Dienstag, 2. März 2010

Eve dönüs


Bundan tam 6,5 sene önce terk etmemistim memleketi. O zamanlar zimba gibi enerji dolu akademisyen olma idealiyle yanip kavrulan bir ögrenciydim... Simdi ise bu hedefinden uzaklasmis, hala olmak isteyen ama bunu eskisi kadar önemsemeyen, eskisi kadar caliskan ve enerjik olmayan; ama buna mukabil daha bir "dervis" olmus bir insana dönüstüm...

Zamanimda zihnimi termodinamik problemleri mesgul eder, makine dinamigi üzerinde kafa yorardim... Almanya'da hayat denilen mefhumun daha sahici, gercekci ve yakici problemleri karsisinda olgun tavirlarlar alabilme sinavindan gectim... Yastigima basimi her koydugumda ertesi gün hangi sinavdan ne kadar iyi not alabilecegimden gayri problemlerim oldu hep, ve bunlar birebir hayatin kendisiyle ilintiliydi...

Master icin cikmistim ordan, yaptim onu ama, bu bana 6,5 seneye maloldu... Cünkü ben o arada okulu birakip baska baska pekcok is-gücle istirak ettim... Türkiye'deki yillarimda ne kadar üniversite kampüsü icerisinde steril bir dünya ile temas halinde idiysem burda o derece hakikive zaman zaman aci olabilen bir dünya ile temas halinde oldum... Bizim saglikliksiz egitim sistemimizin dikte ettigi 'hayat sadece ÖSS ve arkasindan gelecek olan üniversiteden mütesekkildir, sen bunlari yaptiginda anda basarmissindir yoksa bitmissindir' diskurunun ne derece sacma ve mantiksiz oldugunu gördüm...

Ben ordan ayrilirken hüzünle kapliydi vücudum, sevdiklerimi geride birakirken beni neyin beklemedigini bilmedigim bir denize kulac acmistim... Simdi yine hüzünle kapli bedenim; burda 6,5 senede ilmek ilmek bastan sona ördügüm hayatimi, anilarimi, dostluklarimi bir daha bulamamacasina birakiyorum... 17 metrakelik kücücük odami, kösedeki her sabah kahve icmeye gittigim cafe'yi, yürüdügüm sokaklari muhtemelen bir daha görmeyecegim...

Spinoza yakaladigi sinekleri örümcek agina atarak onlarin örümcegin kollarindan kurtulma adina yaptigi caresiz cirpinislari kahkaha atarak zevkle izlermis... Bunu gören dostu dehset icinde ne yaptigini sormus; cevabi o dervisin su sekilde:

"Hayatta iste böyle... Sonsuza ulasma adina verilen bitmek bilmeyen bir mücadeledir... ama kacinilmaz son bir yerde sizi gelip bulacaktir, cirpinis bosuna"

O kacinilmaz son bir yerde gelip seni beni hepimizi bulacak ve bir noktada tüm o hayat hic yasanmamissa geride kalacak... O sonsuz ulasma gayratiyle sonsuzca verilen cirpinis manasizlasacak. Iste o sokaklar, o cafe, o ev sanki beni hic barindirmamiscasina devam edecek burdaki hayatina...

Neyse, simdi yeni bir hayat bekliyor beni? Yeni mi hakkikaten? Gecikmeli de olsa zihnimde tasarladigim hedeflerime ulasmanin pesine yeniden düsebilecegim... Ama daha az bir hirsla... Daha varoluscu bir bakisla... Bölümdeki diger genc akademisyenlerin vermedigi makalede önce kimin ismi yazilacak kavgasini, kimin posterini nereye asilacak olacagi üzerinde dönen masasiz kiskancliklari müstehzi bir edayla ve bosvermislikle karsilayarak... Hayati daha genis kalp ve büyük sefkatle kucaklayarak...