Montag, 17. August 2009

Dünden Kalan; Schalke 04- Bochum: 3-0


Fenerbahce macindan eve döndügümde gecenin bir yarisiydi... Ondan evvel izledigim Schalke-Bochum macini yazma firsatim olmadi o yüzden... Ziyani yok. Bugün hallederiz.

Cok spektaküler girmeseler de lige iki haftadir kayipsiz ilerleyerek saglam bir görüntü veriyor Schalkeliler... Saglamlik burda rastgele secilmis kelime degil... Magath ile birlikte Schalke henüz ümit edilenin ve beklenenin cok gerisinde; tamam... Ama gözle görülürür bir gercek var ki takim yavas yavas Magath takimi oldugunu hissettiriyor.

Ne demek o?

Son yillarda Schalke, hep kirilgan ve her an kriz icine düsmeye hazir bir haldeydi... Bu her an krize girebilecek histerik kadin ruh hali yavas yavas yerini terk etmeye hazirlanmisa benziyor. Iste saglamlik bir kez daha cikti karsimiza... Saglamlik; takimdan öte tüm camianin ruh halini ima ediyor aslinda. Magath'a duyulan güvenden baska birsey degil bu.

Yani söylemek istedigimi somutlastirirsak: Bu gecen iki haftada, sayet takim kazanmasa ve bazi puan kayiplarina maruz kalsaydi, alisagelmis Schalke camiasinda homurtular yükselmeye baslar, teknik direktörün yeri sorgulanirdi. Bu sezonki Schalke'de ise, benim edindigim izlenim en azindan, bu gecen iki hafta kayipsiz gecilmemis olsaydi dahi su anki stabil ruh halinde farkli bir görüntü cikmazdi ortaya... Anlatmak istedigim bu...

Maca dönersek. Magath'in 4-4-2'nin baklava dilimi denilen ortasahali dizilisinin temsilcisi oldugunu bilmeyen yok. Gelgelelim, selefleri, Slomka ve Rutten, 4-3-3 oynadiklari icin takimi da ona göre kurmuslardi... Magath geldiginde siskin ama ayni zamanda cok ise yaramayan bir kadro ile karsilasti... Ise yaramiyordu cünkü, oyuncularin büyük cogunlugu hem benzeri pozisyonlarin benzeri seviyedeki oyunculariydi hem de Magath'in 4-4-2'sine uyma konusunda zorluk cikartacak gibi durmaktaydilar... En azindan hücum hattinda... Kuranyi ile ilerdeki cift santrafordan biri tamamdi... Yanina kim konulabilirdi; Farfan, Halil, Sanchez, Asamoah eldeki golcüler... Bunlarin hicbir tanesi ikinci forvet degil bahsedilen sistemde... Fuleli, daha cok acik oynamayi ve kenarlara cekilmeyi seviyorlar... Bir tek Halil icin belki, 4-4-2'nin ikinci golcüsü olmaya uygun denilebilir.

Magath'i bekleyen bir baska problem ise 10 numara pozisyonu... Baklava dilimi denilen ortasaha icin en önemli unsur... Magath'in elindeki kadroda buna uygun isim de yok. Geldiginden beri hayal kirikligindan öteye gitmeyen Rakitic'in buranin oyuncusu olamayacagi acik. Aachen'den gelen Holtby de yine genelde kenarlara kacmaya cizgiye inmeyi filan seven bir oyuncu. Stevanovic'ten öyle bir oyuncu yaratabilirdi belki hoca ama o da hazirlik macinda sakatlandi, uzun bir süre yok. Bir ara Farfan'i düsündügü söyleniyordu.

Iste bu sartlarda cikti iki haftadir Schalke karsilasmalarina... Yukarda bahsettigim nedenlerden ötürü de, kendisinden beklenilen klasik 4-4-2'lilerle cikmiyor sahaya... Dizilis sanki daha cok, 4-1-2-2-1 gibi bir hal aliyor. Yani Kuranyi ilerde tek santrafor. Onun arkasinda forvette ona destek verme yükümlülügündeki isimler Rakitic ve Farfan oluyor. Rakitic ikidir yerini ikinci devrenin hemen basinda Kenia'ya birakiyor... Önlibero bölgesi icin eldeki oyunculardan Jones sakat. Westermann'i orda kullanabilirdi hoca, ama oraya bir oyuncu transfer etmeyi uygun gördü ve Brezilyali Mineiro'yu transfer etti. Onu da Bochum karsisinda ilk defa izleme sansi bulduk... Savunmada ise Magath iki haftadir sahaya sürdügü ekibi degistirmiyor... Pander gelene kadar da öyle gidecek saniyorum...

Magath'in takimlarinin cok pas yapmadigini ortasahayi genelde direk gerekirse uzun toplarla gectiklerini biliyoruz... Bochum'da da durum böyleydi... Özellikle sagdan Rafinha ve bu senenin süprizi Moritz ile cok iyi bindirmeler yapiyorlar... Yüksek oyuncu Kuranyi'in yaratacagi karamboller ve onun acacaga bosluklara, Farfan, Rakitic, Moritz, Westermann (veya bir baskasi) girerek pozisyon bulmaya calisiyorlar... Temposu yüksek ve cok iyi oynayan bir takim halinde degiller henüz ama bu haliyle de sonuca gitmeyi becerebiliyorlar iki haftadir... Bir diger avantajlari ise henüz ciddi ekiplerle karsilasmadilar ve bir süre daha bu kolay fikstür devam edecek...

Zico ile yavas yavas sona dogru (mu?)


Fenerbahce'de büyük bir kitle var Zico'ya tapmaya hazir. Hatta öyleleriyle karsilastik ki, Fenerbahce'nin Zico'dan sonra varoldugunu dahi iddia etme cüretini gösterebildiler...

Gecen yilki yanlis teknik adam tercihi, ya da teknik adama uymayan kadronun korunmasi gibi nedenlerden ötürü Fenerbahce Zico gercegiyle yüzlesemedi...

Avrupa kupalarinda tempoyu düsürerek ve allah var geride iyi alan daraltarak bir hayli de sansla cok iyi bir yere gitmisti... Ama bu Zico'nun koca iki senede Türkiye Ligi icin uygun bir oyun anlayisi olusturamamasi gercegini degistirmedi. Yani aslinda basbayagi vasat bir hocaydi kendisi... Ama dedigim gibi gecen yilki berbat sezon bu gerceklikle yüzlesmesini geciktirdi Fenerbahce'nin... Yani yanlis olanin Zico'nun gidisi degil onun yerine devreye sokulan plan oldugunu göremedi Fenerbahceliler...

Neyseki kuzeylerden gelen haberler bizlere bunu gösteriyor artik yavas yavas... Fenerbahce'nin varligini Zico'ya borclu oldugunu iddia edenler ordan büyük basarilar beklemekteydiler, ama gelgelelim geldigi günden beri bir türlü vasatin üzerine cikamadi Zico performans olarak CSKA'da... Kendisinin performans egrisi tam bir "sinüs" diyagramini andiriyor... Üc hafta üstüste mac kazanmisligi yok... Simdiye kadar sampiyonluk yarisina tutunabilmis olmasi ligteki rakiplerinin de, ayni Fenerbahce döneminde oldugu gibi, cok iyi günler gecirmemesinden... Spartak Moskova, zaten teknik direktörünü kovdu bir defa bu sezon... Zenit de gecen hafta... Bir tek Rubin Kazan simdiye kadar en sorunsuz giden gibi durmakta ama onlarin da iki macta CSKA'ya kaybettiklerini düsünürsek, cok saglam olmadiklari ortada...

Bu hafta alinan sonuclar ama bir cok seyin degismesine yol acabilir... Zaten kulübün Zico'yla yollari ayirmayi düsündügü söylentileri cikiyordu... Belki de deplasmanda alinan Rubin Kazan galibiyeti bu ayriligi ertelemisti... Lokomotiv Moskova karsisinda alinan bu haftaki maglubiyet ise bütün bu krediyi yeniden tüketmeye yol acmis olabilir.

Henüz daha 12 hafta var ama, CSKA, Rubin'in 7, Spartak Moskova'nin da 6 puan gerisinde... Ayrilik cok uzaklarda görünmüyor...

Fenerbahce-Sivasspor: 3-0; güzel galibiyet


Maci izleyenler biliyor. Skorun anlattigi kadar rahat bir galibiyete ulasamadi Fenerbahce. Karsilasmanin 70. dakikasinda gelen gol- ki acik ofsayt, biraz daha gecikseydi su anda bambaska seyler yaziyor olabilirdik. O ilk golü bulunca devamini da artik bekleniyordu...

Nasil ki farkli galibiyetler kötü oyunun üstünü örtemezse, ofsayt olan bir golle ulasilan zorlu bir galibiyet de iyi oyunun üstünü örtemez. Iyi oyundan ziyate, verilen mücadelenin...

Denizlispor karsilasmasindan sonra yazdigim postta, gecen yila nazaran Fenerbahce'nin Denizli ayarindaki takimlar karsisinda daha rahat pozisyona giren bir ekip oldugunu ve bunun bir sene öncesinin takimindan ileriye dogru bir gidis oldugunu söylemistim.

Bu karsilasmada ise bir baska farka daha sahit olduk: Gecen yilki Fenerbahce, böyle sert ve agresif pres yapan takimlar karsisinda ayni direnci ve sertligi gösteremiyor oyundan cabuk düsüyordu... Bu sezon ise, en azindan su geride kalan Sivasspor macinda gördük ki, basta Emre, Cristian ve Gökhan olmak üzere bu agresiflige ayni agresiflikte cevap vermeye calisan bir takim var sahada...

Tabii hersey olaganüstü degil... Mücadele cok iyiydi ama, görüldügü gibi iyi kapanan sert bir takim karsisinda üretken olmakta hala zorluk cekilecek... Koskoca bir ilk yarida rakip kaleye yaklasamadi Fenerbahce... Ikinci yari ise, gole kadar kaydeger iki pozisyon vardi: Emre'nin kisisel cabalariyla yarattigi pozisyon ve direkten dönen sutu; Önder'in kornerden gelen topa öndirekte yaptigi kafa vurusu... Burda tabii maalesef 8. dakikada sakatlanan Alex'in yokluguna yormamak lazim bunu. Böyle sert rakipler karsisinda Alex de cogu zaman etkisiz kalmakta...

Alex'in sakatlanmasindan bahsetmisken, onun yerine giren Deivid'in, Carlos ile birlikte takimin en kötüsü oldugunu ve Daum'un Aragones döneminden ezberledigimiz degisiklik varyasyonlarinin disinda da bazi hamlelere girismesi gerektigini söylemeden edemeyecegim... Mevcut yedek kulübesinden dolayi Daum'un Alex'in yoklugunda Deivid'i kullandigi söylebilir... Dogrudur, ama tecrübelerim ve hislerim bana, yaninda Özer oturuyor olsaydi da Daum Deivid'i oyuna alirdi, demekte...

Gökhan Gönül ve Emre'nin mücadelesine ve gösterdigi iyi oyuna özellikle dikkat cekmek isterim. Bence tartismasiz ikisi takimin en iyisiydi... Emre'nin vücud dilinde 'bu takimin lideri benim' dedigini görür gibiydim... Hakikaten de verdigi mücadele, cektigi sutlar, kaptirdigi topun pesinden deli gibi kosususu, maci illaki kazanmak istemesiyle, Alex'e lider nasil olur dersi veriyordu adeta... Ben kendisinin transferinden dolayi cok kizmistim yönetime ama simdi görüyorum ki haksizmisim... Fenerbahce'yi birkac vites yukariya cikartiyor Emre ve farki yaratan isim oluyor... Lugano'yu bile affetmeye hazirlanan bu camia sen böyle devam ettikce, sana dünden yüregini acacaktir; emin ol...

Fenerbahce savunmasi yine yürekli hoplatti epeyce; tahmin ediyorum... Bunlar olacaktir... Ikili birbirlerine alisincaya ve üzerinlerindeki güvensizlikten kurtuluncaya kadar sürecektir bu durum. Cikilan 5 resmi karsilasmada kalesinde sadece 2 tane gol görmüs bir takimin savunmacilarina biraz daha tolerans göstermenin vakti geldi saniyorum... Önder'i rahat birakip Carlos'a baksalar biraz da Fenerliler cok iyi olacak...