Samstag, 21. Februar 2009

Fenerbahce'de sorunlar gittikce büyüyor...

Gecen haftaki 7-0'lik galbiyet sonrasi beyinsiz taraftar toplulugu (ki Fenerbahce takiminin bir hayli beyinsiz taraftari var) "iste gördünüz mü Semih farkini, Alex ile Semih nasil güzel ikili oluyorlar" seklinde yorumluyorlardi...

Alex efendi, yine, her zaman oldugu gibi, savunma anlaminda berbat, rakibine cok genis alanlar birakan, derbeder bir takim karsisinda goller atiyor asistler yapiyordu...

Bunun üzerine sayilari bir hayli cok olan beyinsiz Fenerbahce taraftari, "iste Alex bu, gördünüz mü" demeye basladi... "Aragones'e umarim bir mesaj olur" diyorlardi...

Ve bu haftaki Genclerbirligi karsilasmasi... Evet iste Alex... Ve evet, iste Semih ile Alex ikilisinin yan yana oynayan hali... Ne farki var bundan önceki haftalardaki Guiza-Alex ikilisinden..?

Semih'i kahraman yapan, onun takima sonradan girdigi maclarda, takimin sikistigi anlarda attigi gollerdi... O gollerde gözden kacirilan birsey vardi... Onlarin büyük cogunlugu Fenerbahce'nin maci kazanmak icin neyi var neyi yoksa saldirdigi anlarda geliyordu... Semih de cok iyi bir ceza sahasi golcüsü olarak bu firsatlari kacirmayarak, esas sikintinin forvetteki Alex'in yardimcilari (bu gecen sezon Kezman'di, bu sezon Guiza) oldugu hissine kaptirdi bizleri... Ve bu Genclerbirligi macinin gösterdigi birsey var: Sayet onlarin yerine sürekli Semih oynasa, Semih de onlarla ayni kaderi paylasacak.

Yani....?

Yanisi su ki: Sorun Alex.... Ve Fenerbahce bünyesindeki bu hastalikli dokudan kurtulmadigi müddetce buna mahkum... Chelsealere kadar yükselmis, Hollanda'da gol krali olmus bir oyuncu da, Ispanya'da gol krali olmus bir oyuncu da sizin takiminizda silinip gidicekler... Alex denilen bu hastalikli dokuyu tasimak icin feraget ettiginiz bölgeler, sirf ona uydurmak icin kurdugunuz zorunlu onbirler ilerdeki bu partnerlerin canina tessebüs ediyor; sadece Fenerbahce'ye kötülük yapmakla kalmayip... Alex basit maclarda, bos alan buldugunda ortaya cikiyor, gol atiyor, asist yapiyor; böylece istatistikleri altüst ediyor, ama sert oynayan, alani cok iyi daraltan, ona bos alan birakmayan, bir savunma karsisinda silinip gidiyor... bu aksamki ve her zaman oldugu gibi... Siz de bütün takimi Alex'i tasimak adina kurguladiginiz icin o kilitlenince siz de kilitleniyorsunuz...

Sorun sadece bu da degil... Gecen haftalarda Deivid ve Alex oyundan ciktiklarinda el kol hareketi yapmislardi... Bu hafta Ugur Boral... Sonra yine, takimin santraforu Guiza ve kaptani Alex, yedek kulübesinde olduklari bir anda takimlari 2-0 geriye düsünce kulübeyi terk etmislerdi... Noluyor Allah askina...? Bu kadar disiplinsizlik ve basibozukluk nasil mümkün olamiyor, hadi oldu, bunun önlemi neden alinmiyor?

Aragones'i aldigi sonuclardan ziyade buralarda elestirmek lazim... Cünkü bu berbat sonuclarin temelinde oyuncularin sahip oldugu bu bozuk kisilik yapisi yatiyor... Isler iyi giderken iyi de, kötüye gittiginde en büyük darbeyi size bu tip sorunlu insanlar vuruyor da... Bunca artislige ragmen bir sonraki macta cikartilmayip da oyunda kaldigi bir anda diyelim Alex, yine hicbir sey yapmadan tamamliyor maci...

Su acik ki, Aragones ile oyuncular arasinda iletisim problemi var... Ve kurulamadi bu iletisim bir türlü. Bu saatten sonra da düzelmesini beklemez saflik olur... O yüzden yapilmasi gereken ya kadroyu yeniden revize etmek, hocaninizin diline uygun insanlarla, ya da hocanizi degistirmek.... Benim tercihim hala Aragones iel devam etmekten yana... Yani...? Yani, basta Alex olmaz üzere yabancilarin büyük cogunlugu ile yollar ayrilmali, ki bunlarin icinde cok sevdigim Deivid de var... Ama Fenerbahce birakin onlarla yollarini ayirmayi, sürekli sözlesme yeniliyor... Demek ki...? Demek ki, Aragones ile gelecek sezon devam edilmesi ihtimali cok zayif, yani bence... Her ne kadar onlar, biz hocamizla ilgili iki yil hicbir tasarruf düsünmüyoruz diyorlarsa da...

Hadi Bakalim...

Fenerbahce yönetimi olumlu adimlar da atiyor bazi bazi... Bunlardan birisi de Sekip Musturoglu ile birlikte Ali Koc'un ekranlara cikip basina ve kamuoyuna takimla ilgili dürüst, acik ve net cevaplar vermesi...

Bu hafta da bu aciklamardan birinde söyle bir laf etmis Ali Koc:

“Açık ve net bir şekilde söylüyorum, Aragones hakkında 2 sene sonuna kadar hiçbir tasarrufumuz olmayacak. Fenerbahçe’de 2-3 maçın sonucuna göre değerlendirmeler artık geride kaldı. Yaş konusu gündeme geliyor. En büyük sanatkarlar en iyi işlerini son dönemlerinde yapmıştır. Biz hocamızın vizyonuna ve Fenerbahçe’yi getirmek istediği yere güveniyoruz”

Umarim öyledir, umarim hicbir kupaya uzanamasa dahi bir hocayla devam etme karari ona "güvenildigi" icin alinir...

Sene sonu bu girdinin ortaya cikartilmamasi dilegiyle...

Denizli direksiyonu kontrol altina aldi (gibi)...

Trabzsonspor macindaki cok üstün oyunun arkasindan herkesin cok zor gececegini düsündügü bir deplasmandan iyi bir oyunla degilse dahi cok iyi bir skorla ve üc puanla dönmesi Besiktas'in güzel günlerin baslangici olabilir.

Her ne kadar Fenerbahceli olsam da Besiktas'a da her zaman ucundan kiyisindan sempatim olmustur; imrendigim, hayran oldugum zamanlar da olmustur, mesela Seba dönemleri vs... Simdilerde de ise, Denizli ve Demirören'in varligi ile üzülmekteyim onlar adina...

Neyse, aslinda dünkü oyun, tipik bir Mustafa Denizli futbolydu... Denizli'yi Fenerbahce'yi calistirdigi dönemlerde yakindan tanima, oyun felsefesini, futboldan ne anladigini cok iyi anlama firsatimiz oldu. Zaman onu degistirmiyor, daha o dogrusu o kendisini yenilemiyor: Hicbir vakit, belirli bir sistemin, ne oynadigi belli olan bir takimin yaraticisi olmamistir Denizli... Takiminin performansi mactan maca degisiklik arzeder... Oynadigi oyun anlayisi ve sahaya sürdügü kadro da.

Sirtini kendi capinda yildiz denilebilecek oyunculara dayar ve onlarin üzerinden sonuca gider... Süphesiz, basta Tello olmak üzere, Delgado, Nobre, Bobo vs. Türkiye Ligi standartlarinda üst seviyede oyunculardir... Delgado ve Tello'nun sutlarina, tehlikeli serbest vuruslarina; Bobo ve Nobre'nin cezasahasi icerisindeki havadan ve yerden hakimiyetine dayanarak götürmeye calisir isleri... Bu baska takimda baska isimlerle olur... Ama mentalite aynidir. Türkiye Ligi'nin üc büyüklerden birini calistiriyorsaniz bu anlayisla kazanmak cok olasidir... Bu üc kulüp de zaten her vakit en azindan o ligin standartlarinin üzerinde bir donanima sahiptirler... Arkalarindan ciddi bir taraftar destegi de vardir. Bir de buna, takim sampiyonluk havasini yakaladiktan sonraki medya destegi ve yönetimin federasyon ve hakemler üzerine etki etme cabalarinin sonucunu da eklersek, Denizli her zaman sonuca ulasmaya yakindir; bu üc takimdan hangisini calistirirsa calistirsin...

Ne ki bu lig standartlarinda yakaladigi basariyi, onun Avrupa'da göstermesi artik hicbir vakit mümkün degildir... Sadece Avrupa degil, diyelim bu sezon sampiyon olmus bir Denizli takimindan gelecek sezon üstüne koyarak ilerlemesini asla bekleyemezsiniz, hatta onun bu oyun anlayisi sürekliligi ve sistemi saglayamayisi bir sezon sonra sizi hic tahmin etmediginiz sekilde ucurumun ucuna dogru da sürükleyebilir... Besiktas'i maalesef Denizli ile bütün bu tehlikeler bekliyor, bu sezon sampiyon olsalar dahi...

Gelelim Antep'e...

Sahaya iyi yayliyorlar, evet. Topu iyi ceviriyorlar evet. Kenarlara inmeye, oyunu kanatlara acmaya, velhasi modern futbolun gereklerini yerine her vakit getirmeye calisiyorlar... Ama diger taraftan, yedikleri bir gol sonrasi dagilip gitmek, oyundan ve disiplinden tamamiyle kopmak; bulunan onca pozisyonu (Besiktas karisisinda gol alabilmek icin daha kac pozisyon bekliyorsunuz!) golle sonuclandiramamak; esasinda bu takim neden bu kadar asagilarda sorusunun cevabini veriyor... Ve simdiye kadar Antep'i pohpohlamaya calisan Mehmet Demirkol ve taifesini bulundugu yeri hak etmiyor bu takim, serzenislerine cevaben de bizlere; hayir efendim bal gibi de hakediyor, burdan daha bir yere bu haliyle cikamaz bu takim dedirtiyor....