Dienstag, 20. April 2010

Fenerbahçe-Beşiktaş: 1-0// Gölgelenmiş Zafer


Öncelikle gerek maç yazısını bu kadar geçiktirdiğim gerekse de son aylarda blogu çok ihmal ettiğim için okurlardan özür dilerim. Türkiye'ye dönüş yaptıktan sonra maalesef çok fazla internette vakit geçiremiyorum (yoksa buna çok sükür mü demeliydim) aynı zamanda benim olmayan bilgisayarlardan bağlanıyorum internete ve bu da yazı yazmak için uygun konfordan uzak kalmama yok açmakta... Böyle olunca performans düşüklüğü kaçınılmaz olmakta...

Maça dönersek... Beşiktaş maçları benim için Galatarasaray karşılaşmalarından daha değerlidir. Nasıl olmasın. Hayattımda ilk seyrettiğim karşılaşma bir Beşiktaş Fenerbahçe karşılaşmasıydı ve o zaman ben çoktan Fenerbahçeli olmuştum ve tuttuğum takım Beşiktaş karşısında tam bir hezimete uğrayarak 4-0 yenilmişti... O dönemler Milne dönemleriydi ve ondan sonraki senelerde de Beşiktaş korkunç bir üstünlük kurmuştu Fenerbahçe'ye. O zamanlardan beri zihnimde her zaman farklıdır Beşiktaş karşılaşmalarının önemi ve o gün bugündür Beşiktaş'ı yendiğimiz maç sayılarının sayısı artık artışa geçmişse de hala Beşiktaş karşısında bu takım, 3-0; 4-1; 4-0; 5-1 v. gibi skorlarla net bir üstünlük kuramamıştır. Halbuki Beşiktaş'tan, onlara karşı galibiyet sayısında pozitif durumda olduğumuz bu son zamanlarda dahi, dört gol, üç gol yediği maç sayısı az değildir.

O bakımdan ben ne olursa olsun çok rahat oturmam maçın başına. Yine öyle olmuştu ama oyuncularımız benim kadar korkumuyordu Beşiktaş'tan bu kesindi... Daha birinci dakikadan itibaren rakip sahaya yerleşip agresif bir oyunla galibiyete ulaşmayı hedefledikleri belliydi. 2. dakikada gol da geldi. Skor orda kalmaz rahatlıkla 2 ve 3. goller de gelebilirdi. Lakin diyoruz ya işte rakip Beşiktaş olunca bu takım bu skorlara ulaşamıyor bir türlü diye; yine öyle oldu, skoru farka götürecek net pozisyonları takım futbol oynayarak yakaladıysa da sonuca ulaşamadı. İşler böyle gidince aklıma hemen önceki Daum dönemindeki bir Beşiktaş maçı gelip durmaya başladı... Hani Anelka ile 1-0 öne geçmiş arkasından da farka gidecek pozisyonları ve penaltıyı dahi bulmuş ama bunlardan yararlanamayınca kör bir kurşunla beraberliğe razı olacak hala gelmiştik. Onun bir tekrarı yaşanacakmış gibi geldi bir anda bana...

Hakikaten de korkutuğum başıma geliyordu nerdeyse. Oyun anlamında Fenerbahçe'den çok geride kalmış olan ve maç içerisinde bir tane dahi pozisyon bulamayan Beşiktaş; Bilica'nın betimlemek için sıfatların yetersiz kalacağı hareketi sonucu beraberliği söküp gidecekti nerdeyse burdan... Televizyonlarda yorumlara filan bakıyorum; -olaylardan geride kalan zamanlarda futbol hakkında da konuşurlarsa- sanki sahada birbirleriyle denk mücadele içerisinde olmuş iki takım varmış gibi konuşmaktalar. Beşiktaş da bir şey oynamamış onlara göre Fenerbahçe de. Veyahut Beşiktaş özellikle ikinci yarı Fenerbahçe'yi sahasına hapsetmiş ve sağlı sollu harekete geçmiş. Bunları dinledikce acaba başka bir karşılaşmayı mı izledim ben demeden alamadım kendimi.

Çünkü Fenerbahçe'nin dört net pozisyonu varken ve bunların hiç birisi karambol değilken Beşiktaş'ın Fenerbahçe ceza sahasının içerisine giremediği net bir şekilde ortada. Karşılaşmanın belli bölümlerinde % 66'ya %34 topla oynama oranı karşılaştırmalarının belirdiği net bir şekilde görülmekte. Beşiktaş'ın ikinci yarı özellikle de Uğur İnceman girdikten sonra topa daha çok sahip olup atak yapan taraf olması ise bir hayli de Fenerbahçe'nin oyun karakteriyle alakalı. Daha önce de yazdım 'Fenerbahçe'nin son haftalarda kazandığı bu karşılaşmalarda pozisyon bulamaması biraz da onun tercihi, istese bu kadar pasif kalmaz' diye... Aynı şekilde Fenerbahçe ilk yarıda sarf ettiği eforun ve agresifliğin mükafatını kaçırdığı net pozisyonlarla alamadığı için karşılaşmanın ikinci yarısında iyi becerdiği bir şey olan geriye yaslanıp pozisyon vermeme taktiğini uygulamya koydu. Çünkü düşmüş bir güçle hala agresif oynmaya devam ediyor olsaydı fatura daha pahalı olabilirdi. Pnealtı pozisyonu öncesinde 4'e 2 yakalanmaları bence bunun bir kanıtı.

Buraya kadar hep futboldan bahsettik ve fakat maalesef bu karşılaşma da başka şeylere kurban gitti. Fenerbahçe'nin oyun anlamındaki üstünlüğünden filan bahsedemiyoruz. Galibiyeti hake ttiğinden de. Karşılaşmanın hakeminin Beşiktaş aleyhine verdiği bir çok yanlış karar Fenerbahçe'nin bence hakedilmiş galibiyetine maalesef leke sürdü.

Şimdi soruyorum;

-Hakem daha ilk penaltı pozisyonunda, Lugano'nunkinde penaltıyı verse ve Beşiktaş bunu değerlendirerek skoru eşitlese belki karşlılaşma ondan sonra öyle devam edecekti ve berabere bitecekti. İyi ama bu Fenerbahçe'nin sahada futbol adına daha çok şey yapan ve pozisyonlar üretip gaibiyeti, oyun anlamında en azından, daha çok hakeden taraf olduğu gerçeğini değiştirir miydi? Özellikle de oyunun güzelliğinin peşinde olanların, işin bu tarafından hiç bahsetmemeleri çok ilginç.

-Ernst, haksız yere kırmızı ile oyundan atılmasaydı, diyebiliyor musunuz; Beşiktaş dalga daşga geliyordu Fenerbahçe'nin üzerine, Volkan akıl almaz toplar çıkartıyordu, gol an meselesiydi ve Ernst'in atılmasıyla her şey altüst oldu? Bunu birazcık dürüst olduğunu söyleyen hiç kimse iddia edemez.

-Bobo o penaltıyı Bilica o noktayı aptalca bir hareketle kazdığı için mi kaçırdı?

-92. dakikada oyundan haksız yere atılan Toraman'ın pozisyonu muydu skordu belirleyen?

Denilebilir ki bunların yanında Emre'ye, Topuz'a sarı kart verilmeliydi çok önceden ve belki ilerleyen pozisyonlarda onların atılması sözkonusu olabilirdi... Olabilirdi olmasına da açın bakın arşivleri ligin ilk yarısındaki karşılaşmada oyun başabaş giderken Gökhan Gönül'e verilmeyen penaltı ve oyun 1-0 iken hala tartışılır olduğuna emin olduğum Kazım'ın kırmızısı olmasa kesinlikle sonucu çok farklı olacak olan maç sonrasında Mehmet Demirkol filan gibiler nasıl Beşiktaş'ın galibiyetini övecek, Denizli'yi dehalaştıracak satırlar döşemişler köşelerinde. O zaman hakem konuşmayı aklının ucundan geçirmeyenler şimdi sadece hakemi konuşuyor.

Velhasıl; ilk Galatasaray galibiyeti sonrası Bünyamin Gezer'in daha çok konuşulması, ikinci Galatasaray galibiyetinde Fenerbahçe'nin akıllı oyunundan hiç bahsetmeyip Franco'nun ve tribünlerin onu son 20 dakika alkışlayıp durması tartışılması, ve nihayet bu Beşiktaş galibiyetinde sahadaki oyundan hiç bahsedilmemesi, bunun karşısında Beşiktaş taraftarının hakemi konuşup durması ve hakemin bir anlamda maçı Fenerbahçe'ye verdiği imajını oluşturmaya çalışması beni bu itiraz noktasına itmekte.

O bakımdan Bilica hakkında yazacaklarımı da şimdilik bir kenara koyma taraftarıyım çünkü başta Alex ve Volkan olmak üzere bu galibiyeti hak eden ve bunu oyun oynarak kazanan yığınla Fenerbahçeli topçunun başarısına bir gölge de ben düşürmek istemem...