Sonntag, 26. April 2009

Siradisi bir golcü: Claudio Pizarro


Gecen hafta, Sabah, Milliyet vs. gibi gazetelerde okumustum Pizarro'yu istedigini Fenerbahce'nin... Gectim... Ciddiye almadim... 

Ama bir blog yazari arkadasin yazdiklarini okuyunca üzerinde durmanin manasi olabilecegini düsündüm. Söz konusu yazida arkadasimiz, Perulu bir arkadasindan ülkesinde bu tür söylentilerin ciktigini söylemis.... Öyle olunca "olabilir ha" dedim kendi kendime... Sonra tabii su da mümkün: Belki onlar da Türkiye basinindan bu söylentilerin ciktigi kanisina vardilar... Neyse...

Pizarro, benim uzun yillardir, yani ta Bayernli yillarindan beri takip ettigim bir isimdir, ve oldukca siradisi, pekala muazzam sifatiyla tanimlanabilecek bir futbolcudur... Golcüdür... Biraz savruk, daginik görülebilir, öyledir de hakikaten, ama bazen akil almaz isler, olaganüstü goller atar... Sadece golde degil, ayni zamanda ikili oyunlariyla takimin bütün sistemi üzerinde harika denilecek düzeyde müsbet katilari vardir... 

Bu ismin Fenerbahce'ye transferi sayet hakiki manada söz konusu ise, bu Aziz Yildirim döneminin en büyük transferlerinden birisi olur... Bunda hic süphem yok... 

Ama bu ne kadar mümkündür, bilmiyorum... Kendisi Chelsea'nin oyuncusu... Bu sezon Bremen'de kiralik oynadi... Eger mümkün olsa saniyorum ilk Bremen almak isteyecektir onu, o da Bremen'i, hic kuskusuz... Ama Bremen, maddi anlamda Fenerbahce'nin üzerine cikamaz, o ayri... 

Neyse, kendisinin ülkesinde pek de temiz olmayan bir takim "para" islerinden dolayi savcilikla basinin dertte oldugunu ekleyerek kapatalim mevzuyu...

Ey Galatasarayli, dön ve sor kendine; "ne gecti eline?"


Daha önce söyledim, simdi yenilemekte sakinca görmüyorum: Gecen sezonki sampiyonluk, ligin bitmesine "bes kala" yapilan teknik adam operasyonu gibi korkunc bir seyin üzerini örtüyor, hatta örtmek ne kelime, belki de o degisiklik sayesinde sampiyon olduk inancina sokarak yanlisa yönlendirdigi icin tehlikeleri icerisinde barindiriyordu... 

Skibbe kovuldugunda bayram edenlerin, simdi sormasi lazim: "e ne gecti elimize...?" Veyahut, "Skibbe devam etseydi, yine alacagimiz en kötü pozisyon zaten burasi degil miydi?"

Sahip oldugumuz futbol mentalitesinin bu sorularla zihinleri kurcalalanmasina ve alinacak cevaplarla yüzlesme gayreti icinde olunmasina izin verecegini sanmiyorum... Yine de ben sorumu sorup cekiliyorum aradan...

Gelelim maca... 

Macin geneline bakarsak, Galatasaray'in cok da fena oynamadigini söyleyebiliriz... Konuk ekip Ankaraspor neredeyse pozisyon bulamadan beraberlikle ayrildi sahadan... "Bencilligi" artik iyice göze batan Mehmet Cakir'in kacirdigi pozisyon da gol olabilse, maglubiyetle ayrilabilirlerdi sahada... Bu da sahadaki oyun icin cok dramatik ve haksiz bir sonuc olurdu, nitekim...

Isin taktik analizine girmenin cok manasi yok, kanimca... Galatasaray, zaman zaman cok estetik görüntü ihtiva eden pas trafine sahit olduk... Bunlar neticesinde elde edilen pozisyonlarin sayisi da az degildi... Karsilarindaki takimin düzeyini de göz önünde bulundurdugumuzda, son haftalardaki Galatasaray'da bir kipirdanmanin oldugu söylenebilir... Kim bilir belki bunda hala sampiyonluga inaniyor olmanin da etkisi vardi...

Milli Takima kadar yükselmis "sol-bek" Hakan Balta'nin rakip yarisahaya neredeyse hic gecmemis olmasi cok ilginc degil mi? Öbür bek, Serkan Kurtulus'un durumu berikinden cok farkli degildi... 

Bülent Korkmaz, Lincoln sorununu asmis gibi gözüküyor ama, taze bir Baros sikintisinin yasanmasi saniyorum süpriz olmayacak... 

Gelelim lig durumuna... Ben Galatasaray icin ligin bittigini cok önceden iddia ediyordum... O bakimdan benim icin yeni bir durum yok... Ama sampiyonlugu hala elde edeceklerini söyleyen pek cok sayida Galatasarayli vardi, saniyorum bu mactan sonra onlarin da fikirlerinde yavas yavas degismeler olmustur... Galatasaray icin bugünden sonra elde edilebilecek en iyi yer, lig ücüncülügür... Ne önemi var denilebilir, bence var... Bu derece, Bülent Korkmaz-Galatasaray beraberligini sürdürmeye yardimci olabilir...

Manuel Neuer ve Sempati!

Kalecilerin agresifligi, önündeki savunma oyuncularina bagirip cagirmasi, garip hareketler, izleyicilere antipatik geleceginden emin oldugum gereksiz sinir patlamalari vs.  Bayern'in eski kalecisi Oliver Kahn'dan itibaren sanki matah bir seymiscesine özellikle de Alman futbol camiasinda yürürlüge sokulmus durumda... 

Özellikle yeni kusak kalecilerin Kahn abilerine benzeme cabasi gözlerden kacmiyor...Bu durum ilk olarakbir arkadasimin renkli tabiriyle "yavru Kahn" Tim Wiese'de kendini göstermisti...  Daha sonra, özellikle de Kahn'in cok degerli(!) "tipp"leriyle Michael Rensing, ona benzeme cabasi icerisine girdi... Ve bunun son örnegini dünkü Bayern-Schalke macinin acik bir sekilde gözler önüne serdigi gibi Manuel Neuer'da görüyoruz... Sadece macin son saniyesinde Hamit'in güzel sutunu cikartiktan sonra gidip korner diregini cikartmasi degildi Kahn taklitleri... Daha evvel, Sosa'nin kullandigi serbest vurusu karsisindaki Schalke barajindan bir oyuncuya, sut cekildiginde kafasini egdigi icin cikismasi da buna cok iyi bir örnek... Kendisinin takim arkadasina karsi yaptigi bu tuhaf sinir gösterisi, sadece siddet icerdigi icin rahatsiz edici degil, ayni zamanda bir hayli yapmaciklik ve yapay bir öfkeyi icerisinde ihtiva ettigi icin mide bulandirici da... 

Evet yapmaciklik... Her ne kadar bu tür agresiflik, her durumda en azindan benim icin rahatsiz ediciyse de, Kahn'in üzerine bu elbisenin bir hayli iyi oturdugunu biliyoruz... Kahn da zaman zaman bu isi teatrel bir hale sokmussa da, genel anlamiyla o "öfke hali" Kahn'in özünde, karakterinde tasidigi bir özellik.... Lakin, ne Rensing, ne Neuer icin bunlari söyleyebiliriz... Onlar özellikle öyle olma cabasi icerisindeler ve bu kalitesiz öfke gösterileri, kendilerinin berbat oyunculuk yetenekleriyle gözleri bir hayli rahatsiz edici bir hal almakta... Bu da bu isimlerin antipatiklesmesi konusunda oldukca cok sey ifade ediyor...