Dienstag, 24. März 2009

Iyi de hirsizin hic mi sucu yok!?


Galatasaray camiasinda Bülent Kormaz'a öfke dinmiyor... Eldeki en büyük argümanda Lincoln'e karsi yapilan disiplin uygulamasi ve onun kaybedilmesi... Bu yüzden de maclarin kaybedilgini iddia ediyorlar...


Büyük hocalik, büyük ve ayni zamanda sorunlu oyunculari kullanabilmekle mümkündür... Alex Ferguson, Ottmar Hitzfeld, veyahut, Lucescu...


Hitzfeld, biyografisinde söyle birseyden bahsediyordu konuyla ilgili: "Ben Basler'i oyundan alirken mutlaka beraberinde takimdaki diger yildizlardan birini de cikartiyordum rotasyon dogrultusunda o zaman Basler'in oyundan alinisina tepkisi daha hafif oluyordu" diyor... Buna benzer yiginla örnek bulabiliriz o kitapta...


Bunlarin dogrultusunda, ben de pek cok Galatasarayli gibi Bülent'in Lincoln krizini kesinlikle iyi yönetemedigi kanaatindeydim...


Lakin isin bir de diger tarafi var... Lincoln'ün yaptiklari ortada... Deplasmandaki Hamburg macinda Lincoln'ü oyundan almayi teknik acidan tartisabiliriz... Cogu bunun yanlis oldugunu iddia ediyor... Olabilir, bence aksine dogruydu...


Ama bunun teknik bir mesele olmasindan öteye gectigini görmek lazim... Cikarken teknik direktöre alenen küfür eden iceriye girmek üzereyken, geriye dönüp teknik adamin üzerine yürüyen bir adamdan bahsediyoruz.... Kaldi ki bu Lincoln'ün ilk olayi degil... Schalke'de iken de en sorunlu oyuncu Lincoln'dü... Slomka hala nefretle aniyor kendisini... Ülkesinden her zaman gec gelmeleri... Simdi de izinli olmadigi halde ülkesine gidisi vs.


Bir oyuncunun, alenen kislik bozuklugu oldugu belli olan, bu taraflarindan hic bahsetmiyor olmayi da anlamiyorum... Daha da ötesi ürkütücü buluyorum: Zira lanet olasi bir yengiye, tüm ilkeleri ayaklar atlina aliyoruz... Alex kendi web sitesinden calistigi her teknik direktörü, ve sistemlerini elestiriyor... Yönetim ile anlasmasinin gecikmesini yine kendi web sitesinde elestiriyor... Ve hicbir taraftar bu konuya deginmiyor... Alex'in dokunulmazligi devam ediyor taraftar bazinda...


Halbuki, Alex, Lincoln gibi adamlar bu yaptiklariyla birakin Bülent'i Aragones'i sunu bunu, takimin kendisini, ismini ve onurunu ayaklar atlina aliyor... Ve buna ses cikartilmiyor... Buna da mesefa konulmasi gerekiyor halbuki... Kendilerinin bizlere tattiracagi güzel bir golün veya galibiyetin keyfi karsiliginda onlarin kulüpleri babalarinin ciftligi gibi kullanmasina daha ne kadar sessiz kalacagiz...

Daum'un gelmesi ne kadar olasi?


Sampiyonluk yolundaki bir takim üst üste iki hafta puan kaybetmesi, o takimin teknik direktörünün tartisilmasini beraberinde getirir. Bu dünyanin her yerinde böyledir...

Fenerbahce'de de olan buydu... Ligteki performans, Avrupa'daki de ayni sekilde tatmin edici degildi ama, sampiyonluk yolundaki diger rakiplerinde de Fenerbahce'den cok farkli olmamasi, bir sekilde Fenerbahce'yi yarisin icinde tuttu hep...


Ve bu durum Fenerbahce yönetiminin bu krizi simdiye kadar cok iyi götürmesine yardimci oldu... Yoksa simdiye kadar Aragones'i gönderirdi, Aziz Yildirim...


Neyse uzatmayalim... Yönetimin onca hatasi, futbolcularin kendi basiretsiz ve istemezlikleri vs hepsinin tek suclusu veya sorumlusu Aragones'mis gibi tüm faturanin ona kesilmesine neden oldu...


Simdi her tarafta Fenerbahce'nin Daum ile ilgilendigini yaziyor... Anlamiyorum, Daum gelecektiyse niye gönderildi bundan üc sezon evvel... Gerci kendisi gitti ama, yönetim de bunu istemese gitmesine engel olamaz miydi, onu kalmasi icin ikna edemez miydi...? Pekii simdi neden yeniden Daum... Kulüp yönetimi bunu yalanlamadigina göre simdiye kadar cikan söylentilerin haksiz olmadigi düsünülebilir... Isin ilginci Daum tarafi da henüz net bir yalanlama yapmadi...


Daum'dan gelen tek ses simdiye kadar: "Bu konuda yorum yapmak istemiyorum"... Bu isi kesinlikle istemeyecek, kategorik olarak reddecek bir adamin söyleyecegi laflar midir bunlar...? Tabii ki degil... Avukati ise, "Daum, türklerin iddia ettigi gibi gelecegi yönünde sinyal veriyor degil... Ama türklerin Daum'a karsi olan yogun ilgisi biliniyor.."


Daum'u tanidigim kadariyla, "Daum bu isi kesinlikle reddeder, zaten su anda bir takim calistiyor ve orda gayet mutlu" diyemiyorum... Daum'un Köln ile elde ettikleri ortada... Bir hayli asama katettiler. Ama yine de dedigim gibi Daum'u tanidigim kadariyla, Bogaz'in ve Fenerbahce'nin isiltisinin onun gözünü kamastirmayacagini iddia edemeyiz... Dünya'nin en cok kazanin takimlari listesinin tepelerinde dolasan bir ekibin basina gecmek varken, bir Podolski'yi almak icin kapi kapi kaynak bulmak icin dolasan bir kulüp ile devam etmeyi ne kadar ister; bilemiyorum... En azindan akli celinemez diyemiyorum...


Saniyorum Daum'un bu olayla ilgili düsünceleri önümüzdeki aylarda kesinlik kazanacak... Bunda da en önemli etken, FC. Koeln kulübünün gelecek sezon icin Daum'un önüne nasil bir plan koyacagiyla direk bagli... Sadece Podolski ile kapanirsa Köln acisindan gelecek sezon yatirimlari, Daum'un Fenerbahce'ye gelecegine kesin gözüyle bakabiliriz...

Sonntag, 22. März 2009

About Schmidt


Daha önce en sevdigim filmlerle ilgili bir liste yazmistim... Nasil olduysa bu filmi atlamisim... Benim cok "derinlikli" kriterlerim yoktur... En önemli kriterim filmin etkisinde günlerce kalabilmis olmaktir... Filmi izledikten sonra ne kadar cok cevremdekilere teklifsiz filmden sahneler anlatmaya basliyorsam, sabah kalktigimda aklima düsüyor, gece uyumadan evvel hatirliyorsam o kadar iyi olmustur o film... O kadardir yani...
About Schmidt, dün kacinci defa izledim bilmiyorum, her zaman beni simsiki sarmayi basarabilmis bir filmdir... Öyle ki, benim zihnimde kendine yer acmis ve filmden sonra DVD reyonlarinda dolasirken, ister istemez onun tadini alabilecegim filmler var midir acaba diye hep benzerlerini ararken yakalamisimdir kendimi... durmadan...
Dün bir kez daha izledim, üstelik de Fenerbahce'nin macinin oynandigi bir günde... Maca tercih ettim... Güney Kore'nin daglarinda dolasan uzak dogulu "mönsch"lerin huzuruna eristim yeniden...

Samstag, 21. März 2009

Galatasaray, Karim Haggui'ye sulaniyormus...


Öyle diyor Köln merkezli bölgesel gazete Express. Bu sezon basina kadar 11'in degismez isimlerindedi... Bu sezon hep yedek kaldi... Iyi de oldu bence. Cok yakindan takip etmedim ama, ilginctir; sürekli büyük hatalar yapan bir isim olarak dikkatimi cekerdi... Ya o hep bana denk geliyordu... Bilmiyorum, ama ben cok taraftari olmazdim böyle bir transferin...

Sonucu basindan belli mac; Sivasspor-Besiktas: 1-1


Sonucu basindan belli-idi diyorum ama, macin özellikle ikinci yarisindaki görüntü macin her an taraflardan birine gidebilecek bir potansiyeli tasidigini glsteriyordu.
Gecen haftadan Fenerbahce ve Galatasaray'in bu yarista artik isleri bitti demistim. Sagolsun, Fenerbahce beni utandirmadi, dün. Önümüzdeki maclarin sonucuna göre Galatasaray konusunda da hakli olup olmadigimi görecegiz... Yine büyük konusacagim ve bugünkü sonuclar itibariyle bu ilikinin yanina Trabzonspor'u da ekleyecegim...

Dönelim yeniden haftanin en önemli macina...

Sivasspor'u bu ligi yakindan taniyan herkes cözmüs durumda... Geride rakibi oldukca sert bir futbolla durdurmaya calisiyorlar... Sonra tempolu baskin hücumlarla gol bularak öne gecmeye calisiyorlar... Sayet bunu basarirlarsa ne ala; o vakit gerideki sertliklerinin dozajini artirarak o skoru korumaya ugrasiyorlar... Rakip bugünkü Besiktas gibi erken bir geri dönüs golü bulursa bu taktikleri suya düsebiliyor... Ama bulamazsa ikinciyi de yine bir kontradan bularak maci alabiliyorlar... Bu oyun anlayislari onlari sevimsiz kilan etmenlerden... Ama kadro ve taktik olgunluk anlaminda daha fazlasini da bizlere sunamayacak bir takim, bahsettigimiz... Eger Sivas, golü yiyen taraf olursa, özellikle de böyle büyük maclarda, oyun disiplininden hemen kopmasi ile ünlü bir takim... Fenerbahce maclarinda bunun örnegini gördük... Bugünkü macta böyle bir duruma düsmemis olmamalari ise tam bir sans... Sayet kupada oynanan Galatasaray macinda da Kamanan'in o füzesi olmasa, orda da ayni sikintiya girerlerdi... Neyse, konumuz bu mac...


Besiktas ise tipik bir Mustafa Denizli takimi... Allah düsman oldugum bir takimin basina dahi vermesin bu hocayi... Besiktas Mustafa Denizli ile sampiyon olabilir, sorun o degil... Ama hicbir vakit ne oynadigi belli olan, sistemli ve kisikli bir takim olamaz... Yoktur cünkü Denizli'nin heybesinde bunlarin karsiligini verecek yetiler... Kadrosundaki lig standartinin üzerindeki oyuncularin sirtini yüklenip giden bir takimdan bahsederiz sürekli, onun calistirdigi takimlarda... Bu macta da ayni manzara ile karsi karsiyaydik... Yusuf'un tamamiyle bireysel yeteneklerine bagli solosu ile iceri katedisi ve sonrasinda Tello'nun cektigi güzel sutla elde edilen gol, tüm bir doksan dakikada bahsedebilecegimiz Besiktas adina...

Besiktas'ta da, Ernst son haftalardaki formunda uzakti... Ekrem Dag, Murat Erdogan ile girdigi her mücadeleden maglup ayrildi, ama buna Denizli'nin bir cözüm aramayisi cok ilgincti... Sivas'in golü de burdan geldi... Sivaspor'da ise, Murat Erdogan'i cok begendim... Genelde begendigim Musa Aydin fevkalade kötüydü... Takima adina harcadigi iki pozisyon ise akil almaz derecede önemliydi... Thum en önemli isleri yapan isimlerden, golü de o atti.

Mehmet Yilmaz icin uzun uzun birseyler yazmak lazim ama, simdilik kisacik geceyim... Ikili oyun nedir, nasil oynanir konusunda zerre kadar fikri olmayan, futbol zekasi sifir bir isim.... Allah'tan, kendi adlarina, Galatasaray böyle bir isim icin 5 Milyon Euro vermemis devre arasinda...

Melih Gümisbicak ile ilgili de dikkatimi ceken bir husus vardi... Lig TV spikerleri en kücük ve masum konularda dahi yorum yapmadan mac anlatmalariyla biliniyorlar ve bu yönleri aslinda benim icin cok büyük bir eksiklik... Tarafsiz olmak adina cok kuru ve yavan bir durum cikiyor cünkü ortaya... Hal böyle iken; Melik Gümisbicak'in, Sivassppor'lu Ibrahim'in gördügü sari kartla ilgili "gec bile kaldi bu karti görmek icin" laflari cok dikkat cekiciydi... Hakli olmasina hakliydi ama, genelde böyle davranmadiklari icin dikkat cekiciydi...

N'oldu, rengin soldu..?


Karl-Heinz... Degil mi ki o, futbol dünyasinin gelmis gecmis en beyefendi insani Ottmar Hitzfeld'i tüm kameralarin önünde "Fußball ist kein Mathematik, das man berechnen kann" diyerek elestirmeye kalkmistir... Iste o gün bugündür ne Bayern'i ne bu arkadasimi sevebilmisimdir....

Arkadasimizin dün, SL Ceyrek Finalde Barcelona ile karsilasacaklarini ögrendigi anda yüzünün aldigi hal... Avrupa Yakasi'ndan Dursun'la selamlayalim kendisini...

Aha! Kahn Schalke'ye menejer olma yolunda...O je...


Kisa bir süre önce kovdugu pek antipatik ve bir o kadar da beceriksiz Müller'in yerine Schalke menejer arayislarini sürdürüyor... Basina yansiyan haberlere göre, bir süreligine hakkinda Hoeness'in yerine gececegi yönünde spekülasyonlar yapilan Kahn Schalke'ye menejer olmak üzere... Görüsmeler iyi yoldaymis... Gelismeleri ve konuyla ilgili daha genis bir öznel yorumu ileriye sakliyorum...

Gürkan Zengin atv'de...


Fuat Ugur'un gelisiyle birlikte iyice AKP yanlisi bir cizgiye kayan ve oldukca kan ve prestij kaybeden atv Haber'i kurtacagini sanmiyorum ama, yine de kanala renk ve heycan vereceginden dolayi yerinde bir transfer olarak görüyorum Gürkan Zengin'in CNN Türk'ten atv'ye gecisini...


Ana Haber ile bir iliskisi olacak mi; tabii henüz belli degil...

Freitag, 20. März 2009

Bursaspor-Fenerbahce: 2-1

Gecen haftaki Kocaelispor macindan sonra artik bu sezon bu takimin hicbir macina gitmeyecegim demistim, sözümü tuttum ve bu maca gitmedim... O yüzden macla ilgili birsey söyleyemeyecegim...

Skordan ve atilan gollerin dakikasindan gecen haftaki Kocaelispor macindaki gibi bir tablo ile karsi karisya kalmis olabilecegimizi saniyorum macla ilgili...

Ben bu maci Fenerbahce'nin kesinlikle kazanip yine bir "yalanci" heveslendirme isine girecegini saniyordum taraftarini ama Allah'tan bu hafta olsun istikrar sahibi oldular da bu kötü sakayi yapmadilar bizlere...

Hep söylüyorum, kac mactir... Fenerbahce'nin kadrosunda ciddi bir revizyona ihtiyac var... Ama maalesef kadronun iskeletini olusturan herkes ile zaten uzatildi sözlesme... Bu demektir ki, Aragones gidecek buralardan sene sonu... Bu durumun Fenerbahce'ye faydasinin dokunacagini ise sanmiyorum... Yani demem odur ki, sadece bu sezon degil, gelecek sezon icin de yeni birsey yok pek...

Poldi-Pixel

1. FC Koeln kulubü veyahut taraftarlarinin parlak bir fikirle hayata gecirdikleri Poldi-Pixel projesi bir hayli hizli ilerliyor. Resim oldukca büyük oldugu icin üc parca halinde ScreeShot yaptim ve üc resim sirasiyla yukardan asagiya dogru Poldi-Pixel projesinin bütününü sergiliyor...

Ekranda acilir acilmaz göründügü icin resmin üst taraflari hemen doldurulmus ama asagilar hala yayla gibi. Bir tek kulüb üyesi bazi iyi niyetli insanlarin verdigi birkac mesaj var ama onun disinda oralarin isi daha cok...






Van Bommel: Ich bleibe- ach wie schade!

Bir hayli güzel hayaller kurmustum ama suya düstü... Bayern ile Van Bommel bir yil daha uzatmislar.

Arda, yapma gözümsün...

Galatasaray'in icerisinde sempatik buldugum tek sima-dir kendisi. Haliyle sevdigim bir isimdir... O soldan soldan böyle ceylan gibi seke seke rakibi dagittikca, "neden Fener'de degil bu adam" diye gipta ederim...

Bu sevimli insan dün mactan sonra, anladigim kadariyla dramatik beraberligin verdigi üzüntüyle, elenisin faturasini kendileri 'Kadiköy'e gidecek diye yüregine inmek üzere olanlara' kesmis. Adres belli... Buyrun iste Fenerbahceliler, rahatlayin, daha da ötesi bir yerinize kina yakin, elendik diyor...

Arda'nin haklilik payi yok mu; var... Hakikaten de onlar Kadiköy'de oynarlarsa biz yerinden dibine gireriz diyen yiginla Fenerbahceli var...Galatasaray'in orda final oynamasini gönülden isteyen Fenerbahceli var miydi bilmiyorum, ama hic umursamayan Fenerbahceliler de coktu... Benim gibi...

Bir de meselenin öbür tarafi var... Camia olarak, grub maclarindan itibaren kendini bu sekilde motive eder havalara girersen... Yani Kadiköy'de final oynayacagiz seklinde... Birak taraftari, kulübünün yöneticileri rakipleri provake etme amacli hedefimiz Kadiköy'de final sloganlari atmaya baslarsa... Karsi tarafin zaten var olan düsmanligini daha da artirmaktan baska hicbir sey yapmamis olursun... Isler yolunda giderken, turlari gecerken iyiydi... Sagduyu cagrisi vs yapilmiyor daha ne olduki, iki takim eledik diye haavlara girmeyelim demek yoktu, aksine bu provakasyonlar devam ediyordu... Simdi kaybedince sitem etmek mi geldi aklina, esas kazanirken söylebilmek gerekiyordu bunlari...

Ama Milan'i dahi safdisi birakmis Bremen taraftarinda dahi final laflari edilmezken henüz, simdi ceyrek finaldeler hala sesleri cikmiyor, Galatasaray ta ilk maclardan beri kendi kendisini Kadiköy'de final oynayacagiz diye gaza getirmekle mesguldü... Bu durum karsi tarafin provake edilmesini gectim, takimi ve camiayi haddinden fazla beklenti icine soktugu icin önümüzdeki günlerde sözkonusu olmasi beklenen ev yapimi krizin de en bastan sebebi olacaktir... Cünkü, normal karsilanmasi gereken bir elenis, var olan büyük beklenti ve hayallerle birlikte ciddi bir travmaya dönüsmek üzere...

Fikri takip nerde?

Yazarlik namusu evvela fikr-i takip gerektirir. Bunu yapmayan yazarin "namus"undan süphe etme hakkimiz sonuna kadar saklidir...

Bugün yazacaklarini asagi yukari tahmin ettigim icin dün gece Mehmet Demirkol'un ilk mactan sonra yazdigi yaziyi cikartmistim... Bugünkü rövans macinda insan, elbette bir yazardan yapmasi gerekeni bekliyor ve bir fikr-i takip yapsin istiyor. Nedir o?

Yazdigi o son cümleye deginsin, hani "dogulular cikmadiktan sonra Galatasaray kesinlikle finalin ilk ismi..." öngörüsü... Ve megerse ne kadar yanilmisim deyip önce kendisine sonra bizlere saygisi oldugunu göstersin...

Ama yok bütün bir yaziyi aslinda icinde hicbir degerli analiz barindirmayan laf kalabaliklariyla gecistirmis... Yazinin sonunda agzinizda, "yahu zaten normalmis Galatasaray'in bu sonucu almasi" seklinde bir tat kaliyor...

Guerrero'nun o sansli golü olmasa Hamburg'un geri dönmeye ve beraberligi oynamaya ne niyeti ne mecali vardi... Ve sonucta nerdeyse ayni oyunla 2-0 bitebilirdi... O zaman Mehmet Demirkol'un, bugün yazisinda evvelki yazisinda yazdigi o "muhtesem" öngörüye atif yapacagindan, "bakin ben demistim" havasina gireceginden eminim...

Medyanin yeni Hincal'i olmak yolunda ilerleyen Demirkol'a bu yolda basarilar...

Mehmet Demirkol'un yazarligi...


"Doğu bloku takımlarından biri ile finale kadar karşılaşmadığı sürece Galatasaray bu kupanın bir numaralı adayı."

Böyle buyuruyordu Mehmet Demirkol, ilk Hamburg macindan sonra...

Kabul ediyorum, Galatasaray UEFA'da cok saygideger bir performans sergiledi... Ligtekiyle kiyaslandiginda özellikle... Sadece o da degil, Benfica ve Hertha performanslari ortada... Lakin bütün bunlar Galatasaray'i kupanin favorisi olarak göstermek olarak nasil yeterli olabiliyordu anlamiyorum... Dedigim gibi; Galatasarayli taraftarlari bu konuda anlarim. Onlarin cogu 80 dogumlular ve sonrasi... Galatasaray'in o tarihlerden bu yana Avrupa'da yaptiklari ortada... Ondan bu özgüven ve beklenti anlasilabilir...

Ama Mehmet Demirkol'a n'oluyor... Kendisi sözüm ona Türkiye'nin bu isi en iyi yapan isimlerinden. Böyle bir ismin biraz daha analize dayali konusmasini beklenmez mi?

Ne demek dogu bloku takimlarindan biriyle karsilasmadigi müddetce... Manchester City cantada keklik mi? Sampiyonlar Ligi'nden gelmis Aalborg'un ne oldugunu biliyor musun... PSG var.. Marsilya var... Milan'i saf disi birakmis Bremen var... Udinese var... Ne zamandan beri, bir Italyan takimi bir Türk takimi karsisinda rakip dahi sayilmaz oldu...

Analiz mi oluyor simdi bu?

Zico'nun son kurbani Lucescu...

Böyle diyordu bir haber basligi CSKA'nin Shaktar ile oynadigi ilk macin sonunda...

Zico'yu gönderdikten sonra Aziz Yildirim hem taraftarlar icerisinden hem de sütre gerisinde bekleyip firsat buldugu her anda kendisine saldiran medya cevresinin hedef tahtasina oturtulmustu...

Fenerbahce'nin gecen her basarisiz "günü", buna karsin Zico'nun elde ettigi her basari Aziz Yildirim icin korkulu rüyalar görmenin sebebi olabiliyor bu yüzden...

-Bak gördün mü sen Zico'yu gönderdin simdi takimin nal topluyor...
-Bak gördün mü senin gönderdigin Zico, UEFA'da firtina gibi esiyor...

Sanirsiniz Zico'lu Fenerbahce son iki sezonda kendi liginde firtina gibi esmis... Sanirsiniz Zico'nun Fenerbahcesinin lig performasi Aragones'inkinden cok farkliymis gibi.... Zico'nun takimi ilk senesinde 70 puan, ikinci senesinde 71 puan toplamisti... Ve o iki sezonda da lig bu sezonki kadar zor da degildi... Neyse...

Zico, CSKA'nin basina gecti... Hazir, kurulmus iyi bir takim. Daha yakin zamanda UEFA kupasini kaldirmis. Her sezon oldukca istikrarli sekilde hem de UEFA'da hem Sampiyonlar Ligi'nde performans sergilenmis...

Ama, aman Allahim o da ne... Sanki CSKA Zico gelmeden evvel bir hicmis gibi... Sanki CSKA normal sartlar altinda Aston Villa'yi gecemezmis gibi, sanki geldikten bir ay sonra eledigi Aston Villa macina kadar yoktan bir takimi var etmis gibi, basliklar hazirdi...

Zico'nun son kurbani bilmem kim... Zico firtisini esmeye devam ediyor... Zico'nun Kadiköy'de finale cikmasi ihtimali Aziz Yildirim'in rüyalarini kaciriyor vs vs vs...

Bütün bunlara takilmamin nedeni su: Bunlar aslinda Fenerbahce'nin mevcut durumunda istifade ederek, kulübü daha fazla kaos ve cikmazin icine sokma adina yapilan manipülatif haberler... Art niyet var gerisinde... Her sey bir tarafa, hastalikli ve haksiz bir yaklasim var...

E noldu simdi, Zico elendi... Ne diyecegiz, ayni mantikla "yahu bu Aziz Yildirim ne ileri görüslü adammis, görüyor musun su Zico'yu bir Shaktar'i gecemedi" demek gerekmez mi?

Donnerstag, 19. März 2009

Hamburg hak etmemisti ama...


Hamburg, karsilasmayi 3-2 kazandi ama. Sahsen ben onlarin bunu cok fazla hak etmedikleri düsüncesindeyim... Olayi söyle toparlamaya calisayim:

Ilk maci kendi evinizde oynamissiniz. Simdi rövansi deplasmanda yapiyorsunuz. Ilk mactan elde ettiginiz skor, 1-1, sizin icin dezavantaj teskil ediyor... Buna göre nasil bir taktiksel anlayisla cikarsiniz...

Ya rakibinize cok büyük bir saygi göstererek mümkün oldugunda tempoyu düsürerek, rakibin mac boyunca sabirla tek bir hatasini beklersiniz ve ona göre sonuca gitmeye calisirsiniz...

Ya da, 1-1'in üzerindeki tüm beraberliklerin size yarayacagini düsünerek olabildigince acik, saldirgan gol yemeyi göze alan ama ayni zamanda gol atmaya amacli bir tatiksel kurgu...

Hamburg aynen ilk mactaki gibi birinci secenegi tercih etti. Halbuki daha önceki karsilasmalar gösteriyordu ki, Galatasaray karsisinda tempoyu düsürürseniz onlar karsisinda hicbir sansiniz yok. Ama ne zamanki üzerine gidersiniz Galatasaray'in savunmasini hataya zorlayip gol bulabilirsiniz... Bordeux maci özellikle de bu gercegin cok net bir göstergesi önünüzde. 3-1 gerideyken iki kere Galatasaray kalesine gelen Bordeux birden bire istedigi sonuca ulasabilmisti... Yani aslinda Hamburg'un bastan beri yapmasi gereken, mac 2-0 olduktan sonra yaptiklariydi... Diger taraftan taktik ustasi denilen Jol'un tek bildigi sey, Serkan Kurtulus'un arkasina sarkarak pozisyon bulmaya calismak oldugunu koskoca ilk yarida görmüs olduk...

Bunun disinda, ikili pozisyonlardaki yavaslik ve yanibasindan gecen oyuncuya ayagini dahi uzatmaktan aciz Hamburglz oyuncularin cogunlugu, savunmadaki daginiklik karsilasma icin Hamburg'un hem mental hem de taktiksel acidan iyi hazirlanmadiginin kanitiydi... Zaten ilk olarak ligi, ikinci olarak da Almanya kupasini önemseyen Hamburg'un bu istemezligi de anlasilabilir bir yere kadar...

Böyle bir rakibi bulmusken Galatasaray'in turu gecememis olmasi ise onlar icin önümüzdeki günlerde kafa yormalari gereken konular olmali... Teneke takarak kovduklari Skibbe olsaydi, böyle berbat bir rakibe karsi basarisiz olurlar miydi; hic sanmiyorum...

Bu sonuc, birkac post öncede de yazdigim gibi turu kaybetmekten cok daha öte seyler ifade ediyor Galatasaray icin... Skibbe gönderilirken, en Skibbe'ciler dahi, "aslinda iyi oldu kan degisikligi gerekiyordu" diyorlardi... Simdi eminim yeniden bunu sorgulayacaklardir... Bülent'in simdiye kadar ki performansi bile tartisilmaya baslanacak... Bundan sonra ligte kaybedecegi puan ya da puanlar ciddi ciddi sikinti olacak onun icin... Galatasaray camiasinda beklentiler cok büyüktü cünkü... Vasati gecemeyen ve kupanin favorilerinden denilebilecek hicbir takimi dahi elememisken (ki elendikleri Hamburg dahi bu kupanin favorilerinden asla degil ve bir sonraki turu asla göremez) Kadiköy'e yürüyoruz havasina girmek bu beklentinin ve özgüvenin büyüklügüyle alakaliydi... Bu anlasilabilir bir durum, zira Galatasaray tartismasiz bu ülkenin avrupadaki en basarili temsilcisi. Gecmisteki basarilar ortada. Bütün bunlar elbette camia üzerinde ciddi beklentiler ve özgüven olusturuyor. Ama iste bir de realiteler var...

Öyle tahmin ediyorum, gelecek sezonu dahi göremeyecek Bülent Korkmaz Galatasaray'da...

Cüneyt Cakir

Gaziantepspor, Cakir'in hafta sonu oynayacaklari Trabzonspor macina verilmesine tepki göstermisler.

Bu ligte hakemler cok tartisiliyor. Güvenilecegimiz dogru düzgün kimse yok... Ama herhalde piyasadakiler icin bu yukardaki kadar berbati da yok hakemlerimiz arasinda. Digerlerinin, en azindan büyük bir cogunlugunun, yeneteksiz ve basiretsiz olduklarindan ötürü kötü yönettiklerini söyleyebilir, kötücül taraflarinin oldugundan öyle kolay kolay bahsedemeyebilirsiniz. Ama Cüneyt Cakir öyle mi; bana kalirsa kendisi sadece kötü bir hakem degil ayni zamanda bir hayli "kötücül" yönleri olan bir "insan"

Mesut Özil kadroda yok

Me-süt'ü Milli takima almamis Löw... Haber sitelerine düsmüs hemen bu durum... Esasinda Mesut'un "ulan ben zaten kendimi Alman hissediyorum, bi siktirin gidin basimdan" manasina gelecek cigliklarini duyduktan sonra bu konunun tamamiyle kapanmasi lazim. Ne hali varsa görsün, öyle ya artik onun, bir Podolski'den, bir Odonkor'dan hicbir farki olmamasi lazim bizim icin.

Lakin, bu haberi duyunca hafiften keyiflenmedim degil... Hani diyorlardi ya sürekli, "bu cocuk samimiyet istiyor", "bu cocuk 'beni bir mac kadroya alip sonra cagirmayacaginizi nerden bileyim, bana garanti verin' diyordu", hani bu cocugun gerekirse ayagina gitmeliydik ve gerekirse ona, icerdeki onlarca degerli futbolcuya vermedigimiz sözü verip, kadro garantisi vermeliydik vs... Iste bunlarin hepsinin Türk milli takimi tarafina yönlendirilmis haksiz elestiriler oldugunun ortaya cikmasi nedeniyle hafiften keyiflendim desem yalan olmaz, bu haber üstüne...

Ve gercekten Mesut ve daha da önemlisi Babasi, Türkiye Milli Takim yetkililerinden bu sartlarin yerine getirilmesini bekledilerse iki kat daha sevindirici hale geliyor bu haberler...

Bir turdan daha ötesi...

Galatasaray, bilindigi üze, sayet bugün Hamburg'u elerse UEFA'da ceyrek finale kalan takimlar arasina adini yazdiracak. Bu anlamiyla cok önemli bir mac, bu geceki mac. Ama isin derinine inersek, esasinda cok daha baska seylerde ifade eden bir karsilasmayla karsi karsiyayiz.

Hafta sonu oynanan Trabzonspor macinda galibiyetin kil payi kacirilmasi, esasinda Galatasaray camiasinin su anda ne kadar kirilgan bir zemin üzerinde hareket ettigini gösteriyordu... 2-5'lik Kocaelispor hezimetinin arkasindan kimi bazilarinin hatta fasistce cikislariyla kovduklari Skibbe'nin yerine gelen Bülent Kormaz'a karsi Lincoln'ü kenarda otutturdugu icin öfke kusulmaya baslanmisti. "Lincoln oynatilsaydi mac kaybedilmezdi" önermesinden hareketle daha cok bu isyanlar mayalaniyordu. Halbuki, Skibbe gittikten sonra etegi zil calanlar ve "iste büyük Kaptan", "Galatasaray'in aradigi ve ihtiyaci olan bu 'ruh' baska birsey istemez" gibilerinden nutuk atanlardi bunlarin bir kismi yine...

Bu durum, bugün Hamburg karsilasmasinin olasi bir olumsuz halinde camianin ve taraftarlarinin nasil tepkiler vereceginin de görüntüsünü sunuyor bizlere... O yüzden Galatasaray, bugün sayet Hamburg'u gecerse mütemadiyen ertelenmekte veya palyatif cözümlerle (Skibbe'nin gönderilip Bülent'in getirilmesi gibi) üstü örtülmeye calisilmakta olan kriz halinden uzaklasmak adina bir hayli önemli bir adim daha atmis olacak. Aksi taktirde, daha birkac gün önce el üstünde tutulan Bülent'in kovulmasi gerektigi tartismalari yapilmaya baslanip, yeni bir krizin esigine dogru sürüklenecek....

Dienstag, 17. März 2009

Santra'da Besiktas'in adi yok...


ATV'nin Santra'si, evet kabul ediyorum, hicbir ise yaramaz. Selcuk Manav'in ikide bir Ispanya, Fransa, Ukrayna yollarina düserek hazirladigi gereksiz bantlar ve birkac tuhaf yorumcunun yorumlarindan mütesekkil.

Ama yine de, yine bir baska büyük kanal olan Show TV'nin Alti Pas'indan daha cok saygi duyuyorlar izleyicilere. Her hafta saatleri belli. Sekmiyor. Düzenleri belli...

Neyse... Dedim ya zaten ise yaramaz bunlarin hicbirisi... O yüzden elestirilecek cok sey bulunur... Ama Santra'da dikkatimi ceken cok ilginc birsey var: Bu programda Besiktas'tan hic bahsedilmiyor. Her hafta mutlaka bir Tranzonsporlu konuk oluyor... Trabzonspor konusuluyor... Cüneyt Tanman ve Selcuk Yula sayesinde zaten Fenerbahce ile Galatasaray vazgecilmez. Mustafa Culcu da hakemlere giydirme vazifesini yerine getiriyor. Slecuk Manav da asli astari olmayan transfer dosyalarini haber diye millete kakalamakla mesgul. Ve program dikkatimi cekiyor bütün bunlarla tamamlaniyor ve Besiktas'tan bir kelime dahi bahsedilmiyor. E bu takim sampiyonluga kosuyor... Hadi onu gectim, Fenerbahce ve Galatasaray ile birlikte bir büyük de Besiktas degil mi? O halde neden deginilmiyor ona hic?

Hamburg'ta eksik var...


Galatasaraylilar bu sezon takimlarinin finale cikcagindan eminler... Nasil bu kadar eminler bilmiyorum, neyse... Bu durumun Fenerbahce cephesine de bir hayli korku saldigini ve Aziz Yildirim'in simdiden uykularinin kactigini söylüyorlar... Olabilir, umursamiyorum... Lakin birsey var ki, Galatasaray'in sansi da bir hayli yolunda gidiyor bu serüvende... En azindan simdiye kadar.

Hamburg en etkili elemanlarindan Petric'i Galatasaray'a karsi kullanamayacak. Ayni zamanda Trochowski ile ilgili de süpheler mevcut. Energie macinca aldigi darbeden dolayi...

Montag, 16. März 2009

Mehmet Ekici ve Deniz Yilmaz


Bu iki gencten birisini önümüzdeki günlerde Bayern'in "A" takiminda görürsek sasirmayalim...

Klose sakat. Alti ile sekiz haftadan bahsediliyor. Donovan yeniden Amerika'ya gitmis, neden gitmis bilmiyorum...

Toni de sakat bu aralar, neyseki haftasonuna yetismesi bekleniyor. Geriye bir tek Podolski kaliyor. Ki kendisi aslinda coktan köprüleri atmisti Bayern'le. Macburiyetten yeniden onun yüzüne bakmak zorunda kaldi. Yani, bu ayni zamanda Bayern'in paf takimindaki hücumcularin da A takimda kendisine yer bulabilme ihtimalinin ciktigi anlamina geliyor. En azindan yedek olarak. Paf takimindaki hücumculardan ikisi de resimlerdeki gencler: Mehmet Ekici (üstte) ve Deniz Yilmaz (altta).


Yalniz Deniz Yilmaz, ne yalan söyleyim, bende cok sempatik bir insanmis izlenimi uyandirmadi. Mesut Özil sevimsizligi aliyorum ondan.

Trabzonspor taraftari...


Kendi takimina bu derece zarar veren ikinci bir taraftar toplulugu var midir acaba yer yüzünde...?

Birak alla'seen!


Semih aciklama yapmis. Bursaspor'u deplasmanda yenip Kocaelispor karsisindaki kaybimizi telafi edecegiz demis. Hatayi düzeltmekten bahsediyor. Arkasindan da daha bütün takimlar birbirleriyle oynayacak geride de on hafta var hersey mümkün demis. Ben de eminim, Bursaspor'u yenecektir deplasmanda Fenerbahce. Hic süphem yok hatta. Zaten bu durum tam da bu seneki dengesiz Fenerbahce karakterine uyuyor. Ama ilerleyen haftalarda hic olmamasi gereken bir puan kaybina yine yol acacaktir kendileri...
O yüzden Semih'e, dostum birakin bunlari, siz bu sene bilmem kacinci defa ayaginiza kadar gelen firsati teperek, sampiyonlugu asla haketmediginizi kanitladiniz. Eger olursaniz bu baskalarinin size hediyesiyle olacak ancak demek istiyorum.

Yaser'in kirmizi karti...

Elimde pozisyonun fotografi yok. Bu konuya girmek de istemiyorum aslinda. Ama derbi mücadelesinin arkasindan okudugum Galatasarayli bloglardaki hakem serzenisi beni buna itti.

Yaser, Egemen ile mücadelye giriyor kenarda ciziye yakin bir yerde. O anda Egemen yerde, yan hakemin "dirsek" uyarisiyla Yaser kirmizi karti görüyor. Maci izleyen herkes zaten vakif pozisyona. Galatasarayli taraftarlarin isyani burda. Yaser'in o hareketine kirmizi karti vermeyi saniyorum haksiz buluyorlar. Egemen'in o basit darbeyle yere yigilip can cekisen bir canli görüntüsüne bürünmesini ise öfkeyle karsiliyorlar....

Yaser'in hareketi hic dolandirmadan söyleyecegim, kesinlikle kirmizi. Galatasaraylilarin buna itirazi ise olsa olsa takim sevgisinden gercekleri görmemekten, görmek istememekten kaynaklaniyor.

Tamam darbe cok hafif. Dirsek cok az kivrilmis. Direk bir dirsek ile sanki ikili bir mücadele yanlislik carpmis arasinda bir yerde... Ama bunlarin hicbir tanesi, gereksiz yere Yasir'in o dirsegi Egemen'in cenesine dogru kaldirmasini, hafifte olsa ona vurmasini yalanlamiyor... Böyle bir hareket direk kirmizidir evet. Kanlar icinde kalmasi gerekmiyor Egemen'in kirmizi verilmesi icin. Tesebbüs var ortada. Ve o tesebbüs tam da kazara degmis imaji vermek icin öyle hafiflestirilmis bir darbeye dönüsmüs durumda.

Egemen'in pozisyon sonrasi yerdeki teatrel kivranmalarina öfke duyan Galatasaraylilarin ise, Baros'un hemen her pozisyonda hakeme itiraz etmesini, taraftarlari proveke etmeye calismasini, darbe dahi almadan sirf Trabzonspor'un atagini kesmek icin yerde kivranip durmasini es gecmesi cok komik...

Sonntag, 15. März 2009

Bundesliga'da 24. Haftanin ardindan...

Önce toplu sonuclar:

Hertha-Leverkusen: 1-0
Hamburg-Cottbus: 2-0
Wolfsburg-Schalke: 4-3
Bremen-Stuttgart: 4-0
Bochum-Bayern: 0-3
Hannover-Dortmund: 4-4
Köln-M'Gladbach: 2-4
Frankfurt-Hoffenheim: 1-1
Karlsruhe-Bielefeld: 0-1

....

24. Haftayi da Hertha Berlin lider kapatti. Berlinliler kendi evlerinde ligin en iyi hücum organizasyonuna sahip ekiplerinden Leverkusen'i gecerek sampiyonluk yolunda cok önemli bir engeli astilar. Karsilasmada daha iyi gözüken Leverkusen'di. Bence Türkiye liginde olsa bir hafta tartisilacak bir hakem karari vardi lehlerine verilmeyen penaltiyla ilgili. Cok gol kacirdilar ve sonucta bu sezon sikca gördügümüz Berlin sansi ve efektivitesine teslim oldular. Herhta'nin ne oldugunu Galatasaray karsisindaki performansiyla bizim ülkenin futbolseverleri yakindan ögrendi. Böyle bir takim Bundesliga lideri olmasi, herseyden evvel Bundesliga adina utanc verici. Ne ki bu haftaki galibiyetlerine cok moralim bozulmadi zira bu sefer paralari sayesinde mütemadiyen Köln'ün yetistirdigi degerlere sulanan Leverkusenlileri yendiler...

Essegini dövemeyen semerini dövermis derler. Galatasaray karsisinda dökülen Hamburg, disini ligin derbeder takimlarindan Cottbus'a gecirdi. Cottbus yazik, yavas yavas kümeye dogru yol almakta. 22 puanla 17. siradalar.

Ikinci yarinin lideri Wolfsburg, hafta ici sevimsiz menejerleri Müller'e yol vererek krize cözüm arayan ve bu sayede ayni zamanda beni mutlu eden Schalke'ye de acimadi:4-3. Magath sactigi paralar karsiliginda aldigi oyuncular nedeniyle hep elestiriliyor ama, saniyorum hocaligina pekbir sey denemez. Yillardir onca paralar dökülmüs ama hicbir vakit Wolfsburg bu Wolfsburg olamamistir. Uzun vadede Bayern icin en ciddi tehdit unsuru onlar olabilirler... Wolfsburg bu galibiyetle lider Berlin'in takipciligini sürdürmekte, Bayern'in avarajla bir sira altindalar. Ücüncü sirada. Schalke ise orta siralarin abonesi olmusa benziyor. Ve bu sezon sonuna kadar da daha iyisini beklemiyorum onlardan.

Bu ligin en sevdigim ekiplerinden Bremen ise, dokuz mactir kaybetmeyen Stuttgartlilari dörtleyerek gönderdi. Iste bu cilgin tarafi yüzünden seviyorum bunlari ben. En kötü olduklari bu sezonda da dahi, UEFA'ka Milan'i elemeyi, dokuz haftadir yenilmeyen taktiksel ve defansif anlamda son derece disiplinli olan Stuttgart'a dört tane atmayi, Bayern'i Münih'te beslemeyi basardilar. Ligteki konumlari icacici degil, 32 puanla onuncu siradalar. Ama UEFA'daki en büyük favorim benim onlar...

Rakipleri Schalke ve Leverkusen de kaybettigi icin Stuttgart da siralamadaki yerini korudu. 39 puanla altinci sirada. UEFA cizgisinin hemen altinda.

Hafif capli krizin esigine girmisken tam, önce Sampiyonlar Ligi'ndeki Sporting sacmaligi imdatlarini yetisti. Simdi de ligte bu kritik dönemde cikacak en uygun rakiplerden biri ile fikstür olarak denk gelerek karsilasmaktak durumunda kaldilar. Bayern'den bahsediyorum. Onca tantanaya ragmen ligte ikinci siradalar. Hertha'nin birseye benzemeyen futbolu ile de ligin bence yine de en favorisi Bayern. Yalniz Sampiyonlar Ligi'nda bir sonraki turu görebileceklerinden hic ümitli degilim. Bayern karisinda evinde üc yiyen Bochum ise düsme cizgisinin hemen üzerinde konuslanmis durumda. Bir altindaki M'Gladbach ile ayni puandalar. Düserlerse sevinirim diycem ama böyle sevimsiz o kadar cok takim var ki ligte biri gitse digeri duruyor ya da asagidan bir baskasi geliyor...

Futbol söleni Hannover'deydi. Önce Dortmund iki farkli öne gecti. Sonra Hannover beraberligi yakaladi. Sonra muhtesem gollerle Dortmund yeniden iki farkli öne gecti. Son on dakikada Hannover'in geri dönüsü ise olaganüstüydü. Bu mactaki Hannover mücadelesini Aragones'in yerinde olsam hafta boyunca Fenerbahce'nin gamsizlarina seyrettiririm. Belki birsey ögrenirler.

Köln'deki derbi mücadelesini ise konuk ekip M'Gladbach kazandi. Son dört karsilasmadan 3 galibiyet cikartmayi bildiler. Köln cok kötü oynamadi. Ama kolay gol yeme hastaligina döndü yeniden. Ki bu durum saniyorum Daum takimlarinda kronik bir hal. Marin'in fluleri ise görülmeye deger bir hal almaya basladi artik. Bu karsiliginda Köln tablo itibariyle rahat ama, ligin ikinci yarisinda aldigi puanlar seyircilerini tatmin etmiyor. Hedefimiz 23 puan diyordu Daum. Yedi macta yedi puan aldilar. Daha alinmasi gereken 16 puan var. On macta. Bu macin en önemli ani ise süphesiz karsilasma baslamadan evvel Ümit'in futbola vedasini aciklamasiydi. Bütün Köln taraftarlari Ümit icin göz yasi döktü.

Hoffenheim cok iyi basladigi karsilasmayi kaybadebilirdi bile. Sansizliklar yakasini birakmiyor onlarin. Cok önemli oyuncularini sakatlik yüzünden kaybettiler. Ve Sanago gibi tiplerle gol aramak zorunda kaldilar. Bu beraberlik Hoffenheim'a yetmedigi gibi Frankfurtlulari da tatmin etmedi. Tribünlerde teknik adam Funkel sürekli isliklandi. Ne isterler bu taraftarlar anlamiyorum. Frankfurt'un elindeki bu kadroyla daha iyisini yapmasini nasil bekliyorlar; anlamiyorum.

Karsruhe ile Bielefeld arasindaki mac ise düsmeme mücadelesi acisindan cok önemliydi. KSC bastan sona atak oynadi ama, futbol cok aci birsey, Bielefeld'in tek ataginda kalecilerinin hatasiyla kaybettiler. Tam da kaleci demisken, bu kaleciyi Mondragon'un yerine düsünyormus Kölnlü yöneticiler. Aman aman...

Hele siz ikiniz biraz ayrisin söyle...

Daha evveli bir post girmistim, saniyorum ilk devrenin yeni bittigi dönemlerdi. Sampiyonluk sanslarini degerlendiriyordum kendimce takimlarin. Ilk iki sirayi Galatasaray ile Fenerbahce aliyordu. Ilginctir en sonda da Besiktas vardi.

Simdi gelinen noktada ise yaristan ilk kopmaya aday olarak bu iki takim ortaya cikiyor. Elbette daha ligin bitmesine cok var. Matematiksel olarak da sanslari sürdügü icin direk olarak bu ikilinin üzerine cizgi cizmek yaniltici olur.

Ama, hadi kadrosunda yeri geldiginde mücadeleyi sonuna kadar birakmayacak tecrübeli yildizlarin varligini da düsünürsek Galatasaray'i bir kenara birakalim ama "gamsiz"larin takimi Fenerbahce icin artik bu is bitmistir. Bundan sonra onlarin zaman zaman, özellikle yukardaki takimlarla olan maclardaki parlamalari hic irgalamayacak. Bu sezon ligte seni destekleyemiyorum artik Fenerbahce...


Galatasaray ise dedigim gibi bence hala Fenerbahce'den daha sansli. Ardasi, Barisi, Mehmet Topali, Serveti vs derken sanki is sikistigi anda klise tabirler sahaya yüregini koyarak sonuca giedebilecek bir ekip var orda. Bu olasiligi bir kenara itemiyorum. Lakin Trabzonspor maci gösterdiki Galatasaray'da da isler cok kirilgan bir zemin üzerinde ilerliyor. Lincoln'ün sahada olmamasi ve Bülent Korkmaz'in mac icerisindeki bazi degisiklikleri simdiden kacirilan puanlarin sorumlusu olarak gösteriliyor. Sayet Hamburg karsisinda o basarili skor elde edilmeseydi Bülent-Galatasaray balayi kisa sürede sona erecek ve kulüp yeni bir krizin esigine dogru sürüklenecekti... Simdilik ama, özellikle de UEFA sayesinde bunun önüne gecilebiliyor...

Suclular tespit edildi: Maldonado, Josico ve Kazim!


Fenerbahce'nin kaybettigi günleri takip eden günler dünya bana zehir oluyor. Ama Fenerbahce'nin yenilgisine duydugum üzüntüden degil... Bir hafta önce takim kazandiginda ortada hicbir sey yokmus gibi takinan medyada kaybedilen hafta sonrasi sacma sapan, beyinsiz ve adice yazilmis masabasi haberlerini görmek zorunda kalmaktan...


Bu haftada bunlardan bolca gördük. Simdi Fenerbahce'de yeniden büyük bir operasyonun yapilacagindan bahsediliyor. Düsünüyorsunuz: Alex ile sözlesme imzalandi. Daha sezon basinda 17 milyon Euro verdiginiz adamin dogru düzgün taliplisi yok ki satasiniz dolgun bir fiyata. Yok fiyata verecek haliniz yok. O da elinizde kaldi. Deivid ve Carlos ile de uzatildi. Deniz zaten devam ediyor. Ugur da öyle. Emre de. Edu da da sorun yok. Sorun olmasi ihtimali olan iki isim var: Göknan ve Lugano. Ama onlardan zaten memnun herkes. E kimle yapilacak bu büyük operasyon allah askina!


Kimle olacak; yukarda dedigim gibi suclular belli: Kazim, Maldonado ve Josico. Yahu, bu adamlardan ikisi zaten haftalarda takima giremiyor. Digeri ise cogu zaman yedek. Nasil düsülen bu durumdan bu adamlar sorumlu tutulabilir. Kazim'i bir kenara birakiyorum, diger ikisini bu takimin oyuncusu olmadigi zaten biliyonur ve gönderilmelerinin operasyonel anlamda hicbir degeri yok. Bu ücünü gönderdiniz, düzeldi mi takim? Esas sorun mevcut onbiri olusturan oyuncular.... Tek tek ele aldinizda hepsi süphesiz kiymetli oyuncular ama su kesin ki, bu adamlardan iyi bir takim kurulamadi. Bunu bu sezon gördük. Yapilmasi gereken bu oyuncularla (Alex, Deivid ve Carlos basta olmaz üzere) sözlesme yenilemeye gitmeden ciddi bir revizyona gitmekti... Ama yapiladi, yani gelecek sezon icin de ümitli olmak icin hicbir neden yok.

Freitag, 13. März 2009

Fenerbahce-Kocaelispor:1-1; alkislar Kocaelispor'a!..

Karsilasmanin daha ikinci dakikasinda gelen gol ile herseyin cok kolay olacagi sanilmisti ama; ilerleyen dakikalar bu düsünceyi yanlisladi...

Fenerbahce yine yapti yapacagini ve kisa bir süreligine ümitlendirdigi taraftarlarini aldigi bu beraberlikle yeniden hayal kirikligina ugratmayi bildi. Helal olsun onlara...

Saniyorum Kayserisppor maci sonrasiydi, "aslinda degisen bir sey yok; bu Fenerbahce ile ben Genclerbirligi karsisindaki Fenerbahce arasinda cok bariz farklar görmüyorum, sanki o erken golü bulmasa Fenerbahce bu macta da zorlanirdi" demistim.

Bu düsüncenin saglamasini Kocaelispor karsilasmasinda görmüs olduk. Aslinda erken bulunan gol oyunun tam da Fenerbahce'nin istedigi bir düzene dönmesine yol acmisti... Ama bu sefer farkli olarak iki sey vardi:

1. Fenerbahce gecen iki haftaki kadar etkili degildi kontralarinda... Deivid ve Emre'nin eksikligi kadar Alex'in bu macta gectigimiz iki karsilasmadiki formundan uzak olmasi da etkiliydi elbette.

2. Kayserispor gibi hücum özürlü bir takim yerine, bu sefer bir hayli iyi atak yapabilen bir rakip vardi.

Fenerbahce istedigi kontralari bulamayinca, daha dogrusu kendisi bunu yaratamayinca, Kocaelispor'un etkili ataklari takimi ilerleyen dakikalarda iyice sikintiya soktu ve topu ortasahada kontrol etmekte cok zorlandilar. Bir ara savunmanin uzaklastirdigi her top yeniden Kocaelisporlular eline geciyor ve yeni bir atak olarak Fenerbahce kalesinde bitiyordu...

Dakika 73'dü Gökhan Emreciksin isliklar esliginde sahayi terk eden Kazim'in yerine girdiginde macin sonlarindayiz gibi bir hisse kapildim. Ama daha 20 dakika vardi. Yani Kocaelispor öyle tempolu oynuyor ve Fenerbahce'yi öyle sikistirmisti ki o dakikaya kadar, oyun bir anda algi dünyamda oldugun daha uzun gelmisti bana...

Kocaelispor bu israrli ataklarinin mükafatini cok kritik bir zamanda aldi. Belki biraz daha erken olsa Fenerbahce o golü cikartabilirdi ama is isten gecmisti artik.

Donnerstag, 12. März 2009

Galatasaray'a yazik oldu...

Galatasaray ligtekinin aksine UEFA'da basarili bir sekilde yoluna devam ediyor. Uzun bir süresini 10 kisi oynadiklari Hamburg deplasmanindan 1-1 gibi oldukca avantajli bir skorla dönmeleri süphesiz kutlanasi bir durum.

Hamburg anlasilan o ki son iki karsilasmada yedigi 7 golle bir hayli özgüven krizine girmis. Cikmalari icin de kazanmalari lazim. Bu karsilasmada da bu özgüven sikintisinin izlerini yogun bir sekilde gördük. Kendi evinde Bayern gibi bir takima dahi sahayi dar edebilmis bu ekibin koca bir ilk yarida kaydeger hicbir aksiyon sergileyememesi, biraz kipirdanir gibi olsa da on kisi kalmis rakibi karsisinda beklenir bir baski kuramamasi bunun neticesi.

Galatasaray ise oyun anlaminda cok birsey sergiyelemediyse de, Hamburg'a nazaran daha deneyimli, stresle daha iyi basacikabilen, daha "olmus" bir takim görüntüsündeydi... On kisi kalmis olmaktan öte , Emre Asik atildiktan sonra "hakiki" tek bir stoper olmadan skoru koruyabilmek, sans oldugu kadar döktükleri alinterinin ve mücadelenin mükafatiydi. Öyleki gole ihtiyaci olan ve sahada bir kisi fazla olan Hamburglularin sahip olmasi gereken ikinci toplari genelde Galatasarayli oyuncular elde ediyorlar...

Simdi Hamburg Istanbul'a gelecek... Bir hayli endiseli durumdalar. Istanbul cehenneminden cikmak hic de kolay olmayacak diyorlar... Dahasi bu isin onlar icin artik cok zor oldugu kanaatinde büyük bir cogunlugu... Ben de bu macin arkasindan benzeri düsünceleri tasiyorum. Eslesme sonrasi az da olsa Hamburg'u daha sansli görüyordum, ama bu macin isiginda düsüncelerimin degistigini söyleyebilirim. Hamburg sadece kendi özgüven kaybindan degil, berbat savunmasi ve "Galatasaray" ismine karsi duydugu saygi ötesi korkudan dolayi, Galatasaray karsisinda artik daha dezavantajli durumda, nazarimda.

Galatasaray üzerine...

Benim Fenerbahceli oldugum malum. O yüzden ne kadar ciddiye alinir yazdiklarim, Galatasaraylilar tarafindan bilemiyorum. Öbür taraftan Galatasaray camiasina uzak olmak- ister istemez- Galatasaray üzerinde yapilan okumalarin da belirli sigliklar ve eksiklikler icermesini de beraberinde getirebilir...

Neyse, benim derdim, Galatasaray'in Skibbe döneminde yasadigi krizler ve bu krize cözüm olarak hocanin gönderilmesi konusunda bir iki kemal etmek....

Evvelden iyi hatirliyorum; Galatasaray ve Besiktas, teknik adamlariyla istikrarli bir sekilde devam ederken, en ufak sikintida hocasinin kovan ekip olarak Fenerbahce cikiyordu önplana...

Yildirim Demirören dönemi Besiktas'i ile son bes yillik Galatasaray yönetimleri (Lucescu sonrasi) bu resmi ters yüz etmis durumdalar...

Galatasaray camiasi, yasanilan herhangi bir krizde cagreyi hocayi kovmakta buluyor. Dogrudur; bu dünyanin genelinde takimlarin uyguladi bir yöntemdir. Ilk suclular her zaman teknik adamlar olur ve o teknik adamlarin gönderilmesiyle "huzura" erilecegi düsünülür, ya da beklenir... Ama bu durum ayni zamanda yönetimlerin kendi basarisizliklarini, eksikliklerini ve hatalarini örtmek icin kullandiklari cok önemli bir koz halini almistir...

Dönelim Skibbe olayina; kendisi hic de öyle Galatasaray camiasinin iddia ettigi gibi bu yükün altindan kalmayacak derecede capsiz bir adam degildir... Daha önceleri Leverkusen ve Dortmund'u calistirmis bir isme böyle bir laf etmek saniyorum kendisini dev aynasinda görmekle mümkün olabilir. Öbür taraftan Skibbe'nin her teknik adamin oldugu gibi kendisine ait belirli bir futbol anlayisi vardir, ve ona göre bir kadro kurmaya calismak lazimdir... Olanaklar dahilinde. Halbuki onun eline yönetimdeki Adnan Beyler ve Haldun Bey'in futbol görgüsü sayesinde kurulmus bir kadro kurulmus ve "ol" denilmistir. Ama o olamamistir. Olamamasinin icerisinde yiginla etken vardir: Kadro secimi hatasi... Oyuncularin herbirinin kendi icerisinde yasadiklari sikintilari ve bunun gerek bireysel gerekse de takimsal performansa yansimasi. Bazi hakem hatalariyla kaybedilen kritik puanlar. Neden kaynaklandigi hala cok anlasilamayan kritik sakatliklar vs.

Bütün bunlarin sonucunda alinan- zaman zaman da üstüste gelen- maglubiyetler takimi icine soktugu krizden cikartmak icin tek yolun hocayi göndermek oldugu yönünde bir sartlanmisliga itmistir camiayi... Taraftarlarin tribündeki Skibbe istifa sesleri, asagilik medayanin ayagi kim tökezlese onun basina akbaba gibi cökme hastaligi (Aragones'in kaybettigi haftada onun tepesine, Ertuhgrul'un kaybettigi haftada onun tepesine ve nihayetinde Skibbe'nin kaybettigi hafta da onun kafasina), kriz tellalligi yaparak zaten soguk kanli olmakta zorlanan taraftar kitlesini mobilize etme cabalari, ve son olarak bu kirzin icinden cikmak ve biraz soluk almak icin yönetimin, en korunaksiz ve esentiye acik aralik noktada bulunan teknik direktörleri kovma taktigi ile varilan kacinilmaz son: Skibbe kovuldu.

Yerine getirilen isim (kim olursa olsun) bir kan degisikligi nedeniyle o bahsettigimiz nefesin alinmasina yol acti. Bu yeni teknik adamin (yine kim olursa olsun) geldikten sonraki birkac maclik seride sonuca ulasacagini bekliyordum. Öyle de oldu, ilk üc macini kazandi. Ama benim düsüncem bundan sonra ivmenin ters dönecegi yönünde. Burdan mevzuyu hemen Hamburg macina baglamak istiyorum. Galatasaray bugünkü oynayacagi Hamburg maciyla bence kendi sihati acisindan cok önemli bir mücadeleye cikacaktir, zira olasi bir tur kaybi, ve arksindan alinmasi muhtemelen ligteki maglubiyetler yukarda anlatmaya calistigim "kriz" anini yeniden cökertecektir kulübün üzerine. O zaman Skibbe'nin tepesinde dolasan akbabalar, bu sefer Bülent'in üzerinde dolasmaya baslayacaklar. Ve artik Galataaray'da bir gelenek halini aldigini gördügümüz basin sikisinca teknik adam kov huyunun yeninden depresecegini düsünmekteyim.

Pekii bu ne kadar yakin bir ihtimal. Sayet Skibbe devam ediyor olsaydi, Galatasaray'in Hamburg'u gecme ihtimalinin cok yüksek oldugunu düsünürdüm. Ama Bülent'li Galatasaray'in o takimdan cok da degisiklik yasamasa da mevcut sakatliklarin da etkisiyle olumsuz bir sonucun ortaya cikmasinin cok yüksek oldugunu düsünüyorum. Hamburg son haftalarda belirli bir düsüs icerisinde ama diger taraftan da Galatasaray'in bu ana kadar bu sezon UEFA'da karsilastigi bütün takimlardan daha güclü. Skibbe olsaydi daha önceki maclarda gösterdigi gibi ne yapacagini bilebilirdik ve sonuctan da ümitli olmak mümkündü... Ama Bülent'in nasil bir taktiksel kurguya gidecegini hic kestiremiyorum. Daha da ötesi onun hakikaten böyle bir donanima sahip olup olmadigindan dahi cok emin degilim.

Mittwoch, 11. März 2009

Kadir Has Stadyumu acilisi neden aceleye getirildi?


Kayseri Kadir Has Stadyumu haftasonu yapilan Kayserispor-Fenerbahce maciyla acilirken bir taraftan herkesi kendisine hayran birakti ama diger taraftan, basta zemin olmak üzere varolan eksikler de isin aceleye getirilmesinden kaynakli kusurlar olarak herkesin dikkatini cekti..
Bu aceleyle ilgili popüler bir elestiri yapiliyor: Yerel secimler öncesinde bir propaganda amaci olarak....
Milliyet Gazetesi yazari Mehmet Demirkol da öyle demis: ."..Yerel seçimler öncesi şık bir propaganda olması nedeniyle Fenerbahçe maçında açıldı biliyorsunuz..."
Eletiriyi böyle bir arügaman dolamak ya cok ciddi bir siyasi cehalet ya da kötü niyet gerektiyor. Zira adi üzerinde bu bir yerel secim. Yani Kayseri'de belediyenin üstün gayratiyle gerceklestirilmis bu eserin, Ankara secmeni, Izmir secmeni üzerinde en ufak bir etkisi olmaz. Izmir'de AKP adayi, bu stadyum olmadan evvel ne kadar alacktiysa simdi de o kadar alacaktir. Böyle bir acilis ancak kendi sehrinin nazarindan o siyasi partiyi ve belediye baskani adayini kazancli kilabilir...
Pekii Kayseri'd AKP'nin böyle bir propagandaya ihtiyaci var mi gercekten? Hayir... Kayseri, Izmir icin CHP neyse, AKP icin odur... AKP'in siyasi hayatinda eminim en son kaybedecegi kalelerinden birisidir ve spekülatif tabirle, "ceketi" koysa aday olarak sectirebilir... Yani bu stadyum acilisiyla yapilmak istenen siyasi propagananin en son yapilacagi yerdir Kayseri... Kaldi ki secime daha 20 gün var... Illaki secimden önce bir siyasi amac güdülseydi o bahsedilen hatalar üzerine de calisir ve yine secimden evvel daha mükemmellesmis haliyle acalardi stadyumu... Ve bunu bir özel macla, bir hayli de siyasi propaganda mazlemesi yaparak sunarlardi...
Halbuki Kayserispor-Fenerbahce karsilasmasi, dogal olarak, cünkü resmi bir lig karsilasmasiydi, herhangi "cig" bir siyasi propoaganda malzemesine zemin teskil etmiyordu...
O halde neden bu acele?
Cevabi cok basit aslinda. Kayseri halki bu konularda cok ustalardir... "Marketing" isinde mahirdirler... Simdi sorarim size, Fenerbahce ile oynanacak, lig tv nin canli yayinladigi, tüm gazetecilerin, güclü isimlerinden, bütün ülkenin neredeyse gözünün üzerinde oldugu haftanin en önemli macinda mi bir acilis yapmak istersiniz, yoksa birkac haftalik gecikme sonrasi Lig Tv'nin dahi canli yayinlamaya tenezzül etmeyecegi, diyelim bir Eskisehirspor karsilasmasiyla mi acmak istersiniz sahanizi... Elbette birinci sik gecerli... Yanlis hatirlamiyorsam Kayserispor, Besiktas ve Galatasaray ile evinde oynayacagi karsilasmalari da tamamladi bu sezon icin. O zaman tek sanslari vardi o da gecen haftaki Fenerbahce maci ve o yüzdendi tüm bu acele...
Yani bunun siyasi propaganda kismi cok cok sonra gelecek bir sey, sayet gelirse hakikaten de...

Montag, 9. März 2009

Bilica'ya kanca... derhal!



Ögrendigimiz haberlere göre Lugano, uctu ucacak belki de uctu coktan ya da ucmasi kesin... Adresi, yani yeni adresi Lazio deniliyor... Bilmiyorum...


Sayet Fenerbahce sampiyon olamazsa, ve Lugano da elden kacarsa bakin siz taraftarlarin Aziz Yildirim ve yönetimine duyacagi öfkeye...


Tuncayve Aurelio'dan sonra Lugano'nun da gitmesi karsisinda tahmin ediyorum sinir krizine giren cok olacaktir... Haklilar mi; kesinlikle hayir... Daha önce degindim bu konuya...


Öte yandan iyi oyuncu mu Lugano, ben kendisi icin ancak "eh" diyebiliyorum... Ayrica saha icindeki "psikopat" rolleri de bana cok itici geliyor... Galatasaray'daki Bülent Korkmaz'dan ayni nedenlerden ötürü nefret ederken sirf Fenerbahce formasi giyiyor diye sevecek degilim bu tip adamlari.


Onun zaten cok iyi savunma oyunculugundan ziyade saha icerisindeki agresifligi ve mücadelesiydi Fenerbahcelileri cezbeden... Yerine daha iyisini elbette bulmak mümkün... Benim adayim, Sivaspor stoperi Bilica... Fenerbahce derhal transfer girisimlerine baslamali kendisini...

Sonntag, 8. März 2009

Aristide Bance

Drogba'yi cok begeniyor ama alamiyor musunuz, pahali mi geliyor...?
Iste sizi onun özelliklerini tasiyan ama uygun fiyata transfer edebileceginiz bir isim, Bance...

Su anda 2. Bundesliga'da Mainz 05 formasi giyen futbolcunun gelecek sezonun 1. Bundesliga'ya gecmesi halinde transfer edilmesi zor olabilir... Zira emin olarak söylebilirim ki, yakin bir zamanda kademe atlayacagi kesin.

1984 dogumlu, uzun boyu (1,92 m) ile hava toplarinda cok etkili ama ayni zamanda yerden de topa cok iyi hakimiyeti var... Su Guiza'nin yerinde onun olmasini cok isterdim Fenerbahce'de...

Ve Kayserispor


Geride kalan Kayserispor-Fenerbahce maci hakkinda söyleyeceklerimiz henüz bitmedi... Biraz da Kayserispor ile ilgili konusmak istiyorum...


Ilk söz yeni stadyumlarina... Disardan yani tvden görüldügü kadariyla cok iyi bir atmosfere sahip, ve bizim bulundugumuz noktalardan anlasildigi kadariyla tek kusuru igrenc koltuk renkleri... Kapasitesi optimal... Kayserispor'u saniyorum dengi rakipleri kiskaniyordur...


Gelgelelim bu olanaklari önlerine serilen Kayserispor teknik ekibine... Sülayman Hurma ve Tolunay Kafkas ikilisi sacilan onca para ve yapilan transferlerle takimlarinin belli bir standartin üzerine cikartamadilar... Elindeki olanaklarla dogru orantili olarak su anda bulunmalari gereken yer ilk besin icinde olmaliydi diye düsünmekteyim...


Evet, Kayserispor bu sezon ilk defa büyüklerden birine kaybediyor... Kayserispor "zor" takim sifatini kazanmislarsa ortada bir basaridan söz edilebilir, ama bu söz konusu basari, elde olanaklar ile kiyaslandiginda, tatmin edici midir emin degilim... Onca gürültüyle birlikte Wigan'dan getirilen oyunculardan hicbir verim alinamamistir. Gecen yilki Iglesias fiyaskosu ve bu sene onun üzerine yapilan yeni bir yanlis transfer: Purovic...
Öyle tahmin ediyorum sene sonu Kayserispor camiasi yeni bir yapilanma icine gidecektir ki bence elzem...

Edu ve Emre

2-0'lik Kayserispor galibiyetinin pesinden söylenmesi gerekenler henüz bitmedi. Macin genel görüntüsü ve Volkan Demirel ile ilgili söyleceklerimi bir önceki postta söyledim. Ama bu macin konusulmasi gereken noktalarin hepsini kapsamiyordu o post. Emre ve Edu'dan da bahsetmek gerekiyordu ama bunlari da o posta eklesem bir hayli uzun ve okunmasi acisindan sikinti verecek bir post cikacakti ortaya...

Ben de bu ikiliyi ayri bir post olarak ele almak istedim...

Emre'nin Fenerbahce'ye gelisinden en bastan beri memnun olmayanlardanim. Evet onun bir vakitler Galatasaray formasi giymesi beni rahatsiz ediyor; bu manada hala "tutucu" taraftar kimligimden kurtulmus degilim. Ama tek etken bu da degil. Emre Galatasaray'da oynarken de, Milli Takim'da oynarken de bulundugu ortamin icindeki en antipatik simge olmayi hep basariyordu ve ben kendisinden hic hoslanmazdim. Bu durum Fenerbahce'ye geldikten sonra da degismedi...

Bu aksamki Kayserispor karsilasmasinda ekranlara takilan bir görüntü: Rakibiyle girdigi mücadele sakatlanip saha kenarinda tedavi gören Emre elini boynuna götürüp rakibine dogru yaptigi "sen öldün" jestiyle son derece cirkin bir görüntü olusturmustur. Ve bu manzara benim onu birakin sevmeyi, ondan nefret etmem konusunda ne kadar hakli oldugumu bir kez daha kanitlamistir...
Ki kendisinin yaptigi tek cirkinlik o da degildi bu macta. Oyundan cikarken, ona elini uzatan teknik adamina karsi takindigi tavir mide bulandiricydi...

Dilegim iyi bir yabanci önlibero transferiyle onun gözlerimizin önünden kaybolup gitmesi ve ortami daha fazla cirkinlestimesine izin verilmemesi...

Gelelim ikinci "bela" Edu'ya... Kendisinin iyi niyetli bir oyuncu olmasindan hic süphem yok. Gayretkesliginden de. Ne ki bunlar bir oyuncuyu takimda tutmak icin yeterli etkenler degil... Kendisinin gecen yildan beri yakindan izleyen herkes onun "sapsallik"lari sayesinde yenilen onca golün sayisindan haberdardir...

-Sampiyonlar liginde kendi kalesine attigi goller,
-Volkan Demirel'in ciktigi pozisyonlarda dahi topa hamle yaparak takimin gol yemesine (gecen yil yapilan Galatasaray karsilasmasi) veya ciddi pozisyonlar vermesine neden olan hatalari...
-Oldukca zayif fizik gücüyle rakilerinin ayakta kaldigi her ikili mücadeleyi yerde sonlandirmasi veya dogru düzgün darbe almadan yere yigilmasi,
-onca uzun boyuna ragmen Mehmet Topuz boyundakilere dahi sürekli hava topu vermesi,
-denge sikintisi nedeniyle yaptigi gec hamleler ve sonucunda yol actigi endirekt serbest vuruslar vs...

Zaten bu seri hatalar zincirinin birkacini bu macta da tekrarladi Edu. Bu sefer Volkan Demirel'in degil Volkan Babacan'in yumruklariyla uzaklastirma oldugu pozisyona müdahele ettigi ve kaleciyi sarsti. Ve yine sacmasapan bir hareketle neden oldugu endirekt serbest vurus da Fenerbahce icin kabusa yol acmadiysa takimin sansindandi...

Bu noktada Aragones'e elestiri yöneltmek saniyorum hakkimiz. Önder haftalar oynuyor ve ben Önder'in oynadigi bir defans hattinin Edu'nunkinden daha zayif olarak görmedim hic. Aksine ben Önder'i, hem yerden hem havadan Edu'dan daha saglam bir savunmaci olarak gördüm... Pekii o halde neden Önder yeniden yedege cekildi?

Iflah olmaz bir vak'a: Volkan Demirel


Sporcu sadece cevik degil, zeki veahlakli da olmalidir... Volkan bir kera daha bu tanima uymadigini kanitladi, bu aksamki "tarihi" karsilasmada... Bu hareketi ilk defa yapiyor olsaydi, cevik ve zeki ama ahlakli degilmis derdik... Ama bu x'inci defa tekrarlanmis bir aksiyon ve Volkan sadece cevik tanimina uyuyor bir yukardaki tanimin...


Fenerbahce eger ilk yarida aldigi tarihi hezimetin "intikam"ini bugün Kayseri'den alamadiysa bunun en bas sorumlusu Volkan Demirel...


Karsilasmanin 54'üncü dakikasindan itibaren bir kisi eksik oynayan Fenerbahce elde ettigi skoru korumayi bildi ama, o dakidan itibaren mac sonuna kadar büründügü oyun kimligi ise yüz kizarticiydi. Fenerbahce bu derece mahkum bu derece caresiz olmamaliydi...


O ana kadar ki oyunu mercek altina alirsak da söylenebilecek olan seyler sunlar:


- Bu karsilasmanin aslina bakarsaniz iki hafta evvel oynanan ve Fenerbahce artik lige havlu atmistir dedigimiz Genclerbirligi mücadelesinden hicbir farki yok. Yani olay tek bir frikikten kaynaklaniyor. O macta Genclerbirligi'nin buldugu frikik golü Fenerbahce'yi krizin icine sokarken bu macta Fenerbahce'nin buldugu frikik golü karsilasmanin kendisi lehine sonuclanmasinda cok önemli bir rol oynadi. Yani sayet Fenerbahce o golü bulamasaydi ve sansiz bir Kayseri golü yeseydi aslinda sahada karsilasacagimiz görüntü bundan iki hafta evvelkinden hic farkli olmayacakti...


Sonuc olarak, Trabzonspor ve Sivaspor'un puanlar kaybettigi bir haftada diger iki büyükle birlikte kazanan ekiplerden birisi olarak Fenerbahce su gün itibariyle sampiyonluga en az diger rakipleri kadar aday oldugunu gösterdi. Ama bu sadece sonuc olarak böyle... Dedigim gibi macin 20. dakikasi civarlarindan yenilebilecek olan bir Kayserispor golü su anda cok baska seyleri konusmamiza neden olabilirdi... Yani ilerki haftalardaki deplasman maclari icin bu mac Fenerbahce adina iyi sinyaller vs vermedi..

Sivasspor-Ankaraspor: 1-1


Kenarda, cevreden, disardan gelip de merkezdeki müktedirlerin keyfini kaciran disarililar her vakit sempati toplamislardir... Ama adi konulmamis bu kurala tezat olusturan bir tür gelisme ile karsi karsiyayiz...

Yillardir ligin tepesinde hüküm süren ama ligin geri kalanin caresizligi nedeniyle defolari bir türlü ortaya simdiye kadar cikartilmayan büyükleri, kisitli bütcesi ve mütevazi kadrosuyla tehdit eden bir disarili dolasiyor ligin tepelerinde son iki yildir...

Ama yukarda da bahsettigim gibi bu takim bir türlü sevilemiyor; disarili oldugu halde, merkezdeki müktedirleri rahatsiz ettigi halde ve bütün bunlari "ciliz" haliyle yaptigi halde... Nedeni elbette cok basit: Bülent Uygun'un ta kendisi...

Tamam; kendisi ligin en beyefendi, en sportmen sahsi da olsa bazilarinca yine de sevilmeyecek ve basarisi kücümsenecektir; sirf Fenerbahceli oldugu icin... Bu sekilde düsünen ruh hastalarini bir kenara birakiyorum. Onlari tartismaya dahi deger bulmuyorum.

Bu rahatsiz grubun disinda, Bülent Uygun'un sirf yaptiklari ve söylediklerinden dolayi Sivasspor'dan uzaklasan, onlarin sampiyonlugunu artik cok da gönülden istemeyen kitleler cogalmaya baslamistir, ve Bülent Uygun bu yolda devam ettigi müddetce bunlarin sayisi artacaktir...

Bütün bunlari, bugünkü macin icerisinde, Sivasspor beraberlik golünü yedikten sonra kendisini yedek kulübesinin camini tekmeyle yere indirmesi ve mac sonunda hakeme yönelik yaptigi cirkin hareketler üzerine yazma ihtiyaci hissettim.

Pekii hareketler cirkinse de Bülent Uygun'un cildirmasina neden olacak hatalar yapti mi hakem? Kesinlikle hayir. Ne Yunus Yildirim, ne Selcuk Dereleli ne de bir baskasi... Bu ligin en kaliteli hakemi kim deseler; cok net sekilde bukünkü macin hakemi Deniz Coban'i gösteririm. Bugünkü macta da ta ki Sivasspor golü yiyene kadar hatasiz mac yönetmisti. Sivas'in beraberlik gölünün arkasindan bana sanki kalan dakikalarda seyircilerden ve ev sahibi takimdan etkilendigi icin tercih haklarini genelde Sivas'tan yana kullandi ve onlarin cezasahasi karambokerinde yaptiklari faulleri görmezden geldi diye düsünmekteysem de bu süre zarfinda sonuca etki edecek hicbir hatasi olmadi...

Bülent Uygun'un kudurmasina neden olsan pozisyon ise, Ankaraspor'un golü attigi pozisyon öncesinde ortasaha da bir faul pozisyonun olup olmadigi... Yayinci kurulus o ani tekrar göstermedi veya ben kacirdim, o yüzden tekrar izleyemedim, ama mac icindeki benzeri hicbir pozisyonu faul olarak calmadigini bildigim icin orda da herhangi bir hatanin sözkonusu oldumadigini düsünmekteyim... Dahasi o atak bir defa Sivasspor cezsahasi yayina kadar gitmis ve defans elemanlarinca savusturulmustur ki o savusturulan top yine cok uzaklastirilamamisken tekrar bir Ankaraspor atagina dönüserek gol olmustur... Yani Sivas'in o ani toparlayacak bir hayli zamani olmustur... Ama tabii sampiyonluga giden yol, Sivaspor'un örnek aldigi büyüklerinin gösterdigi kadariyla cirfeklesmekten gecmemktedir bir hayli... Yani aslinda haksiz oldugunu bile bile bagiracak, cagiracak, bize karsi komplolar kuruluyor diyecek, hakeme yükleneceksin ki, hem kendi hatalarinin üzerini örtebilesin, yenilgiye yol acan hem de geriye kalan haftalarda hakemleri ve spor camiasini etki altina alabilesin ve mümkün ise senin lehine hatalar yapmalarina yolacabilesin....

Mac icin söylenebilecek cok fazla birsey yok. Sivaspor cok zamandir bu puan kayiplarin olusacagina dair ipuclari veriyordu... Kazandiklari hicbir karsilasmayi özellikle son dönemlerde oyun olarak sahaya üstünlüklerini koyarak kazanmamislardi... Genelde oyun planlari su sekilde: Ani bir gol bulmaya calis ve o golün üstüne bir hayli sert oynayarak kapanmak suretiyle yat. Ankaraspor karsisinda yaptiklari da bundan farkli degildi... Golü yiyene kadar da bunda muvaffak oldular. Yedikleri gol dahi bir pozisyon dahilinde gerceklesmedi aslinda. Uzaktan gelen sut, aynen ilk yarida kendi attiklari gibi rüzgarin da yardimiyla hiz kazanip gol oldu...

Oldukca zamansiz gelen bu beraberlik sayisi özellikle de o berbat rüzgara karsi oynayan bir takim icin elbette herseyin sonu demekti ve öyle de oldu... Bastan sona üzerine yatilmaya calisilan gol ve pesinden gidilen oyun plani cöpe gitmis oldu...

Ankaraspor icin aslinda yeni bir sey söyleyemiyorum ben... Aykut Kocaman cok vasat bir teknik direktör ve maalesef kendini hicbir sekilde asamiyor... Ankaraspor'un gol de dahil bir tane dahi cezasahasi pozisyonu yok. Neredeyse Sivaspor'un iki kati kadar topa sahip olma oranina sahiptilere % 90'lara varan pas yüzdesiyle oynadilar ama ilginctir birakin kale ici pozisyonlarini gol disinda kaleyi tutan tek bir tehlikeli sutlari yok...

Kendisi devre arasi verim alamadigi gerekcesiyle, bu lig standarlarindan bir hayli kaliteli diyebilecegimiz bir dizi yabanci oyuncu ile yollarini ayirmistir. Daha önce de yazmistim, sahada sürede alamadigi müddetce oyunculardan verim alip alamamayi neye dayarak belirleyebilirsiniz diye... Adem Kocak'in sakatligi sayesinde ligin ilk yarisinda tanima firsati buldugumuz Theo Weeks Adem düzeldikten sonra yeniden kulübeye mahkum olmus durumda... Adem Kocagin, hatta bazen önliberoyu ücleyip de Muhammed Hanefi'nin oynadigi bir ortasaha kurgusunda Weeks'in oynayamasinin bence hicbir aciklamasi yok... Sene sonunda ondan da verim alinamadigi icin ayrilinilirsa hic sasirmam. Ve bir büyük bütce ve kaliteli kadro yeniden Kocaman'in elinde kadüklestirilip kalinirsa...

Ankaraspor'un golünü atan Umut icin ayri bir paragraf acmak lazim saniyorum. Cocugun golde topu alisi, sürüsü ve köseyi görüsü olaganüstü ama onun disinda ortasahada bir pozisyonda rakibini ekarte edisi var ki; muazzam, izlemeye deger buluyorum ve yabanci olmadigi icin Aykut Kocaman tarafindan yok edilmeyecegine de emin oldugumdan icim rahat...

Samstag, 7. März 2009

Skibbe'ye santaj!

Galatasaray'in ex-teknik direktörü gectigimiz yillarda bir santajla karsi karsiyaymis...

Kendisin meger Leverkusen'i calistirdigi dönemde (2006) arabasi soyulmus ve Leverkusen'in Besiktas ile yapacagi UEFA kupasi karsilasmasina ait 5 bilet, navigasyon sistemi ve en önemlisi cep telefonu hirsizlarca alinmis...

Esas önemlisi cep telefonu diyorum cünkü cep telefonunda Skibbe'nin eski sevgilisyle birlikte cekilmis, mahkemenin ifadesiyle "cok mahrem" fotograflari varmis... Ve cep telefonunu ele geciren kisi- ki ilginctir kendisi bir kadin polismis; 150.000 Euro istemis Skibbe'den, bu cep telefonundaki fotograflar karsiliginda... Aksi halde kendisini fotograflari bulvar basina satmakla tehdit etmisler...

Neyseki hirsizlar yani bahsettigim polis ve onun sevgilisi, 'kötü' emellerine ulasamadan yakalanmislar...

Gectigimiz persembe tutuklularin mahkemesine baslandi....

Freitag, 6. März 2009

Yine bir akil tutulmasi ve izan eksikligi...


Fenerbahce yönetiminin isi hakikaten zor... Baska kulüplerin taraftar profilini pek bilmiyorum, ama icinde bulundugum icin Fenerbahce camiasinin nasil bir taraftar kitlesinden mütessekil oldugundan haberdarim...
Meshur Bosman kanunlari sayesinde sözlesmesi biten oyuncular istedikleri kulübe gidebiliyor. Sizi birakip da baska kulüpte yasantisina devam etmek isteyen oyuncular icin de elinizden bu anlamda yapacak birsey gelmiyor...
Ya karsinizdaki kulüp sizden cok daha iyi paralari öneriyor oyuncunuza ve siz ekonomik olarak o paralari ödeyecek durumda olamadiginiz icin oyuncunun gidisine engel olamiyorsunuz; ya da oyuncu zaten sizi coktan silmis oluyor ve illaki "o" takimda oynamak istiyor ve siz birakin ücretini cok yukarilara cikarmayi, yollarina altin döseseniz elinizde tutmak icin muvaffak olamiyorsunuz.
Fenerbahce'nin son dönemlerde elinden kacirdigi iddia edilen iki önemli oyuncunun hikayesi de bu sekilde gerceklesmistir. Gerek Aurelio, gerekse de Tuncay tam da kendileri istedikleri icin ayrilmis ve gitmislerdir...
Lakin Fenerbahce taraftari, anlasilmaz bir sekilde, bu konuda sürekli yönetimi suclamaktadir. Hadi Tuncay'i bir kenara birakalim, ama Aurelio tarafindan bu kulüp esasina bakarsaniz bir haylide ahlaksiz bir muameleye tabii tutulmustur nitekim aradaki sözlesmeye mutakip kalmayan Aurelio'nun kendisidir, ve Fenerbahce taraftari illaki bir tepki göstermesi gerekiyorsa o kisi Aurelio olmasi gerekirken, Fenerbahce yönetimine yüklenmektedir.
Ben burda Fenerbahce yönetiminin sözcülügünü yapmak derdin degilim, ama ortaya dökülüp sacilan bu izansizliga artik isyan etmek noktasindayim...
Su siralarda Lugano ile ilgili de imza atilmasi geciktikce taraftarlar huysuzlanmaya basladi... Hedefte yine yönetim var. "Aurelio ve Tuncay gibi bunu da kacirirsaniz elinizden sizler de defolup gidin bu takiminin yönetiminden" denilmeye baslanmis durumda. Halbuki yukarda söyledigim gibi sayet isterse Lugano gitmeyi sizin elinizden cok birsey gelmiyor... Ve taraftarlarin ne yaparsaniz yapin tutun bu adami takimda beklentileri esasinda bütünüyle havada kaliyor; zira sizin o oyuncunun kafasina silah dayamaniz mümkün degil...
Izansizligin diger ayagi da su: Tuncay olsun, Aurelio olsun, Lugano olsun; bu takima bu yönetim, yani simdi o oyuncular kendi istekleri dogrultusunda takimdan ayrildiklari icin hedef tahtasina oturtulan yönetim tarafindan getirilmistir bu takima. Ve yine eminim ki iclerinde simdi Lugano giderse siz de defolup gidin yönetimden diyenlerin de oldugu bir yigin insan ilk geldigi siralarda Lugano ile ilgili "bu da neymis, bundan bir sürü var bu ligte" der iken Aziz Yildirim "Lugano'yu bizzat kendim izledigim ve getirdim ve iyi futbolcudur kefilim" diyerek destek cikmistir o oyuncuya...

Donnerstag, 5. März 2009

Bir röportaj ve büyük bir düs kirikligi...!

Belki her zaman ön plandaydi, ama son zamanlardaki hükümetle girdigi polemikler, patronu oldugu grubun aldigi tarihi vergi cezasi ve vergi kacakciligi ile suclanmasi hadisesiyle iyice gündeme oturmustu resimdeki sahis; Aydin Dogan...

Taraf Gazetesi'nde kendisiyle ilgili röportajlarin yayinlanacagini okudugumda bir hayli heycanlanmistim, ne yalan söyleyeyim... Simdiye kadar Aydin Dogan her zaman kendisine canak sorularla yol acan kendi medya grubundaki gazetecilerin karsisina cikip olaylari anlatiyordu... Dolayisiyla da aklimizdaki hicbir soruya cevap alamiyorduk...

Bu bakimdan simdiye kadarki yayinlariyla medyamizin bence yüz aki olabilmis Taraf Gazetesi'ndeki röportajdan ümitliydim... Aklimiza gelen bütün ters sorular sorulacak ve terletilecek diye bekliyordum Aydin Dogan...

Mesela,

"hükümetin size duydugu kisisel husumetten dolayi bu vergi cezasini verdigini söylüyorsunuz ama, ortaya belgeler cikti ve bu belgelere göre söz konusu hisselerinizi sizin iddia ettiginiz gibi 2007 yilinda degil 2006 yilinda satildigini görülüyor, bunu nasil aciklayacaksiniz?"

Veyahut,

"Hilton arazisiyle ilgili hicbir beklentim yok diyorsunuz ama, orayi imar plani degisikligiyle deger artirima gideceginiz iddialari ayyuka cikti, bunu aciklar misiniz?"

"Onca parayi o eskimis otele sirf aileniz adina park yapmak icin mi döktünüz oraya?"

"Bu cok realist gelmiyor akla, hele hele bir is adamini adina"

"Sabah Gazetesi Ciner Grubunda iken TMSF'ye sikayette bulunup bu gruba el konulmasina siz neden olmamis miydiniz?"

"Türkcell nedeniyle Karamehmet Grubuyla girdiginiz tartisma sonrasinda, size medyada kendi grubunuzdan baska bir medya olusumunu istemediginiz söylenir, bu neden böyle? Bütün diger medya gruplari sizinle ilgili ayni seyleri söylüyor!!"

ve benzeri bir yigin ciddi sorular varken, Taraf Gazetesi yazari Amberin Zaman, sahsin kendi grubundaki yazalari gibi canak sorular sormus, Aydin Dogan'in herseyi gönlünce anlatmasina izin verip, verilen cevaplar hakkinda hicbir serh koymadan sonlandirmis röportaji...

Röportajdan anladigimiz sunlar:

-Aydin Dogan, sütten cikmis ak kasik...
-Türkiye'nin en ilkeli, en bagimsiz ve özgür medya patronu...
-Sirf ailesi adina yesil bir alan olusturmak icin milyonlarca dolari bir hilton arazisine ödeyecek kadar yüce gönüllü bir insan...
-Basbakan cok tahammülsüz, eve grubundaki bazi yazarlar, zaman zaman genel prensiblerinin ötesine geciyor olabilirler, ama basbakan bütün bunlara tolerans göstermek zorunda...
-Bütün bunlarin hepsi Aydin Dogan ve grubuna düsman onlari yok etmek isteyen yandas medyanin basinin altindan cikiyor, Erdogan'i onlar kiskirtiyor kendilerine karsi...

Söyleyecek söz bulamiyorum ben bunlara....

Mittwoch, 4. März 2009

Elinizi cabuk tutun...!


Bu cagri Fenerbahce yönetimine. Daha önce blogta bahsetmistim, kendisinin Fenerbahce'nin takibinde oldugunu okudugum bir haberin üzerine harika olur seklinde...
Bugün Alman gazetesi Express'de okudum... Kendigi sezon sonunda Bayern'i birakiyor... Onunla anlasan bu kaliteli futbolcuyu bonservis bedeli ödemeden kadrosuna katabilecek. Kendisiyle Leverkusen'in yakindan ilgilendigini yaziyordu gazete... Ayni haberde, Leverkusen'in yaninda Hamburger SV ve PSV Eindoven'in da Vam Bommel ile ilgilendinlerinden bahsediyor.
Ama Van Bommel, Hollanda'ya dönmeden evvel iki yil daha disarda oynamak istedigini söylüyor... Gazete "belki de Leverkusen'de?" diye bitirmis haberi, ben de temenni ile belki de Fenerbahce'de? diye bitireyim mevzuu.

Deniz.... Deniz.... Deniz....


Aurelio gittikten sonra göz yasi dökenlere, yahu elimizde Deniz var ne agliyorsunuz, esas ayagi kirilan Deivid bizim icin kayip diyordum...

Deniz'in bu aksamki performansini görünce hic de ilk duyuldugundaki gibi sacmalamadigimi daha iyi anladim. Yok yerden konusmamistim zaten öyle. Gecen sezon, Aurelio'nun sakat oldugu bir dönemde formayi kapan Deniz, muazzam performans gösteriyordu. Hatta vazgecilmez denilen Aurelio iyilestikten sonra acaba, Deniz'in yedegi olarak kalsa mi tartismalari masa üzerine getirilmeye baslanmisti.

Iste bu aksam o adam vardi sahada yeniden uzun zaman sonra. Sivasspor karsisinda Fenerbahce, yine pozisyon ve gol bulmakta zorlanirken, ve artik dakikalar ilerleyip de artik Fenerbahce'nin karakteristik özelligi olan azalan süreye bagli stres kaynakli oyun disiplininden kopma anlari gelirken, aslinda taraftarlarinin övgüleri ve yüceltileri dogrultusunda Alex denilen oyuncunun yapmasi gerekeni yapip, sahneye cikarak muazzam bir gol atti ve takimin üzerindeki stresi alirken, rakibinin tam zamaninda gardini düsürmüs oldu. Alex, sayet Fenerbahce taraftarlarinin bahsettigi gibi, bulunmaz hint kumasi idiyse, onsuz Fenerbahce siradan bir takim oluyorduysa, o bu takimin herseyi idiyse, Deniz'in topu aldigi yerde olmali, onun attigi o olagan üstü calimi atim o muhtesem sutu cekmeliydi... Bunu yapan isim ama, o Alex'i tanrisallastiran Fenerbahce taraftarlarinin en kücük firsatta isliklamaktan ve yuhalamaktan geri durmadiklari Deniz idi.

Iste Deniz'in bu performansi, emegin, mücadelenin, caliskanligin ve özverinin; saklabanliga ve maymunluga cevabiydi...

Bu karsilasmanin Deniz'in hikayesinin yaninda baska anlattiklari da var: Guiza bu takimin maalesef en zayif haklasi. Ve sayet oynayacaksa önünde sadece iki alternatif var:

1. Ya yedek soyunacak ve Fenerbahce rakipleri karsisinda skor avantajini elde ettigi anda kontra atak takimi huviyetine döndügünde cok sevdigi bos alanlari bulabilecegi icin rakip yarisahada, oyuna sonradan girecek.

2. Ya da aynen bu macin bir 15 dakikalik bölümünde oldugu gibi Aragones Guiza ile Semih'i ayni anda sahada tutacak.

Aksi taktirde yani Fenerbahce'nin oyun karakterini olusturan 4-4-1-1 sisteminde maalesef kesinlikle o ilerdeki 1 Guiza olamaz.

Volkan Babacan, iki defa cok hatali cikislariyla gelecek adina cok fazla ümitlenmemiz gerektigi düsüncesini olusturdu zihinlerde.

Önder böyle oynadigi müddetce Fenerbahce'nin sinirli olan yabanci kontenjanlarindan birini stoper bölgesi icin kullanmasi mantikli mi; emin degilim....

Fenerbahce bu galibiyetle büyük olasilikla finalde Besiktas'in rakibi oldu. Ve simdiye kadar oldugu gibi, kupada ligtekinden cok daha farkli oynuyor. Besiktas karsisinda da basarili bir oyun ile yillar sonra hedefe ulasacagini düsünmekteyim.

Dienstag, 3. März 2009

N'olcak bu Schalke 04'nin hali...?


"Meister der Herzen" derler onlar icin... Gönüllerin sampiyonu... Yilini tam olarak hatirlamiyorum, birkac sene önce sampiyonlugu degil son mac son dakikalarda Bayern'e kaptirmislardi da, tüm Almanya da onlarla birlikte göz yasi dökmüstü...
Bes yildir yakindan takip etmeye calisiyorum Schalke'yi... Maalesef iyi yöneticilerinde elinde olamadi o gün bugündür... Önce Almanya'nin Ali Sen'i kulübü ciftligi, takimi oyuncagi gibi gören; iki mac kaybedilse pes pese, takima müdahale etmeye, teknik direktörün isine karismaya calisan, Rudi Assauer menejerlik yapiyordu... Onun yerine basiretsiz, yeteneksiz Müller geldi göreve... Sampiyonlar Ligin'nde seyrek final oynayayan hocalarini kovdu... Bir devre arasinda transfer döneminde ayni bölgeye üc yabanci oyuncu birden transfer etti...
Gecen yil kovduklari, bence basarili, Slomka'nin yerine getirdikleri Hollandali Rutten ile simdi oldukca zor günler yasiyorlar... Fenerbahce'nin duruma cok benziyor aslinda Schalke'nin durumu...
Ikisi de gecen yil Sampiyonlar Ligi'nde ceyrek final oynamis hocalarini ligte sampiyon olamadiklari icin kovmustu. Simdi ikisi de yerine büyük umutlarla getirdikleri hocalarla hedeflediklerininden cok uzaktalar... Evvela Schalke, SL'den ön elemede elenmisti. Atletico'dan dört yiyerek. Sonra Uefa'da gruplardan cikamadi... Bu capta ve bütcede bir kulüp... Ligte Schalke su anda sekizinci sirada... Uefa'ya dahi gitmeleri cok zor seneye... Ve bu aksam Almanya Federasyon Kupasi'ndan da elendiler... Ikinci ligte mücadele eden Mainz'e karsi 1-0 kaybederek... Ve Schalke her sene oldugu gibi bir krize dogru daha sürükleniyor ve esasinda sahip olduklari yönetici ekibiyle de bunu maalesef tamamiyle hak ediyorlar...

Sevgili Aykut Hoca, senin eline dünyanin en iyi kadrosunu verseler, yapacagin yine bu kadardir....


Eski tas eski hamam olmaya basladi hersey yine. Büyükler ait olduklari yerlere dogru hareket ederken, onlari zorlayacagini düsündügümüz, Bursaspor, Kayserispor, Ankaraspor, Gaziantepspor gibi takimlar ise, bir kez daha bizleri yaniltarak büyükler karsisindaki yetersiz anadolu takimi huviyetine döndüler...
Bugün Ankaraspor da bu performansini acik acik gösterdi... Ligin ilk yarisinda 3-1 yendikleri Besiktas karsisinda yine ayni skorlar evinde kaybetti ve kupaya büyük olasilikla veda etti.
Basliktaki elestiri elbette, sadece Ankaraspor'un aynen diger bahsettigim anadolu klüpleri gibi büyükler karsisinda direnc gösteremeyen hale dönüsmesiyle ilgili degil...
Aykut Kocaman'in, idare edemedigi, rotasyon sayesinde bütün oyuncularini hazir tutamadigi icin kücültügü kadrolari asiri yüklenmeden ve mac trafiginden bir süre sonra düsüse geciyor... Diger taraftan, topu durmadan cevirebilme ama bu cevirilen toplari hücum bölgesinde bir türlü pozisyona dönüstürememe sikintisi diger takimlarinda oldugu gibi Ankaraspor'da da devam ediyor...
Böyle olunca da aynen bu aksam ki gibi sefil, sonuca gitmekten aciz, aslinda hicbir sey yapmayan bir Besiktas'a karsi farkli skorlar yenilebiliyor... Ve Ankaraspor'un kadrosu esasinda Sivasspor'dan diyelim, kesinlikle daha iyi bir kadro-idi. Bu deneme hoca ile ilgili son ümitlenmeydi sansim adina. Bu Ankaraspor performansiyla belki bu sefer olacak diye heveslenmistim... Maalesef yine ayni terane...