Freitag, 25. Februar 2011

Shameless


Yeni bir ülkeye yerleşmenin en güzel yanlarından bir tanesi... Henüz daha yeterli sayıda ve dozda edinilememiş arkadaşlıklar varken ve boş vakitlerin çoğu evde harcanırken yapılan en güzel şeylerden bir tanesi herhalde işe yarar tv kanalları ve programlar keşfetmek. İşe yarardan kastım, eğlenceli.
Almanya'dan döndükten sonra keşfettiğim bir kanal e2. Gecenin ilerleyen satlerinde alt yazılı yayınladıkları dizileri ilgimi çekiyor. Ama bir tanesine kadar rastladıkça izliyordum. Fakat daha yakın zamanda yayınlanmaya başlayan 'shameless' apayrı bir tad verdi bana. Mizah ve Zeki Demirkubuz filmlerinden tanıdık olduğum iç burkan hüzün güzel bir karışım içinde.
Bu kanalın zaten belli bir izleyici kitlesi vardır ve onlar çoktan farketmiştir diziyi. Ama ben yine de hatırlatmak veya tavsiye etmek istiyorum: Shameless, perşembe geceleri 23:00'de e2'de. Gecenin daha ilerleyen saatlerinde de tekrarı var.

Hayal kırıklığının adı: FB Ülker


Basketboldan teknik anlamda futbol kadar anlamam. Zaten farkındasınızdır, futbolda da genelde maçları teknik yönden irdelemekten uzak duruyorum. Çünkü aynı şeyleri bir klişe çerçevesinde tekrar edip durmak zorunda kalıyorsunuz bir süre sonra.
Efendim Alex geriye az geldi, filanca ileriye destek vermediği için takım hücumda çoğalamadı, bekler ortasahanın birer parçası olamadılar... Bunları ne okuduğum yazılarda duymak istiyorum artık ne de kendim birşeyler söyleceksem sohbetimin içerisinde malzeme etmek... Hal böyleyken zaten teknik olarak hakkında fazla malumatım olmayan basketbol müsabakası üzerinde teknik analiz yönünden bu yazıda topa girmem sözkonusu olamaz...
Ben her zaman olduğu gibi duygularımdan bahsedeceğim. Kafamın anlamadığı, rasyonel bir temele oturtamadığım, anlamlandıramadığım soruları ortaya bırakıp çekileceğim geriye...
Fenerbahçe Ülker pekçok taraftar topluluğunun da nefret objesi olan baş belası Tanjevic'inden kurtulup yine o taraftar topluluğunun büyük aşkı Aydın Örs ve basketboldan anladığını iddia edenlerin övgüyle bahsettikleri bir koçla başladı sezona...
Diyorum ya ben meseleye uzağım; o yüzden eli kalem tutan ve bu konuda yazı yazan herkesin söylediklerini kayıtsız şartsız kabul ettim. Buna göre Spaja müthiş hocaydı, Ukiç inanılmaz bir transferdi, Lavrinoviç şöyleydi, beriki böyleydi... Fakat dünkü maçtan sonra şunu düşündüm: Anlaşılan benim basketbolda referans kabul ettiğim Fenerbahçeli basketbol severler, PcLion Fc adlı blogtaki arkadaş gibi. Onun Galatasaray'ın her gerçekleştirdiği transfer sonrası büyük bir heycanla ve pozitif düşüncelerle bezediği yorumlarının nerdeyse hemen hepsinin bir süre sonra birer boşluğa düşmesi gibi...

Ukiç... Dün kötü günündeydi de böyle oldu.. kabul etmiyorum. Daha evvel de çok önemli maçlarda benzeri 'saçmalıklarına şahit oldum.

Takım... Rakibi ne istiyorsa ona izin verdi. Belki zaten çok olası değil ama, rakibine kendilerinin onlara attığı farktan daha az bir sayıyla yenilmeye dahi gayret göstermediler. Demek ki takım olamamın tek sorumlusu 'manyak' Tanjeviç değil...

Koç... Takım helva gibi dağılırken hiçbir şey yapmadan izlemek ne anlama gelmektedir?
Elbette FB ülker'in bu sezon gösterdikleri takdire şayan. Ama herhalde öncekilere yapılan haksızlıkları da es geçmemek lazım. Başarıya ulaşılan yola kolay girilmiyor. O takımı yaratmak da kolay olmuyor.