Montag, 1. März 2010

Bir ihtimal daha var; o da gitmek mi dersin?


Esasinda bugünden itibaren biraz daha iyi bir araliktayiz... Son Istanbul B.B maglubiyetiyle birlikte aci, korktugumuz gercekle yüzlestik, karsi karsiya kaldik... Korkulanla karsi karsiya kalmak durumunda olmaktir esasinda bizleri geren, cileden cikartan... Ama o korkulanla karsiya karisya kalindiktan sonra belki o sok, o öfke, o üzüntü ve o kederle kaplanir beden ama bir süre sonra rahatlayacaktir... Cünkü ona haftalardir, belki aylardir korkulu anlar yasatan sey gelmistir artik... Daha ötesi yok...

Iste bu noktadan sonra tartismak artik daha sagliklidir...

Simdi birincisi su lig artik nasil nihayete erecektir? Fenerbahce'nin hala sampiyonluk sansi vardir ama bu saatten sonra ümitli olmak sadece Nietschze'nin dedigi gibi iskencenin süresini uzatacaktir... Fenerbahce takim halinde ne kadar silkinir ve ligin geri kalaninda, neresiyse orasi, en iyi yerde ligi bitirmeye calisirsa o kârdir... Esas dönüsüm icin ise yazi beklemek lazim. Lig sonunu...

Fenerbahce'nin yaklasik 12 yildir görevde olan bir baskani var. Bu baskan uzun zamandir, tüm yaptiklari ve yapamadiklariyla, kabul edilmesi gerek ki camiasi tarafindan cok sevilmemekte ve deslenmemekte...

Belki de esas dönüsüm Baskan'in görevi birakmasidir... Daha düne kadar Baskan'i genel hatlariyla desteklerken bugün bunu yaziyor olmam bir celiski degil midir ey okur?

Aciklayayim efendim:

Benim Fenerbahce'nin Baskaninin görevi devam edecek olmasi ihtimaliyle ilgili hicbir problemim yok hala... Ama su bir gercek ki Fenerbahce'nin sabirsiz ve kolay kolay mutlu olmayan camiasi benden mütesekkil degil. Filmi biraz daha geriye götürelim. Söyle sezon basina...

Galatasaray camiasinin sene basindaki istahi, hevesi ve takimlarina olan inanci Fenerbahcelilerde yoktu... Bunun nedenleri de saniyorum, benim her zaman iddia ettigim ve son günlerde aldigim tepkilerle anlasildigi kadariyla herkesin hemfikir olmadigi Galatasaray camiasinin Fenerbahce camiasidan daha cok takimina güvenen ve iyimser camia olmasinin yaninda, Fenerbahce camiasinin Aziz Yildirim'a karsi artik doymus olmasi, onlar icin cok eski ve tanidik bir yüz olan Daum'un hicbir heycan yaratmayisi ve en önemlisi de Aziz Bey'in sözü verdigi "öpen takim" metaforunun gerceklesmesi adina somut kadro revizyonuna gidilmemesidir...

Yani taraftarin illallah dedigi Selcuklar, Denizler (ben bu ismi seviyorum), Ali Bilginler, Ugurlar, Vedersonlar yer yerinde duruyordu cünkü sene basiyla birlikte... Santos ismi bir miktar heycanladirmis camiayi ama onun da etkisi cok kisa sürdü...

Sezona kafadan Galatasaray avantajla girmisti cünkü camianin destegi Fenerbahce'ye oranla daha fazlaydi... Daha dogrusu Fenerbahce'de isler bir miktar tökezlese takimin ve yönetimin üzerine ciddi manada negatif etki yaratacak taraftar enerjisi Galatasaray'da yoktu... Bunun ne kadar önemli oldugunu ise birkac hafta öncesinden görmeye basladik...

Cünkü son haftalarda iyi oynadigi halde sonuca gidemeyen takimin (bugünkü Istabul B.B macini haric tutuyorum) bu perisanliginin, yani o golleri atamama ve bu aptal golleri yeme perisanliginin üzerinde sanssizlik kadar o taraftar baskisi da vardi bence... Filmi basa saralim derken de isaret etmek istedigim buydu...

O halde simdi de ileri saralim... Bu taraftar desteksizligi ile Aziz Yildirim göreve devam da etse seneye bu tahammülsüzlük tehdidiyle cok daha fazla karsi karsiya kalacagiz... Ve yine takimin böyle bir düsüs dönemi oldugu sirada (ki her ligte her takimda bir sezon icerisinde bunlar mutlaka olur) o zaman takim üzerindeki bu baski isleri daha da cikilmaz hale getirecektir...

Burda bu son haftalarin kötü sonuclarindan sadece taraftari sorumlu tuttugum sonucu cikmasin... Esas eksiklikleri son zamanlarda yazdigim postlarda söyledim zaten, en azindan kendi acimdan eksiklik olarak gördügüm seyleri; yani iste kadro faktörü, bunu kurarken uygulanan aklin yanlisligi, sanssizlik filan...

Burdaki taraftar vurgusu ise daha cok bu dönemlerde islerin daha da kötüye gitmemesi/ gitmesi veyahut bir diger ifadeyle bu krizden daha cabuk cikilmasi anlaminda islerlik kazanir ki Aziz Yildirim ile devam edildigi müddetce bu hep aleyhimize olacaktir, cünkü net bir sey ki bu camia bu baskani istemiyor artik...

Iste AZiz Yildirim'in gitmesi gerektigini birden bire düsünmeye baslamam bundan...

Pekii gerceklik de böyle mi olacak? Biz Yildirim'in gitmesinin iyi olabilecegini söylüyoruz ama biliyoruz ki bu isler bizim isteklerimize olmuyor...

Benim bu camiadan edindigim tecrübe sunu söylemekte, Aziz Bey, belki yine bir gidiyorum filan numarasi cekecektir ama niyahette yine gelip oturacaktir o koltuga...?

Iste o andan itibaren isler nasil sekil alir acikcasi hicbir fikrim yok... Cünkü teknik adami gönderse kim gelecek? Kendileri cünkü son zamanlarda bizlere hic "iste bu hoca" dedirtemiyor... Diyelim getirdi...

Gecen sezon ki o berbat sezonun arkasindan dahi Carloslu, Deividli, Alexli takimi bozmamis bozamamis baskanin bir de bunlarin üzerine Cristian ve Santos gibi iki vasati eklemesi sonrasinda, Yildirim kalsa bile cok büyük bir kadro revizyonuna girer diyebiliyor muyuz; Ben bu sezonki manzaradan itibaren bunu diyemiyorum artik...

Hatta belki dikkatli okurlar hatirlar bu blogta, ligin basladiginda bu takimin Aragones takimindan farki nedir veya ne kadar diye sürekli sordum...? Sebebi iste bu kadroydu...

Yine de her seye ragmen sunu söyleyebiliriz: Bu takim bu hallere düsecek takim da degildi... Esasinda bütünüyle AZiz Yildirim bu hallere düsecek baskan degildi... Bazi bloglarda okudum, uyuma baskan Galatasaray senin dömeninde 7. sampiyonluguna gidiyor deniyordu...

Simdi sapkamizi önümüze alip düsünelim... 2005-2006 sezonunda kazanilan Galatasaray sampiyonlugundan Yildirim ne kadar suclanabilir ki? Ya da 2007-2008 sezondaki Zico'nun o Avrupa'da firtina gibi esen takiminin sampiyon olamayip da o sezon Galatasaray'in sampiyon olmasindan, Yildirim ne kadar suclanabilir?

Ya da ilk göreve geldigindeki firtina Galatasaray dönemleri... Unutmamak lazim ki Galatasaray o dönemlere ondan yillar önce temellini attigi yapisal dönsümlerle ulasti... Aziz Yildirim öncesi Fenerbahce ise kulübü kendi cikarlari icin kullanan Baskanlarin ve baskanlar üzerinde gerisinde sahip olduklari oy gücüyle nüfuz sahibi olmak isteyen grup baskanlarinin cekistigi bir ciftlikti... O yapisal dönüsüm hamlelerini atmak, atmaya calismak ise, eksik gedik, ancak Yildirim döneminde oldu... Yildirim geldiginde biraz da bu kendisinden önceki cürümüslügün dezavantajlarini yasadi...

Tabii bunlardan öte bir de su gercek var. Futbol icerisinde sadece sizin degerlerinizin ve girdilerinizin islem görüp sonuca ulastigi basit bir oyun degil... Baskalarinin da parametleri bu isin icinde rol oynuyor... Yani siz de bir seyleri dogru diye yapiyorsunuz ama rakibiniz de kendisine göre yine ayni sekilde kendi dogrularini yapmak icin ugrasiyor... Bunun yaninda pekcok cevresel etken var... Hakem, sanssizlik, sakatlik, hava sartlari filan falan... Yani birgün geliyor ve sizin dogru dediginiz hicbir sey gecerli olmayabiliyor, buna mukabil rakibininiz dogrulari daha iyi sonuclar verebiliyor...

Bu da olabilir, burda da yapacak cok fazla birsey yok aslinda... Kabullenmekten baska... Cünkü, son haftalardaki bütün bu sanssiz maglubiyetler (ki kim ne derse desin ben dünkü Istanbul B.B. karsilasmasina kadar oynanan, Diyarbakir, Manisaspor ve Bursaspor karsilasmalarinda bu takimin puan kayiprlarini asla haketmedigini düsünüyorum) olmasa da sonuc takimin lehine olsaydi simdi cok baksa seyler konusuyor olurduk... Bu takim, bu Baskan ve bu teknik direktörle...