Bu maç bizim açımızdan sezonun en son maçıydı. Züğürt tesellisi olabilecek kupa ile hem yıllardır süregelen Kupa geyikleri son bulacak hem de tek özelliği Fenerbahçe’nin kazanamamasından ibaret olan bu kupa anlamını iyice yitirecekti.
Maça çok erken girdik diyebilirim. Saat 4 gibi stada girdiğimizde bize ayrılan yerlerin yarısının dolu olması, ki yakıcı bir güneş vardı, beni şaşırttı. Rakip takım tribünleri ise bomboş gözüküyordu. Bu bile kupayı daha çok isteyen tarafın kağıt üzerinde Fenerbahçe olduğu gerçeğini göstermeye yetiyordu. Maç ile birlikte iki takım tribünleri de tamamen dolacaktı.
Maç ile ilgili analize geçmeden önce iğneyi kendimize bir batıralım. Maç başlamadan iki saat önce stadyum hoparlörlerinden bangır bangır müzik çalarken bağırmaya çalışan bizler maç başladığında yorgunluktan ağzımızı açamayacak hale geldik. İstediğinde rakip takım taraftarlarının nasıl organize olabildiğini ve 30 bin kişi tek bir ağızdan nasıl bağırdığına şahit olduk. Açık tribün ise güneşin etkisiyle mayışmış yerinden bile kalkmıyordu adeta. Maç esnasında ise şu an bile hatırlayamadığım ve en sonunda amigoya tezahüratı değiştirmesi konusunda serzenişte bulunulan ve “Beşiktaş’a koymak” ile alakalı anlamsız bir tezahürat yapıldı durdu. Beşiktaş taraftarı ise adeta ders verircesine takımın destekledi. Yani taraftar olarak bizden 1-0 önde başladılar maça. Stad konusuna ise hiç girmiyorum zira Ahmet Bolat’a bir İzmir’li olarak katılıyorum. Berbat bir akustik. Ancak kendinize bağırıyorsunuz ki sesiniz Beşiktaş taraftarı kadar gür çıkmıyorsa işiniz zor.
Gelelim maça…İlk 5 dakika Beşiktaş golü bulana kadar ayağa paslarla bizim daha önceki maçlarda onlara yaptığımızın aynısını bize yapmaya çalışan bir görüntü içindeydi. İlk gol belki de Aragones’in tek eleştirmek istemediğim hamlesi olan Babacan’ın hatasından geldi. Aragones bütün kupayı onunla oynadığı için kendisine bu maçta şans verdi ki bence bu çok yanlış bir hamle değildi. Ama maç ve skor onu haksız gösteriyor bu bir gerçek.
Golden sonra Fenerbahçe daha derli toplu gözüktü. İlk golün ardında gelen kısa süreli şok sonrası kaçan Bobo’nun pozisyonunun ardından Fenerbahçe oyunun kontrolünü ele aldı. Golü de 27. dakikada buldu. İtiraf etmeliyim ki Güiza çok akıllı bir gol attı. Zaten bütün maç boyu görüntüsü de beni şaşırttı. Çok iyi oynadı. Sağa sola çok sık deplase oldu ama işte onun açtığı boşluklara girecek bir adamı olmayan Fenerbahçe vardı sahada. İlk yarı biterken ise kendi vursa daha iyi olacak pozisyonda Alex’e çıkarmak isteyince olası bir golden olmamız sonucu 1-1 bitti.
Ne olduysa ikinci yarı oldu. O ana kadar belki çok etkili görünmeyen ki bence bunun sebebi İbrahim Toraman’ın sık ileri çıkmaması idi Uğur Boral oyundan çıktı. Holosko’yu kitlemiş ve oyunun içine çok fazla katılmasına izin vermeyen Uğur’un yerine Semih girdi. Ardında takımın en dinamik, en hırslı ve bir şeyler yapmaya çalışan adamı Emre’de çıkınca takım alt üst oldu.
Takım aslında bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama şirazesi kaydı iyice. Öyle bir takım oldu ki sahadaki kimin nerede oynadığı belli değildi. Ve sonrası malum. Çok istediğimiz kupa hak eden tarafa gitti.
Sahada bir adam vardı ki kendisine olan inancım, saygım, sevgim iyice kayboldu. Evet, Alex de Souza. Fenerbahçe futbol takımının kaptanı. Belki de kendileri için sezonun en önemli maçı. Belki değil öyle. Böyle bir maçta 90 dakika sahada eli belinde dolaşan, yanından geçen topa müdahele etmeyen bir kaptan. Bu saatten sonra çok şey söylemek doğru değil artık onun için.
Gelelim Aragones’e. Sezon başından beri aynı değişiklikleri yapıyordu. Tamam. Ama daha iki hafta önce aynı maçta yaptığı değişikliğin sonucunu göremediyse ve o hatadan ders çıkarmadıysa söylenecek çok fazla bir söz yok demektir. Emre’yi oyundan alması, o saate kadar takıma katkısı 0 olan ve çıkması yasak olan Alex’i oyunda tutması affedilecek hatalar değil.
Gökhan Gönül tercihini, bu tercihte üçüncü kez ısrarını ise anlamsız buluyorum. Bazı maçlarda yapılan garip tercihlerin o maçın şartları içinde tutmuş olması, diğer maçlarda bu tercihin tutacağı anlamına gelmiyor. İnönü’deki maçta tutan bu hamle de ısrar bu maç için çok anlamsızdı. Kaldı ki Fenerbahçe’nin stoper sıkıntısı da yok. Önder ne zaman görev verilse layıkıyla yerine getirmiş oyuncu. Bu maçta Gökhan’ın yenilen 2 ve 3 gollerdeki hataları ortada ki kendisine zerre kadar kızgınlığım yok. İnönü’de Holosko ve Tello’nun araya atılan toplarda etkili olmaması için yapılan bu tercih bu maçta patladı.
Netice de Beşiktaş oynadığı futbol, hırs, istek ve taraftarıyla bu kupayı sonuna kadar hak etti. Bizim içinse sezon resmen bitmiş oldu.
Futbolcular ise Avrupa ligine 2 ön eleme fazladan oynamayla, sezonu diğerlerinden 1 ay önce açacak olmayla bunu cezasını çekecekler. Biz ise 4 saat ki bunun iki saati güneş altında beklemenin ödülü olarak 4 yiyerek eve döndük.
Bundan sonra yapılması gereken tek bir şey kaldı. Bir insanın karakterini değiştirmek çok zordur. Aziz Yıldırım 57 yaşında. Bu saatten sonra şöyle yapsın böyle yapsın hatalarında ders alsın demenin bir anlamı yok. 12 sene zarfında defalarca kez hata yaptı. Ağır bedeller ödedi. Ama bu 12 senenin hiçbir döneminde olmadı kadar artık eleştirilerin odağında. Hiç bu kadar ağır eleştirilmedi. Yapması gereken sadece futbol takımında değil kendi yönetim kurulunda da ciddi revizyonlar yapması. Bunu yapacağına da inancım açıkçası yok. Çünkü bir kulüpte her gelen gideni aratıyorsa orada mutlaka bir hata vardır. Bu sezonki başarısızlığın en büyük sebebi kurduğu kadro ve hepsinden önemlisi yanlış hoca seçimiyle yönetim ve onun başıdır.
Kalacaklarsa ki benim fikrim eğer başkan kabinesinde ciddi bir revizyona gidecekse ve işi ustalarına bırakıp gereken önlemleri alarak kimsenin işine karışmayacaksa bir dönem daha kalmalı. Ama buna olan inancım o kadar azaldı ki artık Aziz Yıldırim’a kal demek bir taraftar olarak içimden maalesef gelmiyor.
Yaptıkları çok ciddi işler olabilir. Ama nasıl bu ülkede insanlar ekonomik göstergelerin iyi olup olmadığını cebindeki paradan anlıyorsa, bizde de tesisleşme, Fenerium, stadyum gelirleri vs. artık kimsenin umurunda değil. Galiba kimse artık bunu yemiyor ki bence de pek haksız sayılmazlar.
Ezcümle bizim adımıza çok kötü geçen bir sezon oldu. Hatırlamak dahi istemeyeceğimiz maçlar oynadık. Elde sadece Gs ve Bjk maçlarında alınan iyi sonuçlar var ki işin acı tarafı da bu olsa gerek. Yıllardır büyük üstünlük sağladığımız ezeli rakiplerimize toplamda son 5 senede bir elin parmaklarını ancak geçecek şekilde yenilip bu mağlubiyetlerin hepsinin telafisi olmayan maçlar olması acı bir tesadüf olsa gerek.
Yazan: Fabio Luciano