bircok arkadasim var. Kendimi buraya ait hissediyorum, o yüzden baska hicbir takim (ya da kelime anlamiyla cevirirsek, milli takim) benim icin söz konusu dahi olamaz."
Evet bu kadar acik, bu kadar net. Türkiye'de degil. Türkiye'nin adi dahi yok. "Herhangi" sözcügünü kullaniyor. Nicin idi bunca görültü o zaman. Neden baban ve sen sürekli Türkiye Milli takim yetkililerinden yeteri kadar ilgi görmediginizden bahsediyordunuz. Neyin garantisini ve samimiyetini isteyip duruyordunuz?
Bundan sonra bu tarzdan bir yorum karsima ciktiginda söyleyecegim tek sey olacak :"siktir git". Biz Mesut'u elimizden kacirdik, geregini yapamadik diye hayiflananlara da iyi bir cevap olmus olur umarim Mesut'un bu sözleri... Samimiyet ve karakter sikitinsinin da kimde oldugu daha net anlasilmis olur.

Sonntag, 8. Februar 2009

Kader aglarini Anadolu icin örmüs bir defa...

Aslina bakarsaniz sadece bu sezon degil, son üc sezondur böyle üc büyükler. Son derece kötü oyuncu transferleri, yeteri kadar iyi calismadigi her halinden belli olan teknik direktörler. Ligin diger takimlari da gecen iki sezonda cok kötü oldugu icin üc büyüklerin özellikle de Fenerbahce ve Galatasaray'in defosu cok aciga cikmiyordu.

Ama bu sezon isler farkli, Sivas ve tabii ki daha da önemlisi Trabzon cok ciddiler. Hali hazirda büyüklerden de daha saglam takim hüviyetindeler. Su hafta itibariyle bu iki takim en yakin rakibi ile dört puan fark ile öndeler. Bunlardan sadece bir tanesi sayet yukarda olsa üc büyüklerin, özellikle de Galatasaray'in geriden gelip isleri toparlamasi icin cok büyük bir sansin hala mevcut oldugu söylenebilirdi ama bu sefer iki takim var yukarda. Ikisini de ayni anda geride birakman lazim.

Mümkün degil mi; elbette evet, hem de hala sansi var üc büyüklerin, özellikle de Galatasaray'in. Ama bir de ortada ortaya konulan futbol var. Bu takimlarin da birbirleriyle oynayacaklari maclar var. Yani Trabzon'u ve Sivas'i yakalamaya calisacak olan Galatasaray, Fenerbahce ve Besiktas ile oynayacak. Aynisi elbette Fenerbahce ve Besiktas icin de gecerli. Daha bir de bu takimlarin, kolay lokma olmayan Gaziantep, Kayseri gibi takimlarla deplesmanda oynayacaklarini göz önünde bulundurursak, ilk defa, yani ben bu oyunu izledim izleyeli ilk defa Anadolu'dan bir sampiyon icin sartlar bir hayli müsait ilerliyor. Umarim öyle de olur ve büyükler de kendilerine söyle dönüp bir bakarlar...

Freitag, 6. Februar 2009

Kayseri Kadir Has Stadyumu...!

Kadir Has Stadyumu sonunda aciliyor. Daha önce de bu stadyumla ilgili postlar girmis ve artik bu beklemeden ev ertelemeden sikildim demistim. Umarim yine aynisi gerceklesmez ve yakinda oynanacak olan Kayserispor-Fenerbahce maciyla acilisa gecer.

Kayseri cok büyüyor. Üniversitesi cok gelisti son yillarda. Simdi bir de vakif üniversitesi kurmuslar. Olaganüstü yeni bir sehirler arasi otobüs terminali acmislar. Sehrin cevre yolu otobanlarla yeniden düzenlenmis. Bir de bunun üzerine harika bir stadyum. Belki yakinda da daha büyük ve estetik bir havaalani. Ve bütün bunlarin hepsi son birkac yila sigan gelismeler. Ne diyelim AKP ve iktidarlari ve basta Abdullah Gül olmak üzere Kayserili bakanlar sagolsun, önce. Sonra da isadamlari... Gidin bakin üniversitenin neredeyse bütün binalari baska bir is adaminin adini tasiyor. Ne diyelim Allah her sehre böyle isadami nasip etsin.

Lakin renkleri degistirilmediyse koltuklarin, tam bir felaket...

19. Hafta'da TSL...!

Yine bir haftasonu geldi catti. Simdiye kadar ki tahminlerimde hic de icacici sonuclara ulasamamissam da, tahmin yürütmek konusunda israrliyim...

Haftanin acilis maci Trabzon'da. Herkesin favorisi Trabzon, elbette. Ama ben flash bir tahminde bulunacagim ve bu macta Ankaragücü'nün Trabzon'dan en az beraberligi kotaracagini iddia edecegim.

Cumartesi üc mac var. Sirasiyla; Hacettepe-Eskisehir, Sivas-Kocaelispor ve Galatasaray-Kayserispor. Ilk mac ile ilgili hemen tahmine gecelim: Eskisehir. Bu ayni zamanda bir temmenidir de. Sivas-Kocelispor maci icin ise, tabii ki ben de cogu kimse gibi Sivas diyecegim, ama Sivas'in son haftarin yogun temposundan ve özellikle de Galatasaray'la olan kupa mücadelesinden bir hayli darbeli ciktigini, en azindan mental anlamda, düsünüyorum. Ve bu durum onlari etkileyebilir. Keza Sivas oyun anlaminda da kac haftadir aslinda olumlu sinyaller sunmuyor. Aksamki önemli mücadelenin ise ben beklenilenin aksine cekismeli olmayacagini ve Galatasaray'in Kayseri'yi rahat gececegini düsünüyorum. Kayseri, bir proje olarak türk futbolu icin cok önemli ama maalesef istenileni bir türlü veremiyor ve bu Galatasaray karsinda da devam edecek.

Pazar cok güzel mücadeleler olacak. TV'den verilmedigi icin izleyemeyecegimiz bir Gaziantep-Ankara maci var mesela. Gecen haftaki oyunlarin bakarsak Antep favori. Lakin Ankara'yi da cok yabana atmamak lazim. Tahminim beraberlik yönünde.

Bir diger iki kiymetli takim arasinda oynanak olan mac ise Genclerbirligi-Bursapor mücadelesi. Bursasporlu taraftarlarin Samet Aybaba'nin yüzünü dahi görmeye tahammül edemeyecegi düsüncesindeyim. Ama sonuc galiba onlar adina üzücü olacak. Dilerim bu kötü gidis Ertugrul Hoca'ya taninan kredinin tükenmesine yol acmaz.

Antalya-Denizli maci ilgimi en az ceken karsilasmalardan, tahmin de yapmayayim en iyisi. Kapanis maclari ise Besiktas ve Fenerbahce'nin Konya ve Belediye'yi yenmesiyle sonuclanacaktir.

Donnerstag, 5. Februar 2009

Aragones oyuncularina güvenmiyor....!


Fenerbahce Bursaspor'u rahat denilebilecek bir galibiyetle gecerken ben gözümdeki Aragones degerini kaybettim.

Bazilari oldukca hakli denilebilecek onca elestiriye karsi simdiye kadar ki Aragones'e olan sevgimin temelinde onun Fenerbahce camiasi üzerindeki alisagelmis futbol zihniyetinin kliselerini ilkeleri ve futbol bilgisiyle sarsacagi yönündeydi. Mesela o gelmeden evvel de sayisiz basarilar kazanmis koskoca camiayi artik 32 yasina gelmis bir oyuncuya tabi tutan insanlarin köhnelesmis zihniyetiydi Aragones'in sonuc odakli olmadan calismayanin gözünün yasina bakmadigi bir ekip kurarak yikmasini istedigim/ bekledigim. Ilk darbeyi her seye ragmen Alex'e mütemadiyen forma vermesi ve farkli bir takim seyler denememisyle yemistim kendisinden. O vakit, bunca tepkinin önüne simdilik gecemiyor bu isi belki zamanla halledecek diye beklerken, bu aksam oynan Bursaspor karsilasmasi bütün umutlarimin tükenmesine yol acti.

Ne diyordu Aragones devre arasinda: "Ben devre arasi transferine karsiyim. Bu takima ve oyunculara güvenmediginiz anlamina gelir. Ben ise oyuncularima güveniyorum ve bu ekiple sampiyonluga ulasacagim" Harika sözlerdi.

Ama maalesef bunlarin hepsi kagit üzerinde kalan ifadelermis. Simdiye kadar Alexsiz, Ugursuz, Volkan (1)siz, Deivid'in takimin liderligini oynadigi, Semih'in fotvette yer aldigi takimlari sürerdi kupada Aragones. Beklentimiz esas ligte sürekli sans verdigi ama sistemi icerisinde aksayan veya bir türlü bekledigi verimi alamadigi oyuncularin yerlerini bu kupa onbirinden oyuncularla zaman icerisinde takviye edecektir yönündeydi. Lakin kendisi ve takim icin cok önemli oldugu asikar olan bu aksamki mücadelede Aragones, turu kendince riske atmamak icin kaleci ve Vederson disinda tamamiyle "as" kadroyla cikti sahaya. Hani su ligte sürekli kullandigi; Trabzon ve Gaziantep karsisinda hicbir varlik gösteremeyen onbir...

Belli ki Aragones turu riske atmak istemiyordu. Semih'in oynadigi, Deivid'in Alex'in yerinde merkezde oldugu bir takim ile oyalanacak vakti yoktu: yani Aragones apacik güvenmiyordu bu oyuncularina. Alex ve Guiza onun icin en önemli silahlar bu takimdaki. Basi sikistiginda direk sarildigi. Iste bu nokta tam bir cöküs, tam bir hayal kirikligidir benim icin. Zira ilkeler degil, sonuc odakli zihniyet kazanmistir bu aksam; gelecek degil gün kurtarilmistir. Takimina güvendigini iddia eden hoca megerse takimdaki sadece 13 oyuncusunagüvenmekteymis esasen ...

Evet, Alex iki golle son haftalardaki formsuzlugundan cikis icin oldukca iyi bir moral bulmustur, Guiza'ya attigi gol belki terapi etkisi yapmistir vs. Ama tam tersi de olabilirdi degil mi; zira bu adamlar degil miydi, Antep'in ve Trabzon'un kalesine dahi gidemeyen...

Ankaraspor-Denizlispor: 2-1

Firsat buldukca, tv'de naklen verildikce kacirmamaya calisiyorum anadolu takimlariminin maclarini. O bakimdan Besiktas-Antalyaspor macinin yerine Ankaspor-Denizlispor macini tercih edebiliyorum.

Ibrahim'in icin hazirlanmis daglar gibi atese gagasinda bir damla su ile ucan güvercin misali, hicbir cürmü olmasa da her tarafi üc büyüklerin kapladigi spor medyasina inat anadolu takimlarinin maclarindan haberler veremek istiyorum blogta. O yüzden önceligi- elbette Fenerbahce'den sonra bu takimlar aliyor.

Ne ki bu durum iyi bir de sbair gerektiriyor zira dünkü kalitesizligi görünce Ankaraspor-Denizlispor macindaki, insan buraya ayirdigim saati gidip evde bitirmem gereken yazilar icin ayirirdim diyebiliyor. Neyse...

Bir önceki paragraftaki serzenisten de anlasilacagi üzere rezalet bir macti Ankara kirsalinda oynann dünkü ceyrek final karsilasmasi. Ilk mactaki 1-1'lik skor Ankaralilarin isine yaradigi icin cok düsük tempolu, cok rolantide bir futbol tercih ettiler, skor avantajini korumak istiyorlardi. Denizlispor iste bir miktar cirpindi ama kapasitesi yetmedi.

Bu ikilinin ilk maclarindanki dengeli mücadeleye aldanip o macin devam eden haftasindaki Denizlispor-Galatasaray macinin Galatasaray icin sanildigi kadar kolay olmayacagini iddia etmistim. Öyle ya, adamlar ligin teperindeki Ankaraspor ile oldukca basabas bir futbol oynamislardi. Ama görünen o ki, bulundugu yeri hak etmeyen Denizli degil, Ankaraspor imis. Dünkü mücadele de oldukca esit gecti zira. Ankaraspor'un buldugu ilk gol, Bilal Kisa'nin her zaman deneyip de tutturamadigi berbat sutlarindan ilk defa bir tanesinin kaleyi bulmasiyla gerceklesmisti. Yillardir bu elemani izlerim, her zaman savruk ve dengesizdir, o noktalardan da cömertce sürekli sut ceker, ama denedigi 20 suttan ancak birisi dünkü gibi kaleyi basarili bir sekilde bulurdu o % 5 lik ihtimal de talihsiz Denizli'nin basina patladi. O ana kadar Ankaraspor'un da birkac tane disinda kaydeger hicbir aksiyonu yoktu halbuki.

Denizlispor ise bugün de ögrendigim teknik direktörleri Umit Kayihan'i gönderme eyleminden sonra iyice krizin icerisine süreklenen bir kulüp hüviyetinde. Bundan birkac yil evvel ligin son macinda kaybettigimiz sampiyonlugun bas müssebbibi olarak onlari hic sevemesem de bu durumlar oldukca düsündürücü kendileri adina. Muazzam bir zemine sahip stadyumlari. Harika tribünleri ve seyircileri var. Saniyorum Ersun Hoca'nin da ilk dogdugu yer. Futbol adina bunca olumlu özelligi bünyesinde barindiran bir sehrin icine düstügü bu durum hakikaten düsündürücü.

Son söz Meye'ye...

Bir 70 dk daha oynadi dün. geldi geleli 250. dk'si bu onun. Üc mac oynadi, ikinsinde 70'er dakika, birinde 90 dakika sahada kaldi. Kesin kanaatim: Fevkalede kötü bir transfer. Bir önceki Ankaraspor postunda biraz daha detayli yazdim neden iyi bir futbolcu olmadigi yönündeki düsüncelerimle ilgili, yeniden girmeye gerek yok. Yine olumlu hareket sifir, pasa hatasi yüzdesi cok yüksek, girdigi pozisyon yok, kazandigi ikili mücadele yok, aldigi hava topu sifir, son derece agir, bilekleri kesinlikle yumsak degil... Ve bu oyuncu icin gözden cikartilan deger De Nigris... Daha gelmiyorum Davos'a... Pardon daha da söz söylemiyorum olcakti o....

Mittwoch, 4. Februar 2009

Bi sus artik...!

Bülent Uygun futbolumuzda son dönemlerin yükselen "yildizi" Hakkini teslim edelim, Sivasspor'un bu basarisinda en büyük pay sahiplerinden. Üstelik bu seneki devam eden performanslariyla da gecen seneki cikislarinin tesadüf olmadigini kismen göstermis oldular....

Ne ki bu basarinin mimarlarindan Bülent Uygun'un spor camiasinda bir türlü sevilemedigini gözlemliyoruz. Ki bunun icerisinde kendisinin bir Fenerbahceli olmasi ve o yüzden de en basta Galatasarayli futbolseverler tarafindan "reddedilmesi" sözkonusu. Tabii onlar Bülent'in hirtligindan, hamasi konusmalarindan, mütemadiyen rol calmalarindan sikayet ettiklerini söylüyorlar ama yemezler, böyle olmasa da bir sebepleri olurdu "o" bahsettigim kesimin Bülent Uygun'unu ve basarisini tanimamak icin. Zira o bahsettigimiz insanlarin bu sözü gecen negatif özelliklerden neredeyse hicbirini tasimayan Aykut Kocaman icin söyledikleri de ortada.

Neyse konuyu dagitmayalim ve Bülent Uygun'a dönelim yeniden. Bülent Uygun üzerinde fikir sahibi olan ve negatif görüs belirtenler elbette bir paragraf yukarda bahsettigim "malum" Galatasarayli kesimden mütesekkil degil. Futbola oldukca objektif bakabilen, taraftarlikla nesnelligi yeri geldiginde ayirt edebilen (evet iclerinden pek cok Galatasaray taraftari da bu ikinci kesimin), sagduyu sahibi pek cok insanin da bugün Bülent'i sevemedikleri bir gercek. Bir önceki paragrafta bahsetmeye calistigim taraftar grubundan olussa Bülent sevmezlik hic ciddiye almaya degmezdi ama az evvel de bahsettigim gibi neredeyse hicbir Allah'in kulu tarafindan sevilmiyor kendisi- ben de dahil.

Iste tam da bu noktada Bülent Uygun'un söyle bir kendisine dönüp bakmasi gerekiyor saniyorum. Belki rezalet diksiyonundan, kahvehanelerde racon kesen mahalle kabadayisi vücud dilinden baslayabilir degistirmeye, sonra belki biraz daha az konusmayi ögrebilir. Fatih Terim'e özenmektense avrupa'da örnek alabilecek cok daha centilmen beyefendi teknik direktör ikonlari secebilir kendisine (bkz. Ottmar Hitzfeld). Bunlari yapinca is biter mi; emin degilim. Zira Bülent'in mütemadiyen hamasi konusmalar yaptigina sahit oluyoruz. Ve bunun tedavisi de saniyorum ancak ideolojik dönüsümle mümkün. Bu saatten sonra ondan böyle bir degisim beklemek söz konusu olabilir mi; sanmiyorum. Ama baslikta da dedigim gibi, az uz konusursa en azindan bu hamasi ve sovenist söylevlerininin bombardimindan biraz daha az etkileniriz, onu da görmezden gelmek mümkün olabilir belki...

Dienstag, 3. Februar 2009

Bayern önliberoyu siklastiriyor...!


Gecen seneki Zenit firtinasindaki en büyük pay sahiplerinden biriydi resimdeki yakisikli. Bugün web sayfasindan bildirildigine göre gelecek sezondan itibaren Bayern formasi giyecek Anatolij Timoschtschuk.
Tek kelimeyle olaganüstü bir transfer yapti Bayern. Bayern'in elinde o bölgede direk oynatabilecegi dört futbolcusu var halen: Van Bommel, Ze Roberto, Ottl ve Borowski. Ze Roberto artik iyice yaslandi, seneye buralarda olur mu bilinmez, Van Bommel da yine, Bayern'in gözden cikarttigi bir diger oyuncu. Van Bommel'in mac icindeki agresif tavirlari ve takimini sik sik eksik birakmasi onun gelecek yil Bayern'de olmayacak olmasinin nedenleri arasinda. Ottl her ne kadar ben kendisini cok begensem de galiba hicbir zaman Bayern ayarinda bir takimin istedigi seviyeye gelemeyecek. Geriye bir tek Borowski kaliyor. O yüzden Timo'nun Bavyera'ya dogru seyahat etmesi oldukca anlasilir, ve isim ve kalite olarak da dörtdörtlük bir transferdir.
Hoeness bu isi biliyor mirim.

Montag, 2. Februar 2009

Ernst...


Focus: Schalke 04, transferin kapanmasina az bir süre kala, Ernst ve Streit ile yollarini ayirdi. Ernst, 2005 yilindan beri formasini giydigi Schalke'den Besiktas'a transfer oldu. Türklerin ifadesine göre bonservisi 3 milyon euro.
FAZ: Ernst Besiktas ile 30 haziran 2011 yilina kadar anlasma imzaladi. Yillik 2 milyon euro alacak yeni takimindan.

Sonntag, 1. Februar 2009

Fenerbahce avcunu yalarken...!

Guiza, Maldona'da, Josico, Ali Bilgin, Kazim Kazim, Yasin Cakmak....

Transfer politikasi bu ekibi olusturmus bir yönetim ile bu sonuc sasirtici degil aslinda.

Bundesliga'da 18. Hafta...!


Hafta tam olarak tamamlanmadi, bugün iki karsilasma daha var ama, hafta ici islerin yogunlugu nedeniyle yazmak sikinti oldugu icin dünkü oynanan maclarin dahi güme gitmesi tehlikesi oluyor. O bakimdan ben pazar sabahlari, cumartesi ve cumadan kalma maclarin özetini, Bundesliga'dan vermeye calisacagim.

Haftanin ilk ve ikinci devrenin acilir maci cuma aksami Hambur'ta oynandi. Bayern'in iki golünün verilmedigi karsilasmada Hamburg, Petric'in attigi tek golle galip geldi. Bayern'in gollerinin verilmemis olmasi, Hamburg'un galibiyeti haketmedigi anlamina da gelmemeli tam anlamiyla. Zira muazzam bir ilk yari oynadilar, iki toplari direkten döndü. Karsilasma boyunca her zaman Bayern'den bir vites öndelerdi. Bu galibiyetle Hamburg, Bayern'in 1 puan üzerine de cikmis oldu.

Cumartesi ögleden sonrasinin karsilasmalari ise oldukca heycanli mücadelelere sahne oldu.

Lider Hoffenheim icin Energie Cottbus mücadelesi tarihi bir anlam da ifade ediyordu. Cünkü bu Hoffenheim'in yeni yuvasindaki ilk resmi karsilasmaydi. Rhein Necker Arena'daki ilk mücadelesini Hoffenheim, cok iyi bir oyunla olmasa da, 2-0 ile kazanmayi bildi. Ilk gol Ba'dan geldi, ikincisi ise yeni transfer Sanogo'dan. Hoffenheim'in eksikleri coktu; Ibisevic, Obasi ve Eduardo takimin en önemli üc hücum silahi saha yer alamadi. O bakimdan kötü oyuna ragmen alinan bu üc puana tahmin ediyorum bütünüyle memnun kalinmali. Bu galibiyetle Hoffenheim yeniden Bayern'in 3 puan üstüne yükseldi. Ama hocalari ihtiyati elden hala birakmiyor: "Gökkubbe basimiza yikilmadigi müddetce, Bayern bu sezon sampiyon".

Bir baska heycanli mücadele de, Dortmund'da oynandi. Skibbe'nin biraktigi yerden üzerine koyarak ilerleyen Bayer Leverkusen, Dortmund karsisinda da olagan üstü hizli ve pasa dayali futbolunu yine sergiledi, bastan sona da üstün tarafti ama kacirdiklari onlarca sansin yüzünden ancak beraberlik cikartabildiler bu deplesmandan. Dortmund'da mac baslarken hafta ici oynanan Bremen karsisinda kupa macinda merdiven bosluguna düserek hayatini kaybeden talihsiz taraftar icin saygi durusunda bulunuldu.

Hannover-Schalke mücadelesinin galibi ise ev sahibi ekip. Schalke'de kriz devam ediyor. Her sey üstüste gelecek ya; yiginla gol pozisyonuna girdiler ama bir türlü topu filelerle bulusturamadilar. Kahredici bir dizi talihsizlik evresi icerisindeler; dilerim cikarlar bir sekilde... Oldukca büyük ümitler ve pahali transferle baslayan sezonun simdiye kadarki gelindigi yer tam bir hayal kirikligi. Bu noktadan itibaren besinci siraya yükselip UEFA'ya katilabilmek Schalke icin en büyük amac olmali. Ama isler bu hedef icin de hic kolay degil; cünkü Wolfsburg, Bremen, Stuttgart, Dortmund, Berlin, Leverkusen ve Hamburg ile kapisacaklar bu hedefte.

Köln gibi bu ligin güclü gelenege sahip ama son senelerde sürekli ikinci lige düsmek ve tekrar birinci lige cikmak arasinda giden takimlardan M'Gladbach ile Stuttgart arasindaki karsilasmanin galibi, beklenildigi gibi ev sahibi Stuttgart'ti. Devre arasinda yaptiklari onca transfer de, teknik direktör degisikligi de onlari kurtarmaya yeter mi bilmiyorum. Son sirada olmari ve sadece 11 puan toplamis olmalari bu konuda iyimser olmamizi engelliyor ama öbür taraftan, kümede kalma mücadelesinde cekisecegi diger takimlarin da durumu kendisinden cok iyi degil.
Bu sezonun süpsiz performanslarinindan birini de Berlin sergiliyor. Bu hafta da Frankfurt karsisinda sahadan galip ayrildilar. Iki takim da teknik adamlariyla sözlesmelerini uzatarak ciktilar karsilasmaya, iki tarafin da durumdan memnun oldugu anlimina gelir bu. Berlin, bu glibiyetle Hoffenheim'in 2 puan gerisinde ikinci siraya yükseldi.
Cumartesi'nin son karsilasmasi da Köln ile Wolfsburg arasindaydi. Gecen haftalarda yagan yogun kar, Köln'ün sahasini da mahvetmisti. Türkiye'deki herhangi bir anadolu takiminin sahasi gibiydi. Hatta karsi karsiya kaldigi bir pozisyonda Ishiaku'nun ayaginin zemine takilip topu galeciye teslim etmesi ile galibiyete dahi mal oldu denilebilir bu zemin. Köln'ün sahasinin bu haliyle ilgili en güzel ve esprili yorumu Wolfsburg'lu bir oyuncu yapti: "Köln Podolski icin para biriktirdiginden galiba cimleri yenileyemiyor". Bu humor duygusunun darisi bizim futbolcularimizin basina. Novakovic, Geromel cezali. Wome sakat. Bu derece büyük eksiklere ragmen Köln'ün beraberlikle ayrilmasi hatta ilk yari da cok iyi bir oyun ortaya koymasi, camiaca tatmin edici bulundu. Daum ikinci yari icin hedeflerinin 23 puan oldugunu söylüyordu. 1'ini aldilar kaldi 22. Wolfsburg icin ise acikcasi ne demeli bilmiyorum. Ligteki konumlari iyi, hic fena degil. Ama diger taraftan su anda sirf parayla ordalar diye basarisi bazilarinca kücümsenen Hoffenheim'in harcadigi transfer parasinin bilmem kac katini harcamis olmalarina ragmen bulunduklari yer iyi midir; emin degilim.