Freitag, 19. Februar 2010

Gökhan Ünal sahaya


Guiza gerek zihinsel gerekse de fiziksel anlamda cöküs icerisinde. Ne dogru hamleler yapabiliyor oyun icerisinde ne de yapmak istedigini yapabilecek gücü bulabiliyor bacaklarinda.

Semih istenilen parca su siralarda yine, dün mactan sonra özellikle de... Ama bu Semih, Manisaspor macinda alti pasin icerisinde topu kaleciye nisanlayan Semih degil mi? Hani Guiza o pozisyonlar harciyor deniliyor ya, Semih Guiza'nin gerisinde kalan meziyetleriyle o pozisyonlara dahi girebilecek düzeyde mi ki? Hizli degil, rakip arkasina kosularda basarili degil... Hepsinden önemlisi Guiza'dan daha formda degil.

Benim önerim, ne Guiza, ne Semih; forveti bu haftasonunki karsilasmadan baslayarak Gökhan-Alex ikilisinden olurtusmayi denemek. Lille macindan sonra zaten Avrupa yok. "Hassiktir be Rifat abi" dediginizi duyar gibiyim, olsun ben söyleyecegimi söyledim.

Lille OSC-Fenerbahce: 2-1/ Avantaj-> Lille'de


Kuralar ilk cekildiginde dahi ben iyimser degildim. Onun üzerine, Lugano, Cristian, Emre gibi takimin önemli oyuncularinin sakatliklari ve bunun etkisiyle sahaya koyacaklari performanslarinin kendi ortalamalarinin altinda kalacak olmasi; Guiza, Semih gibi oyunculardan olusan forvet hattinin korkunc formsuzlugu; Deivid ve Ugur gibi isimlerin uzun süreli sakatligi nedeniyle olusan kadro darligi eklenince sonuc benim icin bu aksam ilk bastan belliydi...

Skora bakarak avantajli tarafin Fenerbahce oldugu iddia edilebilir. Lakin ben takim savunmasindaki bu form durumu ile Kadiköy'de Lille'nin en az 1 gol bulacagindan adim gibi eminim... Burda da devreye Fenerbahce'nin kac tane atabilecegi sorusu giriyor; iste bu soruya da yine son günlerdeki bu sefer de forvet oyuncularinin form durumundan dolayi gol bulmanin kolay olmayacaktir seklinde yanit veririm...

Velhasil hocamiz her ne kadar isi Istanbul'da bitiririz diyorsa da, ben bu avantajli görünen skora ragmen turun ucacagini düsünmekteyim...

Bunun bizim icin ifade ettikleri ne olabilir; birkac satir da ondan bahsedelim...

Zaten sene basinda ilk hedefin lig olarak gösterilmesi (ki bence de dogru olan bu idi) bu sene Avrupa'da büyük beklentilerin olusmasinin önüne gecmisti. O yüzden Lille karsisinda kaybedilecek tur taraftarlar üzerinde cok büyük bir hüsran olusturmayacaktir. Diger taraftan, sakatliklar, formsuzluklar ve cezalilar vs. derken bir hayli kisirlasan kadronun mücadele etmek zorunda oldugu cephelerin birinden uzaklasmasi bir avantaj teskil edebilir. En azindan sampiyonluk yarisina daha konsantre devam edilebilir...

Olasi bir saf disi kalisin götürüleri ise su sekilde olabilir:

Fenerbahce'de bu sene cok dogru isler yapildi. Aykut-Daum hamlesi, verim alma konusunda henüz istenen düzeye gelinemese de transfer girisimlerinde izlenmeye calisilan yol, kadroda eksiklikler olusabilecegini bile bile sirf transfer yapmis olmak icin yapilan transfere gönül indirmeden gecilen ara transfer dönemi, sadece rakip takim degil, kendi traftarlarinca da bir türlü sempatiyle karsilanamayan Aziz Yildirim'in menejerlik sistemini otutturmaya ve kendini yavas yavas geriye cekmeye calismasi...

Bütün bu olumlu hamlelerin meyvesini ise sahada görmeye basladik aslinda. Her ne kadar son haftalarda bariz bir formsuzluk, pesi sira büyük bir porsiyon sansizlik istenilen noktadan bir miktar geride gösteriyorsa da takimi, genel resimdeki olumlu tonlarin agirligi asikar. Takim güzel bir pas oyunu oynamaya calisiyor. Oyunu acmaya ve süratle rakip kaleye inmeye gayret gösteriyor. Bunu fevkalade yapamiyor elbette. Ama bu isler bugünden yarina olmuyor zaten. Mücadele ve istek seviyesi son üc sezonun ortalamasinin üzerinde. Tek eksik var; zaman... En cok ihtiyacimiz olan sey. Ama bizim futbol ortamimizda bu zaman denilen mefhum, oldukca da anlasilir nedenlerle, sonuca odakli...

Sampiyonlugun kacacak olmasi halinde, sayet Zico döneminde oldugu gibi Avrupa kupasinda ilerleyebilirse takim belki Yildirim o zamanki hatasini yapmaz ve ekibini bozmadan yoluna devam eder... Ama kacan bir sampiyonluk, bu üzerinde fikir yürüttügümüz bu turda saf disi kalma durumuyla kombine olursa bütün bu güzellikler de maalesef "yalan" olarak kalabilirler... Zira son haftalarda kaybedilen iki mactaki puanlardan dolayi felaket tellalligi yapanlarin, ben bu günlerde futbol takimi üzerine hicbir sey yazmak istemiyorum diyenlerin bu durumda neler söylebilecekler ve yapabileceklerini cok iyi biliyoruz. Takim ve yönetim üzerinde olusturulacak olan bur taraftar baskisi da yapilanmayi yok edecek yeni bastan baslamalara yol acabilir.

Iste olasi bir elenisin en büyük menfi etkileri bunlar olacaktir. Yoksa ülke puani, takim puani vs. benim su anda cok ciddiye aldigim durumlar degil.

Macin oyunsal anlamdaki teknik analizine cok girmedik ki bu blogu okuyanlar, nerdeyse her biri birbirine benzeyen kaliplasmis cümlelerle kurulan bu teknik analizlere girmekten hoslanmadigimi bilir... Zira olan biteni insanlar sahada görüyor ve aslinda bu hic de öyle komple analizler filan gerektirmiyor. Lakin bir iki oyuncudan bahsetmek isterim.

Deniz: Yenilen ikinci goldeki hatasi cok can yakici. Ama ben oyunun geri kalaninda oldukca iyi olan ve pozisyon alislari ile oldukca güven veren bu oyuncunun bu sansizliga kurban gidisine üzülüyorum. Deniz'in bu talihsiz hamlesi hep görülür, ama Lugano'nun ilk golde uzaklastirmaya calistigi topu rakibin ayagina teslim edisi atlanir. Maalesef.

Guiza: Guiza'nin sorunu hic tartismasiz zihinde. Cökmüs bir özgüvenle oynuyor. Bu kadar kötü bir oyuncu olmasi yoksa mümkün degil. Düzelmesini de beklemiyorum artik ben. Sene sonunda yollarin ilk ayrilmasi gereken kisi.