Sonntag, 3. Mai 2009

Besiktas-Fenerbahce:1-2


Macin acik ara favorisiydi Besiktas... Kimse Fenerbahce'ye sans taniyormu... Radikal gazetesinin her derbi öncesi yaptigi ünlülerden tahminler kösesinde Besiktas'in galip gelecegini iddia edenlerin sayisi digerlerini en az ona katlamisti. Cok bilmis Demirkol, derbilerin sonucu belli olmaz ama diyen partneri Fuat Akdag'a gevrek gevrek, "bu sefer belli ama ya, sonucun ne olacagi acik" diyordu... Dogru mu uydurma mi; bilmiyorum, Yusuf, Ugur'a sizi besleriz dedigi iddia ediliyordu vs. vs. vs.

Anlasilan bütün bu dile getirilenler Fenerbahce'nin maca daha iyi motive olmasini saglamis... Fenerbahce'nin Galatasaray karsisindaki rezalet oyununu gördükten sonra "Bu takimdan utaniyorum" demistim. Cünkü ben her ne kadar, yönetim, Aragones, bu sezonki elde edilen basarisizlikta en büyük sorumlularsa da, Fenerbahce'nin mevcut kadrosunun orta koydugundan cok daha iyisini yapabilecegine inaniyorum... Simdi ayni mantikla bugünkü  mactan sonra Fenerbahcelileri kutlamak ve takimdan gurur duymak gerektigi söylenebilir, ama acikcasi bu da cok icimden gelmiyor... Yukarda yazdigim gibi, Aragones'in sistemine uymuyor olabilir bu takim, ama yine de istedikleri zaman bu sistem icerisinde de ise yarar performanslar sergileyebiliyorlar... Iste bunun örnegi bu aksamki mac... Kayserispor karsilasmasi... Ilk yarida elde edilen Galatasaray galibiyeti... Kupada oynanan hemen hemen bütün karsilasmalar... Belli ki oyuncular acik ve net sekilde oynamiyorlar, yeterince mücadele etmiyorlar... Bugün cok daha iyi bir yerde, ayni hoca ve sistemle olmak mümkünmüs...

Neyse maca dönersek... Fenerbahce genel itibariyle bakildiginda hak edilmis bir galibiyet aldi... Guiza, Semih cok iyi oynadilar... Guiza'nin faydali olabilmesi icin Fenerbahce'nin ilerde cift santrafor oynamasi gerektigi bir kez daha anlasilmis oldu... Fenerbahce Holosko'nun golüne kadar oyuna daha cok hakim olan tarafti... Bir ara topla oynama oraninin %61 e %39 Fenerbahce lehine oldugunu gördük... Sadece rakip oyunculari degil kendi oyuncularini da terörize eden Emre'nin oyundan alinmasi muazzam bir karardi, ama maalesef onun yerine giren Deniz, kendisinden beklenmeyecek derecede kötüydü... Belki o da Aragones'in -bence- ona karsi yaptigi bu forma haksizliklarina karsi artik dayanamiyordu... Golden sonra Besiktas'in hirslanmasi tabii ki beklenen bir durumda ama bu kadar cok Fenerbahce üzerine gelebilmesi önce Emre, arkasindan da Semih'in oyundan cikmasi ve onlarin yerlerine giren Deniz'in beklendiginden kötü olmasi Kazim'in ise zaten top saklama yeteneginin olmamasi ortasahanin tamamiyle Besiktas'a gecmesine yol actigi icin mümkün olabildi... Yani aslinda Aragones, konta atak oyuncularini oyuna sokarken bunlardan beklediklerini alamadigi gibi takimin top tutabilme yetenegine sahip birkac ismini de disariya aldigi icin son dakikalarda gelen bu yogun baskinin en büyük sorumlusu oldu... 

Fenerbahce'de dikkat cekilmesi gereken iki isim daha var. Ali Bilgin ve Gökhan. Onu stoperde görmek saniyorum cok büyük bir süprizdi ama oldukca iyi bir oyun ortaya koydugunu söylemek saniyorum cok abarti olmaz. Aragones mactan sonra, 'bekten daha faydali olabilecegini düsünüyorum stoperde, bek oynarken hücumdaki son toplari kullanmada her zaman hata yapiyordu' demis... Iste Aragones'i bu yüzden seviyorum ben... Her seferinde Gökhan Gönül'ün sagbekteki bu savrukluklarindan sikayet ederim ama kimseye anlatamazdim bunu. Ali Bilgin ise her gecen gün biraz daha üzerine koyarak ilerliyor sag bekte... Belki de bu durum Gökhan Gönül'ün o bölgede alternatifsiz olmasindan dolayi yaptigi zaman zaman sorumsuz hareketlerini de kontrol etmesini saglar... 

Besiktas ise, Fenerbahce nasil beklenenden iyiyse, beklenenin cok altinda kaldi... Ernst saniyorum geldiginden bu yanaki en kötü futbolunu oynadi... Bobo, Gökhan Gönül karsisinda boy avantajini dahi kullanamadi... Holosko'yu ayri bir kenara koymak lazim, attigi gol tek kelimeliyle muazzamdi... Sivok, anormal derecede sert bir oyuncu... Ki bu bahsettigimiz kontrolsüz bir sertliktir ve aslinda sadece rakip oyuncu icin degil kendi sagligi icin bile tehdit olusturuyor... Rüstü, bir türlü bikmadi su gol yiyecegini anladigi anda pozisyonu birakip ellerini kaldirip yan hakeme bakmaktan... Hali saha topcusu Yusuf, üzerine dogru düzgün baski uygulamayan Eskisehirli futbolcuya attigi calimla dillere destan olmustu, saglam bir savunma hattiyla karsilastiginda hicbir varlik gösteremeyecegini bir kez daha gördük... Delgado, ben ondan cok ümitliyim ama maalesef bu macta bekleneni veremedi Besiktaslilar adina... Denizli'den hoslanmam ama Yildirim Demirören'in üzüntülü halini gördügüm zaman Besiktas icin 'sampiyon olsunlar be' dedim kendi kendime...

The Crucible'de final: Higgins-Murphy


Dünya Sampiyonasi'nda finalin adi az evvel kondu. 

Daha evvel Ronnie O'Sullivan'i, kendi üstün performansiyla degil, Ronnie'nin ücüncü sinif snookeri sayesinde yenmeyi basardigi icin bir centilmen sporu olan Snookera hic yakismayan masa basi galibiyet böbürlenmeleri ve bögürmeleriyle igrenc bir insan oldugunu belli eden Mark Allen'e agzinin payini veren usta ve ayni zamanda beyefendilik abidesi Higgins'ti finale cikan ilk isim... Higgins biraz konsantre sorunu yasamasa cok daha erken bitirirdi sevimsiz yavrucak Mark Allen'in isini...

Ikinci isim de, bir hayli cekismeli gecen Murphy-Robertson karsilasmasinin galibi olan Murphy oldu... Murphy bu eslesmeden evvel Steven Hendry'i elemisti... Ondan evvel de Marco Fu'yu... Onlarda da aynen Robertson karsisinda oldugu gibi oldukca stabil ve üst düzey bir oyun ortaya koymustu... En büyük silahi stabilitettir kendisinin ve finalde de öyle olacak...

Rakibi Robertson ise, cok formsuz olan Steve Davis'i 10-2 gibi ezici bir skorla elemisti... Hadi Davis cok formsuzdu... Ama ondan sonra da Alister Carter -ki kendisi gecen sezonun finalisti ve bu sezonun da favorilerinden olarak gösteriliyordu- perisan etmisti... Bu sezonun The Crucible'deki en muhtesem maclarini cikartiyordu... Ve dünya siralamasinin ikinci sirasindaki Maguire'i masaya bile yaklastirmamisti... Yani Allen'in birinci siradaki O'Sullivan'i elemesi gibi birsey degil bu... Onda Allen cok hata yapiyor ve ücüncü sinif snokerci gibi oynayan O'Sullivan bunlardan faydalanamiyor üstüne ayni hatalari kendisi de yapiyordu... Robertson ise Maguire'i masaya bile yanastirmadi dogru düzgün... Iste bu delismen oyunu ile artik O'Sullivan degil sensin benim adamim demeye baslamistim ki, Murphy karsisinda zaman zaman evveli maclarini hatirlaran isler yapsa da genel anlamda bir hayli düsük bir pot oraniyla oynadi... 7 Frame üst üste kazanrak her seye ragmen ortak olmayi basardigi bu yari final karsilasmasinda yine bahsettigim düsük pot oraninin kurbani olarak son üc framei kaybederek 17-14 yenik ayrildi...

Simdi cok güzel bir final bekliyor bizleri... 

Benim favorim de gönlümün istedigi de Higgins'tir...