Posts mit dem Label Galatasaray werden angezeigt. Alle Posts anzeigen
Posts mit dem Label Galatasaray werden angezeigt. Alle Posts anzeigen

Dienstag, 16. März 2010

Galatasaray'in olasi sampiyonlugunun yanilticiligi


Ligin ilk dördüne sıralanmış tüm takımlar hala şampiyonluğa adaylar... Bursaspor dışında birinin diğerine karşı bir üstünlüğü de sözkonusu değil. Futbol anlamında...

Örneğin Galatasaray. Şu anda lider. Fenerbahçe ve Beşiltaş ile kıyaslandığında şansı en yüksek şampiyonluk adayı gibi durmakta. Yani bu haftanın fotoğrafını çekip baktığımızda böyle düsüşünüyoruz. Haftaya bu resmin tam aksi bir görüntünun ortaya cikmasi mümkün halbuki.

Ama sonuc ne olursa olsun bu gördügümüz mazarayi degistirmeyecektir...
Cünkü, takıma bir sistem, bir futbol felsefesi getirsin diye gitirilen Rijkaard ve yardımcısı sene başından bu yana ellerindeki kadroyu bir adım dahi ileriye götürememiştir. Şampiyonluğa ulasabilirler, burda sorun yok. Eric Gerets de şampiyon olmuştu. Ama ertesi sene kovuldu. Cünkü bir sezon öncesinde kisa yoldan pragmatik bir sekilde sampiyonluga ulasmak icin kullandigi yöntemler ertesi sezon gecerliligini yitirmisti onun da.

Rijkaard'ın takımı da, aynen Gerets'inki gibi hatta sonuc anlaminda ondan da geride kalarak, ne oynadığı belli olmayan bir takim görüntüsündeyken; sadece belli başlı yıldız isimlerden ve rakiplerin icerisinde bulundugu psikoljik bunalimdan istifade ederek sampiyonluga ulasabilecek gibi durmakta...

Ankaragücü karsisinda ne oynadi bu takim? Eskisehir karsisinda ne oynamisti? 4-1 kazanilan Kasimpasa karsilasmasinin 75.dksina kadar 1-1 degil miydi o mac da? Keita'yi cekip cikartalim takimdan, geriye ne kalir? Begenilmeyen Skibbe zamaninda, hizli, ayaga paslarla, dikine oynayarak rakip kaleye inmeye calisan bir takim olma yolunda ilerliyordu Galatasaray ve kendisi gibi futbol oynamaya calisan Besiktas, Benfica, Berlin gibi rakiplerin karisinda bu sistemin meyveleri cabucak vermisti. Bir tek Fenerbahce macinda ise yaramamisti ama biliyoruz ki Galatasaray'in Saracoglu'nda hicbir futbol rasyonalitesiyle aciklanamayacak bir kaderi var.

Bu sistem sadece sert oynayan Anadolu takimlarina karsi cok fazla ise yaramamisti ama bunun icin zaman vardi ve ilerleyen dönemlerde bununla ilgili cözüm de bulunabilirdi veya bulunamaya da bilirdi; bunu bilmiyoruz ama en azindan karsimizda Rijkaard'dan beklenenleri bir yil öncesinde yapmaya calisan bir adam vardi. Rijkaard'in takimi ise bu meziyetlerden hicbirine sahip degil. Bu sezon böyle sampiyon olalim seneye Rijkaard kendi imzasini tasiyan bir takim yaratir beklentisini ise hic gercekci bulmuyorum. Seneye bunu görebilmemiz icin bu sezon iyi kötü izlerini görebilmeliydik...

Lafi toparlarsak, Galatasaray sampiyon olursa sayet, bu sene basinda vaad ettiklerinden cok geride kalarak ve bircok seyi gerceklestirememis olarak olacaktir, o haliyle de asla tatmin edici olmamalidir...

Montag, 22. Februar 2010

Fenerbahceli icin derbi sonucun anlami ve Keita'nin dirsegi

Fenerbahce'yi cok ciddi bir sekilde ilgilendiren bir derbi daha geride kaldi. Bazilari saniyorum ortaya cikan sonucun tam da Fenerbahcelilerin istedigi bir sonuc oldugunu iddia ediyor veya düsünüyorlar. Hakikaten öyle mi pekii?

Bütün Fenerbahceliler adina konusamam, ama benim icin bu sonuc iyi bir sonuc degil. Kazanan taraf Besiktas olsaydi daha cok mutlu olurdum.

Söyle ki;

Galatasaray icin Inönü'de alinacak olan bir 1 puan hic de kayip sayilmaz. Olagandir, sampiyonluk hesaplamalarinda mutlaka defterlerine bu maci 1 puan olarak yazmislardi. En azindan bu maca kadar da ligin zirvesinde olduklari ve simdiye kadarki hesaplarinda cok tutarsizlik olmadigi icin bu mactaki "normal" karsilanacak olan beraberligin illaki yerine bir galibiyet ikame edilme zorunlulugu dogmamisti. Hafta ici Atletico deplasmanindan elde edilen avantajli skorun üzerine bu aksam da en azindan yenilmemis olma hali camia üzerinde ciddi manada olumlu bir hava yaymistir. Zaten Galatasarayli bloglar arasinda biraz dolasirsaniz cok rahatlikla anliyorsunuz bu moral motivasyon halini. Sahadaki futbolcu özgüveni biraz da taraftarindaki bu destekten bulmakta. Sampiyonluk yarisinda bu cok önemlidir.

Su anda Fenerbahce'nin de en cok sahip olmasi ama ayni zamanda en az sahip oldugu seydir bu moral olgusu.

Besiktas'in galibiyet almasinda halinde yarisa Fenerbahce ve Galatasaray kadar ortak olacagi icin bu aksamki sonucla en azindan onun bir miktar geride kalmasi durumu Fenerbahceli acisindan bir avantajmis gibi gözükebilir ilk basta, zaten Fenerbahceliler icin en iyi sonuc beraberlikti yanilgisi burada basliyor.

Cünkü Besiktas'in o kadar cok sorunu var ki, hem saha ici hem de saha disi anlaminda, bu aksamki olasi bir galibiyetle sansi diger ikisine karsi en azindan kagit üzerinde esit gibi gözükse de ilerleyen dönemlerde yeniden tökezleyecegi icin iki takima en azindan bu sene rakip olamayacagini en bastan beri düsünmekteyim...

Tabii bir de Keita mevzusu var deginmek istedigim. Kendisinin attigi bu ücüncü dirsek. Hani söyle oyuncuyu gecerken yanlislikla elim carpti süsü verilen direklere de benzemiyor bunlar. Direk... Bunun anlami kirmizi ve oyuncunun cezalandirilmasi. Bu pozisyonlara görüntülerden ceza veriliyor diye biliyorum, yanlis bilmiyorsam. Kasimpasa maci sonrasi cezalandirilmamisti saniyorum, bu aksam en azindan bunun görülmesi lazim...

Keita'nin belliki karakter bozuklugu oldugunu gösteren bu cirkinlikleri 'ama ona onca faul yapan oyuncuyu hakem bir sekilde sari kartla kontrol altina almadigi icin o da sinirlenip dirsegi vuruyor napsin, hakem Ibrahim'in sertliklerine göz yummaliydi' seklinde hafifletmeye calismak ise ahlaksizlikla es degerdir. Yildiz futbolculari koruyalim yaygarisini yaparken o yildiz futbolcularin bu yaptiklarini da elestirmeden gecmeyelim... Keita'nin yaptigi tekil bir olay degil; bu üc oldu...

Sonntag, 7. Februar 2010

Fenerbahce icin büyük firsat


Kayseri deplasmani ligin en zorlu birkac deplasmanindan birisi... Burdan galibiyetle dönmek büyük meziyet, beraberlik ise son birkac sezondur büyükler icin vaka-i adiye...

Galatasaray'in basina gelen de buydu... Mücadele olarak Galatasaray'in fena bir mücadele ortaya koymadigi görülüyor. Ama o ligin basindaki istahlarindan ve pozisyon bulma kabiliyetlerinden cok seyi yitirdikleri asikar.

Üc takimin kafa kafaya yaristigi ve sezon sonuna kadar da öyle devam edecegi ligte birinin kaybettigi her puan bir digerinin büyük kazanci durumunda... Bu beraberlik bu yüzden her haliyle Fenerbahce icin büyük bir avantaj.

Galatasaray'a gelince...
Son üc haftadir Fenerbahce'nin aksine kötü bir performans koyuyorlar ortaya. Ortada belki cok fazla dramatize edecek bir durum yok ama diger taraftan bakildigi zaman beklentilerin bu derece yükseltildigi bir noktada kaybedilen her puan veya ortaya konulan her düsük performans cok büyük bir endiseyle izlenmekte...

Rijkaard'i tanri, Nesskens'i peygamber, Haldun'u deha olarak nitelerseniz ve atilan adimlara karsi en ufak bir kusku tasimayip, analitik yaklasimdan kacinirsaniz varacaginiz nokta da bu olur...

Bu takimin santraforu yokken neden Nonda gönderilir dememisseniz, bundan daha beter sonuclara müstâhaksiniz demektir....

Sonntag, 20. Dezember 2009

Galatasaray en büyük favori

Baska takimlarla ilgili yazmamaya özen gösteriyorum...

Ilki; cünkü bu takimlari cok yakindan takip etmiyorum, gecmisten geleceklerine gerektigi kadar hakim degilim...

Ikincisi ise ilkesel... Kötü niyetli bir Galatasarayli bloggerin her kaybedisinden sonra Fenerbahce maclarini ele alip "objektif" gözle yorumluyorum ahlaksizligina tahammül edemiyorum ve bir Galatasaray maglubiyeti beni o haftaki Fenerbahce galibiyetinden dahi zaman zaman fazla mutlu ederken bu ise girismek o bahsettigim ahlaksizlarla ayni kabtan su icmek gibi olacagi endisesiyle uzak duruyorum bu isten...

Lakin bugün yazabilirim, zira Galatasaray kazanan tarafti dün ve ben bunun üzerine bina etmekteyim yaziyi... Yani o bahsettigim insanlar gibi Fenerbahce kazanirken kalemimi susturup, yenildigi anda ortaya cikartan "Schadenfreude"cilardan degilim...

Gelelim Galatasaray'in dünkü karsilasmanin isiginda bana düsündürdüklerine...

Galatasaray genel anlamiyla zaten bu ülkedeki en güclü camiaya sahip... Taraftarlarindan yöneticisine, ordan da teknik ekibine kadar iyi bir uyum ve güven sözkonusu...

Örnegin Fenerbahce taraftarlarinin büyük bir cogunlugunda göreceginiz Aziz Yildirim nefretinin Galatasaray camiasinda Adnan Polat izdüsümüne rastlayamazsiniz... Daum'un yaydigin güven ile Rijkaard'inki de ayni degildir, taraftarlar nezninde...

Ve herseyden önemlisi, Galasaray medya ve saha disi etkenler anlamiyla bu ülkedeki en egemen güc... Fenerbahce ile ilgili yapilan felaket haberlerinin onda birine Galatasaray tarafi acisindan görmek mümkün degil... Yayinci kurlusun Fenerbahce maclarindan sonraki secip cikarttigi hakem hatalari ve bunlari yorumlayisi ile Galatasaray maclarindan sonraki yorumlayisi da yine ayni degildir... Yani burdan bakinca oldukca güclü bir camia durmakta karsimizda... Her haliyle...

Tabii bunlarin üzerine bir de futbol kalitesini eklerseniz, ortaya cok büyük bir farkla olmasa da en yakin rakibi Fenerbahce'den dahi daha sansli bir sampiyonluk adayi olarak gözükmekte Galatasaray...

Sene basinda cok atak ve golcü bir takimdi ama ayni oranda savunmasi cok acik vermekteydi... Sonraki haftalarda bu savunma zaaflarini kullanan takimlar karsisinda kaybettiler... Ufak capli kriz belirmisti ki kapida, alinan bazi sansli galibiyetler bu krizi büyümeden bertaraf etti...

Su anda o bahsettigimiz savunma zaaflarini bir miktar daha düzeltmis ve bu yolda zamanla daha iyiye gitmeye hazir gibi duran bir takim var... Her seye ragmen dünkü karsilasmayi kaybedebilirlerdi... Dedigim gibi bu kirilma anlarindan sans da yanlarinda Galatasaray'in sürekli... Dünkü karsilasmada oldugu gibi. Fenerbahce'nin de, dedigim gibi, futbol olarak hala cok büyük farkla önünde degiller...

Lakin bir adim da olsa bütün bu saydigim diger faktörlerle birlikte Galatasaray su anda en sansli ekip...

Montag, 24. August 2009

Galatasaray ve vaat ettikleri

Galatasaray; her seyden evvel bol gol vaat ediyor, izleyenlere, taraftarlarina... Ayni zamanda sürekli hücum eden ve gol arayan bir takim vaat ediyor. Rakibin kim olduguna bakmaksizin doksan dakika boyunca gol kovalayan.

Blog dünyasindan ögrendigim bir sey var ki, Galatasaraylilar takimlarina cok güven duyan, patalojik düzeyde iyimser bir taraftar toplulugu.

Gökhan Zan faciasini bile muhtesem bir transfer olarak selamlamislardi. O bakimdan, Elano, Baros, Keita, Arda gibi oyunculardan kurulu hücum hattina sahip bir kadronun ve herseyden evvel bunlarin basinda Rijkaard gibi bir calistiricinin bulunmasinin bu taraftarlarda yarattigi eforiyi tahmin etmek hic de zor degil. Taraftarlarin tasidigi bu heycani ve arzuyu futbol takimi da kendi icinde tasimakta...

Mactan sonra oyuncularin tek tek Rijkaard ile kucaklasmasi, Rijkaard'in burdaki isine dört elle sarilip her seyi en azindan simdiye kadar dört dörtlük yapmasi, bu durumun ispati aslinda...

Galatasaray henüz kendisini zorlayacak bir rakiple karsilasmadi. Kazandigi karsilasmalarda aslinda bir hayli tuhaf isler de oldu. Gaziantep'in savunmasi berbatti. Denizli ise devreye penalti yaparak 1-1 girmese belki baska isler acardi basina. Kayserispor karsisinda da, atilan ilk 2 gol, "höh" artik dedirten cinslerdendi... Yani aslinda Galatasaray farka hep rakiplerinin gardi düstükten sonra gitmesini basardi. Rakiplerin o gardinin düsmesinde de yapilan cok acayip hatalarin, kendi kalesine atilan gollerin rolü cok büyük. Galatasaray da bütün mac boyunca golü düsününce farklar kacinilmaz oluyor...

Ama diyelim orta sahada iyi pas yapan, geride cok iyi alan daraltip hiz kontra ataga cikabilen ve yan toplarda saglam durabilen bir takim karsisinda ne yapabilir Galatasaray bilmiyoruz; cünkü böyle bir takimla henüz karsilasmadilar...

Benim sampiyonluk adayim Fenerbahce; cünkü Fenerbahceliyim. Ama objektif kriterlerle en azindan su anda ortaya cikan görüntüye bakarsak, Galatasaray'in sampiyonluga en yakin takim oldugunu görürüz. Cünkü, yönetim, taraftar ve takim arasinda muazzam bir güven ve sevgi bagi var. Inanmislik denilen olgu bu olsa gerek. Fenerbahce taraftari öyle degil örnegin; yapilan transferleri selamlarken her firsatta Aziz Yildirim'a lanet okuyan insanlarin cogunlukta oldugu bir taraftar toplulugundan bahsediyoruz. Kendi takimlarindaki oyunculardan, mesela Önder'den, Selcuk'tan nefret eden ve oynanacak olan bir karsilasma öncesinde keske Fenerbahce bu macta col gol yese de Önder'i gönderseler surdan diyebilen kötücül insanlari okuyabiliyouz Fenerbahceli bloglar arasinda.

Fenerbahce'de birkac maclik puan kaybiyla Galatasaray'da yasanacak olan birkac maclik pespesine puan kaybinin yaratacagi olumsuz hava aynisi degil; onu anlatmaya calisiyorum.

Somut örnek vereyim: Galatasaray sampiyonlugu kacirmak üzere olursa taraftarlarin cogu, bu futbolun adaleti yok, bu takima sampiyonluk yarisirdi, diyecekler.

Fenerbahceliler ise, savunma göbegini zayif kurdugu icin-bence olabilecek sartlar icinde en iyisini kurdular ama ben genelin düsüncesinden bahsediyorum- yönetimi suclayacaklardir...

Iste bu ruh halinin farkligi da biraz önplana cikartiyor Galatasaray'i...

Freitag, 21. August 2009

Aurelio'nun Galatasaray'a gelebilirligi


Dünkü Sion macini izlerken duydum spikerden; Aurelio kazandi davayi gibilerinden birseyler söyledi... Tahkim kurulu Aurelio'nun ceza ödemesi gerekmedigine kanaat getirmis. Ondan bahsediyor.

Bu karari bekliyordum, zira buna benzer sorunlar genelde oyuncu lehine cözülüyor UEFA'da... Benzeri bir durumun bizim ülkemizde de olmasi beklenirdi haliyle... Neyse uzatmayalim.

Simdi Aurelio rahatlikla Türkiye'de baska bir takimda top kosturabilir. Baska takim derken kimi isaret ettigim elbette belli. Aurelio ile ilgilendigi bir sir olmayan Galatasaray.

Galatasaray istedikten sonra bu transferin gerceklesmeme olasiligi yok. Betis icin su anda pahali bir oyuncu oldugunu okuyorduk sürekli. Ellerinden cikartmak istemeleri normal. Galatasaray'in Aurelio'yu alacak gücü de mutlaka var. Elano'ya, Keita'ya bunca parayi bulduklarina göre ona da bulurlar... Aurelio da seve seve gelir oynar, Galatasaray'da...

Lakin bu transfer ne kadar gereklidir; anlamis degilim. Ayhan dünkü karsilasmanin izleyebildigim bölümlerde gizli kahramaniydi... Baris'in gecen sezondan beri yine o bölgede istikrarli ve basarili bir oyun oynadigini biliyoruz. Mehmet Topal iyilestikten sonra tartisilmaz bir isim zaten. Bir de Mustafa Sarp'i almissin. Belki hatta ilerde, macina göre Elano'yu da orda oynatacaksin... Linderoth'u saymiyorum bile...

O halde ne gerek var Aurelio'ya?

Montag, 10. August 2009

Gaziantepspor-Galatasaray: 2-3; en haziri Galatasaray (sanki)


Güzel bir futbol resitali izlerim diye gitmistim maca. Elbette Galatasaray'in zorlamasini hem beklemekte hem de temenni etmekteydim- ne de olsa serde Fenerbahcelilik var.

Galatasaray ise hem oyunun hemen basinda gösterdigi akicilik ve istahla hem de Gaziantepspor'un bek olmayan beklerinin ve razelet ötesi kötü savunma oyuncusu Julio Cesar'in da katkisiyla benim bu hefesimi kursagimda birakti.

Galatasaray 2-0 öne gectikten sonra galiba hava sartlarinin da etkisiyla biraz, isi rölantiye aldi ve kendisini gerci cekti. Gaziantep'in ortalamanin üzerinde bir kalitede diyebilecegimiz forvetlerine bu sürecte cok fazla sans tanimadi yine de...

Gaziantep, Galatasaray'in da izniyle geriye düstükten sonra topa daha cok sahip olan ve oyunu domine edermis gibi görünen tarafti. Ama ne yazikki benim gecen sene, Nurallah Saglam yönetmindeyken izledigim birkac mactaki daha kompakt ve daha iyi pas yapan Antep takimindan daha gerideydi, kalite olarak. Bu süre zarfinda da topa agirlikli olarak sahip olan taraf olsa da hicbir zaman esitligi yakalayabilecek bir görüntü yansitamiyordu...

Sonuc itibariyle özetlersek; Antep iyi oynamaya calisan, ama ayni zamanda sanki gecen seneki Antep'ten geriye gitmis bir takim oldugu hissini verdi.

Buna karsin Galatasaray ise, Besiktas ve Fenerbahce icinde lige en hazir ve performans olarak en yukarda giren takim oldugunu gösterdi... Mactan sonraki Rijkaard'in tüm ekibini kapida büyük bir heycanla ve mutlulukla sarilarak karsilamasi ise, takimin icinde bulundugu pozitif havanin ve coskunun ne derece yüksek oldugunu kanitlamaktaydi...

Freitag, 7. August 2009

2009-2010 Sezonu Baslarken

Bu hafta ligimiz start aliyor... Beraberinde sevenleri(benim gibi) Bundesliga'ya da kavusuyorlar... Uzun gecen yaz arasi, elbette bizleri futbola karsi özlem dolduruyor. Ama itiraf etmeliyim ki, Fenerbahce'nin izledigim son üc resmi maciyla birlikte ben az da olsa nefsimi köreltmeyi basardim... Tabii bu benim sezonu heycanla beklememe engel teskil etmiyor...

Az sonra Vfl Wolfsburg- Vfb Stuttgart maci var mesela ve ben zamani nasil gecerecigimi bilmiyorum maca kadar... Bundesliga'nin icerisinde daha fazla kaybolmaden evvel yeni sezonla ilgili fikirlerimizi yaziverelim...

Fenerbahce, Besiktas, Galatasaray ve Trabzonspor'un yaninda, Bursaspor, Kayserispor, Gaziantepspor, Genclerbirligi ve Sivasspor yakindan takip etmeye calistigim, aldiklari sonuclari merak ettigim takimlar olacaklar... Geri kalani ise acik konusmak gerekirse beni cok ilgilendirmemekte...

Kendi takimim Fenerbahce'den baslamak istiyorum...

Fenerbahce ile ilgili son yazdigim postlardan da anlasilacagi gibi, cok iyimser degilim. Kötümserligim ama onlarin sampiyonluga ulasamayacagi yönünde bugünden olusmus olan bir kabullenmeyi ima etmiyor... Fenerbahce sampiyonluga yakin... En az Besiktas ve Galatasaray kadar yakin, su gün itibariyle... Beni hayal kirikligina ugratan hususlar ise cok daha derinde ve farkli mecralarda yatmakta. Simdi onlara girip konuyu dagitmaya gerek yok, nasilsa zamanla konusucagiz bunlari daha....


Besiktas, gecen yildan devam eden teknik kadrosuyla bu üc takim icinde teorik olarak en hazir olmasi bekleneni... Süper Kupa macinda izledigimiz takim ise, Fenerbahce'ye nazaran daha hazir göründüyse de, henüz beklenen düzeyde denilemez... Mustafa Denizli'nin teknik adamligindan hoslandigimi söyleyemem... Ama ayni zamanda kendisinin liderlik özelligini; kriz anini yönetebilme kabiliyetini ve bunun da sampiyonluk yolunda cok önemli bir aparat oldugunu; oynattigi oyunun detaylarina dalmadan sonuca gitmeyi basarabilen bir isim oldugunu inkâr edemem... Sampiyonlar Ligi, onlari bir hayli yipratacak ve ligteki puan kayiplarinda cok önemli bir rol oynacaktir... Cok iyi bozucu özelligi olan sert orta sahalarini hücumla bütünlestirebilirlerse ikinci kez sampiyon olmalari hic de kücük olasilik degil...


Galatasaray, yeryüzündeki en fazla antipati duydugum takimlardan. Ama iste kaderin cilvesi, bu takim beni bu sezon bir hayli kiskandiran islere imza atti... Rijkaard ve Neeskens, hamlelerinden bahsediyorum. Bu hocalarin garanti basari demek oldugunu iddia etmiyorum. Belki cok büyük sikintilar yasacaklar aksine... Bunlar önemli degil. Beni cezbeden sey burda; Galatasaray bir futbol akli olusturmaya calisiyor. Bir gelenegin, bir ekolun, bir futbol felsefesinin- iyi ya kötü o ayri bir tartisma konusu- temsilcisi iki calistiriciyi takimin basina getirerek (bunu ne kadar bilincli yaptilar onu da bilmiyorum) cok önemli bir ise imza attilar. Transferler de ayni sekilde... Gökzan Zan felaketini saymazsak, Galatasaray'in kagit üzerinde cok olumlu transferler yaptigini görmekteyiz...


Trabzonspor'u hic takip etmedim, ama ilginc bir sekilde iyi hisler tasiyorum onlarla ilgili... Yeni tebik direktörlerinin calismayi seven, disiplinli, is ahlaki üst düzeyde bir isim oldugunu ögrendik. Ve bu isim bana öyle geliyor ki Trabzonspor'a büyük kazanimlar saglayacak...

Bu ekiplerin disinda dedigim gibi Bursaspor'dan cok büyük beklentilerim var, gecen sezon kaldiklari yerden devam ederler umarim... Sivasspor'un da destekcisiyim; Bülent Uygun'u bahane ederek onun üzerinden Fenerbahce'ye vurmaya calisanlara inat... 60 puan citasi tutturduklari halde, onlar icin artik "olmus" diyebiliriz diye düsünüyorum.

Sonntag, 2. August 2009

Manasiz bir kupanin gölgesinde


Futbolseverlerin futbola susamisligi, Avrupa Kupalarina katilabilmek icin yapilan ön eleme karsilasmalariyla bir nebze olsun giderilmisse de, tam bir doyuma ulasilmadigi kesin. Öte yandan, Besiktas gibi henüz resmi bir karsilasma cikmamis takimlarin taraftarlarin, bu susamisligi daha da fazladir.

Iste bu susamisliga cok iyi gelecek bir karsilasma oynanacak Besiktas ile Fenerbahce arasinda. Adina Süper Kupa denilen bu düzenlemede bilindigi üzere, lig sampiyonu ile Türkiye Kupasi'nin sahibi karsi karsiya geliyor, prosedür geregi. Gectigimiz sezon ama, hem ligi hem de Türkiye Kupasi'ni kazanan taraf olarak tek bir ekibi gördügümüz icin karsimizda, istisnai bir durum cikiyor karsimiza. Ve gecen yilin dublesini yapmis Besiktas'a rakip olarak Fenerbahce cikiyor sahaya.

Tabii bu durum bazilarinda huzursuzluga yol acmis durumda. Bana da sorarsaniz bir tuhaflik var bu iste. Hem kupanin, hem de ligin muzafferi olarak Besiktas'a, bu kupa hic oynanmadan teslim edilebilir(di). Diger taraftan bu durum kamu vicdaninda, "yahu lig ikinciligi mi önemli, yoksa kupada finalist olmak mi; elbette lig ikinciligi o zaman Besiktas'in karsisina neden Sivas cikmadi Fener cikiyor" itirazlarin yer etmesine de yol acabilir. Bunlarin hepsi tartisilir konular. Ligin kupadan önemli oldugu argümanina yasladigimiz haksizlik oldugusunu daha da desersek zaten sunu da söylemek mümkün: Lig ikincinsi SL'ye katilabilme sansi elde ederken, sadece UEFA'da oynama hakki eden Kupa sahibinin ondan daha az önemli oldugu aciktir. O halde neden bu kupayi zaten direk lig birincisiyle ikincisi oynamamaktadir?

Gelgelelim, bence son derece sacma ve aslinda hazirlik macindan öte bir manasi olmayan bu kupanin kendi icinde de bir aciklamasi var: Kupa, haliyle karsilasmasi gereken iki takim olmali. Bunlardan birisi lig basarisi kontenjanindan, digeri de kupa basarisi kontenjanindan olmali. Sayet, bu sezon oldugu gibi, her ikisini de ayni takim kazanmissa, o takim sahip oldugu iki hakkin, önemsellik acidan ön planda olaninin kontenjanindan kupada oynamaya hak kazanir. Yani Besiktas lig sampiyonu, dolayisiyla lig kontenjanindan kupada oynayacaktir. Ölye olunca diger rakibin kupa kontenjanindan orda olmasi gerekmektedir. Orda öncelige sahip olan takim da Besikatas'in arkasindaki Fenerbahce'dir...

Bu durum aslinda son derece aciktir ve bu kupanin oynadigi her ülkede ayni prosedür islemektedir. Buna ragmen, elbette anlasicagi üzere Galatasaray taraftari "ne hakla Fenerbahce oynar bugün diyebilmektedir". Niyetin adalet pesinde olmak olmadigi temel motivasyonun Fenerbahce nefreti oldugu elbette kendisi apacik ele vermektedir bu itirazlarda.

Arkadaslarimiz ortaya cikan ve Sivasspor'un hakkinin yendigi bu acimasiz durumda tarafinin elbette "hak"tan yana oldugunu mustuluyor ve bu yüzden Besiktas'i destekledigini söylüyor. Tabii Sivas'in Anderlecht karsisinda aldigi agir yenilgiden haz alirken simdi onlarin hakkinin pesine düsmüs olmanin gülünclügü bir tarafa, fanatik takim taraftarinin sahip oldugu ezeli rakip nefretinin bastirilmaya calisilmasindan mütevvellit hüzünlü bir durum da cikiyor ortaya burda.

Zira, 'burda söz konusu takim Fenerbahce degil de Galatasaray olsaydi bu göz yasartici adalet arayisi pesinde olur muydunuz' sorusunun cevabi elbette 'hayir' olacaktir. Ve yine ayni sekilde benim yukarda da söylemeye calistigim gibi sayet burda vicdanlari huzursuz edici haksiz bir durum varsa, burda o haksizligin sadece Fenerbahce icin uydurulmus bir seymis gibi bahsedilmesinin ne manasi vardir?

Yani aslinda vardimiz nokta su oluyor: Ben Galatasarayligim (Fenerbahceliyim) ve bu yüzden Fenerbahce'den (Galatasaray'dan) nefret ederim. Onun oynayacagi her karsilasmada da rakibini desteklerim.

Sayet acikca ve dürüstce bunlar yazilsaydi cok daha dogru bir durus takinilmis olurdu. Ve bize de söyleyecek hicbir laf düsmezdi, cünkü ben de Galasatasaray'in oynadigi her karsilasmada rakibini tutmaktayim ve saniyorum yeryüzündeki böyle büyük cekismelerin oldugu iki takim taraftari arasinda bu durum cok alisilmis ve dogal birsey.

Donnerstag, 30. Juli 2009

Elano ve transfer basarisi



Galatasaray yönetimi transfer calislarinda parmak isirtmaya devam ediyor. Sadece % 15 verimle oynayan Lincoln'ü dahi bastaci edecek kadar yüregi genis Galatasaraylilar, onun kadar teknik ama ondan cok daha ahlakli ve disiliplinli bir futbolcuya elbette daha cömert olacaklardir.

Elano, Lincoln'ün Alex'in yanindan bile gecemeyecegi, Premier Lig'te forma giymis olani. Ayni zamanda, Lincoln'ün sirtina geciremedigi Brezilya formasini, defalarca kez tasimis olani.

Önce Rijkaar ve Neeskens, sonrasinda Keita ve simdi de Elano...

Bu basarinin önünde saygiyla egiliyorum.

Sonntag, 26. April 2009

Ey Galatasarayli, dön ve sor kendine; "ne gecti eline?"


Daha önce söyledim, simdi yenilemekte sakinca görmüyorum: Gecen sezonki sampiyonluk, ligin bitmesine "bes kala" yapilan teknik adam operasyonu gibi korkunc bir seyin üzerini örtüyor, hatta örtmek ne kelime, belki de o degisiklik sayesinde sampiyon olduk inancina sokarak yanlisa yönlendirdigi icin tehlikeleri icerisinde barindiriyordu... 

Skibbe kovuldugunda bayram edenlerin, simdi sormasi lazim: "e ne gecti elimize...?" Veyahut, "Skibbe devam etseydi, yine alacagimiz en kötü pozisyon zaten burasi degil miydi?"

Sahip oldugumuz futbol mentalitesinin bu sorularla zihinleri kurcalalanmasina ve alinacak cevaplarla yüzlesme gayreti icinde olunmasina izin verecegini sanmiyorum... Yine de ben sorumu sorup cekiliyorum aradan...

Gelelim maca... 

Macin geneline bakarsak, Galatasaray'in cok da fena oynamadigini söyleyebiliriz... Konuk ekip Ankaraspor neredeyse pozisyon bulamadan beraberlikle ayrildi sahadan... "Bencilligi" artik iyice göze batan Mehmet Cakir'in kacirdigi pozisyon da gol olabilse, maglubiyetle ayrilabilirlerdi sahada... Bu da sahadaki oyun icin cok dramatik ve haksiz bir sonuc olurdu, nitekim...

Isin taktik analizine girmenin cok manasi yok, kanimca... Galatasaray, zaman zaman cok estetik görüntü ihtiva eden pas trafine sahit olduk... Bunlar neticesinde elde edilen pozisyonlarin sayisi da az degildi... Karsilarindaki takimin düzeyini de göz önünde bulundurdugumuzda, son haftalardaki Galatasaray'da bir kipirdanmanin oldugu söylenebilir... Kim bilir belki bunda hala sampiyonluga inaniyor olmanin da etkisi vardi...

Milli Takima kadar yükselmis "sol-bek" Hakan Balta'nin rakip yarisahaya neredeyse hic gecmemis olmasi cok ilginc degil mi? Öbür bek, Serkan Kurtulus'un durumu berikinden cok farkli degildi... 

Bülent Korkmaz, Lincoln sorununu asmis gibi gözüküyor ama, taze bir Baros sikintisinin yasanmasi saniyorum süpriz olmayacak... 

Gelelim lig durumuna... Ben Galatasaray icin ligin bittigini cok önceden iddia ediyordum... O bakimdan benim icin yeni bir durum yok... Ama sampiyonlugu hala elde edeceklerini söyleyen pek cok sayida Galatasarayli vardi, saniyorum bu mactan sonra onlarin da fikirlerinde yavas yavas degismeler olmustur... Galatasaray icin bugünden sonra elde edilebilecek en iyi yer, lig ücüncülügür... Ne önemi var denilebilir, bence var... Bu derece, Bülent Korkmaz-Galatasaray beraberligini sürdürmeye yardimci olabilir...

Mittwoch, 15. April 2009

Bunlar mi örnek alinmasi gereken kisiler...?


Biliyorum, konu biraz bayatladi... Biliyorum, o berbat karsilasmayi cok uzattik. Ama su resim icin ben de icimde kalanlari yazmazsam rahatlayamayacagim bir türlü...

Malum, derbide yasanan olaylari kinarken pek kaliteli medyamiz bu yukardaki fotografi göstererek, bakin bir bizimkilere, bir de bu dünyaca ünlü oyunculara... Keske bizim oyuncularimiz da bu ustalarindan birseyler ögrenebilselerdi gibilerin beylik laflar... Siki bir Galatasarayli oldugunu bildigimiz yakisikli ankirmen Ali Kirca bile fönlü saclariyla ayni seyleri söylüyordu, etkileyici olduguna emin oldugu tok sesiyle oynaya oynaya.

Agiz birligi edilmiscesine yapilan bu yorumlara ciddi bir itirazim var.

Öncelikle örnek oldugunu iddia edilen bu iki isme bir bakalim...

Carlos... Yardimci hakeme, orospu diyen oyuncu degil mi o? Hakeme su sisesi attigini da hatirliyorum. Gecenlerde de Bünyamin Gezer'e, Kayserispor macinda gösterdigi kirmizi kart icin deli isareti yapmisti... Kendisi ayni zamanda, alenen mac secen, özellikle de deplasman maclarindan zerre kadar saglamadigi konsantrasyonu ile sürekli kötü performans sergileyen ama ne hikmetse Kadiköy'de cok degisen bir isim... Bu mudur, ahlakli sporcu, bu mudur profesyonellik?

Lincoln... Hani su sürekli izinsiz ülkesine giden oyuncu... Disiplin kurallarini hice sayan... Kendisini oyundan alan hocasinin üzerine yürüyüp küfürler savuran... Caninin istedigi deplasmanlara gidip istemedigine gitmeyen... Maclarda bol bol kendini yere atip haksiz penalti ve serbest vuruslar kazanmaya calisan isim..

Bu mudur profesyonellik, bu mu örnek olmasi gereken isim?

Itirazimin ikinci temel noktasi su:

Profesyonellik demek, kisinin takimdan kendisini soyutlamasi mi demek ayni zamanda? Futbol, kollektif bir spor dali. Bir takim sporu... Oyuncudan beklenen takimla bütünlesmesi... Kendisini o takimin bir parcasi olarak hissetmesi ve takimdaki diger oyuncularla arasinda aile baglarini andiracak en azindan saha icerisinde bir yakinligin kurulmasi...

Pekii bu iki isim ne yapmaktadir... Sahada kan gövdeyi götürürken, umursamazca olaylari izlemesi, aslinda kendilerinin profesyonellik denilen "naneyi" sadece para kazanmaya indirgediklerini gösteriyor... Kendilerinden tarafimizca beklenen, tabii ki gidip mevcut kavganin bir parcasi olmasi degil... Beklenilen, mesela Lincoln'ün Arda'yi, Carlos'un Semih'i ayirmasidir... Guiza, tam da Arda Semih'e o övgüyle bahsettigi yumruklarinindan birini atarken yüzünü burusturarak Semih'in önüne siper olmusken yakalanmis objektiflere... Pekii Guiza, profesyonel degil midir?

Lincoln icin daha fazla bir sey söylemeyecegim, gerisi Galatasaraylilari ilgilendirir, ama bir Fenerbahceli olarak, mesela PVH'nin böyle bir durumda yanginin tam da orta yerinde olacagindan adim gibi eminim, o yüzden Carlos buralardan gittiginden hicbir zaman bir PVH gibi yer etmeyecektir, taraftarlarin gönlünde. Nedeni, yukardaki fotograftaki durusta gizli...

Dienstag, 14. April 2009

Arda Turan'in özürü...

Arda, derbi sonrasi yasanan olaylardan sonra biraz gecikmeli de olsa bir özür metni yayinlamis, saniyorum kulübün resmi web sitesinde.

Metin su sekilde:

"Pazar gecesi Ali Sami Yen Stadı'nda maçın bitimine doğru yaşanan istenmeyen olaylar beni de derin üzüntüye boğmuştur. Özellikle Milli Takım ve Fenerbahçe'den her zaman ağabey olarak gördüğüm, sevdiğim ve ailesiyle görüştüğüm Semih Şentürk ile istemeden ve düşünmeden içine düştüğümüz durum ve ortaya çıkan fotoğraf hiç bir zaman arzu etmediğim ve hiçbir zaman onaylayamayacağım görüntülere neden oldu.

Gerek kişiliğim gerekse futbol kimliğime yakışmayan bu olayın içinde Semih Şentürk'le birlikte olumsuz olarak anılmak bizim gibi birbirine saygı ve sevgisi tartışılmaz iki oyuncunun görebileceği en büyük cezadır diye düşünüyorum. Semih Şentürk'ün içten açıklaması ve yaklaşımı içinde hissettiklerini ben de onun gibi bir ağabeyim için düşünüyorum. Saha içinde yaşanan olumsuzlukların saha içinde kalması gerektiğini biliyorum. Kimin haklılığından çok dostluğumuzun, ağabey-kardeş ilişkimizin devamının önemli olduğu bilincinde yaşananlardan dolayı tüm spor kamuoyundan ve Türk halkından özür dilerim. Ayrıca Semih Şentürk ile bugüne kadar gelen inanılmaz dostluğumuzun asla tükenmeyeceğini buradan belirtirken, ona olan sevgi ve saygımın ise sonsuza kadar süreceğinin bilinmesini isterim."

Buraya kadar hersey güzel. Semih'in özüründen bir gün sonra Arda'nin da bunu yapmasi dikkate deger. Ama heycana kapilmamak gerektigini, iki futbolcunun da pazar aksami yaptigi rezilligin böyle bir özürle kapatilacak seyler olmadigini düsünmekteyim. Bunun da ötesinde Arda'ya daha da mesafeliyim. Zira bu özür aciklamasi mac icinde olan bitenle alakali. Pekii mactan sonraki o "berbat" aciklamayi napcaz? O attilan yumruklarin sayisindan dehset verici bir sekilde bahsedildigi, bir Galatasarayli icerde disarda da hicbir yerde korkmaz herkes ile heryerde karsi karsiya gelmeye haziriz kabadayiliklarin icine serpistirildigi aciklamadan bahsediyorum... Onun icin de bir özür gerekmiyor mu?

Tabii bir de Milliyet Gazetesinin bir haberi var, bu aciklamadan evvel: Aciklamada Arda, vicdanin rahat olmasindan bahsediliyor. Semih'in kendisinden bekledigi özür ile ilgili de ne özrü kardesim olaylari baslatan kendileri diyor.

Daha sonraki özür aciklamasinda Arda bu haberi yalanlamis gerci ama, haberi yapan gazetenin Milliyet olmasi, ve haberin bir muhaberin imzasiyla verilmis olmasi, beni süphelendirmiyor degil... Haberin dili de bir hayli sahici. Zira, ne özrü, olaylari onlar baslatti diyen dil mactan hemen sonra yapilan aciklamalardaki dille oldukca büyük bir benzerlik arzediyor.

Hülasa demek istedigim bu iki oyuncunun, özellikle de Arda'nin özürünün yasanan kepazeligin üzerinin örtülmesine yetmeyecegine inaniyorum, bu acidan da hicbir kiymeti yok benim icin....

Montag, 13. April 2009

Fenerbahce ve Galatasaray üzerine oyunlar oynaniyormus!


Galatasaray'in baskani Adnan Polat dün mactan sonra "Fenerbahce ve Galatasaray birlikte bu yarisin disinda tutulmaya calisiyordu, bu plani uygulamaya calisanlar basardi..." diyor...

Sonrasinda ordaki muhabirlerden bir tanesi federasyon baskanindan bahsetmeye calisiyor, ve Polat'in tepkisi, "birakin onu ya..."

Besiktasli degilim allahtan. Olsaydim sayet, yillardir bu üc büyük arasinda aleyhine yapilan hakem hatalarinda uzak ara ön sirada olan takimin taraftari olarak bu aciklamalar karsisinda öfkeden deliye dönerdim... Cok parlak bir performansla olmasa da, en azindan üzerinde leke olmayan bir sampiyonluga dogru kosarken bir baskasinin bu basarinin üzerine böyle bir leke calmaya calismasina karsi deliye dönerdim... Allahtan degilim de, aklimi koruyabiliyorum... 

Neyse biz Polat'a elalemin basarisina leke sürmeye calisacagina Allah korusun yikilsa yüzlerce insanin hayatini tehlikeye atacak olan su stadin hesabini ver diyerek cekilmek istiyorum aradan.

Delikanli Arda....


Arda ile ilgili övgü dolu satirlarimin mürekkebi daha kurumadan onun dünkü mac sonunda yaptigi aciklamalar bana iyi bir kapak oldu.

Meger ne safmisim bu kisiyi sempatik ve sevimli bulurken.

Semih'le yasadigi olay sonrasinda Arda'yi dinlerken, karsimda Kurtlar Vadisi'nden firlamis, veyahut "üsüyoruz Reis, herseyi yapabiliriz"ci Ozan Kütahyali'yi yumruklayan lumpenlerden birisiyle karsi karsiya oldugumu düsündüm.

Semih'e kac yumruk attigindan bahsediyordu bögüre bögüre. Kendisinin bir yumruk fazla atmis olmasindan ne kadar da memnundu. Belli ki bu sayisal yumruk üstünlügü onun özgüvenini parlatmis bir hayli, "biz büyüklerimize saygi gösteririz ama büyüklerimiz de büyüklügünü bilsin yoksa haddini bildidiriz böyle icabinda" yollu seyler söylüyordu, gerdanini kivira kivira...

Aferin Arda, delikanli oldugunu, yigit ve bilegi kuvvetli oldugunu herseyden evvel bundan cok büyük bir memnuniyet duyacagina emin oldugun taraftarlarina gösterdin. Futbol oynamayinca acigi neyle kapatacagini iyi biliyorsun belli ki. Bu yolda sana hayirli yolculuklar artik...

Sonntag, 5. April 2009

Sampiyon adaylari üzerine beyin jimnastigi-2

Bu konuda daha evvel bir post yazmistim... Ligin sonlari yaklasmisken ve sitedeki anketin süresi tamamlanmisken yeni bir degerlendirmenin yazilmasi gerekiyor saniyorum...

Daha önceki postta, sirasiyla Galatasaray, Fenerbahce, Trabzonspor, Sivasspor ve Besiktas seklinde takimlara sampiyonluk sansi tanimistim... Ilginctir, en az sans verdigim ekip Besiktas, su andaki en sansli takim görünümünde... Ufukta herhangi bir tekleme sinyalleri de vermiyorlar... Besiktas'a yeniden döneriz, ama evvela Galatasaray ve Fenerbahce'den bahsedelim istiyorum...

Galatasaray, her seye ragmen lig sampiyon bitirme konusundaki en güclü ekipti... Ne var ki, el yordamiyla kulüp icerisinde yarattiklari kriz onlarin kacinilmaz olarak bu sona varmasina yol acti... Camia olarak hala sampiyonluga inaniyorlar... Galatasaray camiasinin bu özgüveni takdire sayandir zaten... Daha grup maclarinda kendilerini coktan UEFA'nin sampiyonu da ilan ediyorlardi... Lakin ben öyle düsünmüyorum. Deplasmandaki Trabzonspor beraberligi ve Hamburg karsisinda alinan maglubiyet bence Galatasaray'in sampiyonlugu da yitirdigini anlatan karsilasmalardi. Ama esasen dedigim gibi bu yola zaten Skibbe kovulup da Bülent yerine getirildiginde girilmisti... Sis bulutlarinin dagilip da gercegin ortaya cikmasi bir kac mac sürdü... Gecen yil Feldkamp'in kovulmasindan sonra da benzeri itirazlari dile getirmistim, ama o kovulmanin neticeisinde üst üste alinan alti galibiyet ve ulasilan sampiyonluk elbetteki yanlisin yanlis oldugunu ortadan kaldirmiyordu. Aksine yanlisi dogruymuscasina resmettidigi icin takima uzun vadede zarar vermesi kacinilmazdi... Ayni senaryonun bu sezon da gerceklesecegini varsaydilar, ama papaz her zaman pilav yemedi...

Fenerbahce icin artik birseyler söylemek istemiyorum... Biktim. Hevesim de yok. Daha önceki postta en cok sans gördügüm ekiplerdendi. Cünkü sahada oturtulmaya calisilan bir sistem ve taktik anlayisi görüyordum. O posttu girdigim zamanlarda da takim toparlanma asamasindaydi ve herkes gibi ben de bunun istikrarli bir sekilde devam edecegini, oturmus kadronun mac pratigini arttirdikca Aragones'in oynatmaya calistigi sistemin daha da basarili bir sekilde kendini gösterecegini düsünüyordum. Yanildim. Nedenine uzun uzun anlatmaya gerek yok yeniden.

Besiktas'a yeniden dönersek... Ben hala Besiktas adina cok sevinemiyorum, sampiyon olsalar da bu degismeyecek. Mustafa Denizli gibi bir isim o takimin basinda oldugu müddetce de o takim adina sevinmek mümkün olamaz bence... Besiktas, tam da Mustafa Denizli sayesinde sampiyon olacaktir belki, ama bu onlarin mesela gelecek sezon kriz yasamayacaklar ihtimalini degistirmez. Dogrudur, her takim kriz yasayabilir. Ama takiminiz basinda Denizli varsa bunun olmasi daha muhtemeldir... Bu sezonki diger iki büyügün istikrarsizligi Mustafa Denizli'nin her zamanki gibi, hicbir taktiksel anyalis ve sistem cercevesi icerisine otutturmadan macina ve pozisyonuna göre oynattigi "curcuna" ekibi adina islerin yolunda gitmesine neden olmustur. Ama bu durum gelecek sezon böyle olmayacaktir. Kendi yaklasik on aylik bir süre icinde Besiktas'in basinda olmus olacak, belki sampiyonluk da kazandirmis olacak, sezon basini hazrlik kampini ve istedigi transferleri yapmis olacak ama beraberinde su da olacak: Besiktas hala bir mac Yusuf, bir mac Tello, bir mac Delgado sayesinde puanlar toparlarken ortaya taraftari ümitlendirecek herhangi bir karakter veya kimlik koymayacak. Ve bu, sampiyonluk düzgülügüne girildigi su dönemde cok sorum olmaz ama sezon basinda böyle oldugu icin homurtularin yükselmesine neden olacak...

Tranzonspor'dan bahsetmek istemiyorum. Bence onlarin da herhangi bir sansi yok. Ümit ederim, Ersun Yanal ile yollarini ayirmazlar...

Sivasspor ile ilgili de yeni bir post girmek istedigim icin burda birsey yazmak istemiyorum.

Dienstag, 24. März 2009

Iyi de hirsizin hic mi sucu yok!?


Galatasaray camiasinda Bülent Kormaz'a öfke dinmiyor... Eldeki en büyük argümanda Lincoln'e karsi yapilan disiplin uygulamasi ve onun kaybedilmesi... Bu yüzden de maclarin kaybedilgini iddia ediyorlar...


Büyük hocalik, büyük ve ayni zamanda sorunlu oyunculari kullanabilmekle mümkündür... Alex Ferguson, Ottmar Hitzfeld, veyahut, Lucescu...


Hitzfeld, biyografisinde söyle birseyden bahsediyordu konuyla ilgili: "Ben Basler'i oyundan alirken mutlaka beraberinde takimdaki diger yildizlardan birini de cikartiyordum rotasyon dogrultusunda o zaman Basler'in oyundan alinisina tepkisi daha hafif oluyordu" diyor... Buna benzer yiginla örnek bulabiliriz o kitapta...


Bunlarin dogrultusunda, ben de pek cok Galatasarayli gibi Bülent'in Lincoln krizini kesinlikle iyi yönetemedigi kanaatindeydim...


Lakin isin bir de diger tarafi var... Lincoln'ün yaptiklari ortada... Deplasmandaki Hamburg macinda Lincoln'ü oyundan almayi teknik acidan tartisabiliriz... Cogu bunun yanlis oldugunu iddia ediyor... Olabilir, bence aksine dogruydu...


Ama bunun teknik bir mesele olmasindan öteye gectigini görmek lazim... Cikarken teknik direktöre alenen küfür eden iceriye girmek üzereyken, geriye dönüp teknik adamin üzerine yürüyen bir adamdan bahsediyoruz.... Kaldi ki bu Lincoln'ün ilk olayi degil... Schalke'de iken de en sorunlu oyuncu Lincoln'dü... Slomka hala nefretle aniyor kendisini... Ülkesinden her zaman gec gelmeleri... Simdi de izinli olmadigi halde ülkesine gidisi vs.


Bir oyuncunun, alenen kislik bozuklugu oldugu belli olan, bu taraflarindan hic bahsetmiyor olmayi da anlamiyorum... Daha da ötesi ürkütücü buluyorum: Zira lanet olasi bir yengiye, tüm ilkeleri ayaklar atlina aliyoruz... Alex kendi web sitesinden calistigi her teknik direktörü, ve sistemlerini elestiriyor... Yönetim ile anlasmasinin gecikmesini yine kendi web sitesinde elestiriyor... Ve hicbir taraftar bu konuya deginmiyor... Alex'in dokunulmazligi devam ediyor taraftar bazinda...


Halbuki, Alex, Lincoln gibi adamlar bu yaptiklariyla birakin Bülent'i Aragones'i sunu bunu, takimin kendisini, ismini ve onurunu ayaklar atlina aliyor... Ve buna ses cikartilmiyor... Buna da mesefa konulmasi gerekiyor halbuki... Kendilerinin bizlere tattiracagi güzel bir golün veya galibiyetin keyfi karsiliginda onlarin kulüpleri babalarinin ciftligi gibi kullanmasina daha ne kadar sessiz kalacagiz...

Freitag, 20. März 2009

Arda, yapma gözümsün...

Galatasaray'in icerisinde sempatik buldugum tek sima-dir kendisi. Haliyle sevdigim bir isimdir... O soldan soldan böyle ceylan gibi seke seke rakibi dagittikca, "neden Fener'de degil bu adam" diye gipta ederim...

Bu sevimli insan dün mactan sonra, anladigim kadariyla dramatik beraberligin verdigi üzüntüyle, elenisin faturasini kendileri 'Kadiköy'e gidecek diye yüregine inmek üzere olanlara' kesmis. Adres belli... Buyrun iste Fenerbahceliler, rahatlayin, daha da ötesi bir yerinize kina yakin, elendik diyor...

Arda'nin haklilik payi yok mu; var... Hakikaten de onlar Kadiköy'de oynarlarsa biz yerinden dibine gireriz diyen yiginla Fenerbahceli var...Galatasaray'in orda final oynamasini gönülden isteyen Fenerbahceli var miydi bilmiyorum, ama hic umursamayan Fenerbahceliler de coktu... Benim gibi...

Bir de meselenin öbür tarafi var... Camia olarak, grub maclarindan itibaren kendini bu sekilde motive eder havalara girersen... Yani Kadiköy'de final oynayacagiz seklinde... Birak taraftari, kulübünün yöneticileri rakipleri provake etme amacli hedefimiz Kadiköy'de final sloganlari atmaya baslarsa... Karsi tarafin zaten var olan düsmanligini daha da artirmaktan baska hicbir sey yapmamis olursun... Isler yolunda giderken, turlari gecerken iyiydi... Sagduyu cagrisi vs yapilmiyor daha ne olduki, iki takim eledik diye haavlara girmeyelim demek yoktu, aksine bu provakasyonlar devam ediyordu... Simdi kaybedince sitem etmek mi geldi aklina, esas kazanirken söylebilmek gerekiyordu bunlari...

Ama Milan'i dahi safdisi birakmis Bremen taraftarinda dahi final laflari edilmezken henüz, simdi ceyrek finaldeler hala sesleri cikmiyor, Galatasaray ta ilk maclardan beri kendi kendisini Kadiköy'de final oynayacagiz diye gaza getirmekle mesguldü... Bu durum karsi tarafin provake edilmesini gectim, takimi ve camiayi haddinden fazla beklenti icine soktugu icin önümüzdeki günlerde sözkonusu olmasi beklenen ev yapimi krizin de en bastan sebebi olacaktir... Cünkü, normal karsilanmasi gereken bir elenis, var olan büyük beklenti ve hayallerle birlikte ciddi bir travmaya dönüsmek üzere...

Donnerstag, 19. März 2009

Hamburg hak etmemisti ama...


Hamburg, karsilasmayi 3-2 kazandi ama. Sahsen ben onlarin bunu cok fazla hak etmedikleri düsüncesindeyim... Olayi söyle toparlamaya calisayim:

Ilk maci kendi evinizde oynamissiniz. Simdi rövansi deplasmanda yapiyorsunuz. Ilk mactan elde ettiginiz skor, 1-1, sizin icin dezavantaj teskil ediyor... Buna göre nasil bir taktiksel anlayisla cikarsiniz...

Ya rakibinize cok büyük bir saygi göstererek mümkün oldugunda tempoyu düsürerek, rakibin mac boyunca sabirla tek bir hatasini beklersiniz ve ona göre sonuca gitmeye calisirsiniz...

Ya da, 1-1'in üzerindeki tüm beraberliklerin size yarayacagini düsünerek olabildigince acik, saldirgan gol yemeyi göze alan ama ayni zamanda gol atmaya amacli bir tatiksel kurgu...

Hamburg aynen ilk mactaki gibi birinci secenegi tercih etti. Halbuki daha önceki karsilasmalar gösteriyordu ki, Galatasaray karsisinda tempoyu düsürürseniz onlar karsisinda hicbir sansiniz yok. Ama ne zamanki üzerine gidersiniz Galatasaray'in savunmasini hataya zorlayip gol bulabilirsiniz... Bordeux maci özellikle de bu gercegin cok net bir göstergesi önünüzde. 3-1 gerideyken iki kere Galatasaray kalesine gelen Bordeux birden bire istedigi sonuca ulasabilmisti... Yani aslinda Hamburg'un bastan beri yapmasi gereken, mac 2-0 olduktan sonra yaptiklariydi... Diger taraftan taktik ustasi denilen Jol'un tek bildigi sey, Serkan Kurtulus'un arkasina sarkarak pozisyon bulmaya calismak oldugunu koskoca ilk yarida görmüs olduk...

Bunun disinda, ikili pozisyonlardaki yavaslik ve yanibasindan gecen oyuncuya ayagini dahi uzatmaktan aciz Hamburglz oyuncularin cogunlugu, savunmadaki daginiklik karsilasma icin Hamburg'un hem mental hem de taktiksel acidan iyi hazirlanmadiginin kanitiydi... Zaten ilk olarak ligi, ikinci olarak da Almanya kupasini önemseyen Hamburg'un bu istemezligi de anlasilabilir bir yere kadar...

Böyle bir rakibi bulmusken Galatasaray'in turu gecememis olmasi ise onlar icin önümüzdeki günlerde kafa yormalari gereken konular olmali... Teneke takarak kovduklari Skibbe olsaydi, böyle berbat bir rakibe karsi basarisiz olurlar miydi; hic sanmiyorum...

Bu sonuc, birkac post öncede de yazdigim gibi turu kaybetmekten cok daha öte seyler ifade ediyor Galatasaray icin... Skibbe gönderilirken, en Skibbe'ciler dahi, "aslinda iyi oldu kan degisikligi gerekiyordu" diyorlardi... Simdi eminim yeniden bunu sorgulayacaklardir... Bülent'in simdiye kadar ki performansi bile tartisilmaya baslanacak... Bundan sonra ligte kaybedecegi puan ya da puanlar ciddi ciddi sikinti olacak onun icin... Galatasaray camiasinda beklentiler cok büyüktü cünkü... Vasati gecemeyen ve kupanin favorilerinden denilebilecek hicbir takimi dahi elememisken (ki elendikleri Hamburg dahi bu kupanin favorilerinden asla degil ve bir sonraki turu asla göremez) Kadiköy'e yürüyoruz havasina girmek bu beklentinin ve özgüvenin büyüklügüyle alakaliydi... Bu anlasilabilir bir durum, zira Galatasaray tartismasiz bu ülkenin avrupadaki en basarili temsilcisi. Gecmisteki basarilar ortada. Bütün bunlar elbette camia üzerinde ciddi beklentiler ve özgüven olusturuyor. Ama iste bir de realiteler var...

Öyle tahmin ediyorum, gelecek sezonu dahi göremeyecek Bülent Korkmaz Galatasaray'da...

Bir turdan daha ötesi...

Galatasaray, bilindigi üze, sayet bugün Hamburg'u elerse UEFA'da ceyrek finale kalan takimlar arasina adini yazdiracak. Bu anlamiyla cok önemli bir mac, bu geceki mac. Ama isin derinine inersek, esasinda cok daha baska seylerde ifade eden bir karsilasmayla karsi karsiyayiz.

Hafta sonu oynanan Trabzonspor macinda galibiyetin kil payi kacirilmasi, esasinda Galatasaray camiasinin su anda ne kadar kirilgan bir zemin üzerinde hareket ettigini gösteriyordu... 2-5'lik Kocaelispor hezimetinin arkasindan kimi bazilarinin hatta fasistce cikislariyla kovduklari Skibbe'nin yerine gelen Bülent Kormaz'a karsi Lincoln'ü kenarda otutturdugu icin öfke kusulmaya baslanmisti. "Lincoln oynatilsaydi mac kaybedilmezdi" önermesinden hareketle daha cok bu isyanlar mayalaniyordu. Halbuki, Skibbe gittikten sonra etegi zil calanlar ve "iste büyük Kaptan", "Galatasaray'in aradigi ve ihtiyaci olan bu 'ruh' baska birsey istemez" gibilerinden nutuk atanlardi bunlarin bir kismi yine...

Bu durum, bugün Hamburg karsilasmasinin olasi bir olumsuz halinde camianin ve taraftarlarinin nasil tepkiler vereceginin de görüntüsünü sunuyor bizlere... O yüzden Galatasaray, bugün sayet Hamburg'u gecerse mütemadiyen ertelenmekte veya palyatif cözümlerle (Skibbe'nin gönderilip Bülent'in getirilmesi gibi) üstü örtülmeye calisilmakta olan kriz halinden uzaklasmak adina bir hayli önemli bir adim daha atmis olacak. Aksi taktirde, daha birkac gün önce el üstünde tutulan Bülent'in kovulmasi gerektigi tartismalari yapilmaya baslanip, yeni bir krizin esigine dogru sürüklenecek....