Türkiye toplumunun ruhunu saran çok ciddi bir aşağılık kompleksi var. Bunun psikodinamiklerini tam olarak bilmiyorum. Düşünüyorum, ama bulamıyorum.
Şu olabilir mi mesela; toplumun önüne modern batıyı hedef olarak koyan Cumhuriyet ideolojisinin beraberinde aynı toplumun kültürel kökenini ve hfızasını silme ve yok etme gayreti ?
'Batı, ulaşmak isteğimiz medeniyetin zirvesi. Biz ise lanet bir doğuluyuz. Hele bir de şu Arapların dini İslam yok mu; bunca geri kalmışlığın asıl nedeni... Ne kodar kolay reddedersek bu kimliği o kadar hızlı dönüşürüz batılılığa.'
Bu Türkiye toplumunun Kemalist ideolojiyle yoğun bir şekilde harmanlanmış batılı laik kesiminde sıklıkla karşılaştığımız bir zihin kurgusu değil midir? Bu bahsettiğimin kesmin azımsanmayacak bir bölümünün son dönemlerde 'ulusalcı' bir yapıyla milliyetçiliğe ve Avrupa düşmanlığına savrulması başka bir mevzu şimdi ona sokulmayalım.
Öbür taraftan, bu batılı laik kesmin dışında kalan ve Cumhuriyet ideliojisinin başını çok fazla okşamadığı Anadolulu muhafazakar kesim aksine yoğun bir Osmanlı sevgisini taşımış ve bu şekilde içine kapandıkça kapanmıştır. Ama bu kesimde dahi 'ya gavur yamış abi, biziiler olsa şimdi iki günde yırtıldıydı bu...' cümleleri sıkılıkla duyulagelir...
Neyse, kendisini bir futbol blogu olarak tanımlayan bu yerde haddinden fazla bir soyutlamaya ve ağır bir konuya daldığımın farkındayım. Hemen mevzuyu somuta, esas söylemek istediğime getiriyorum.
Esas muradım, Türkiye spor medyasıdaki bazı eğitimli ve belli bir seviyeyi tutturabilmiş kesimindeki bu aşağılık kompleksinin kodlarının deşifre edebilmeye çalışmak. Banu K. Yelkovan, İbrahim Altınsay, Bağış Ertan, Okay Karacan vs. cizgisinin kendi ideolojik bakışlari doğrultusunda futbolu okumaları ve daha da ötesinde dizayn etme çabalarının yanında bu yönleri de ciddi manada dikkatimi cezbetmekte... Sayıları hiç de azımsanmayacak yeni dönem futbolsever gençlerimizin de hayranlıkla takip ettiği bu cizgiden etkilenerek benzeri şeyleri söylediği düşünürsek üzerinde laf etmeye değer bir mevzuu ile larşı karşıya kaldığımızı görebiliriz...
Eric Gerets, Del Bosque, Zico, Lucescu ve nihayet Rijkaard, ne zaman eleştirilmeye başlansa ve sorgulanır olsa ona yapılan her eleştirinin tartışılmaz bir şekilde onların sahip olduğu yüce futbol bilgisini anlayamacak biz geri kalmış insanların lafları olabileceği ancak dillendirilmekte... Onların biz geri kalmış ve henüz evrimini tamamlayamamış yığınlar arasında çalışma gayretleri ne kadar takdir edilecek bir şeyse bir o kadar da onlar adına hüzünlü bir durum olarak nitelenmekte... Çünkü bu isimler buralara fazla ve bizler onların yapmaya çalıştıklarını anlayamacak durumdayız. Harcanacaklar buralarda, yazık onlara...
Sanki karşınızda işte kendisinden yığınla bulunan bir futbol adamı değil de döneminin en libarel toplumu Hollanda'da dahi büyük infiallere yol açmış 'Tanrı' tanımlamasıyla yaşadığı dönemden bir asır sonra ancak anlaşılabilmiş ve değeri teslim edilmiş Spinoza duruyor.
Diğerlerinde olduğu gibi Rijkaard gittiğinde de 'git hocam git, sen buralara fazlaydın zaten, buralar sana göre değildi' ağıtları yakılacaktır.
Benim nezminde ise, 'Rijkaard hoca değil' lafları kadar en azından bu aşağılık kompleksi laflar da itibasızdır. Zira bize fazla denilen adamın geldiğnden bu yana bu fazla olduğu topluma kattığı tek bir müsbet nokta yok. Takımında en klüçük bir izi dahi bulunmamakta.
Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen