Montag, 24. August 2009

Arbeitssieg; Diyarbakirspor-Fenerbahce: 1-3


Almancada güzel bir futbol terimi var: Arbeitssieg. Bugünkü Fenerbahce galibiyetini tanimlamak icin "cuk" oturan bir tabir. Bir takimin kazanmasi gereken bir karsilasmayi, zorlanarak da olsa, kötü oynayarak hatta dökülerek de olsa bir sekilde kazanmasi neticesinde elde edilen galibiyetler icin söylenir.

Diyarbakirspor karsilasmasinin kolay gecmeyecegini tahmin edebiliyorduk. Böyle kolay gözüken karsilasmalar, hele bir de deplasman mücadelesi ise sizin icin bir kâbusa dönüsebiliyorlar... Bunun en taze örnegini Mainz'de gördük, Bundesliga'da.

Dedigim gibi mac baslamadan önce karsilasmanin zor gececegini ama yine de Fenerbahce'nin kazanacagini düsünmekteydim. Gelgelelim, karsilasmanin ilk yarisin ilk 20 dakikasindaki görüntüyü görünce sezonun ilk puanini Diyarbakir'in cimlerinde biracakacagimizi düsünmeye baslamistim.

Cünkü sahada bir hayli "zehirli" bir mücadele vardi, yani oyuncular cok gergin, tribündekiler öfkeli, ikili mücadeleler cok sertti; ayni zamanda Fenerbahce henüz daha sahaya yerlesememis, oyununu kuramamis ve savunmasindaki hatalar dizisinin bir sonucu olarak 1-0 da geriye düsmüstü.

Yani puan kaybetmek icin hersey müsaitti. Ama Daum'un ögrencileri 2005-2006 sezonunda yasadiklari akil kacirtici deplasman kayiplarini tekrarlamaya niyetli degil bu sezon. Ilk yari bitmeden atilan muazzam gol, Fenerbahce'ye maci getireceginin habercisi olmustu saniyorum. Fenerbahce o dakikaya kadar topu sahaya yaymakta, mesur ayaga bas oyununu oynamakta zorlaniyordu ama o dakikada muazzam bir kombinasyon ve pes pese yapilan 7-8 pasla gole ulasti.

Iste Fenerbahce'nin bundan sonraki cikmasi gereken mertebe, böyle sert ve sizi agresif presle yildirmaya calisan takimlar karsisinda bu olaganüstü pas dolasimini daha siklikla yapabilecek hale gelmek. Fenerbahce'de böyle rakipler karsisinda bu isleri koca 45 dakikada ancak bir defa filan yapiliyor su dönemde. Bkz. Sion karsilasmasinin ilk yarisi. Bkz. Diyarbakirspor karsilasmasinin ilk yarisi.

Ilk yariyi 1-1 ile bitirmek yetti Fenerbahce'ye... 1-0 geride girseler ve ikinci yarinin hemen basinda da gol bulamamis olasalar isleri cok zor olurdu ama öyle olmadi; hem devreye 1-1 girdiler hem de ikinci yarinin basinda(55. dk.) Kazim ve Emre üretimi muhtesem bir gol daha attilar. Hem ilk golde hem de ikinci goldeki büyük payi ile Emre'nin Fenerbahce icindeki rolü ve önemi gittikce artiyor. Hayranlikla izliyoruz.

Karsilasma 1-2 olduktan sonra iki takim da oyun disiplininden koptu. 1-3 olduktan sonra da sahada futbolun estetiginden uzak sacma sapan bir rus ruleti vardi. Iki takimin da ortasahasi yok olmus; topu alan rakip kaleye inmekteydi... Bu sürede Fenerbahce'nin bir gol daha cikartabilmesi lazimdi; beceremediler...

Fenerbahce'de, Gökhan, Emre, Kazim sahanin en iyisi ve alinan galibiyetin en büyük mimarlariydilar... Semih, Guiza, Cristian ve Santos vasatin üzerine cikamazken; Lugano, Bilica ve Carlos tam manasiyla döküldüler...

Lugano'nun karsilasma icinde yaptigi hatalari, Fenerbahce'nin yedigi goldeki payini, Bilica'nin uygulamaya calistigi bazi ofsayt pozisyonlarini yer tutuslarindaki yanlislik nedeniyle bozmasini bilmiyorum izledi mi, Önder'in mac icerisinde yaptigi hatalari cimbizla cikartip cikartip yazanlar. Lugano'nun ayni zamanda hakeme yönelik yaptigi bir isaret var ki hakem sirti dönük olmasa kirmizilik. O dakikada saniyorum karsilasma hala 1-1 ve Lugano atilmis olsa 10 kisi ile Fenerbahce maci kazanabilir mi; belli degil... Ama iste bu Güney Amerikalilarin ayricaligi oluyor sürekli bu camiada... Böyle bir adam bastaci edilebiliyor.

Bilica da Lugano gibi günün en kötülerindendi, hatta ondan da kötüydü. Carlos zaten Fenerbahce'nin her zaman icin en zayif halkasi ama Fenerbahce'nin isimlere cok önem veren hocasi elbette onunla oynamaya her zaman devam edecek. Ocak ayinda gitmesi beklenen bir isimle oynayip durmak yerine onun yerine kim devam edecekse ona simdiden yatirim yapilsa fena olmaz herhalde...

Sonuc itibariyle Fenerbahce zaman zaman cok karanlik ama ayni zamanda kimi bazi yönleriyle ümitli olmamizi saglayan oyunuyla kazasiz bir sekilde yoluna devam ediyor.

Galatasaray ve vaat ettikleri

Galatasaray; her seyden evvel bol gol vaat ediyor, izleyenlere, taraftarlarina... Ayni zamanda sürekli hücum eden ve gol arayan bir takim vaat ediyor. Rakibin kim olduguna bakmaksizin doksan dakika boyunca gol kovalayan.

Blog dünyasindan ögrendigim bir sey var ki, Galatasaraylilar takimlarina cok güven duyan, patalojik düzeyde iyimser bir taraftar toplulugu.

Gökhan Zan faciasini bile muhtesem bir transfer olarak selamlamislardi. O bakimdan, Elano, Baros, Keita, Arda gibi oyunculardan kurulu hücum hattina sahip bir kadronun ve herseyden evvel bunlarin basinda Rijkaard gibi bir calistiricinin bulunmasinin bu taraftarlarda yarattigi eforiyi tahmin etmek hic de zor degil. Taraftarlarin tasidigi bu heycani ve arzuyu futbol takimi da kendi icinde tasimakta...

Mactan sonra oyuncularin tek tek Rijkaard ile kucaklasmasi, Rijkaard'in burdaki isine dört elle sarilip her seyi en azindan simdiye kadar dört dörtlük yapmasi, bu durumun ispati aslinda...

Galatasaray henüz kendisini zorlayacak bir rakiple karsilasmadi. Kazandigi karsilasmalarda aslinda bir hayli tuhaf isler de oldu. Gaziantep'in savunmasi berbatti. Denizli ise devreye penalti yaparak 1-1 girmese belki baska isler acardi basina. Kayserispor karsisinda da, atilan ilk 2 gol, "höh" artik dedirten cinslerdendi... Yani aslinda Galatasaray farka hep rakiplerinin gardi düstükten sonra gitmesini basardi. Rakiplerin o gardinin düsmesinde de yapilan cok acayip hatalarin, kendi kalesine atilan gollerin rolü cok büyük. Galatasaray da bütün mac boyunca golü düsününce farklar kacinilmaz oluyor...

Ama diyelim orta sahada iyi pas yapan, geride cok iyi alan daraltip hiz kontra ataga cikabilen ve yan toplarda saglam durabilen bir takim karsisinda ne yapabilir Galatasaray bilmiyoruz; cünkü böyle bir takimla henüz karsilasmadilar...

Benim sampiyonluk adayim Fenerbahce; cünkü Fenerbahceliyim. Ama objektif kriterlerle en azindan su anda ortaya cikan görüntüye bakarsak, Galatasaray'in sampiyonluga en yakin takim oldugunu görürüz. Cünkü, yönetim, taraftar ve takim arasinda muazzam bir güven ve sevgi bagi var. Inanmislik denilen olgu bu olsa gerek. Fenerbahce taraftari öyle degil örnegin; yapilan transferleri selamlarken her firsatta Aziz Yildirim'a lanet okuyan insanlarin cogunlukta oldugu bir taraftar toplulugundan bahsediyoruz. Kendi takimlarindaki oyunculardan, mesela Önder'den, Selcuk'tan nefret eden ve oynanacak olan bir karsilasma öncesinde keske Fenerbahce bu macta col gol yese de Önder'i gönderseler surdan diyebilen kötücül insanlari okuyabiliyouz Fenerbahceli bloglar arasinda.

Fenerbahce'de birkac maclik puan kaybiyla Galatasaray'da yasanacak olan birkac maclik pespesine puan kaybinin yaratacagi olumsuz hava aynisi degil; onu anlatmaya calisiyorum.

Somut örnek vereyim: Galatasaray sampiyonlugu kacirmak üzere olursa taraftarlarin cogu, bu futbolun adaleti yok, bu takima sampiyonluk yarisirdi, diyecekler.

Fenerbahceliler ise, savunma göbegini zayif kurdugu icin-bence olabilecek sartlar icinde en iyisini kurdular ama ben genelin düsüncesinden bahsediyorum- yönetimi suclayacaklardir...

Iste bu ruh halinin farkligi da biraz önplana cikartiyor Galatasaray'i...