Sonntag, 23. August 2009

Tolunay Kafkas ve Sueleymanou Hamidou


Kayerispor yöneticilerini tebrik etmek lazim. Istikrara, Türkiye Ligi'nde esine cok rastlamadigimiza bir seye önem veriyorlar. Tolunay Kafkas ile üc yildir devam ediyor olmalarindan söz ediyorum.

Ama her güzel seyin de bir sonu gelmelidir artik. Bir teknik adamla iki yil üstüste calismak yeterlidir aslinda onun takima neler katip katamayacagini ölcebilmek icin. Tolunay Kafkas'in da, biraz da Ertugrul Saglam'in mirasinin sayesinde, elde ettigi ilk sezonundaki basarilarin üzerine takimina hicbir sey katamadigini görmekteyiz...

Bunu anlamanin yolu Kayserispor'un olanaklari, yaptigi yatirimlari ve bunun karsiliginda bulunduklari yere bakmaktan gecer. Bir Sivasspor cikisi beklemek sürekli belki mantikli olmayabilir. Ama özellikle de büyüklerin döküldügü gecen sezonda dahi ilk 5'e girememis olmasi aslindan kücük capli bir skandali ifade etmektedir...

Ingiltere'den transfer yapabilecek kadar genis vizyonun, olaganüstü bir stadyumu futbolumuzun hizmetimize sokabilen aklin daha iyilerine layik oldugunu düsünmekteyim.

Kayserispor denilince aklima bir de benzersiz yetenekteki kalecileri geliyor. Dedigim gibi bu derece iyi transferleri yapabilen- ama teknik adamlari sayesinde biraz da bunlarin hicbirinden verim alamayan- futbol aklinin bu kaleciye nasil tahammül edebildigini anlayamiyorum. Izledigim her macinda banko iki "sapsalligi" var Hamidou'nun... Öyle pozisyonlarda öyle goller yiyor ki, bütün takimin direncini bir anda kiracak cinsten. Hani ben maci izlerken artik o hatalar üzerine maci izlemeyi birakip evin yolunu tutuyorum ki takimin geri kalan futbolcularinin, "kardesim biz neden yirtiyoruz ki kendimi, bu adam bu golleri yedikten sonra" dememesi mümkün degil...

Bugünkü Galatasaray-Kayserispor karsilasmasini izlerken düsündüm bütün bunlari. Ligimizin kalitesi artacaksa, bu büyüklerin, Galatasaray, Fenerbahce, Besiktas'in. kadrolarini milyonlarca euroluk yabanci transferle sisirmesiyle degil; Kayserispor, Bursaspor, Trabzonspor, Gaziantepspor gibi takimlarin güclenmesi, bu gücleriyle büyükleri zorlamasi ve onlarin marazlarini tüm ciplakligiyla ortaya cikartabilmesi ile mümkündür ancak.

Iste bu aksamki karsilasmada gördük kü, Galatasaray'a 4 golle boyun egen Kayserispor, yaptigi onca yatirima ve eldeki onca potansiyeline ragmen bunu yapmaktan cok uzak. Maalesef. O halde Kafkas'a yol görülmeli artik...

Bundesliga'da 3. Hafta; kisa kisa...


Cumartesi günü karsilasmalarindan gözüm daha cok Mainz-Bayern mücadelesindeydi... Biraz da iste Dortmund-Stuttgart; Köln-Frankfurt karsilasmalarina göz attim...

Sirayla gidelim:

Mainz-Bayern: Tahmin ediyorum Bayern, Mainz macina cikarken, bu karsilasmayi cepte görmekteydi. Yalan yok; bizler de öyle... Karsilasmanin düdügü calindiginda Mainz'i ne kadar hafife aldigini Bayern'in net bir sekilde görmekteydik. Kafalarda o kadar az hazirlanilmis ki maca; bütün ikili mücadeleleri kazanan, her kritik pozisyonda ilk müdahalede bulunan, topu sahaya sakin ve agir basli bir sekilde yayan Mainzlilerdi... Ayrica Van Gaal'in kendi transfer ettigi oyuncularla kurdugu sol kanat tam bir faciaydi. Braafheid ve Pranjic, daha önce de söylemistim, bu kalibrede bir takim icin cok hafif kaliyorlar. Özellikle de Braafheid, ilk onbire dahi giremeyecek bir isim.

Van Gaal'in karsilasmaya yeni bir sistemle; 4-2-3-1 ile cikmisti... Mainz'i ne kadar hafif aldiklari burdan da belliydi. Simdiye kadar, yani Van Gaal geldiginden bu yana, Bayern hep 4-1-2-1-2 oynadi... Hazirliklik maclarinda da ligin ilk iki haftasinda da... Hicbir mac pratigi olmayan yeni dizilisin faturasi da agir oldu haliyle. Iki farkli geriye düsünce bir baska anlasilmayan is daha yapti hoca; Hamit ve Pranjic'i cikartarak, 4-3-3 hatta 4-2-1-3 gibi tuhaf bir dizilisle yayildi sahaya ikinci yari. Daha agresif ve karsilasmayi kazanmayi arzuyalan bir Bayern vardi sahada, ama ilk yarida yaptiklari hatalarin geri dönüsü olmadi. Rakip kaleye yolladiklari 17 suttan sadece bir tanesi gol oldu...

Bayern'de sular birazcik isinmaya basladi. Son 40 yilinin en kötü lig baslangicini yaptilar. Haftaya da lig sampiyonunu agirliyorlar evlerinde. Isleri yine kolay olmayacak. Ribery huzursuzluk yaratmaya devam ediyor. Schweinsteiger da Van Gaal'in 10 numara pozisyonunda oynamak istemiyor. Diger denediklerinden de memnun kalamadi hoca. Simdi merak edilen gelisme; Van Gaal'in sistemi nasil devam ettirecegi. Ikinci merak edilen husus ise, Ribery macerasinin nasil sonlanacagi. Van Gaal ve Bayern'i zor günler bekliyor; hem de oldukca zor...

Dortmund-Suttgart: Babbel, calistigi teknik adamlardan en cok Hitzfeld'den etkilenmis, belli. Kötü de yapmamis, Hitzfeld, benim gördügüm en iyi teknik direktör. En iyi. O derece iddialiyim. Bu etkilenmenin sonucunda aynen onun gibi sürekli rotasyona tabii tutuyor takimini. Lakin Hitzfeld'in takimlari genelde homojen dagilmis kadro kalitesini ihtiva ediyordu. Babbel ise, Pogrebynak'i Schiebar ile rotasyona tabii tutmak durumunda. Muazzam bir kalite farki var arada. Ve tecrübe. Bu da belki Schiebar gibi genc oyuncularin gelismesine cok büyük katki sagliyor ama, diger taraftan puan kayiplarina yol acabiliyor.

Köln-Franfurt: Köln bildigimiz gibi. Beter olsunlar demek geliyor icimden. Yapilan bu derece büyük aptalliklarin faturasi ödenmeliydi; ödeniyor. Tek özelligi güclü sol ayagiyla toplara abanmak olan Podolski'yi mesih ilan eden taraftarlara ancak böylesi müstehâk. Daha önceki yazdigim Köln yazilarinda da söylemistim: Köln'ün belirli bir hücum plani yok. Top rakip sahaya gecince neler yapilacak, kimler topla bulusacak, kimler nereye kacacak, top kimlerle bulusturulacak; yani hücum olarak nasil varyasyonlara girisilecek belli degil. Bütün karsilasma boyunca topa hakim olan taraf Köln'dü ama özetler izlenince daha iyi anlasilacaktir; kaleye cekilen tek bir sut yok, tehlikeli olacak. Bu derece ham bir takim. Geride kalan üc haftada sadece 1 puan alabildiler ve ligin dibine demir atmis durumdalar. Önümüzdeki haftalarda ise sirasiyla, Hamburg, Schalke, Stuttgart ve Leverkusen ile oynayacaklar. Bu seriden 1 puan bile alabileceklerine inanmiyorum. Nürnberg ve Freiburg ile birlikte bu sezonun en güclü düsme adayi bence artik iddia edilebilir, Köln.

Pazar günü ise üc karsilasma vardi ama ben sadece Wolfsburg-Hamburg karsilasmasini izlemeye calistim.

Hamburg icin, daha dogrusu hocasi icin cok olumsuz seyler yazdim burda. Ama son iki haftada aldiklari sonuclarla beni utandirmaktalar... Onlar böyle oynasinlar da ben utanayim, hatta rezil olayim; sorun degil. Yeni transferler de yavas yavas takima katki yapmaya basladilar. Ilk macinda Rozehnal cok saglam gözükmedi ama, Elia korkunc derecede faydali ve yerinde bir transfer. Ze Roberto'yu birakmakla da ne kadar büyük bir aptallik yaptigini görecek Bayern. Hoeness'in bir de ne kadar iyi bir menejer oldugunu söylerler. Simdi yeri degil, ben onun böyle tonlar yanlis transfer hamlesinden bahsedebilirim, son 6 sezon icinde gerceklestirdigi.

Wolfsburg beni sasirtiyor. Veh, Magath'in taktiginde oynayan bir isim esasinda. Onun yerine Veh'in getirilmesi o yüzden cok anlasilir. Lakin bu savunma anlayisiyla yeniden sampiyon olmak cok zor. Alinan maglubiyet degil, o takim savunmasi Wolfsburg'un canini ilerki haftalarda da cok yakar. Sampiyonlar Ligi'nde ise averaj takimi dahi olabilirler...

Spor Medyasinda transferler


Zaman cok okudugum ve sevdigim bir gazetede degildir... Bazen Ali Bulac'i okumak icin bazen de yazmissa, Etyen Mahcupyan'in yorum bölümündeki yazisini okumak icin tiklarim. Onun disinda elim linkine varmaz pek.

Gazetenin spor servisi icin de ayni bakisi tasiyorum. Örnegin Milliyet öyle degil. Milliyet'i de, Zaman gibi, sevmem ama spor servisi cok hosuma gider. Hatta en cok takip ettigim spor bölümü Milliyet'inki diyebilirim. Neyse, uzatmayalim...

Iste bu gazete uzun yillardir sürdürdügü; "biz cemaat gazetesi degiliz her görüse acigiz ve renkliyiz" söylemini gercekleme cabasini devam ettirmekte...

Gazetenin yaptigi bu yatirimlardan spor servisi de kendi payina düseni aliyor tabii ki: Önce Ahmet Cakir geldi Radikal'den... Arkasindan da Milliyet'ten Zeki Col. Bugün ögrendigimize göre ise, eski Fenerbahceli ve Galatasarayli futbolcu Semih Yuvakuran, eski hakem Ali Aydin ve Okay Karacan Zaman ile anlasmis...

Hayirli olsun; ama bu isimler de benim fikrimi degistirmeyecek....