Samstag, 31. Januar 2009

Trabzonspor cok istahli...

Günün ilk iki karsilasmasi tahminlerimin dogrultusunda sonuclanmisti, bu hafta tahmin isinde iyiyiz hadi bakalim derken, ilk darbeyi cok gecmedi, günün ücüncü macindan aldik. Beraber sonuclacagini iddia ettigim Ankaraspor-Trabzonspor karsilasmasi, Trabzon'un üstelik de oldukca rahat bir sekilde 2-0 lik galibiyetiyle sonuclandi.

Karsilasmanin iki golünün de gecen hafta kacirilan Fenerbahce galibiyetinin bas sorumlusu olarak gösterilen iki golcü Gökhan ve Umut'tan gelmis olmasi oldukca manidar, dogrusu. Trabzon Ankaraspor'u cok iyi kilitledi, cok ciddi pozisyonlar da vermedi, birkac pozisyon bulduk Ankara ama, bunlari da bonkörce harcadi. Lakin Trabzonspor öyle bir görüntü sergiliyordu ki; o golleri atmis olsa Ankara, Trabzon'un elinden kurtulmasi mümkün yine de olmazdi. Trabzon her gecen hafta anlasilan o ki bir miktar daha ileriye gidiyor. Tabii yillarin birikmisligi sampiyonluk özleminin basariyla atlatilan her hafta sonrasi takimi biraz daha istahli ve motive hale getiriyor olmasi onlar adina en büyük sans. Oldukca muazzam bir kaleciye sahipler; yillar sonra ilk defa. Song ve Egemen, kemik gibi "masallah". Gökhan ve Umut, belki Sampiyonlar Ligi'nde basarili olmak isteyecek bir takim icin yeterli bir "duo" degil ama, bu ligi kazanmak icin fazlasiyla yeterli. Cale, daha ilk geldigi günden beri begendigim bir oyuncu. Collman da su anki varolan hedef icin yeterli geliyor. Selcuk, bence en iyi yerli oyuncularimizdan. Bütün bunlarin yanina yukarda bahsettigim istah ve takimin oyun ritminin cok iyi oturmus olmasi, Trabzonspor ile ilgili sampiyonluk sansi konusundaki kötümserligi degistiriyor demeliyim.

Rakip Ankaraspor cephesinde ise ortaya konulan islerden cok hosnut kalmadim. Ankaraspor bu maca kadar 33 puandaydi. ligin dördüncü sirasindaydi. Besiktas ve Fenerbahce'yi altina almisti. Galatasaray'in ise gerinsindeydi ama averajla. Oldukca göz kamastirici bir bilanco. Tabii bunlari yapabilmis bir takimdan kendi evinde oynadigi bir karsilasmada insan biraz daha iyi bir performans bekliyor. Cünkü, Ertugrul Saglam'li Kayserispor'un, ve Sivas'in yaptigini yapmasini bekliyorsunuz Ankara'dan da, ama görünen görüntü su haliyle bunu vermiyor. Belki gelecek sezon....

Ankaraspor'da yeni transfer Meye'yi iki mactir oldukca genis bir zaman izleme sansimiz oldu. Kupadaki Denizlispor macinda 70 dk. ve Trabzonspor karsisinda 90 dakika sahadaydi. Sonuc hic tatmin edici degil. Söyle aciklamaya calisayim. Ankaraspor ilerde tek bir golcü birakiyor, onun arkasinda fuleli, hizli, bileklerine hakim üclü bir hat kuruyor (Neca-Bilal, Özer, Mehmet Cakir), bu hattin gerisini ise ikili bir önlibero ile tutuyor. Bekleri siklikla hücumda görüyoruz. Simdi bu sistemde forvetteki oyuncunun klasik bir tabir olacak ama; iki özelligi bünyesinde tasimasi gerekiyor. Sirtini rakibe yasayip kendisinin gerindeki arkadaslarindan aldigi paslari saklayip takimin hücumda cogalmasini saglayacak bir oyuncu olabilmeli. Bu birinci özellik. Bunun icin en önemli sartlar, oyuncu cok güclü olmali ve ayaklarina hakim olmali. Meye güclü görünüyor ama ben 90 dakika boyunca birakin Egemen veya Song'u, zaman zaman birebir mücadele icerisinde oldugu Serkan'a karsi dahi fiziksel bir üstünlük kurdugunu görmedim. Haliyle de hicbir top saklayabilme, takimini rakipleri devire devire (M. Yildiz gibi) hücuma tasima mahirligini göremedik.

Bu tarz bir oyun kurgusunun golcüsünde beklenilmesi gereken diger özellik ise, cok hizli kosular yapabilmesi, genis alanda karsisina aldigi rakip savunmaciyi ikili sikistirma yoksa cogu zaman gecebilmelsidir. Birkac kez Meye'nin Trabzonspor savunmasini takim ilerdeyken az adamla genis alanda yakaladigini gördüm ve hicbirinde karsisindaki tek bir kisiden olusmus Trabzonspor savunmasini gecemedi. Geride biraktigi 160 dk. da bir golcü rakip kaleye tek bir sut cekmez mi; Meye'nin ben ne Denizlispor karsisinda ne Trabzonspor karsisinda rakip kaleye gönderdigi tek bir sutunu dahi görmedim. Mehmet Cakir yokladi rakip kaleyi, Özer , Neca yokladi, Hurriyet, Adem ikilisi ha keza. Hatta Ramazan ve Erhan gibi iki savunmaci dahi rakibi sutlariyla tehdit ettiler ama santrafor Meye'nin tek bir sutunu görmedim ben. Bilmiyorum cok mu erken bu yargi icin ama, asla tatmin edici bir transfer degil.

Daum ile FC Köln üzerine hasbihal

Daum bundan iki sene evvel yaklasik olarak cok ciddi bir riskin altina girmis, tarihi güclü geleneksel ama ayni zamanda 80'li yillardan sonra mütemadiyen krizler icerisine olan sorunlu bir camianin beklentileri büyük bir döneminde Köln'ün basina gecmisti. Hans Peter Lotour'dan devre arasinda aldigi takimini o sezon sonunda bir üst lige, 1. Bundesliga'ya cikartamamisti. Ama esas olarak ondan beklenen bir sezon sonraki basariydi zaten. Bastan baslayabilecegi, transferlerini kendi yapabilecegi bir sezona basliyordu Köln ile ve yapmasi gereken 1. Bundesliga'ya cikmakti. Zorlandi, hem de cok zorlandi, uzun bir süre tabelada ilk üce dahi giremedi, ama basardi, Köln'ü 1.Bundesliga'ya cikartti.

Simdi de amac, takimini orda tutabilmek evvella. Daum bu; vizyonu genis bir adam. Fenerbahce'ye israrla Appiah'i aldirdiginda, hem de 8 milyon Euro'ya, Mehmet Demirkol'un yazisini bir otobüs yolculugunda okumustum, K. Maras-Adana hattinda. Daum'a öfke kusuyordu, Aurelio varken, Kemal varken, Slecuk varken, Olcay varken vs vs vs bu isim alinir mi diyordu özetle. Zaman Demirkol'un ne kadar gudik Daum'un da ne genis bir futbol vizyonuna sahip oldugunu gösterdi. Ve simdi o Daum, Inter formasini giymis, Bremen ile SL'de basarili maclar cikartmis, yine Bremenle, duble yapmis Wome'yi transfer ettirdi takimina. Avrupa Sampiyonasinda Portekiz Milli Takimi'nin kaptani Petit'i aldirdi, Potekiz'de yilin futbolcusu secilen Geromel'i transfer ettirdi. Ümit ve Mondragon gibi deneyimli, Sampiyonlar Ligi oynamis, milli takim tecrübesi olan iki ismi zaten bir sezon öncesinde aldirmisti.

Ista Daum bu, simdiye kadar, Isvicre'den, Avustrya'dan veyahut Rhein bölgesinin kücük takimlarindan yetisen vasat oyuncularla beslenen dar vizyonlu FC Köln'ü bütünüyle milli ve deneyimli oyunculardan kurdu. Ancak öyle stabil ve birinci ligte daimi olan bir takim kurulabilirdi ona göre. Sezonun ilk yarisini 22 puan ile kapatti. Simdilik iyi durumdalar. Ikinci yari da hedefleri 23 puan toplayip 45 puan ile ligi kapatmak. Bu da saniyorum onlari 13 ile 10. sira arasinda bir yerlerde tutar.

Girisi cok uzattik; esas amacim Daum'un Köln'ün yerel gazetesi Kölner Stadt Anzeiger'e verdigi röportajdan özet sunmakti. Simdi ona gecelim:

KSTA: Herr Daum, önce Wolfgang Owerath, Daum ve Meier, simdi de Podolski; burdan söyle bir anlam cikartabilir miyiz: Köln güclü bir gelecek yaratmak icin eski basarililara mi dönüyor?

Daum: Hayir. Cünkü mesela Podolski Köln'deyken Köln muazzam basarilar elde etmedi ki oraya geri dönsün. Podolski'yi takip ettik. Münih'te futbolcu olarak kendisini cok gelistirdi. O yüzden Podolski'yi aldik biz evvela. Tabii Köln ile Podolski arasinda özel bagi da gözardi etmiyorum.

KSTA: Sizin Köln'de olmadiginiz vakitlerde, Köln'de gecmisteki basarilara hüzünlü gözlere bakan
bir melankoli hakimdi. Simdi ki Köln, ileriye dogru bakabilecek özgüvene sahip mi?

Daum: Tabii ki gururuyluyuz, Köln'ün gecmisinden ve o gecmisi yapan degerleden dolayi. Ama ayni zamanda cok iyi biliyoruz ki, Kön'ün gelecegini olusturmak icin günlük hedefler olusturmaliyiz. FC Köln yeniden bir perspektif olusturdu kendine. Takimdaki gelismeleri düsündügünmüzde iyimser olmamak elde degil. Hissediliyor ki, burda bir takim iyi isler yapiliyor, insanlarin bu takima güveninin artmasina yol acacak.

KSTA: Podolski'nin transferi krilma adina bir adim midir?

Daum: Podolski'yi transfer edebilmis olma duruma geldigimiz icin su anki takima tesekkür edebilmeliyiz. Bunu unutmamak lazim. Takimin yasamasina adina insanlarin gösterdigi yogun caba cok güzel.

KSTA: Kölnlü birisi icin bir fenomen midir, insanlari sicak kalpli bir sekilde karsilamak?

Daum: Kölnlüler tabii ki sunun farkinda: Sayet Podolski Köln sevgisine sahip olmasa burda olmazdi, derdi para olsaydi su anda cok baska yerde olurdu. Ista taraftarla da bunun karsiligi olarak büyük bir sevgiyle kucakliyorlar Podolski'yi.

KSTA: Eminiz ki Podolski Köln'ün olusturmaya calistiginiz bu geleceginde bir hayli dominant bir rol oynayacak. Genel anlamda futbolda yildizlara nasil bir yer acilmistir, yoksa onlar aslinda isin ruhunu bozmakta midirlar?

Daum: Tabii ki hayir. Futbolda taraflarin kendiriyle kimliklestirebilecekleri yildizlara her zaman ihtiyac vardir. Yildizlarla calismak bana her zaman cok büyük haz vermistir. Cünkü yildizlar sonucta takimlari icin her zaman onlardan beklenenden daha fazlasini vermeye hazirdirlar.

18. Hafta ve Tahminler...

Begeneni cok olmasa da (bloglara bir bakar misiniz, bu ligin takimlarindan cok Ispanya'nin, Ingiltere'nin ve Italya'nin takimlari hakkinda bilgiler aktariliyor okuyuculara. Üstelik bu bloglarin yazarlari hani o ülkede yasayan insanlar da degiller. Öyle olanlara sözüm olamaz zaten.) benim cok sevdigim Türkcell Süper Lig bu hafta da bir hayli heycanli karsilasmalarla gelecek ekrana. Haftanin ilk karsilasmasi bir derbi: Kayserispor-Sivasspor.

Iki takim da ligimizin son senelerinde parildayin yildizlari. Umarim bir süre sonra bu derbi, ki muhtesem yeni stadta oynanir ve bu hafta oldugu gibi yayin kurulusu da yayinlamaya devam eder. Bu ligin bu takimlara cok ihtiyaci var cünkü. Ve aslinda Sivas'in daha da büyümesi, ancak Kayseri ile arasindaki rekabetle gercekci ve mümkün olabilir, Fenerbahce ile Galatasaray ile boyölcüserek degil. Aynisi Kayseri icin de gecerli. O bakimdan bu tür derbilerin artmasi ve ekiplerin birbirleri arasinda tatli rekabetin olusmasi cok önemli. Tahmine gelirsek; bence beraberlik. Kayseri bana kalirsa gecen hafta Genclerbirligi karsisinda yasadigini tekrar yasamayacak.

Kocaelispor Genclerbirligi karsilasmasinin galibi ise bence coktan belli: Genclerbirligi.
Ve yine cok önemli bir mac da Ankara'da oynanacak: Ankaraspor-Trabzonspor. Sezonun hemen basinda karsilastiklari icin bu ekip Trabzon sansliydi cünkü su anki oturmus Ankaraspor yoktu karsilarinda. Kayipsiz gecmislerdi. Ama bu sefer öyle olmayacak. Özellikle muazzam bir takim savunmasi olan Ankaraspor beraberligi alacak rakibinden.

Günün kapanis karsilasmasi ise Galatasaray ile Denizlispor arasinda. Ridvan'a baktim, rahat gecer diyor. Hasstir ordan dedim kendi kendime. Denizspor'u kupadaki Ankaraspor karsisinda izledim, gecen hafta. Ankaraspor ile aralarindan cok büyük bir fark olmadigini gördüm. Oldukca direncli bir takim. Besiktas'i da zorlamis diye okumustum, Inönü'deki karsilasmada. Galatasaray'in bu sezon cok önemli bir parcasi olan Lincoln yok mesela yine. Hücumda sikintilari oluyor zaten Lincoln olmayinca. Bence Denizlispor da beraberligi alacak.

Ankaragücü-Konyaspor maciyla ilgili hicbir sey söylemiyorum, cünkü yeni teknik ekipten sonra Ankaragücü'nü hic izlemedim, o yüzden mantikli bir tahmin yürütmem mümkün degil. Banko maclardan birisi de Bursa'da. Bursaspor, Hacettepe'yi cok rahat gececek. Eskisehir-Belediye maci ise bebarelik olabilme ihtimalini de tasisa bence ev sahibi galibiyete daha yakin taraf. Pazarin önemli maclarindan biri de Kadiköy'de. Antep, bu sezon eski günlerine dönüyor gibi görünmekte. Sezon basinda da Antep'te oynanan karsilasmada Fenerbahce'yi tokatlamislardi. Ama o mac ölcü olmasin, o zamanlar Fener'i yenmeyeni dövüyorlardi zaten. Simdi Kadiköy'de ve o tarihten bu tarihe bir hayli yol almis Fenerbahce 3 puanin sahibi olacak. Besiktas, son iki haftadir sansli. Denizlispor ve Antalyaspor evine geliyor. Hafif capta kriz yasadiklari bu dönemde cok iyi oldu onlar icin bu. Galip gelecek taraf elbette Besiktas.

Donnerstag, 29. Januar 2009

Fener iyi yolda... hem de cok iyi...!

Fenerbahce'yi izlemek zevk veriyor bana bu sezon. Ne kadar basarili olmus olursa olsun, Zico'yu ve takimini bir türlü sevememistim ben. Tam manasiyla tarig edemiyordum ama bir sogukluk yasiyordum o takima karsi. Saniyorum bunun nedeni takim icerisindeki laubalilikti. Mac seciyorlardi. Fenerbahce'nin bulunmaz hint kumasi Alex'in bünyesinde halen devam eden bu laubalilik Zico sayesinde tüm takima sirayet etmisti. Mac seciyorlardi; Chelsea'i karsisinda disedis oynayabilen, Inter'e sahayi dar eden takim, icerdeki maclarda hicbir sey yapmiyordu. Hele hele bir beraberligin bile yeterli olacagi Galatasaray karsilasmasindak acz bardagi tasiran son damla olmustu.

Aragones'in Fenerbahcesi ise, halen hocanin bence istedigi takimin % 30'unu ancak görebiliyoruz sahada ama, bunun tam tersi her maca ayni ciddiyetle cikan daha "takim" olmus bir takim. Aragones'in oyun anlayisi Zico'nunkinden cok farkli. Zico temposu düsük bir takim yapmisti. Cünkü ona göre bu takim yüksek tempoda oynayamazdi, kadro müsait degildi, oyuncularin yetenegi buna el vermiyordu, yüksek tempolu oynanirsa pas hatasinin yüksek olacagini ve bunun takima zarar verecegini düsnüyordu. Bu taktikle oynadi ve avrupa'da cok basarili oldu. Aragones ise aksini yapiyor. Tempolu genis alanda, hizli, pas yaparak dikine hücuma cikan, beklerin sürekli atakta oldugu bir takim. Bu takimi yaratmak kolay degil elbette. Cünkü iki sezondur temposu düsük olan bir takimi bir anda birkac bites yukari cikartmaya calisirsaniz, avrupa'da bu sezon yasanan hayal kirikligi ve sezon basindaki bocalama kacinilmaz olur. Ama artik yavas yavas bu tempolu oyunu tutturmaya basladi takim. Son iki karsilasmanin, yani dünkü Bursa ve gecen hafta sonu oynanan Trabzonspor karsilasmalarinin soluk kesen temposu buna cok iyi bir örnek.

Tabii Fener halen cok kisir hücum bölgesinde. Savuma kurgusu iyi olan ekipler karsisinda pozisyon bulmakta halen cok zorlaniyorlar. Dünkü macta dahi, yani o kadar iyi oldugu söyledigimiz macta, topu topu üc pozisyonu var Fener'in. Gol de bir duran toptan (korneri kullanan isim Alex degil, ve Fenerbahce Alex'siz de kornerden gole ulasabiliyor, bu da Alex'in bu takim hicbir sey olmaz diyenlere kapak olsun yeniden). Bunun nedeni belli, takim temposunu arttirdi ama bu tempo da halen yetersiz.

Sayet bir vites daha artirirsa bu tempoyu, ki saniyorum 3-5 mac sonunda o noktaya da ulasacaktir, su anda karsisinda pozisyon bulmakta zorlandigi, savunma kurgusu nisbeten iyi olan Sivas, Bursa, Ankaraspor, Trabzonspor karsisinda da daha net pozisyonlara ulasabilcek bir takim olacaktir. Cünkü temponuz ne kadar artarsa rakibinizin savunmasinda hata yapmasini daha cok saglarsiniz, onlari ters ayak üzerinde yakalamak daha cok mümkün olur, hizli ataklar, ve hizli ama hatasiz pas trafigi savunma kurgusunun bozulmasina yol acar.

Fenerbahce'nin mevcut tempo seviyesi, saniyorum halen Hacattepe, Kocaeli, Konyaspor gibi takimlarin savunmasinda gedik acabilmek icin yeterli. Ama dedigim gibi bundan bir süre sonra bu takimlarin bir vites üzerindeki takimlarin savunmasini da acmak simdiki kadar zor olmayacak. Ve bu teknik ekip devam ettikce, bir süre sonra Avrupa'daki rakipleri karsisinda da tutunabilecek ve pozisyonlara ulasabilecek bir tempoya erisecek takim. O yüzden sabirla beklenmeli Aragones'in takimi.

Aydinlik günler cok uzaklarda degil...

Mittwoch, 28. Januar 2009

Bak su ise sen...

Huub Stevens adi midemi kaldirir. Ne zaman duysam yüzüm eksir, midemde meydana gelen bu rahatsizliktan dolayi.

Efendim kendisi bir zamanlar, üc-dört yil evvel, Köln'ü calistirmaktaydi, 2. Bundesliga'da. O sezon takimi birinci lige cikartmayi basardi. Tüm Köln halki kendisini cok sevmisti, haliyle. 1. Bundesliga'da da onunla devam etmek icin can atiyorlardi. Ama o da ne, Stevens takimi birakti. Mazaretu vardi ama: "Esim hasta, Hollanda'da onun yaninda olmaliyim." Hakketen de Stevens'in esi kanser hastasi. Yogun tedavi görüyor. O bakimdan kendisinin bu sözleri elbette yürek buruklugu yaratarak kabul gördü camiada. Arkasindan ögrendik ki, Roda takimi calistiyor Stevens Hollanda'da. Olabilir dedik; karisinin yaninda ama ayni zamanda bos da durmak istemiyor elbette. Ayni ülkede olmak farkli sehirler dahi olsa yeter onun icin. Hem Hollanda dedigin nedir ki, bir ucundan digeri ucu en fazla iki saatini alir. Neyse.. Buraya kadar hersey normal.

Sonra bir de baktim ki, Roda'yi birakan Stevens tekrar Bundesliga'ya dönmüstü. Hamburger SV'nin basina. E yuh artik dedim icimden. Hani hastaydi senin esin, hani onun yaninda olmak istiyordun. Arastirdim hala hasta esi. Neyse efendim bu mide bulantisi o zaman basladi bu isme karsi iste. Arkasindan basarili denilebilecek bir 1,5 sene gecirdi kendisi Hmaburger SV ile. Sonrasi mi..? Sonrasi cok ilginc. Yine kendisiyle mutlu iken camia, onunla devam etmek istiyorken Stevens karisinin yaninda olmasi gerektigini anladi tekrar. Yuh artik dedim kendi kendime. Kesin bu isin altinda bir is vardi ama ne; sonra anlasildi tabii, meger hocasini kovan PSV ile anlasmis arkadasimiz.

Simdi ögrendik ki PSV'den de ayrilmis. Sebeb bu sefer esi degil. Olamaz zaten yaninda. Pekii nedir: Oyuncularla yeterince diyalog kuramamis. Onca sene futbol ile ilgileniyorum, böyle bir bahaneyi ilk defa duydum hayatimda. PSV bu sezon AZ'nin cok gerisinde kalmisti. Bir süre sonra onun Bundesliga'da bir takim calistirirken görürsek sasirmayalim derim.

Dienstag, 27. Januar 2009

Biraz daha sagduyu...!

Fenerbahce ilk yarinin sonlarina dogru cok iyi toplarlanmis, üst üste 10 hafta kaybetmeyerek sezon basindaki derbeder görüntüsünden uzaklasmisti.

Bu noktadan sonra basta Aragones olmak üzere hedef tahtasinda olan herkes daha bir sevimli görülmeye baslanmisti. Ama o da ne; haftasonu oynanan ve aslinda yine kaybedilmeyen bir Trabzonspor karsilasmasi sonrasi bloglar arasinda dolasirken, tvlerde spor programlarini izlerken edindigim izlenim bu ilk cinnet halinin yeniden ortaya ciktigi yönünde...

Mehmet Demirkol diyor ki mesela pazar aksami TRT Stadyumunda o küstah gülüsünü kondurdugu dudagiyla, "Aragones mutsuz... Sene basinda deydiler ki Aragones'e 'senin elindeki kadro bu sen bu oyuncularla oynacaksin.' Eminim imza atmazdi Fenerbahce'ye.."

Ayni programin sunucusu da, Hakan'a soruyor: "Sence Fenerbahce'nin sampiyonluk sansi bu karsilasmadan sonra da devam ediyor mu?" Höh diyesi geliyor insanin. Sonuca bakiyorum: 0-0. Ortada bir facia yok. Evet oyun olarak rakip bir adim önde; ama o rakip Trabzonspor. Bu ülkenin en büyük camialarindan. Bu sezonun en istahli sampiyon adaylarindan. Lig ikincisi. Sonra lig tabelasina bakiyorum. Fenerbahce besinci sirada, ama, lider ile arasinda sadece dört puan fark var. üstündeki takimlarin ikisiyle de ayni puanda.

Nasil bu kadar cabuk dönüsebiliyor fikirler, nasil bu kadar kolay bir mac sonucundan bir baska mac sonucuna düsünceler degisiyor; anlamak mümkün degil. Aragones yine hedef tahtasinda. Alex oyundan cikar miymis, vatandaslari Josico ve Guiza'yi kolluyormus, bir an evvel gitmesi gerekiyormus vs vs vs.

Halbuki hicbir sey bitmis degil. Ve Fenerbahce'nin kadro kalitesi, bireysel anlamda yetenekli oyunculardan olussa da iyi degil. Cünkü birtakim dengesizlikler iceriyor. Ortasaha cok ciliz. Takimin beyni denilen, taraftarlarin sevgilisi, sadece yürüyor sahada, 14 milyon euroluk forveti asla ve asla takimin sistemine ver hücum partneri Alex'e uyum saglayabilmis degil. Bunca eksikligin icinde varilan nokta hic de kötü degil bence. Illaki elestirilecek birisi varsa o da bu takimi kuranlardir, ve bu takimi Aragones kurmamistir.

Montag, 26. Januar 2009

Hoffenheim yeni evine tasindi...!

Bundesliga'da bu sezon firtina gibi esen Hoffenheim, insaati tamamlanan yeni stadyumuna tasindi. Birkac gün evvel klüb baskani Hoop stadyumun acilisini gerceklestirdi.


Stadyumun kapasitesi "simdilik" 30.150. Tahmin ediyorum takimin taraftari miktari arttikca bu kapasiteyi de genisleeteceklerdir. Bu Stadyumun maliyeti ise 60 Milyon Euro'dur yaklasik.



Bu stadyumun bir diger anlami da su: Simdiye kadar maddi anlamda SAP'nin baskani Hoop'un cebine bagli olan takim, artik bu tesisler sayesinde kendi bütcesini olusturabilecek bir camia olmaya yolunda. Ikinci yarida oynanilacak olan sekiz karsilasmanin biletleri simdiden tükenmis durumda. Bundan da öte, 40 loca ve 1400 Business koltuk 2010 yilina kadar tutulmus durumda. Hoop'un ifadelerine bakilirsa su anda zaten tutulmus olan Business koltuklari icin 320 sirketin de sira da bekliyor.

Sonntag, 25. Januar 2009

Fenerbahce-Trabzonspor: 0-0

Iki post evvel haftanin tahminlerini yapmistim kendimce. Tahminlerimin icinde bu maca kadar bir karsilasmayi saymazsak hic birini tutturamamistim, ilginctir yanilmayi en cok istedigim macta yanilmadim.

Sonucta Fenerbahce'nin takilacagi yönündeki iddiam herhangi bir veriye dayanmiyordu aslinda. Öylesine bir his. Metafiziki bir durumdu. Oluyor bazen bu. Old Traffort'ta Man U'yu 1-0 yendigimiz mactan önce de olmustu bu his yogunlasmasi, Inter'i Istanbul'da yendigimiz mactan önce de... Neyse, maca dönelim.

Karsilasmayi Fenerbahce kazanabilirdi de. Ama kazanabilirligi kadar kaybetme ihtimali de vardi. Heleki ikinci yaridaki Trabzonspor'u görünce Fenerbahce 1 puana dua etmeli seklinde düsünülebilir. Ama ilk yariya bakarsak da, Trabzon da cok net pozisyonlara sahipti evet ama gole daha yakin olan ekip her haliyle Fenerbahce idi. Hülasa, beraberlik, adalet duygusu acisindan bu macin en optimum sonucuydu. Galatasaray'in takildigi bir haftada, kendinden yukardaki rakibiyle olan bu karsilasmayi kazanmak cok önemliydi Fenerbahce icin elbette. Ama bu ligte bu puanlarin kaybedilmesi normaldir.

Maci uzun uzun anlatmaya gerek yok. Soluk da yetmez zaten. Nerdeyse her saniyesi pozisyondu. Ben bireysel anlamda Fenerbahceli oyuncularin durumlarina egilme taraftariyim.

Ümid ederim diyecegim ama ise yaramayacagini biliyorum; Alex'in bu haftaki oyunu "aman efendim onsuz Fenerbahce bir hic, o bulunmaz bir hint kumasi, o insanötesi bir varlik, o tanrinin bir lütfu" gibi sacmalayanlara kapak olmustur. Fenerbahce ayaga pas yaparak tempolu bir hücum futbolu oynamak istiyor. Ama o da ne; Alex'in ayagina gelen her top ile takim ya temposunu kaybediyor, cünkü Alex durarak oynuyor, ya da biraz sert oynayan onun yanindaki rakibine taopu teslim ediyor. Ve inanilmaz bir vurdumduymazlikla zahmet edip kaptirdigi pesi alma cabasi icerisine girmiyor da. Ayni zamanda, korneri ve duran toplari sadece onun iyi kullanabildigini düsünen bu Alex hayranlari Alex'in bu macta kullandigi duran toplara da biraz daha normal gözle bakabilmislerdir.

Fenerbahce savunmasi cok iyi; ama takim halinde savunmaya kapandiklarinda, kale önüne yigildiklarinda. Sayet, biraz acik oynayip hucüma cikarlarsa, golü düsünüyorlarsa savunma darmadagin oluyor. Besiktas macinda, Kayseri macinda, Galatasaray macinda ve Arsenal macinda avarel Edu ve ruh hastasi Lugano'nun arasina atilan her top gol veya gol pozisyonu olmustu. Trabzonsporlu forvetler becerikli veya sansli olsa bunun bir tekrari bu macta da sözkonusu olacakti. O halde nedir; Fenerbace birbirlerine oldukca benzerlik arzeden bu iki oyuncudan en azindan birinden vazgecip, ki bu isim bence avarel Edu olmalidir, onun yerine Lugano ile iyi bir ikili olusturabilecek, onun arkasina kacirdigi top ve adamlari süpürebilecek güclü olmasa da, cevik ve hizli bir oyuncunun alinmasi lazim. Ki bu oyuncunun oyuna topu sokma konusunda mahir bir isim olmasi lazim.

Ve Guiza... Saniyorum ona taninan kredilerin artik tükenmesinin zamanidir. Fenerbahce'nin oyun yapisi bu. Bu saatten sonra cift forvetli sisteme gecilemeyecegine göre. Bu sistemde de Guiza'nin basarili olamayacagi net bir sekilde ortaya ciktigina göre saniyorum Semih ile maclara baslamakta fayda var.

O halde Cöp tekesi: Guiza, Alex, Lugano, Edu.

Ve iyiler.

Deivid... Her yerdeydi. ortahada, savunmada, kanatlarda, ve forvette. Herseyi yapti. O bu takimin en degerli oyuncusu.

Gökhan Gönül... Cok güzel bindirmeler, cok cabuk geri dönüsler. Yattara'nin son dereceli tehlikeli kesmelerine ters kademeye müthis zamanlarda girerek yaptigi yerinde müdahaleler. Sen cok degerlisin Gökhan.

Selcuk... Bazen tuttugu formun da havasiyla kendisini devlestiren düz ve isvi futbolcu kimliginden show adamina dönüsmeye basladi. Bu eksiklikleri görmezden gelirsek, hele ki, Josico'yu göz önüne alirsak, Selcuk, Ballack gibi kaliyor onun yaninda.

Trabzonspor harika oynadi. Ilk yaridaki, Galatasaray macinda hic begenmemistim mesela onlari. Cok fazla maclarini izlememistim. Ama o Galatasaray maciyla edindigim izlenim Trabzonspor'un bu sezon sonuca gidemecegi yönündeydi. Sampiyonluk yarisinda. Ama bu mactaki performanslariyla bu düsüncelerimi bütünüyle degistirdiler. Olaganüstü bir iki yönlü futbol anlayislari var. Cok iyi basiyorlar. Kondisyonlari da cok iyi. Eger gol bölgesindeki elemanlari bir gömlek daha iyi futbolcular da olsa idi, bu hafta tarihi bir skorla Kadiköy'den ayrililabilirlerdi.

Samstag, 24. Januar 2009

Sivasspor-Galatasaray: 2-0

Haftanin en önemli maclarindandi. Ligin tepesindeki iki takim karsi karisiya geliyor. Beklenti cok yüksek elbette. Ama o da ne; futbola bu derece cok önem verilen, sadece yerlisi degil Avrupa'daki nerdeyse bütün liglerin yakindan takip edildigi bir ülkede; ciddi bir tezat olarak böyle akil almaz derecede berbat bir sahada, zeminde futbol oynanilmak zorunda kaliniyor. Oyuncularin ayakta durmasi mümkün degil. Top ceviremiyorlar. Futbol oynanmanin ötesinde zemin oyuncularin sakatlanmasina yol acacak ciddi dezavantajlar tasiyor. Özellikle yedek kulübelerinin önündeki o su birikintisinin varligi dahi tek basina skandaldir ve o bölgede herhangi bir oyuncunun ciddi manada sakatlanmamasi icten bile degildir. Nitekim Mohammed Ali sakatlandi. Daha dogrusu yaralandi demek lazim. Sakat kelimesini futbol icerisinde bir terim olmasi nedeniyle bu skandali hafifletici etki bile tasiyabilir; o yüzden kacinmak lazim.

Maca gelirsek... Galatasaray bu rezil sahaya ragmen top oynamaya calisan, iyi kötü pas girisimlerinde bulunan, tam manasiyla tehlikeli olmasa da hafif capta tehlike kokan varyasyonlarda bulunan tarafti. Ta ki Ümit Karan'in atilmasina dek. O ana kadar mac daha cok beraberligi hak ediyordu, illaki bir galibiyet cikacaksa bunu hak eden taraf Galatasaray'di. Ama Ümit Karan'in atilmasi sonucu direk etkiledi. Umarim hakem Ümit Karan'i hakli bir kararla atmistir. Eger Ümit Karan'in dedigi gibi su parcaciklarina attigi tekme nedeniyle sicrayan buz taneciklerinin üzerine hakemin üzerine gelmesiyse bu kirmizi kartin nedeni; cok yazik. Bu noktada Herr Skibbe'ye hak vermemek elde degil. Hak vermemek elde degil, elde olmasina da, kendisine insan sormadan da edemiyor: Hakem hatalariyla kazandiginiz maclarda neden bunlardan bahsetmiyordunuz sevgili Hocam?

Neyse cok deginmeye gerek yok daha fazla hakem konusuna. Macin ikinci yarisi ise, bir hayli heycanli ve Sivasspor adina eglendirici gecti. Son zamanlarda takimlarimizda dikkatimi cekmeye baslayan skor olarak rahatlayan tarafin sonrasinda eline gecen gol sanslarini laubalice ve özensizce harcamasinin bir benzerini Sivas'ta da gördük. Mac daha farkli olabilirdi de. Unutmadan; Ümit Karan'in karti icin birsey diyemiyorum ama, Yaser'in kesinlikle kirmizi kart görmesi gereken yerde de sariyla yirtmasi kayitlara gecmeli ve Skibbe'ye bunu da hatirlatmali.

Freitag, 23. Januar 2009

Ankaraspor-Konyaspor: 3-0

Ikinci yarinin acilis macinda bugün aksam Ankaraspor ile Konyaspor karsi karsiya geldi. Maci Ankaraspor'un kazanacagini tahmin ediyordum ama bu kadar kolay olacagini sanmiyordum. Karsilasmanin daha 1. dk'sinda defanstan cikarken kaptirilan tehlikeli bölgedeki top Mehmet Cakir'in mahir ayaklarindan gole dönüstü. Bu gol Ankaraspor'un oyununu cok rahatlatti. Cünkü Konyaspor belliydi ki daha cok ayaga pas yapmaya calisan, topa sahip olmayi ve onu cevirmeyi seven Ankaraspor'a karsi sert pres ile ise soyunmustu. Bu gol olmasaydi bir hayli zorlanabilirdi Ankaraspor sanki. Attigi bu golün üstüne bir süre yatan Ankaraspor ilk yarinin sonlarina dogru "meshur" pas oyunlarindan birkac demet sundu. Konyaspor biraz da sansiz tarafti iki tane -bence- tartismali penalti calindi aleyhlerine. Biri gol olmadi da ikincisini affetmedi neden ilkonbirde olmadigini anlamadigim Neca.

Ankaraspor maci rahat cikartti. Konyaspor'dan oyun anlayisi olarak da kadro olarak da zaten bir numara büyüklerdi. Konyaspor eksik kalinca bu daha da artti. Onliberolarin istahli sekilde hücum bölgelerinden dolasmalari, sag-bek ve sol-bekleirn caplarina bakmadan mütemadiyen kanattan bindirme yapmalari, ilerdeki tek forvet Konate'nin yipratici kosulari ve presleriyle oldukca güzel bir takim görüntüsü verdiler. Ama ikinci yari iyice gardi düsmüs Konyaspor karsisinda sonuc sadece 3-0 ile bitmisse -evet sadece yoksa 6-0 olurdu mac cok rahat; bu aslinda oyun disiplinine takim kimligine cok önem veren Aykut Kocaman'in ögrencilerinin bu duruma oldukca büyük tezat olusturacak sekilde bencil ve disiplinden yoksun oynamalarindan ötürüydü. Özellikle de Özer ve Bilal bu konuda basi ceken isimlerdi.

Maci izlemeye en cok da Theo Weeks icin gittim. Ne ki ilk yarinin "tesadüfen" parlayan yildizi hocasi tarafindan yine Adem Kocak'a tercih edilmemisti. Zaten kendisini tanidiysak bu hocasinin ona verdigi degerden degil Adem Kocak'in sakat olmasindanmis. Bu takimin su anda var olan tek sikintisindan bahsedeceksek o da bu nokta. Oldukca genis ve lig standartlarinda iyi bir kadroya sahipler. Ve oyuncularin kaliteleri birbirine yakin. Bu adam varken sunlar nasil oynar diyemiyorsunuz pekcok bölgede. Ama bu pekcok kaliteli isimden bazilari neredeyse hic kullanilmadan ilk yarida simdi takimdan ayrilmak durumundalar.

Risp, Tita, Konate ve De Nigris nerdeyse hic kullanilmadilar koskoca ilk yarida. Simdi Risp, De Nigris vs. beklenen verimin alinmdigi icin gönderilmek isteniyor. Bir oyuncudan beklenilen verimin alinip alinmayacagi nasil belli olur cok merak ediyorum simdi. Fenerbahceliler söylese ki, Maldonado'dan gerekli verimi alamadik. Cok anlasilir. Cünkü Sampiyonlar Ligi de dahil pekcok macta kendisine sans verildi oynama firsati edindi kendisi. Ama hicbic mactaki performansi bir digerinden farkli ve tatmin edici degildi. Pekii Risp kac macta forma giydi bu sene; hic. De Nigris; cok az. Tita nerdeyse hemen hic. Tek basina atreman performansi yeterli midir böyle birsey icin.

Cok ünlü ve kabul görmüs teknik direktörlerinin sistemetik sekilde uyguladiklari bir yöntem vardir: Rostasyon. Iste Ankaraspor'da su anda eksik olan bu. Bazi oyuncular mütemadiyen kendi aralarindan macin 60.dksindan itibaren degistirilmelidir mesela. Yana maca Hurriyet-Adem önliberosuyla ciktiysa hoca ilerleyen dakikakarda sonuc ne olursa olsun Theo Weeks'i almalidir maca. Ve sayet bir süre böyle devam ederse, belli bir süreden sonra da bu iki isimden birisi yedek baslarken Weeks onun yerine onbirde baslamalidir. Murat Tosun'un, Konate'nin ve De Nigris'in performansini ancak birbirlerine esit oranda sans verdiginiz anda degerlendirebilirsiniz. De Nigris gitti simdi Meye geldi. Degisen ne olacak cok merak ediyorum, ve kendi tahmini söyleyeyim, ne Konate ne de Meye dogru düzgün oynatilmayacaktir hocalari tarafindan onlarin yerine mütemadiyen Murat'i görecegiz kadroda.

Türkcell Süper Lig yeniden ve tahminler...

Uzun bir devre arasindan sonra (saniyorum 6 haftalik) mesin yuvarlak yeniden sahaya iniyor. Futbolseverler icin bu aralar elbette özleticidir. Türkcell Süper Lig'i gibi bir lig dahi özlenebilmektedir.

Bunun yaninda cok da heycanli bir acilis haftasi bizleri bekliyor. Acilis maci Ankaraspor ile Konyaspor arasinda. Fenerbahce'nin Trabzon ile, Sivas'in da Galatasaray ile oynayacak olmasi ve cuma maci olmasi hasabiyle bosalan dördüncü naklen yayin kontenjanini doldurmak Ankaraspor ile Konyaspor'a düsmüs. Temposu cok yüksek bir karsilasma beklemiyorum. Ve öyle tahmin ediyorum Ankaraspor 3 puani kazanan ekip olacak.

Cumartesi günü ise öglen saatinde oynanacak cok önemli bir macla basliyor. Sivasspor-Galatasaray. Hemen herkes Sivas'in sayet bu sezon gecen seneki gibi büyükler karsisindaki basarisizligini sürdürmez ve onlardan da puan almasini bilirse zirvedeki sansinin cok ciddi oldugu kanaatinde. Keza Sivas bu sene simdiye kadar Fenerbahce'den 3, Tranbzon deplesmanindan da 1 puan cikartti. Galiba Besiktas ile de Istanbul'da berabere kalmisti. Oldukca iyi sonuclar. Ama ben yine de Galatasaray karsisinda Sivas'in sonuca gidebilecegini sanmiyorum. Beraberlik degil, hem de 3 puan sari kirmizililara. Günün ayni saatinde yapilacak diger üc karsilasmada da, iki evsahibi Ankaragücü ve Kayserispor sirasiyla Antalyaspor ve Genclerbirligi karsisinda galibiyet elde ederken, Eskisehir-Gaziantepspor karsilasmasi beraberlikle biter tahminindeyim.

Günün kapanis maci Besiktas ve Denizli arasinda ve bence tahmin yürütmeye de hacet yok sonucla ilgili.

Pazar günün ilk iki karsilasmasi Bursaspor-Belediye ve Kocalelispor-Hacattepe karsilasmalariyla ilgili hic ahkam kesme taraftari degilim. Aksam ki mac ise cok önemli ama gönlüm Fenerbahce'den yana oldugu icin akli bir tahmin yürütmeden uzak olacagimi itiraf etmeliyim. Gönlüm Fenerbahce'nin kazanmasini isterken, hislerim sanki takilacagimiz yönünde.

Donnerstag, 22. Januar 2009

De Nigris yolcu mu...?

De Nigris ile ilgili blogumuzun kisacik tarihine sigan ücüncü post oluyor. Daha önce takimda yer bulamasindan dolayi cikan söylentilerden bahsetmistik. Arkasindan bu söylentiler yalanlandi. Ama o zaman yine de söyle demistim: Bu laflari etmemisse bile oynamadigi icin rahatsizligini dile getirmistir, veyahut cok gecmez getirir.

Bu beklenir cünkü De Nigris olaganüstü bir yetenek degilse dahi, Ankaraspor, Ankaragücü, Gaziantep, Bursaspor ayarindaki takimlarda her zaman banko oynayabilecek yetenekte ve seviyede bir oyuncudur. Ama bir türlü Aykut Kocaman ile yildizlar barismadi. Ben burda Aykut Kocaman'in tutucu futbol mentalitesinin de etkili oldugunu düsünüyorum. Nitekim söylentiler cikti ortaya. De Nigris'in Ankaragücü'ne gideceginden bahsediliyor. Bu olay shasim adina da üzücü oldu cünkü Ankaraspor'u takim olarak sempatiyle karsiliyorum. Ayni zamanda De Nigris bu ligte sahada en cok görmek istedigim adamlardandir. Bu ikisinin birlikteligi benim icin sevindiriciydi. Ama görünen o ki ayrilik cok uzak degil....

Mittwoch, 21. Januar 2009

Taraftar Sosyal Anketi

Akademik bir araştırma için cevaplanması gereken ve mümkün olduğunca fazla deneğin katılması gereken bir anket var. Sonuçları "Medya ve Devletin, Sporda Şiddet Üzerine Ters Etkileri" başlıklı akademik çalışmaya referans olacak. Ayrıntılı bilgi Taraftar Sosyal Anketi Blog 'da. Herkese teşekkürler.

Montag, 19. Januar 2009

Ve Masters'in sampiyonu "The Rocket"

Vaauvv diyerek baslamak istiyorum dünkü final karslasmasi icin. Daha dogrusu dün baslayip bu günün ilk saatlerine kadar süren final maci icin. Soluk kesen bir macti. Iki oyuncunun uzun süren maca ragmen konsantrasyonlarini üst seviyede tutabilmemeleri, safety oranlari % 84'lerden pot oranlarini % 90'lari düsürmemeleri tek kelimeyle olaganüstüydü.

Karsilasma 3-1 iken Ronnie icin cok zor olmayacak diyordum, sonra birden bire Selby'nin 4-3 getirmesine sahit olduk. Ve ilk bölümü Ronnie'nin galibiyetiyle 4-4 bitirdik.

Aksam bölümde ise heycan ve gerilim bir üste cikmisti. Ronnie'in pespese kazandigi üc frameden öyle ikisi varki bir taraftan macin heycaninin doruk noktaya ciktigi anlardi diger taraftan bu frameler ayni zamanda Ronnie'nin geriden gelip maci kazandigi frameler olmasi hasabiyle de özeldi. Özeldi zira, biz Ronnie hayranlarin en cok üzüldügü ve kizdigi sey kendisinde, cabuk konstrasyon kaybi yasamasi, geriye düstügünde, "snooker" edildiginde oyuna yeniden dönmemesi, savasmamasi idi. Ama bu sefer öyle yapmadi Ronnie. Kazandigi frame'in bir tanesinde sahadaki mevcut puanlar dahi arayi kapatmaya yetmiyor ekstra 8 puan olmasi gerekiyordu. Ve bunu basardi Ronnie. O muazzam safetyleri Mark Sleby'nin faul yapmasina yol acti vebu ekstra puanlari aldi. Bu framde sondan bir önceki top olan pempeyi köseye sokusu var ki, benim onca izledigim snooker maclari icindeki en olagan üstü sayiydi. Bulundugum yerden ayaga firladigimi hatirliyorum bu muhtesem sayi karsisinda.

Maci sonucta 10-8 kazanan Ronnie kariyerindeki dördüncü Masters zaferine ulasti. Ve Hendry ile birlikte bunu basaran ikinci kisi olma ünvanini kazandi. Diger taraftan dünya siralamasinin zirvesindeki yerini de korudu.

Podolski Köln'de...


Podolski re-loaded de diyebilirdik basliga. 3 yillik aradan sonra Podolski yeniden ren sehrine dönüyor, yuvasina, Podolski oldugu yere. Dogrusunu isterseniz ben bu trasnferin mümkün oldugunu düsünmüyordum hicbir zaman. Bayern 10 milyon Euro'ya transfer etmisti kendisini ve en az bu rakama tekrar satmak istiyordu. Cünkü Podolski'den futbolcu olarak verim alamamislardi ( 3 sezonda toplam 12 gol) bir de maddi anlamda zarar etmek istemiyordu elbette bu isin sahi Hoeneß. Ama anlasilan o ki, Köln'ün 7,5 Milyon Euro'luk fiyatina "fit" olmuslar. Bu da sasirtti beni, 7,5 milyon Euro tek bir oyuncu icin ve FC Köln. Birbirlerine cok uzak kavramlar aslinda. Bu da gösteriyor ki, Daum-Meier ikilisi, Köln'ü sinif atlatma cabasini oldukca ciddiye aliyorlar. Podolski bu paraya deger mi, Köln'e ne kadar faydali olur kisimlarini simdilik bir kenara birakarak, Podolski'nin transferle ilgili kendi web sayfasinda yaptigi aciklamayla kapatalim:
"Köln'le 1. Temmuz 2009 tarihinden gecerli olacak sekilde bir anlasmaya vardik. Önümün ne olacagini belirleyen ve üzerimdeki spekülasyonlara son veren bir karara varilmasindan ötürü cok memnunum. Daum ve Meier ile yaptigim görüsmeler cok olumlu gelismisti ve klubün konzeptinden etkilendim, ikna oldum. Ama yaza kadar tüm konstrasyonumla Bayern'e hizmet edecegim"

Sonntag, 18. Januar 2009

Fenerbahce-Eskisehirspor: 3-0

Fenerbahce Fortis Türkiye Kupasi'nin son macinda sahaya yine tam kadro cikmisti. Aragones selefinin aksine kupa maclarinda da takimi as kadroyla sürüyor sahaya. Bunun bu mac icin elbette anlasilir tarafi vardi. Haftaya cok önemli bir lig macina cikiyor Fenerbahce. Trabzonspor karsisina cikacak takiminin provasini yapma firsati bulmus oldu bu sekilde hoca uzun devre arasindan sonra.

Fenerbahce maca yine bilindigi gibi baslamisti. Hani pozisyon bulamayan, bulmakta zorlanan, kabiz Fenerbahce var ya; heh iste ondan bahsediyorum. Ama bu sefer pozisyon bulamasa dahi rakiplerine de pozisyon vermeyen Fenerbahce savunmasi daha macin onuncu dakikasinda iki tane cok büyük pozisyonlar vermisti rakibine. Eskisehirsporlular biraz daha becerikli ve sansli olsalardi mac o dakikada 0-2 idi, Fenerbahce acisindan. Bu andan bir müddet sonra Eskisehirspor hakettigi golü bulmustu ama, bence olmayan bir ofsayta kurban gitti o gol. Tam ben, Fenerbahce'de ilerleme var, ligin ilk yarisinda oynanan karsilasmada eksik rakibi karsisinda bu derece ezik oynayan Fenerbahce simdi eksik olmayan Eskisehir karsisinda direnebiliyor derken, Eskisehirsporlu bir futbol oyundan atildi. Yapilan hareketin direk kirmizi kartlik olup olmadigi elbette tartisilir da, faulü yapan oyuncunun daha evvelden bir sarisinin oldugu ve kirmizi olup olmadigi tartisilir olsa dahi, sari oldugu su götürmez bir gercek olan pozisyon sonrasi atilmasi kacinilmazdi, ve atildi. O dakikadan sonra cosmustu Fenerbahce. Sonucu biliniyor 3-0.

Fenerbahce'de sahada en az topla bulusan, en az olumlu isler yapan, en fazla caba gösteren oyuncun her zamanki gibi Alex olmasi tabii ki sasirtici degildi ama, kahredici olan, bu ismin ilk iki golde direk imzasinin bulunmasiydi. Birincisinde golü atti, ikincisinde korneri ortalayan isimdi. Ve Alex bulunmaz hint kumasidir, o Allah'in bir lütfudur diye sacmalayanlarin eline yeniden koz vermis olundu. Zira ilk golde golü atan Alex'ten cok Guiza'nin muhtesem ara pasiydi dikkat edilmesi gereken. Kornerden gelen golün tek sebebi de Alex degil elbette, Fenerbahce Alex'siz de kornerlerden cok gol bulabilir, bulabilmistir de. Ama tabii gözler yine istatistiklere takilacak ve Alex'in gol ve asist sayisiyla ilgilenecekler. 90 dakika kaldigi sahada ne kadar olumlu is yaptigini kimse düsünmeyecek.

Eskisehir icin de birseyler söylemeden gecmemek lazim. Oyunculari atilana kadar cok iyiydiler. Fenerbahce'ye önde bastilar, cok pozisyon buldular, korkusuzdular ve aslinda galibiyet icin cikmislardi Istanbul'da sahaya. Eksik kalmasalardi sonuc cok daha farkli da olabilirdi.

Samstag, 17. Januar 2009

Güle Güle Kardelen...

Kardelen daha 8 yasindaydi. Paderborn'da ikamet eden bir gurbetci ailenin dünyalar tatlisi kizinin adi. Pazartesi saat 14 civarlarindan arkadaslariyla oynamak icin cikiyor Kardelen. Ve Haftayi ailesi Kardelen'in cenazesini defnedilmek üzere memleketlerine göndererek kapatiyorlar. Carsamba günü cünkü ormanda joging yapan birisi buluyor Kardelen'in cesetini ve yirtilmis elbiselerini pempe eldivenlerini. O eldivenleri nasil sirindir kim bilir. Minicik ellerine annesi onlari giydirirken en son tahmin etmemisti tabii ki, onu bir ormanda bulacagini. Adli tip diyor ki, Kardelen öldürülmedne önce tecavüze ugramis. Icime birseylerin oturdugunu hissediyorum. Bu haberi duyunca daha da öfke ve üzüntüyle boguluyor icim. Gözlerim yasariyor senin icin Kardelen haberleri her actigimda. Varsa bir Tanri ve varsa onun cenneti, umarim onun en güzel kösesinde o güzel gülüsünle oturuyorsundur.

Lig Tv...

Galatasaray Fortis Türkiye Kupasi'ndaki grup mücadelerinden üst tura cikmayi garantilemis. Malatyaspor mücadelesi esasen su Antalya'da olup biten devre arasi hazirlik maclarindan öte birsey ifade etmiyor Galatasaray icin. Muhtemelen diger maclarda kullanmadigi oyunculari sürecekti saha hoca. Lig karsilasmasi da degil ki herbiri önemli olsun.

Ayni saatlerde bir mac daha oynaniyor. Altay-Ankaraspor. Gruptan cikan ikinci takimi belirlemesi acisindan cok önemli bir karsilasma. Altay futbolumuzun köklü kulüplerinden. Ankaraspor yapay ama öbür taraftan bu sezon takdire deger bir oyun anlayisinin basarili temsilcisi. Bu iki takim arasindaki karsilasma süphesiz "sade" futbol severcin ötekinden cok daha kiymetli.

Ama yayinlanmiyor. Bir taraftan Fortis Kupasi'nin heycansizligindan, zevksizliginden söz ediliyor ama öbür taraftan kupalarin heycana deger ender karsilasmalarindan biri olan bir karsilasma yayin politikasina kurban gidiyor. Biz de futbolumuzun nasil gelisebilecegi üzerine durmadan bos bos cene yoruyoruz.

Ronnie O'Sullivan vs. Stephen Maguire

Gecen pazar baslayan Master turnuvasi, artik sona yaklasti. Islerin yogunlu nedeniyle blogta isleyemedik gelismeleri günlük, ama umarim bu son iki günde, en azindan yari final ve final karsilasmalariyla ilgili bilgileri buraya aktarmakta tembellik etmeyiz.

Masters Turnuvasinda bugün yari final karsilasmalari yapilacak. Günün ilk maci, John Higgins ile Mark Selby arasinda. Günün esas maci ise, prime time konulmus elbette. Dünya siralamasinin zirvesindeki iki isim, Stephen Maguire ve O'Sullivan aksam tsi ile 21:00'de kapisacaklar. Bir önceki tunuvanin sampiyonu Shaun Murphy ise daha ceyrek finale kalamadan Junhui karsisinda 6-4 kaybederek elendi.

Zico ve gönderilme nedenleri...

Baslikta bahsettigim ifade artik midemi bulandiracak derece klise bir hal almaya basladi. Bundan bir önceki postta piyasaya yeni sürülen nedenlerden bir tanesinin Zico'nun isine karistigi icin gitmis oldugu iddiasi oldugunu söylemistim. Zekamizla alay edercesine.

Simdi de bu sahte hazineyi desmeye devam ediyorlar. Zico'nun agabeyinin agzindan verilen habere göre, Kadiköy'de 2-2 bite bir Denizlispor karsilasmasi sonrasi Aziz Yildirim soyunma odasina inmis ve futbolcularla tartismis. Bagirdigi isim ise ilginc: Appiah. Bunun üzerine kahraman ve ilkeli Edu (Zico agabeyi ve yardimcisi) Baskana kizmis. Muhtemelen burda isiniz yok demistir. Yersen.

Nereden tutarsan elinde kalan bir sacmalik dizesi. Haberde macin 30 Nisan 2007 de oldugundan bahsediliyor. Yanlis/Yalan. 29 Nisan 2007 de mac. Devam ediyorum. Aziz Yildirim, soyunma odasina girip Appiah'a bagirmismis. Appiah, hani su birakin 2007 sezonun sonlarini 2006 da sampiyonlugun kactigi Denizlispor macindan bu yana Fenerbahce'nin hayrini göremedigi oyuncusu. Ona kizmis Aziz Yildirim. Fenerbahce'nin o mactaki kadrosuna bakalim bir de:

Serdar- Serkan, Önder, Edu, Ugur- Tuncay, Deniz, Aurelio, Tümer, Alex- Kezman.

Yedekler: Volkan, Kerim, Can, Selcuk, Olcan, Deivid.

Anlasilan o ki, Appiah'in hayaletiyle kavgaya tutusmus Aziz Yildirim.

Samstag, 10. Januar 2009

Zico ve imzasi...


Zico'nun CSKA ile anlastigi haberlerini aldik. Cok sevindim buna. Sevincimin nedenine dönecegim birazdan.
Kendisi Fenerbahce ile Sampiyonlar Ligi ceyrek finaline ulasarak, takiminin tarihindeki en basarili teknik direktörü olarak anilmaya hak kazanmisti. Ama ayni teknik adam, kaldigi iki sezon icerisinde takimin ligteki performansiyla hic de tatmin edici sonuclara ulasamadi. Bir keresinde sampiyonluga ulasti evet; ama o sampiyonluga Fenerbahce sadece 70 puan ile ulasti. Halbuki bir sezon evvel ikinci olan takim Daum ile 81 puan toplamisti. Gönderildigi ikinci sezonda ise 71 puan ile ikinci olabildi. Aslinda rakiplerinin performansi cok kötü olmasaydi ilk senesinde de sampiyon olamayacakti.
Zico'nun Fenerbahcesi cok anlasilmaz bir takim olmustu. Chelsea, Inter, Sevilla karsisinda onca basarili mücadeleyi sahaya koyabilmis takim birkac gün sonra hadi hepsini gectim, sampiyonluga direk etki edecek, sezonun en önemli macinda Galatasaray karsisinda silinip gidiyordu sahadan. Bir beraberlik dahi yeterliydi aslinda Fenerbahce'nin sampiyonluga ulasmasi icin. Ama Sevilla karsisinda takimini muazzam hazirlayan hoca Galatasaray karsisinda ayni basariyi gösteremedi. Ve daha pek cok lig macinda da. Bu soruyu Aziz Yildirim da sordu muhetemelen kendine. Nasil oluyor da, Sevilla veya Inter'i üstelik de oynayarak, mücadele ederek, rakibine oyununu kabul ettirerek yenen takim, bu iki takimdan "zayif" oldugu kesin olan Galatasaray karsisinda üstelik de sampiyonlugua direk etki edecek karsilasmada silinip gidiyor ?
Sonucta kendince daha iyisini buldugu anda (Luis Aragagones) Zico ile yollarini ayirdi.
Zico, gecmisin cok önemli bir futbolcusuymus. Benim yasim yetmedigi icin izlemedim onu. Ama ona yetisenlerden olusan büyük bir zümre Zico'nun Fenerbahce ile yollarini ayirmasina cok büyük öfke duymaya baslamis ve bu konuda tüm oklari baskana yöneltmis durumda. Bir de bunun üzerine bu sezon basinda yapilan olaganüstü kötü baslangic, ve SL'de gecen sezon firtina gibi esen takimin hicbir karsilasmada ortaya herhangi bir kisilik koymadan elenmesi, karsi cepheyi güclendirirken ve Zico'yu özleyenlerin sayisini arttirdi.
"Yönetim Zico'yu oyaladigi icin kendisine Avrupa'da takim bulamadi maalesef" diye sacma sapan analizler yapilmaya bile baslanmisti.
Zico CSKA ile anlasti da, onun Özbekistan'da bir takim calistirmak zorunda kalmasinin faturasi dahi kendisine cikartilmasindan kurtuldu artik yönetim.
Zico etrafinda ortaya konulan bu mitlestirme ve Zico'yu yüceltirken onun karsisindaki yönetimi yerin dibine batirmaya calisma cabasinin ürettigi bir diger argümanda son zamanlar "Zico islerine karisildigi icin ayrildi takimdan" seklinde tezahür ediyor. Bunu iddia edenlerin ya kendi zekalariyla ilgili bir sikintilari var ya da bizleri aptal saniyorlar.
Aziz Yildirim Zico ile devam etmemesinin nedenini "gecen yil sampiyon olamamis olmamizi kabul edemiyorum" diyerek belli etti. Bir de bunun üzerine Zico'nun ücretinde artis istemesi, ve yönetimin buna yanasmayisi Luis Aragones ile de anlasinca bugünkü sonucu hazirladi. Ama ortaya simdi yukarda bahsettigim sacma sapan bir neden atiliyor: Zico isine karistigi icin ayrilmismis. Sampiyon olabilseydi Fenerbahce o isine karisilan Zico devam ediyordu su anda. Bunu kimse söylemiyor. Fenerbahce yönetimi diger taraftan konusmalari askiya aldi, görüsmeleri erteledi. Kendisi isine karisildigi icin rahatsiz olan bir insan maasina zam isteyip görüsmeyi bekler mi yönetimle.
Zico simdi CSKA ile anlasti. Ordaki performansina paralel olarakl Luis Aragones'in yurt icindeki calisma sartlari sihat kazanacak veya kötülesek. Zico'nun CSKA'da cok basarili olacagina inanmiyorum, onun ordaki olasi basarisizligi sonrasi da su anda her firsatta Aragones'e Zico üzerinden vurmaya calisanlarin sesi en azindan bir süre kisilacaktir. Bu da süphesiz Aragones'in üzerinde biraz daha az manipülasyonlarin yapilacagi anlami tasir.

Ankaraspor-Kayserispor: 1-2

Ligin "saygideger" iki takimini izlemek icin gectim tv'nin basina. Kayserispor beklentilerimi karsiladi, maci da hakkiyla kazanan taraf olarak gruplardan cikma mücadelesinde cok büyük bir avantaj elde etti. Öbür taraftan Ankaraspor bir yandan tahmin ettigimin cok gerisinde bir oyun ortaya koydu, ama diger yandan bu beni hic de sasirtmadi.

Senecy-Batak, Ediz, Erhan, Ugur- Adem, Theo, Hurriyet, Bilal, Özer, Mehmet Özdemir. Gibi bir onbirle sahaya cikartmis hoca takimini.

Aykut Hoca'nin genclere firsat vermesini takdir ederim. Bu sayede zaten Özer'den Ediz'den, Murat Tosun'dan vs bahsedebiliyoruz su anda. Ama öbür taraftan zaman zaman bu isi abarttigini ve baska tarafini birakin kendi ayagina kursun siktigini düsünüyorum bu haliyle. Hadi Murat Tosun'u gectim, ligteki maclarda sürekli oynatti onu. Biraz dinlendireyim istemis olabilir. Kadrosunda Neca, De Nigris ve Konate'nin oldugu bir takin neden Mehmet Özdemir ile cikar sahaya? Var mi bunun akla mantiga yakin bir tarafi! Karsinizdaki takim Kayserispor. Yoluna devam edebilmesi icin sizi mutlaka yenmesi gerekiyor. Ve kaybettiginiz anda bir hayli sikintiya sokmus oluyorsunuz gruptan cikma konusunu.

Haliyle öyle oldu, neredeyse kaleye su cekemeden tamamlayacaklardi maci. Konate ve Mehmet Cakir'i oyuna sokmayi akil edebildi de hoca, takim birkac sut ile rakibini tehdit etti o dakikaden sonra. Golde de Konate'nin payi cok büyüktü. Ama yetmedi sonucu degismereye.

Aykut Kocaman daha önceki takimlarinda elde ettigi vasat performanslar sonucunda kendi icerisinde degisme gider ve futbol mentalitesini degistirir diye ümitlenmistim. Ama degisen hicbir sey yok maalesef. Ikinci yari sayet bu devam ederse Ankaraspor ciktigi yerden inecektir geriye dogru.

Kayserispor ise harika bir takim savunmasina sahip. Sikintilari gol bölgesinde cogalamamalari. Saniyorum bunun icin Agahowa degil de, farkli formasyonda bir golcüye ihtiyaclari var. Mehmet Yilmaz gibi. Bu benim düsüncem tabii, yaniliyor olabilir. Ama bu oyun onlarin ikinci yarida, en azindan Ankaraspor'un üzerinde olmayi hakeden bir takim olduklari izlenimi verdi. Saniyorum da öyle olacak.

Freitag, 9. Januar 2009

Lig tv ve Logosu


Lig Tv'yi pek begenmiyorum, hatta hic begenmiyorum diyebilirim.
Istanbul disinda verdikleri görüntüler berbat oluyor. Spilerleri ise yaramaz, yorumculari da öyle. Tek güzel yanlari, logolari. Primiere veya Sky Sport'u gördükten sonra kalitesizligin doruklarini daha iyi anliyorsunuz, ne ki diger taraftan sektörde onlari tehdit eden tek kurumun Dogan Grubuna ait D-Sport'un olmasi herseye ragmen, ehven-i ser mantigiyla kendilerine mahkum birakiyor bizi.

Dilegim odur ki bu isleri her zaman icin yurt sathinda en azindan standartlarin üzerine cikartan Dogus Grubunun NTV'si elatar ve daha kaliteli spikerle daha kaliteli yayincilik anlayisinin sahaya sürüldügü bir ortam kendisine zemin kazanir.

Yusuf'un transferi...

Günlerdir Yusuf ile yatip kalkiyoruz. Ha oldu ha olcak derken, sonunda gerceklesti beyzadenin transferi.

Ama beklenenden farkli olarak süpriz bir sekilde Besiktas'a. Yusuf'un Trabzonspor'a yaptigi etik midir yoksa profesyonel oyunculuk kurallari icerisinde kabul görmesi gereken bir sey midir; bilemiyorum, ama bence Trabzon adina hayirli bir is olmusken, Besiktas'in önce Mustafa Denizli, arkasindan da Yusuf transferleriyle düstükleri ve daha da derinlerine inecekleri kesin olan kuyuyu hak ettiklerini düsünüyorum artik.

Mustafa Denizli'yi hoca diye takimin basina getirirseniz, Yusuf gibi, birkac sezon evvel Fenerbahce'de ortaya koyduklariyla ne yapabilecegi ya da yapamayacagi belli olan adami da transfer edersiniz, devre arasi kurtaricisi olarak. Pek birsey kalmiyor maalesef söylenecek.

Roguy Meye mi; o da kim..?


Gecenlerde NTV'de Bülent Uygun, Ankaraspor'un kendilerinin de uzun süredir takip ettigi ama Ankaraspor devrede olunca geri cekildikleri bir transferi gerceklestirmek üzere oldugunu söylemisti.

Söz konusu oyuncu icin "gelecegi cok parlak" gibilerinden seyler söylüyordu. Tita'yi Antalyaspor'a kiralayan Ankaraspor'un Roguy Meye adinda 22 yasinda, Gabonlu, Macaristan liginden bir oyuncuyu transfer ettigini, etmek üzere oldugunu ögrendik. Ligte simdiye kadar 13 gol atmis. Milli takimda da, giydigi 19 forma altinda 2 gole ulasmis. Istatistikleri cok sevmem, sahada görmek lazim. Boyu 177 cm. Ideal santrafor boyu degildir bu benim icin.

Aykut Kocaman'in oyuncu secebilirligine güvenmem. Ama Bülent Uygun bu konuda iyidir bence. Ayni sekilde Ankaraspor'un su anki harika kadrosunu kuran Ankaraspor yönetim ekibi de belli ki bu isi iyi biliyor (Theo Weeks, Mehmet Cakir, Neca, De Nigris, transferlerinin hicbirisini Aykut Kocaman yapmadi).
Rotasyon yaparak mümkün olan en yüksek verimi kadrodaki bütün oyunculardan alma konusunda cok basarili bulmadigim; De Nigris ve cok az ve kisa forma sansina bulmasina ragmen, bu firsati buldugu her anda bende olumlu izlenimler birakmis Konate'yi koca bir devrede yaninda oturtarak Murat Tosun'a imtiyazli denilecek derecede süre vermis bir hocanin Meye'ye ne kadar sans verecegini ise cok merak ediyorum.

Mittwoch, 7. Januar 2009

Fenerbahce vs. Bursaspor: 2-1

Özlemisim... Birkac haftalik futbolsuzlugun üzerine kosa kosa gectim tv'nin basina. Fenerbahce bildigimiz gibiydi. Bursaspor karsisinda yine pozisyon bulmakta zorlandi. Bunun nedenleri belli: Kazim ve Ugur, Fenerbahce'nin oynadigi sistem geregi, takimi hücuma tasimakla mükellefler, ne iki ikisi de bu konuda yeterli performans sergileyemiyorlar. Burda da kalmiyor aksaklik. Bu sistemde bu oyunculardan birisi, diger kanattaki cizgiye inip takimina pozisyon yaratmaya calisirken, digeri ceza sahasina kendi kanadindan bindirme yaparak, rakip ceza sahasi icerisinde cogalmayi saglamali. Maalesef bu da cok fonksiyonel degil. Ne Kazim, ne de Ugur, diger maclarda oldugu gibi dün de tehlikeli olabilecek bir tane dahi orta yapamadilar ceza sahasina.


Hucüm sikintisinin bir diger nedeni, Guiza'nin gerisinde oynayan iki oyuncunun- ki bu dünkü macta Alex ve Deivid'di; olmasi gerektigi kadar hareketli ve delici olmayislari. Yan bu oyuncular takimin savunma veya önlibero oyuncularindan aldiklari toplari hücum bölgesine tasimak ve buraya gelindiginde ya forveti pozisyona sokmak icin ara toplar santraforla varyasyonlar yapmak durumunda ya da kendi dripling yetenekleriyle rakip defans oyuncularinin dengesini bozarken hücumda cogalan diger arkadaslarina pozisyon yaratmak durumdalar. Alex'in dripling özelligi zaten yok. Deivid'de var. Ama o da hala cok formsuz. Bu iki oyuncu formsuz ve hareketli olmayinca, ayni zamanda ilerdeki eleman Guiza ile de yeteri kadar uyum icinde olamadiklarindan (ikili-üclü kombinasyonlarla iceriye katetmek gibi) geriye bir tek care haliyor; Alex'in rakip stoperlerin arkasina Guiza'yi uzun toplarla kacirmak. Bu ise maalesef yeterli olmuyor.


Bütün bunlarin üzerine Fenerbahce göbegini tutan Selcuk-Maldonado-Deniz-Josico gibi oyuncularin hicbirinden geriden gelip rakibi sutlari ve paslariyla tehdit edecek durumda olmadiklarini eklersek, sikintinin temeli ortaya cikar maalesef.


Bütün bunlara ragmen, Fenerbahce'nin rakibine pozisyon vermemesi ve bir maci daha gol yemeden tamamlamasi sevindirici elbette. Öyle bir his var ki icimde bu sezon Türkiye Kupasi Fenerbahce'nin.


Takimin parildayani: Selcuk

Tüm caliskanligi ile savunmadaki verimliligini hücumda da saglamaya calisiyor. Ve cabasi karsilik da görüyor. Bir macta daha golü buldu. Onun attigi golü dahi "ya görüyor musunuz, Alex attirdi yine diye" gargara yapanlar Galatasaray macinda iki kornerde pespese rakibi tehdit eden ve bunlardan birini gol yapan kisinin Selcuk oldugunu ve bundan da önemlisi o ortalar hicbirini Alex'in yapmadigini hatirlamak istemiyorlar.


Takimin döküleni: Gökhan Gönül

Gecen seneki Galatasaray ile oynanan kupa macinda yaptiklarindan beri sevmiyorum bu cocugu. Fena futbolcu olmadigina ben de kanaat getirdim ama, abartildigi kadar olmadigini düsünüyorum ayni zamanda. Fakat kendisi "oldum ben" derdinde herhalde ki, orta yapmasi gereken hicbir pozisyonu dogru hamleyle degerlendiremeyip, tek basina show yapma derdine düsmekle ve daha da ötesi bütün bu sacmaliklarinda topu rakibe kaptirarak takiminin geride eksik yakalanmasina neden olmakla sahanin en berbat oyuncusu madalyasini boynuna takmayi sonuna kadar hak ediyordu. Ama koyunun olmadigi yerde her daim Abdurrahman Celebi muamelesi göreceginden, ondan bu konuda düzelme de beklemiyorum.
Hakem:
Begendigim bir hakem degildir. Yine peynir ekmek dagitir gibi dagitti sari kartlari. Galiba, Deivid'in cezasahasi icerisinde eline carpan topu da atlayarak Bursaspor'un penaltisini vermedi. O anda mac 1-0 di hala.
.....
Birkac sözde Bursaspor icin etmek istiyorum.
Bursaspor bence lig standartlarinda getirebilecegi en iyi hocayi getirdi. Potansiyelleri zaten var. Biraz daha iyi bir kadro kurabilirlerse, özellikle Samet Aybaba'nin takimin basina bela ettigi yabancilardan kurtulup dogru düzgün birseyler bulabilirlerse gelecek yillarda Ertugrul Saglam ile birlikte güzel ve günesli günlere yelken acacaklardir, eminim.

Van Bommel ile Fenerbahce iliskisi...


Van Bommel'i kac yildir yakindan izliyorum. Cok begendigim bir oyuncudur. Ara ara ariza cikartir, agresiflesir vs ama verimli bir iscidir orta sahada.

Bayern ile ne zamandir sorun yasiyor. Sezon sonu sözlesmesi bitecek ve galiba Bayern Münih devam etmek istemiyor onla. Yasinin artik 31'e gelmis olmasinin da bunda etkisi oldugu kadar, Van Bommel'in, mac icerisinde sinirlerini kaybedip gördügü kirmizi kartlarla takimini yalniz birakmasi da etken saniyorum.

Bütün bunlarin dogrultusunda Fenerbahce orta sahasi icin Appiah'tan sonra gelebilecek en iyi oyuncu diye düsünüyordum kendi kendime hep. Bugün benzeri bir haberi de Fotomac yapmis. Fotomac'in yaptigi habere inanilir mi; sizi bilmem ben pek inanmam. Ama adinin tartisilmaya acilmis olmasi, essegin aklina karbuz kabugu düsürmek misali hayirlidir zannimca.

Dienstag, 6. Januar 2009

Hosgeldiniz..!


Savas...!

Yakinimizda bir yerlerde kan dökülüyor. Cok fazla uzatmayacagim girisi. Ne kadar aci duyuyoruz desek de hicbir zaman tam manasiyla o acinin mertebesini anlayamacagiz, basimiza gelmedigi müddetce.





Kaynak: Ap

Kac gündür gazeteleri okuyorum. Köselerde ya tamamiyle sözü duyguya birakip göz yasi dökenleri görüyorum, ya da Cengiz Candar gibi bunca kanin akitildigi bir durumda dahi soguk kanli bir sekilde 'ama Hamas da terör yapiyor' mealinde asab bozucu yazilar görüyorum. Kesmiyordu ikisi de. Ahmet Insel' i okuyana kadar.

Savasin basindan beri okuyabildigim yerli medyadaki yazilar icerisinde en niteliklisi.

Süpriz cikar mi...?

Fenerbahce bu hafta icerisinde Alex, Lugano ve Maldonado konusunda sözlesme yenileme sartlarini konusmak icin sözü gecen futbolcularin menejeri Juan Figer ile görüsme yapacak.

Lugano konusunda kimse süpriz beklemiyor sanirim, o is tatliya baglanacak. Maldonado konusunda da saniyorum süpriz olmayacak ve bu oyuncula sözlesme yenilenmeyecek. Esas dikkat ceken mevzuu Alex. Henüz sözlesmesinin uzatilmamasi ve yönetimin kendisine karsi gösterdigi tavirdan rahatsizligini dile getirmisti Alex gecenlerde. Bu konu üzerine cok tartisma dönüyor zaten Fenerbahce camiasinda. Alex her seye ragmen takimda kalacak, bundan eminim.
Biz Alexsevmezler icin de maalesef mutluluk bir baska bahara. Tuncay, Aurelio ve Zico kaybiyla traftarin gözünde, bence haksiz yere, bir hayli prestij kaybeden yönetim, bunca seveni olan bir oyuncuyu gözden kolay kolay cikartamayacaktir. Ama simdilik.

Sabah'a Genel Yayin Yönetmeni...!

Madem blogumuzun genel cercevesinden ciktik bir kere iyice sapitalim yolumuzu ve su siralar Genel Yayin Yönetmeni Ergun Babahan'in istifasindan sonra gazetenin basina kimin gececegine bakalim.

Ergun Babahan'in istifasi elbette yeniden sektörde Sabah'i bitirip rakipsiz kalmak isteyen Dogan Grubu yayin organlarinin basta da Hurriyet yazarlarinin istahini kabartmis durumdalar. Düne kadar onlara göre "omurgasiz" olan Babahan, bugün Sabah'in sahiplerinin iktidar yandasligina daha fazla tahammül edemedigi icin istifa etmek zorunda kalan bir "gazateci". Hakikaten öyle mi bilmiyoruz, benim edindigim izlenim, kendisinin cok sinik bir karakter oldugu, bu tarz ilkesel cikislarin cok beklenmeyecegi, 28 Subat dönemindeki gösterdigi performansla sonradan gösterdigi Demokrat taraflarinin sahte oldugu yönünde. Biraz mizmiz bir karekter de denilebilir. O bakimdan onun Sabah'tan ayrilmasi kayiptan daha ziyade iyi degerlendirilebilirse gazete icin kazanc bile denilebilir.

Önemli olan yerine gececek isim: Su anda Sule Talu ismi önplanda. Öyle görünüyor. Sule Talu zaten simdiye kadar Babahan'in yardimciligini yapti gazetede, yapiyi iyi biliyor, onun sonrasinda da halen Barlas ile birlikte gecici Genel Yayin Yönetmeni.

Ama benim tercihim daha evvelinde bir baska gazetede cok genc yaslarda bu isi yapmis, gazetecilik yeteneginden, onurlu olusundan, dürüst olususundan, kaliteli olusundan, iktidar yanlisi asla olmayacagindan hic kimsenin süphe etmeyecegi Umur Talu. Kendisi ister mi, yoksa Sabah sahipleri hakikaten gazeteyi iktidar yalakasi yapmak icin kullanmak isteyen insanlardir o yüzden bu is icin uygun bir ismi düsünürler mi bilemem. Ama eger Sabah yönetimi, sahipleri, hakikaten Gazete cikartmak istiyorlar, Hurriyet karsisinda Sabah'i her zamanki oldugu yerde tutmak istiyorlarsa, yok olup gitmesini istemiyorlarsa bunu yapmak zorundalar ve bunun icin en uygun isim süphesiz Umur Talu.

Ölmeden evvel izlenmesi gereken 5 saheser

Her nekadar "spor" belli basli türleriyle ilgili yazi yazdigimiz bir blogsa da burasi, arada bir böyle kacamaklar yapip farkli konulara dalip cikmak istiyorum. Bunlardan birisi de, sinemaseverlere nacizane film önerileri:

1. Yol:
Ilk sirayi Yol'a vermemin nedeni bahsettigim filmler icerisinde en eskisinin onun olmasidir.


2. Masumiyet:

Sinemasever olup da bu filmi izlememek, izlememis olmak mümkün mü? Zeki Demirkubuz'un iddiasiz, minimalist ama ayni zamanda mesela bir Nuri Bilge Ceylan gibi sanat sinemasi modernistliginin sikiciligi icerisine hapsetmeden cektigi filmleriyle benim yönetmenim oldugunu söyleyebilirim.

3. Yazgi:

Üstadin bir diger saheseri. Albert Camus'un eseri "Yabanci" dan esinlerek yazilmis senaryosuyla Masumiyet'e nazaran daha agir ve daha felsefi bir film demek mümkün. Bu filmde de aynen yukardaki Masumiyet'te oldugu gibi erkek oyuncu degil de yardimci erkek oyuncu performansina dikkat cekmek isterim. Birinde Haluk Bilginer, digerinde Engin Günaydin, oyunculugun doruklarinda dolasiyor.

4. Piyano Ögretmeni:

Nobel ödüllü yazar Elfriede Jelinek'in ayni adli eserinden uyarlanma Haneke filmi. Bu filmi izleyebilmek icin elbette oldukca saglam sinirlere sahip olmak lazim. Bilenler bilir, bilmeyenler icin Haneke'nin ne tarz bir yönetmen oldugunu anlatmak icin ise uzun uzun ayri bir post yazmak lazim. Bu film cercevesinde sunu söyleyelim sadece: Jiletle masturbasyon yaptiriyor kadina.

5. Gecmisi olmayan adam:

Aki Kaurismaki'nin herbir filmi digerinden güzel. Arasindan secmekte zorlandim. Hepsini buraya yazmak mümkün. Ama 5 film yazmak durumda kaldigim icin bir tanesini sectim. Gecmisi Olmayan Adam'i. Aki Kaurismaki, minimalist sinema dilini, kuru, köseli, yani kaygan olmayan ironisyle süsleyen bir yönetmen. Ayni zamanda anlatimindaki berrakligi onun sikici olmamasinin en büyük etkeni.

Pedro Geromel

Ne zamandir aklimda bu arkadasla ilgili yazmak. Unutuyorum, bugüne kismetmis. Kendisini 1. FC Köln'de izledim bu sene. Harika bir savunma oyuncusu. Uzun boylu. 187 cm. Hava toplarinda cok iyi o yuzden. Lakin cok iri degil, bu yüzden omuza omuza mücadelelerde bir Servet ne bileyim bir Lugano performansi beklenmemeli ondan, ama ceviklik konusunda da onlar bunun eline su dökemez elbette. Ayni zamanda topu cok iyi kullanabilen, bileklerine hakim, esnek bir savunma oyuncusu. 1985 dogumlu. Guimares takimindan geldi sene basinda Köln'e. Bir sezon daha ayni performansi sergilerse, Bayern'in yolunu tutabilir kendisi.

Ara Transferler...

Fenerbahce, her seye ragmen ara transferin simdilik en hizlisi. Abdulkadir Kayali ve Gökhan Emreciksin Fenerbahce'ye dogru süzülecekler.

Abdulkadir Kayali'yi hic tanimiyorum, ahkâm kesmeyeyim o yüzden. Onun hakkinda biraz daha detayli bilgiye vakif oldugu anlasilan blog kardesimiz, joga bonito'dan ulasilabilir.

Ben Gökhan Emreciksin transferi ile ilgili birseyler söylemek istiyorum: Bu transferin fuzuli oldugunu düsünenler var. Ali Bilgin, Burak Yilmaz, Kazim ve Deivid'in oldugu yerde Gökhan Emreciksin'in transfer edilmesinin gereksizligine vurgu yapiliyor. Simdi üseniyorum arayip bulmaya, yoksa bu sekilde yorumlarin yer aldigi bloglarin postlarinin linklerini vermek mümkündü. Neyse uzatmayalim.

Bu yaklasim temelde dogruysa da Fenerbahce özelinde incelendiginde gecerliligini kaybediyor. Cünkü, Burak Yilmaz ve Ali Bilgin'den Fenerbahce'nin verim alamayacagi ortada. Kazim'in ise dengeli ve istikrarli bir oyuncu oldugu iddia edilemez. Hatta bana kalirsa Kazim yedekte birakilip takimi ateslemek icin sonradan oyuna alinmasi gereken jokerden ötesi degil. Geriye bir tek Deivid kaliyor, Gökhan Emreciksin'in geldigi yerde. Gerek Deivid'in cok yönlülügü, gerekse de Gökhan'in solda da oynabilecek olmasi- ki Aragones ortasaha kenar oyuncularini cizgiye yapisik oynatmiyor, onlarin iceri katetmesini istiyor; bu transferin fuzuli oldugu önkabullerini gecersiz kiliyor.

Ve Yalanlandi...

"Aykut Kocaman irkcilik yapiyor" haberi bomba cikti. Dün haberin yalanlanmasini bekliyorum demistim, possta. Cok gecmedi De Nigris, kamp yaptiklari otelde aciklamayi yalanladi.

Zaten bahsi gecen röportajin icerisinde Hamilton'dan da bahsediliyordu. Oyasaki Hamilton uzun zamandir Ankaraspor formasi giymiyor. Ve ikisi bir aradayken, yani De Nigris ile Hamilton, Aykut Kocaman Ankaraspor'u birakmisti. Yeniden geldiginde ise Hamilton yoktu artik. Bu bile süpheye neden oluyordu zaten.

Ama her seye ragmen, De Nigris'in oynamadigi icin huzursuz oldugunu ve bir sekilde bu rahatsizligini dile getirmis olabilecegini veya getirecegini düsünüyorum önümüzdeki günlerde.

Montag, 5. Januar 2009

De Nigris'in aciklamalari...

De Nigris'in teknik direktörü- eskisi mi demeliydim, Aykut Kocaman hakkinda söyledikleriyle uyandik bugün sabah.

De Nigris'e göre Aykut Hoca, sistematik sekilde irkcilik yapiyor. Türk oyunculari savunurken yabancilarin yüzüne bakmiyor. Geldiginden beri simdiye kadar bir kere bile teknik direktörünün kendisiyle konusmadigindan bahsediyor. Ayrica De Nigris, bu konuda yalniz olmadigini, hocanin takim arkadasi Hamilton icin de aynisini yaptigini ve o futbolcunun da kulüpte su anda cok zor anlar yasadigini vs söylüyor.

Bir kere Hamilton olayini ayri degerlendirmek lazim saniyorum, cünkü Hamilton su anda takimda degil ve Aykut Kocman yokken gönderildi bu takimdan. Bu haliyle bakinca bu aciklamalarin icersinde hata olmus olmasi ihtimali de yüksek gibi geliyor insana. Yarin birgün De Nigris bu aciklamalari yalanlarsa sasirmam.

Ama öbür taraftan Aykut Kocaman'in futbolcu secimiyle ilgili birseyler de söylemek gerekiyor sanirim. De Nigris'in patlamasini bekliyordum, ama bu kadar agirini tahmin etmemistim. Bekliyordum cünkü, bugün hangi takimin kadrosunda olsa banko oynatilacak bir oyuncu De Nigris. Bunun kendisi de farkinda. Gaziantep'teki performansiyla transfer oldu Ankaraspor'a da. Ama bu konularda Aykut Kocaman, benim de cözemedigim sekilde anlasilmaz isler yapiyor. Sadece De Nigris meselesi degil, daha önceki calistirdigi takimlarda da Aykut Kocaman, bu tarz, kadroyu ilk elinize aldiginizda tahtaya yazacaginiz onbirde kendisine banko yer bulabilecek isimleri kenarda birabiliyor. Saniyorum burdaki etken irkcilik degil. Aykut Kocaman, yildizlarla oynayamiyor. O bakimdan da her zaman vasat bir teknik direktördür ve öyle kalacaktir.

Donnerstag, 1. Januar 2009

Kücük bir Nostalji...

Fenerbahce'nin izledigim ilk maci, 1987 senesine denk gelir. Rakip Besiktas'tir. Ve Fenerbahce sahadan 4-0 gii agir bir skorla ayrilmistir. O sirada kaledeki isme, benim Fenerbahceli olmamda yogun emegi olan komsu agabeyler küfür ederken ben sadece futbolun ne oldugunu ögrenme cabasi icerisinde bu adamin hakikaten iyi bir kaleci olmadigini düsünmekle yetiniyordum.
O ismin adi Lukovcan'di. Bu geldi aklima birden. Ve o tarihten bugüne dogru sayarak bir takim "balon" transferlerin albümünü olusturmak istedim.

1. Zvan (Jivan) Lukovcan

Sol tarafta resmi görünen yakisikli Fenerbahce'ye 1986'dan 1988'e kadar iki sezon Fenerbahce formasi giymis. Ilk baslarda fena sayilmayacak performanslar cikartmis. Yugoslavya milli takiminin da kalesini koruyormus o zamanlar, ilginc. Lakin benim hatirladigim 1987-1988 sezonunda berbat for sezon gecirmisti.

Kendisinin parmadiginin birinin olmadigi söylenir. Bilmiyorum ne kadar dogru. Ayni sekilde bir keresinde tesislerde o zaman Fenerbahce yönetici olan Aziz Yildirim tarafindan yedigi goller yüzünden kovalanmisligi söz konusuymus. Bu daha da ilginc.



2. Czestaw Jakolcewicz:
Ikinci isim 1990 senesinde saniyorum takima sonradan katilan ve ilk ciktigi karsilasma Galatasaray ile idiydi. O karsilasmada akil kalanlar, Galatasaray'in Tanju'nun 2 golüyle kazanmasi, Yusuf'un Fenerbahceli bir futbolcuya attigi tokat, yagmur nedeniyle camura kesen sahada herkesin üstü basi camur icindeyken Fenerbahceyle ilk macin cikan Jako'nun üstünün kirlenmemis olmasi o sirada bazi Fenerbahceli taraftarlar tarafindan "yav bizimklerin her tarafi camur icindeyken adam bir tane bile camur sicratmadi üstüne" seklinde övgülere mazhar olmustur.

Jakolcewicz, Fenerbahce'nin 2-1 kaybettigi bu macta tek golünü atan kisiydi, penaltidan. Cok umutlanmistik kendisinden ama sezon sonunda gönderilmisti. Sonralarda Hakan Sükür tipi santrafor arayan su günlerde orta sahada hem prens yapan hem hücuma katkida bulunan oyuncu arayislarinda olan Fenerbahce'de o zamanlar mütemadiyen libero arayisi icindeydi.


3. Ivan Vishnewski:
Ücüncü olarak sectigim isim "Visnevski". Cizgiden rövasatayla bir top cikarti diye hatirliyorum. O da o zamanlarda Fenerbahce'nin deli gibi arayip durdugu liberolardan.
Sonuc; sonuc basarisiz elbette. Yukardaki "Jako" dan önce mi bu takimin formasini giydi, yoksa sonra mi geldi su anda tam hatirlayamiyorum yalniz.


4. Poitr Soczynski:
O dönemlerdeki libero takintisini bir baska disa vurumu. Maalesef o da tatmin edemedi. Galiba 1991-1992 sezonunda takimin formasini giydi ve bir sezon sonunda gönderildi.


5. Dzoni Novak:

1992-1993 sezonunda Fenerbahce'ye transfer olmus slovenyali. Ilk trasnfer oldugunda, yani yaz döneminden ligler baslayana kadar olan sürec icerisinde cok övülüyordu kendisi. Sol tarafta oynuyordu, ortasahada.

Cok kivrak ve süratli oldugu söyleniyordu. Tahmin ediyorum mütemadiyen sol taraftan driplinkleriyle cizgiye iner ordan ceza sahasina geriye dogru yerden toplar cikartirdi. Hatta Besiktas ile 2-2 kalinan bir macta saniyorum bu sekilde bir asisti vardi. Yukardakiler kadar hayal kirikligi olmasa da cok da fazla tatmin etmemisti kimseyi.

6. Stanimir Stoilov

Ayni sezonda Novak'la gelmis bir diger oyuncudur Stoilov. Cok iyi bir sol ayagi oldugu söyleniyordu. Ama ondan da istifade edilemedi. Bunun en büyük nedeni de, sene basinda yasadigi sakatlikti.
Uzun arastirmalar onun takimla birlikte cekilmis bir fotografina ulasamadik.


7. Demir Hotic

Ve iste efsane. Yok bundan büyük bir transfer Fenerbahce tarihinde. Saniyorum Güven Sazak yönetiminin magrifetiydi. Uzun yaz boyunca bir türlü yabanci oyuncu transfer edemediler. Transfer sezonunun sonlarina dogru apar topar getirilmisti, saniyorum Bosna'dan.

Ilk ciktigi karsilasma, o zaman yeni baslayan atv'nin yayin hakkini aldigi TSYD Kupasi idi. Galatasaray'a karsi o macta ceza sahasi icerisinden bos kaleye gümlettigi bir sut var ki, akil almaz birseydi. Gol olmamisti ama anlasilan iyi bir futbolcu aldik demistik. Sonrasi hava civa cikti tabii. Sonra da gitti. Tüm kariyeri boyunca Fenerbahce'deki, sadece 1 gol atabilmisti. O da cok tesadüfi bir göntüntü sergiliyordu.



8. Andreas Wagenhaus:


Hotic ile birlikte gelmislerdi. Sazak'in bir kabus gibi baskanligina cöktügü ve Osieck'in kendince birseyler yapmaya calistigi Fenerbahce'de. Hotic kadar facia degilse de, Fenerbahce'nin daha sonraki dönemlerde formasini giymis ve begeni toplamis, unutulmazlar arasina girmis, Uche veya Högh gibi bir óyuncu da olamamistir. Iyi giden bir Galatasaray macinda Erdal'in omuzlarina basarak bir hava topunda penaltiya sebebiyet vermisligi vardir, Ali Sami Yen'de. Hakem Ahmet Cakar. Cok canim sikilmisti.


Genel Fenerbahce taraftarinin aksine ben yine de severdim kendisini. O zavalli Fenerbahce takiminda, en azindan fiziksel özellikleriyle iyi bir durusu vardi, güclüydü. Hava toplarini alabiliyordu ki, özellikle Hakan Sükür'le cok büyük bir hakimiyet kurmus Galatasaray'a karsi iyi bir silah olabilirdi bu hali. Gerci onun karsisinda cok basarili olamadi o ayri.
...
Bu arastirmada secilen isimler daha cok unutulmaya yüz tutanlar. Uche yok mesela. Cünkü Uche'yi herkes hatirliyor hala. Högh de öyle. Ama Wagenhaus öyle degi. Ve amac, okurlardan birisi bu isimlerden birisini gördügünde, "evet ya vay anasini Hotic gibi bir adam bile forma giymsti" diyebilmeli. Secilmis isimler genelde bu amaca yöneliktir.