Dienstag, 23. Februar 2010

Yüzlesme

17 YY.'da yasamis ünlü Hollandali filizof Spinoza meshur kitabi Ethika'da ask ve sevgi konularina da deginiyor. Ve bunu tanimlarken sunlari söylüyor:

"...eğer birinin beni sevdiğine inanırsam ve kendimde bunun için bir neden bulamıyorsam, onun sevgisine inanmamın bende uyandırdığı sevincin nedenini kendimde değil başka bir yerde, yani onda bulabileceğim anlamına gelir bu. Sevgisinin nedenini kendimde bulduğumda ise (gencim, güzelim, ona çok iyilikler yaptım), karşılığında onu "zoraki" sevmem, sevsem sevsem dolaylı olarak severim: ya onun sevgisini de ekleyerek kendime duyduğum öz-sevgiyi arttırırım (onun sevgisiyle kendimi severim) ya da, yaklaşık aynı anlama gelmek üzere, onu severim, ama ancak kendimi sevmeme destek olduğu ölçüde...(Ulus Baker'in aktarimindan)'"

Dikkat edilirse tanimladaki ikinci bölümde isaret edilen sevgi türü narsist bir sevgi türüdür... Uzun yillardir bir kizin pesinde kosmus bir delikanliya kiz yillar sonra olumlu cevap verirse sayet, bu, o zamana kadar kizin o genci sevmeyip o andan itibaren birden bire sevmeye baslamasi degildir elbette. O gence cevap vermeye basladigi anda söylenebilecek olan sey: o gencin varligi kizin kendi öz-sevgisini arttirmaktadir ve o yüzden daha fazla karsisindakini reddedememektedir. Yani o cocugun ona hayranligi, onun pesinde kosup durmasi vs. onun kendisini sevmesine destek oldugu icin artik karsilik vermeye baslar...

Taraftarlarin takimlarina olan sevgisi de bu yukardaki ikinci kisimdaki narsist sevgi türüne benzemektedir... Özellikle Fenerbahce taraftarinin büyük bir cogunlugunda bu hastalikli sevgi bagini görmek mümkün. Kimsenin sahadaki oyunu, sadece ve sadece takimin kendisini, rengini ve varligini sevmeye niyetleri yok. Takimlarina, hocalarina, yöneticilerine karsi bagislayici olamiyorlar.

Bütün bunun tek sebebi var; cünkü onlar aslinda Fenerbahce'yi degil, kendilerini seviyorlar. Bir sekilde gönül bagi kurduklari bu takim galip geldigi ölcüde onlarin kendi öz-sevgilerini destekleyen bir nesne. Galip gelenimedigi anda da bu destek olmadigi icin o ös-sevgi yikima ugruyor bu da arkasindan nefreti getiriyor... O nefret ki, takimin baskanini, kulübün efsanevi ismini, bence isini oldukca iyi yapan teknik adamini, ve nihayet dagilmis golcüsünü nefret objesi olarak gösterebiliyor... Takim 2-1 öndeyken ve ihtiyaci olan sey ücüncüyü atmaktan evvel, ikinci yememek iken sahadaki oyuncusunu isliklayip Semih'i oyuna aldirabiliyor... O derece gözü dönmüs bir nefret bu...

Dün blog aleminin belki de en etkili ve güclü Fenerbahceli sitelerinin birinde (Papazin Cayiri) Aziz Yildirim'i istifaya davet eden bir yazi okudum... Bu bakis acisiyla neyi degistirecek o istifa... Kulübe, yapilanlara veya yapilamayanlara böyle baktiktan sonra, her seyden önemlisi böyle hastalikli bir iliskiyle takima bagli olduktan sonra Yildirim'in istifasi neyi degistirecek? Cünkü gelen baskana da ayni sekilde bakilacak... O zaman da önde oynayan takimi isliklanacak...

O zaman da sampiyon olmayalim, bu sahada gördügümüz olumlu yönlerin üzerine koyarak seneye devam edecek olsak her sey daha iyi olur denilmeyecek...

Bence taraftar kendisiyle yüzlesmeli ve kendisi üzerinde düsünmeye baslamali...

Tam da bu noktada dünden kalan ve benim icimi ferahlatan yazarlari ve yazilari buraya ekleyecegim:

1. Stereo Cipolla
2. Atletico Bonito
3. Zysoccer
4. Tirajik
5. Ben Fenerbahceliyim
6. Tamchee
7. Hayatim Fenerbahce

Yanlislar... Dogrular...


Bu aksam tam bir kirilma noktasiydi bana kalirsa... Bu maglubiyetle artik ben Galatasaray'in sampiyonlugunu ilan edecegim, hayirli olsun...

Öfkem cok yüksek. Sadece takima ve yönetime degil... Ayni zamanda kendisini taraftar olarak niteleyenlere... Takimi 2-1 öndeyken sahada oyuncusunu yuhalayan simarik, hicbir seyi begenmeyen sinik taraftara...

Bazen birtakim kararlar alirsiniz, siz alirken o karari "dogru" oldugu icin alirsiniz, ama sonuca ondan bagimsiz o kadar cok degisken etki eder ki, aldiginiz karar tüm dogruluk islevini yitirip yanlisa evrilir...

Iste Fenerbahce yönetimin devre arasi transfer yapmamasi hamlesi böyle bir sey... Esasina bakarsaniz o hamle, bence yönetimin dogru bir hamlesiydi... Ilkesel olarak devre arasi transfer yapmanin dogru olduguna inanmak, büyük takimlarin bunu yapmadigini düsünmek, esas transferin yazin yapilabilcegini ileri sürmek benim de fikirsel olarak yakin durdugum bir nokta. O yüzden bu hamleyi onaylamistim...

Fakat bugün baktigimizda, önce cok iyi oynadiginiz karsilasmalarda Ayman'in ve Promise'nin bir kez daha kolay kolay atamayacagini golleriyle rakiblerinize puanlar kaptiriyorsunuz...

Cok iyi bir performans gösterirken Ugur sakatlaniyor. Kulübe gücünüz bir anda zayifliyor... Yetmiyor Deivid sakatlaniyor... Bir potansiyelden daha yararlanmaz hale geliyorsunuz... Özer sik sik sakatlaniyor, Topuz sakatlaniyor filan falan... Sonra defansinizdaki önemli oyunculardan bir tanesi sakatlaniyor... Onun yerin oynayan Deniz esasinda cok iyi oynadigi bir macta cok büyük bir kisisel hata yaparak gole neden oluyor ve belki de tura mal oluyor... Ve burdan hareketle de savunmada personal eksikligi ile karsi karsiya kaliyorsunuz...

Bütün bu sonuclar isiginda o zaman transfer yapmamak degil megerse pekala yapmakmis dogrusu diye düsünmeye baslaniyor... Yönetim is bilmez, beceriksiz, su veya bu... Elestirilerin bini yine bir paradan dolasima sürülmeye baslaniyor...

Burdaki bakis acisi mekanizmasi daha cok söyle calisiyor. Savunmaya ve kanatlara birer tane adam alinmaliydi. Bunu söylerken varilan yargi o alinacak olan isimlerin birden bire yerlerine oturacaklari ve bastan itibaren takima kusursuz performans sergileyecekleri kabulüne dayaniyor. Devre arasi transferlerinden Galatasaray sözgelimi halen sadece Neill'den verim alabildi... Diger ikisinden haber yok. Ayni sekilde Fenerbahce'nin alacagi varsayilan o savunma ve kanat oyuncusundan ne kadar verim alabilecegini nerden biliyoruz? Alindigi varsayilan bu isimler oynasaydi Lille, Diyarbakir, Bursa, Manisaspor karsilasmalarini kazanacagimiza nasil bu kadar emin olabiliyoruz...?

Bugün karsilasmanin tamamina bakamadim. Izledigim süre zarfindan takim 2-1 öndeydi hic de fena oynamamaktaydi. Ben yine son dakikalarda bir gol yenecegi ve bu macinda berabere bitecegi korkusunu tasidim o sirada da... O durum baska, onun kökeninde yatan daha yapisal bir sorun; devre arasinda transfer yapilmamasi, Guiza'nin sahada tutulmasi, Deniz'in savunmada oynamasi filan degil...

Fenerbahce'nin sorunu daha yapisal... Maalesef cok iyi bir transfer akliyla hareket edilmiyor.

Mesela Daum'un sirf teknik adamlik becerileri sayesinde buldugu cok iyi bir önlibero olan Aurelio'yu kaybedecegini aylar öncesinden bildigi halde onun yerine koyabilecegi iyi bir önliberoyu arkasindan iki sene gecmis olmasina ragmen bulabilmis degil... Maldonado, Josico ve nihayet Cristian gibi yeterisiz isimlere harcana onca para ve baglanan ümitler duruyor kapi önünde...

Takimda Alex gibi bir oyuncu oldugunu bile bile ve bu oyuncuyla ancak hangi sartla nasil oynacagini asagi yukari kestirebildigin halde onun önüne forvet diye kah Kezman'i, kah Guiza'yi getirip koyuyorsun; ikisi de birbirine benzer özellikler tasiyan, ve bu yapida takimin tasimayacagi iki golcü tipi... Halbuki birazcik bunun üzerine kafa yoran bir futbol akli o noktaya en azindan Kezman deneyiminden sonra ve Nobre gercegini bildigi halde, Nobre'nin bir gömlek üstünü arardi... Halbuki onlar Kezman'in bir gömlek üstünü aldilar...

Koca bir transfer döneminin sonunda Brezilya'dan kanat oyuncusu getirdik degiler, oralari bildigini iddia edenler ayilip bayildi buna; adam önce acik degil sol-bek dendi o yüzden performans gösteremiyor dendi, sol-bekte ise hücum anlaminda takima iyi katkilari olsa da savunma konusunda cok cürük cikti... Bunca savunma zaafiyetini temelinde sadece Bilica mi yatmakta sizce?

Maalesef Fenerbahce yönetimi, ben onlari cogu zaman cogu yerde savunmusumdur ama yillardir transfer hamlelerinden ciddi manada cuvallamakta... Bunu yaparken en azindan son sene kötü sayilmayacak bir politika izlediler aslinda. Ama iste verim maalesef ortada... Belki de bu kadar yogun Güney Amerikali sevdasindan vazgecmenin zamani geldi...